18 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

18 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nde bir kâğıt çok eskiden fotoğraflar nde çekilmiş, ça şişman bir ka toğrafı idi. Kı- , kiyafeti çok tuhal Bir bisikletin önünde durmuştu. Lâkin kadının yüzü O derece komikti ki msan bu fotoğrafa ba- ken gülümsemekteri kendisini alar Yordu. Benim elimdeki resme bakıp güldü- in gören arkadaşlarım yanıma sokudu rın da gözleri fotoğrafa İlişince hzp Biri n gülmeğe bal r i dekl şişman ka- değişen şimdiki Mainz vesile oldu — Bira Ahmed dedi, şu eski giyinişe bok, 1 tuvaletlerini düşün. şaşılacak şey güzellik telâkkileri- se değişikliğidir... dedi, n güzel buldukları, uğrunda Yanıp tutuştukları kadınlar, bugün hâlâ ç ve güzel olsalar, rı başlarını çevirip onların aalardı. Nitekim bugün n sinema artlatlerinin eş sene evvel ya» ini u zamanım İn- imdi Kadar güzel bulurlar mıy- » Erkekler de öyle değil i romanlardaki güzel genç erkek tiplerine bal... Çoğu gaytan bıyıklı, k mlardır... Daha eski ve kadınlar tarafından lerini sivri Bugünkü bulurlar atrolarda güzel enilen genç erkeklerin çe dik dik bakan arkadaşımız Sami bire yerinden sıçradı: dedi, aklıma güze tin cebine koyalım. lenceli bir muziplik olur değil mi?.. in bu sözü üzerine etraftan sesler — Mükemmel! Çok güz teğiz.. Ne eğleneceğiz!.. Hakikaten bu pek eğlenceli bir iş ola- Gaktı. Çünkü cebine bu fotoğrafı stacağı muz arkadaşımız Şakir son derecede mah- - Aman ne eğlene- . Karısı da gayet kıskanç bir ka- & zavallı Şakirin garip bir hali var- kabahatli olsun, ister olmasın, kar- gsndaki 2dam ber hangi bir Şeyi dayı sinden şüpbelenecek olursa ku- laklarına kadar kıpkırmızı kesilirdi. Biş şüphe karşısında kabahatli olmadan böy- e yüz kızarmalarını dokborlar bir hsstalık olarak gösteriyorlar. İşte Şakirdede bu hastalık vardı, Hiç kabahati olmadığı halde kızardı dakıkalarda karısı ondan büsbütün şüphe- lenir; — Şu yüzünün haline bak bir kere. Ci- Ber gibi oldun. Kabahatli olmasaydın böy- le kızarır misın?.. diye çatar dururdu. Kim bilir bu fotoğraf Şakirin cebinden ei- kınça evinde neler olacaktı? Şimdi hep birden şişman kadının foloğ- itina yazacağımız şairane, Aşıka- ayet resmin altına şurlerı yazdık: bir hazan yaprağı gibi kolları Yan arasında Ütrediğim anları düşün. kal- binin üzerine konmuş bir serçe gibi idim. O mesud anları batırlatınak için sana bu İotoğrrfı gönderiyorum.» Artık resim tamamdı. Şakir bir takım Kâğıtları imzalatmak için müdürün yanına Birmişti. O da bizim şirkette çalışıyordu. Bir aralık dışarıda bir takım ayak sesle- m aşik, İçimizden biri: Şakir geliyor... Fotoğrafı mi onun pardösüsünün cebine atalım!... dedi. Tefrika No. 130 SEVİLEN KADIN — Ben de ayni fikirdeyim. — Bıktım — Ben de... — Ne dü lan sonra ne yapacaksın? im ne isterse. Şayed ben razı olmazsam? tavrını büsbü- namı için daha esaslı bir $kiden başka türlüydün... İs nba ı geldin, beğenildin, şirazen « Ke ei gözet... Sana bir « Bu şehirden ay- vur elliğin şekilde Artık sabrım tükendi... Ali tesmi kaptı, Kapının yanında asıli düran pardösülers "doğru koştu. Bu sırada Şakir, hiçbir şeyden habersiz içeri girdi. Bereket versin ki Ali ona hiç bir gey irmeden © ki fotoğrafı Şakirin pardösüsünün cebine attı. Artık ertesi günü heyecanla bekliyorduk. lı Şakir o gece kim bitir neler geçir- Ertesi sabah erkenden şirkete gel- dik; Şakir muntazam bir adamdı. Baat tam. sekiz buçukta işinin başına gelirdi. O gün de sekiz buçuk oldu. Kapı açıldı. Şakir içe ri girdi. Lâkin hayret.. Onda hiçbir fev- kalâdelik yoktu. Sakin sakin işinin başına geçti, çalışmağa başladı * arasında ona #orduk: dün geceyi nasıl geçirdin? m giltiniz ml?.. O kayıtsız cevap verdi Hayır.. Evimizde oturduk, istirahat ettik. Biz hayretler içinde idik Fakat Şakire bu musipliği düşünen arkadaşımız Sami ortalıkta yoktu. Nihayet saat ona doğru geldi. Yüzü perişan bir halde idi, Burnu» nun üzerine bir yakı yapıştırmıştı. Hemen etrafını sardık, sorduk: Ne oldu Sami? Bu halin ne?, Zavallı Bam! derdli derdli haşinı salladı: — Ah birader ah... dedi, Ali o resmi yan- Uşlıkla, Şakirin cebine diye benim pardö- sümün cebine atmamış mı?.. Karımın bu- lattan nem kaplığını bilirsiniz. işte beni bu hale getirdi. Bikmet Feridan Es BULMACAMIZ İ tabeseher), 3. Sedat Öztoprak - Ferahfeza 1 — Bir vilâyetimiz - Asmaktan emir. Cezair Bahrisefid. Tahnit etmek, Hafif meşreb kadın isüignası. Şakirin başı - Tersi karındir. Küçük ırmak - Artmaktan emir. T - Eski Rus imparatoru. n pidası - Ukmumlar. 10 — Tersi geminin yelken direğidir - Ce- Yukarıdan aşağı: 1 — Kemancı, 7 — Kucak - Çabuk. 3 — Meyva tenavül ediyor. 4 — Gazele yaprağının bir yüzü - Tersi gok değil $ — Sarf ıstılahlarından - Tersi bir kadın isnldir. 8 — Başına «K» gelirse kralın fermanı olur. 7 — Reklâmin herkese bildir - Beygir yavrusu. 4 — Derinlikler - Tersi yadetse demek- tir. 9 — Topraklar - Ozan, 10 — Taayik, Geçen buluşcamızın halli Soldan sağa: 1 — Parisşehri, 2 — Esed, Broin, 3 — Hay- darpaşa, 4 — Biki, 5 — İyihiiabet, 6 — Va, Ad, Çeka, 7 — Amir, Malik, 2 — Naz Kas Kina, 9 — Lira, Aş, 10 — Kanar, Kama. Yukarıdan aşağı; 1 — Pehlivan, 2 — Asa, Yamala, 3 — Reyhi, İzin, 4 — İdâlhar, Ra, 5 — Akis, Kar, 6 — Şerit, Ma, 7 — Erp, Açarak, 8 — Hoar- belişa, 9 — Riş, Ekin, 10 — İna, Takaza, silkti. İpek gibi cildi ne güzel koku- Mi ee bu kukuyla m kadar tehdid et, bağır, çağır, ne yaparsan yap... Hepsi bana vız gelir... Eğer İstersen, becerebilir. sen beni öldür... Fakat ben gidece- ğim... Hem biliyorum: Yanında kak sam büsbütün azıtacaksın... — Benden ne zaman ayrılmak ni- yetindesin? — Kim bilir?... Belki de yarın... İşte sana haber vermek İstiyorum... | Gayet namuskâr bir şekilde bildiri. | .. Halbuki arzu etseydim giz- ; kimsenin haberi olmazdı... Gideceğim... İstanbuldan da ayrıla- cağım belki... Erkek yıldırımla vurulmuşa döndü. — Demek böyle, çabucak, — Söylüyorum ya işte... Derhal, Evet... Arkasını döndü. Uzaklaştı, İki mi- nimini yumruğunu kalçalarına daya- Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalgu uzunluğu | Türkiye Radyosu 1848 m. 182 Ke./s 120 Kw. Ankara Radyosu T.A.P.3L1m. 9465 Ke./a 0 KW, TÜRKİYE BAATİLE CUMARTESİ 18/11/8929 1340 Prpgram ve memleket saat ayarı 1345 Ajans ve metsoroloji haberleri, 18,50 Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, | Reşat Erer, Cevdet Kozan, i — Okuyan: Müzaffer İlkar, 1- Ferahfezn peşrevi, 2- Kâzım Uz - Ferahfeza şarkı: (Dün geçe şarkı: (Nale ettikçe), 4- Lami - Ferahfezm şarkı; (Dinlendi beşim), 6- Tanburi Gezali- Perahfeza saz semaisi, 3 — Okuyan: Melek Tokgöz, I- Yesari Asım - Buzinak şarkı: (Ayrı düştüm sevdiğimden), 2- Rahmi bey» Suzinak şarkı: (Bir sihri tarap), $- Sadet- tin Kaynak - Gülizar şarkı: (Bağrıma taş basaydım), 4- Sadettin Kaynak - Muhay- yer şarkı: (Batan gün kana benziyor.), 1430 Müzik (Riyasetleümhur bandosu - Şef: İh- san Künçer), 1- L. Blankerburg: Marş, 7- J.J. Paderewaky: Minüetto, 3- J, Massenı Phedre operasının uvertürü, 4- H. Pövriei Monna Vanna operasından fantezi, 6- A. B. Kebölbey: Bir İran çarşısında, 16,15 - 1530 Müzik (Dans müziği - PL) 18 Program, 18,05 Memleket sast ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 18.26 Mü- zik (Radyo caz orkestrası), 18 Türk mü- Büt: Eski İstanbu! şarkılarından nümüne- ler ve saz ererleri, Ankara radyosu küme okuyucuları ve 18 saz bir arada, 20 Konuş- ma, 20,15 Türk müziği: Yeni şarkılar Oku- yanlar: Radife Erten, Badi Hoşses, Çalan- lar: Hakkı Derman, Şerif İçi, Hasan Gür, Hamdi Tokay, 21 Müsik (Küçük orkestra - Ber: Necip Aşkın), i- Alois Pachernegg: Viyana suiti: a) Küçük geçit resmi, b) Ops- rada Bale müziği, c) Graben'de gezinti, d) Prater'de atlı - karınca, 7- Ernst sorge: Köy evinde ışıklar (vals), 3- Mozart: Re Ma- jör divertimento'dan Menüst, 4- Lâvine: Hümoresk, 5- Mannfred: Bir karnaval hül- yası (entermezzo), 6- Mendelssohn: Sözsüz Romans, 7- Aletler: Çobanın sabah şarkısı, 4- Drigo: Esmerslda baletinden ağır vals, No. 3, 9- Saint - Saens: Kahramanlar mar- 2) Memleket sat ayarı, ajans haber- leri, ziraat haberleri, 22,15 Konuşma (ecne- bi dillerde), 22,45 Müzik (Cazband - Pİ), 73,25-2330 Yarmki program ve kapanış. Abone ücretleri Türkiye BENELİK , 6 AYLIK $ AYLIK 1 5 Posta itühadma dahil olmıyan «nebi memleketler: Ssneliği 3600, altı aylığı 1900, * aylığı 1000 kuruştur. © Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek iârrmdır. Şevral 6 — Kasım 11 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1219 202 710 DA 1200 135 24 Va. 508 651 1159 1433 1648 tarehane: Babıdli civarı Acımusluk sokak No. 13 ÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! miştı. Başı yuksrdaydı. Etrafından kendisine bakanları, lâtif bir şekilde selâmlamakta devam ediyordu. İspanyol, bu kadının bu derece câ- zib olduğunu ömründe görmemişti. Gözlerile yemek, yutınak istercesine ona bakıyordu. Ne yazık ki tam ayr- Jacakları bir günde Eg€nç kadın Go- mes'in şimdiye kadar hiç görmediği bir letafet arzediyordu. Eski âşıklarından Bilâl, cambaz kızı bir lâhza boş bulunca, kahvesini yarı bıraktı. Masadan kalkarak he- men ona yaklaştı. Kadın, kırmızı du- dakları arasında şimşek gibi parlı- yan dişlerini gösterip, müstehzi bir tebessümle ona dedi ki: — Haydi bakalım, beni doya doya seyrediniz... Zira artık göremiyecek- siniz. — Demeyin... Musınız?... — Ne yazık ki, evet... — An... Bir perdenin arkasındaydılar, Can- baz kadın, sporun verdiği bir mele keyle beyaz güvercin kadar minimini ayağını şaşılacak, bir çeviklikle, er- keğin kulağının yanına kaldırıp in- Girdi. Bilâlin gözleri kamaştı. Gomes onlara uzaktan bakıyordu. Hareket- leri görüyordu. Fakat konuşulanları işidemiyordu — Demek böyle... Bizden ayrılacak Bizimle böyle | 'Tefrika No. 120 Yazan: İskender Fahreddin Kimseye fenalık yapmayı düşünmiyen Leylâ: «Ben babamı terkedemem, Ömer!» diyerek — Baskında burada deği miydin? — Hayır. — Burada bulunsaydın babama yafdım ederdin. — Babanın bundan sonra benim yardı- muma ihtiyacı kalmadı. — Niçin? Sen onun sağ eli gibisin? O, sen- den başka kimseye güveny”4. — Evet. Rekiden öyleydi. Fakat, gönd “ değişti. Haydi, VAf: bırakalım, Leyjâ! Paz » neyi vaktim yok, Beni almağa ge dim. — Ne dedli.. Beni almağa mı geldin? — Öyle konuşmamış mıydık geçen gün?. Ben artık babanın süviyesinde yaşıyamam. Uzaklara gitmeğe mecburum — Ne diyorsun, Ömer? Bir insanım yur- dunu, ailesini, yuvasını kolayca terketmesi- ne imkân var midir? Bana düşünmek için biras zaman birak. Ömer çok asabi ve müteheyyiçti: — Urmanm oğlu sana böyle bir teklifte bulunsaydı, yani: «Haydi, kaçacağız!» de- seydi, anunla meçbul diyarlara doğru git- meğs tereddüd eder miydin, Leylâ? Leylâ birdenbire sustu Ömer karısının saçlarını okşamak İsts- a — Artık senden ayrı yaşamama imkân yoktur, Leylâ! Seni, bugün olmasa bile, ya- hn hem de daha ağır hattâ belki de daha korkunç şartlar içinde kaçırmağa mecbur olacağım. Eğer benimle bu gece gelirsen, bütün yolları açık bulacaksın! Karşınıza hiç kimse çıkmıyacak.. atlarımıza binip gi- — Ya babam... Onu düşünmüyorsun! Bu- gün amcam bile ondan kaçmağa mecbur oldu. Baskın yaplı.. fakat, sonunu getire- medi. korkak bir hırsız gibi ters yüzüne dö- nüp gitdi, Sen tek başına babamla nasıl uğ- ilirsin? er bağırmak istedi: — Babanın tahtı yıkılacak. O artık çöl korkuluğu gibi tehlikesiz bir adam oldu Malyetindeki muhariplerin bir çoğu eivar- daki şeyhler tarafından astın alındı. Ha- zinesi bomboş. Hiç bir tutamağı kalmadı. zet dışarıya gürültü aksetmesin di- ye- Ömerin. ağzını elile kapattı: — Bus artık! Sen çıldırmışsın! Âmiriler relslerine hiç bir zaman böyle ihanet et- memişler, sadakatsizlik göstermemişlerdir. Babam her zamankinden çok daha kuv- vetlidir. Böyle olmasaydı, amcam bugün ayağını bastığı bu saraydan dışarıya çık» mazdı ve kalenin içinde kün gövdeyi gö- türürdü. — Kan gövdeyi götürmemişse, bu kera- meki babanın kuvvetli olmasında mi sani- yorsun ? Şeyh Said, kuvvetlerini kale hari- sinde topladı. Halkı birdenbire tedhiş et- memek için sarayı tekrar terketmeğe mec- bur oldu. Maamafih babana ondan daha yakın ve daha müthiş bir tehlike var: Ben. Babanın tahtını ben yıkacağım, Leylâ! Ba- banın sırtını ben yere getireceğim. Anlıyor musun? Leyli birdenbire şaşalsımıştı Ömerin gözleri öyle dönmüştü, öyle yüksekten atıp tutuyordu Ki. Leylâ onunla kaçmak sure- ile babasının zülmundan kurtulmak iste- se bile, bu vaziyette yola çıkamazdı. Öme- rin nereye gideceği, kimlerle birleştiği ma- tüm değildi. Leylâ o gece çok sakindi. Boş yere kan dökülmemesi için, Ötneri teskine çalışıyor- du: — Ben her saman buradayım, Ömer! İş- lerini bitir. karargâhını kur. Beni ondan sonra gelir alırsın! dedi. Ben şimdi bir yes re gidemem. — Zorla götürmek istersem?... Leylâ bir adım geriye çekildi: — Bağırırım, babamın adamları gelir. Ve #eni burada görürlerse, yakalamakta te- reddüd bile etmezler. — Demek babanın bana itimadı kalmadı öyle mi? Alay ettin... Hepimizi kasıp kavur- dun... Sonra kalkıp gidiyorsun... Val lahi cinayet... — Ne yapalım... — Demek bunca zamandır peşin- den koşmam beyhudeymiş... Senden artık hiç birşey ümid edemem... Genç kız parmağını burnunun hi- zasında çapkın çapkın salladı. Gözle- rini komik bir tarzda kırparak: — Hayır... Hiç ümid yok.. Üç kız kardeşin numarası bitmiş- ti. Müzik faslı değişmişti. Uşaklar, yüksek direklerde, halkaları ve diğer jimnastik edevatile ağları nizama sokuyorlardı. Gomes, oyun arkadaşına yine yak- Jaştı, Ağır elini onun omuzuna koya- rak; — Haydi! -dedi.. Sıran geldi. Renza, Bilâle, çıldırtıcı bir nazar attı, Projektörlerin ışığı altında, ne- #is vücudile yukarı tırmanmağa baş- Jadı, Arkası sıra gelen İspanyol diyordu Xi: — Şimdi seni nasıl alkışlayacak- lar... Sevgilim!... Beni sevmiyorsan mesleğini de mi sevmiyorsun?... İki- mizi birden mi feda ediyorsun — Mesleğin daha i bulurum. — Peki ben?... iz zerre kadar acımayacak mısın? — Senden nefret etmem için ne ğlamağa başlamıştı Amcam, babama geninie birleştiğini söylemişti. Babam da adamlarına, seni göc- dükleri yerde yakalamalarını emretli, İşle işin iç yüzü budur. Ben de bugür birşey bilmiyordum, Amesm ge ra öğrendim bunları. — Amcan doğru, fakat eksik söylemiş. Ben yalnız onunla birleşemedim. Babanın göldeki bütün rakiplerile anlaştım. O artık «Amiri» tahtında bundan fazla oluramaz. — Peki amma, babamın erkek evlâd! yok. Onu tahtından indirirlerse, yerine kim ge- çecek? Kabilemize im baş olacak? Ömer gülerek cevap verdi: — Yerine mutlaka oğlunun geçmesi şart değil. Kardeşi var. Şeyh Saldi, çöl sakinle- ri, babandan çok severler, Fakat, şeyh Sald babamın yerini alır. sa, beni idam ettirir. O, Haticenin düşmanıydı. Düşmanlık da bisi 4: aÂmirilerin baykuşu diyormuş. i benim yüzümde: kimse zarâr götmemiştir, Ömer! Bön, Gimden başka hiç bir kimseye iztirap ver- medim. Fenalık yaptımsa, yalnız kendime yaptım. Bana amcam neden (Baykuş) di- yor. Ben, uğursuz bir kız değilim. — Ben bundan sonra amcanı ağ kola olacağım. O, senin kılına bile dokunamaz, Onun canı da benim elimdedir. Şeyb Sald, babanin yerine geçtikten sonra, tekrar bu- raya geleceğiz. © zamanı bu surayın ve ba yurdun hâkimesi sen olacaksın, Leylâ! — Neler söylüyorsun sen? Amcam hayat ta kaldıkça, kendi dizginlerini ba eline verir mi? Ömer yan gözle Leylâya bakti: — Onu meflüç bir insan gibi, bir köşeye ala kek çocuğumuz oluncaya ka &im. Ondan sonra, bu yurdun olacaksın! Veliahd: bekliyoce- ikimesi sen ütecek, yetiştim aksın! Biz Daha fazla kalmağa vaktim yo Hayvanın kişmiyor. Etrafı yabancılar #8: sr ol! Çıkıp gidelim buradan. Göz ku tarici bir istikbal seni bekliyor. Hayı rü, gidelim. Leylâ, babasina, böyle en zayıf ve eri Meli bir zamanda nasıl ihanet edebilirdi? üzünde bir kuşu, bir b ekten çekinen, kimseye yapmay! düşünmiyen bir kızdı, — Ben babamı terkedemem, Ömer! Diyerek ağlamağa başlamıştı. Gerçi Leylâ, Ömere böyle bir valdde £ Yunmuştu amma. o zaman ne böyle Dir baskın tehlikesi vardı. Ne de Hatice ölmüş- tü. Leylâ, Ömerle giderken Heticeden de 1s- tifade edecekti. Şimdi babasını yalnız bira- kıp gidemezdi. Gidebilseydi, Ömerle çöle değil, Abdullalla Ur dağına gider, canındıa çok sevdiği (Can)ı bir daha dünya görüle görürdü. Leylâ bunları düşünürken, gözünün weu ile Ömere baktı. Kurnaz bir kartal gibi, ka- Badlannı Leylânın Üzerine germek ve onu başkalarına kaptırmak istemiyen Ömerin gözleri dönmüştü. — Beni lüfa tuttun, Leylâ! Babanın nö betçileri sarayın kapısı önüne döndüler. Atım mütemadiyen kişmiyi ger benimle gelmek istemezsen, şimdi seni zorla kaçı- racak vaziyette değilim. Fakat, bunu bugüa değse, yarın mutlaka yapacağım. Ömer dışarda dolaşan ayak £ yunca Leyliun odasında fazla dı. - Allaha ısmarladık, Leylâ! Birkaç gün sonra çölde görüşürüz. Diyerek, bahçede gizlediği atına saraydan uzaklaştı. (Arkası var) Mamsa hiçbirinden geri durmadın. — Süzi? Sahne hayatından ayrılıyor... Ben de onu taklid edeceğim. — Kararın karar demek? — Karar. — Bir kere daha düşün. — Canımı sikiyorsun. — Ne yapsam seni fikrinden cay- dıramaz mıyım? — Caydıramazsın. Söz verdim, Sü- zi ne yaparsa, nereye giderse ben de öyle yapacağım... Anladın mı şim- di?... Hayatımı yalnız onunkine bağ- Jadım... Sana bu hislerimi kaç kere söylemiştim. — Yerlere kapanırsam? Ayakları- nı öpüp sana yalvarırsam? — Or... İllâllah dedirtiyorsun... Bu kadar söze ne hacet?... Jimnastik âletlerinin gıcırdadığı işitiliyordu. Artık sallanıyorlardı. bei alaycı alaycı: - Şu ağ, pek tehlikeli gibi görü- nüyor... -dedi.. İnsan maazallah yanlış bir hareket yapar da düşerse, ölüm muhakkak... Bereket versin, bugün sonuncu günüm... — Peki, direktöre taahhüdün? Kız, yine omuz silkti: — Zengin adamın biri... Ben mü- esseseden çıkıyorum diye iflâs edecek değil & (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: