23 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

viştiğini, onunla evlenmek istediğini bili. yordum. Bunun İçin sordum: — Tabii Nerimanla.. deği mi?.. Ahmed Mesud başmı salladı. — Hayır, dedi, onunla değil. Habice ile evleniyorum. Şaşırdım | Hatice mi dedin? O da kim? Bana an- ! dan hiç bahsetmemiştir. Kendisile yeni tanıştım.. Yani yeni dediysem gene bir buçuk iki ay kadar ol- du, Suna resmini de göstereyim... Cebinden bir fotoğraf çıkardı. Bana uzat- tı. Bu gayst şişman, üstelik çehre itibari- le oldukça da çirkin b Halbuki bundan evvel Yenmek niyetinde oldu 26), ice, zarif, şık, kibar bir kadındı. Ar. adaşımın onu bırakıp da bu çirkin kadın- la evlenmesine doğrusu şaşıp kalmıştım, Maamafih tabli renk vermedim, Pakat ben n bakarken arkadaşım evleneceği nmediğimi yüzümden anlamış tee güzel değil amma... de- .. dedim, sevimli, cana Yakin bir | vorum. Yeni ni- zarif, kibar | lde şihadiki nişanlımın büyük oisa gerek... Mesud dedi, yeni meziyeti var, kadın!... İşte için evleniyorum. Bayretim büsbütün artmıştı: Tuhaf şey... dedim, herkes evleneceği insanda kendi kafasına göre birçok mezi» izel olmasını, kimi genç nişanlımın bence | Son derecede pis | onunla sirf bu- imasını İster... Ezlbuki sen kadınm pis boğaz olmasını kâf) bir addediyorsuu, öyir mi? — Bvet öyle azizim, ben sana islerimi, düşt anlatacak olursam bana yerden göğe kadar hak ve- rirsin... Dünyada herkesin bir zevki var- dır. Kimi spordan hoşlanır, kimi para bi- riktirir. Kimi ava düşkündür. Kimi içki, kimi kumar müptelâsdır. Falân filân, Dünyada ne kadar Insan varsa o kadar da &yn zevkler vardır değil mi? Benim de hayatta en büyük zevkim pis boğuzlık etmektir. Amma tam mânasiie pis boğazlık... İsterim ki, çenem hiç durma- 8ın... Sokakta, yolda, tramvayda, vapurda, sinemada, hattâ tiyatroda mütemadiyen yi- yeyim, ağam durmadan İşlesin.. Kabak gekirdeği, ieblebi, kavrulmuş fındık, özüm, | eeviz içi. Ne olursa olsun.. Bunun İçin eeplerim daima «eğlencelik» denilen cinsin. den bir takım kuru yemişlerle doludur. | Bu zevk bende daha kucakta, küçücük bir) Çocukken başlamıştır. Hattâ bir kere tiyat- Foda Şeklspirin bir pi oynarken fis- | tık yiyordum da Ertuğunl Muhsin arka rada oturuyormuş. Öyle dik dik bakarak ya | nımdan ti ki, fıstıkları çiğnemeden | yut Az daha boğulüyordum birader, Nihayet Nerimanla tanıştım. Bu kadın ba- Kikaten çok hoşuma gidiyordu. Güzeldi, gençti, şiki, yarifti, kibardı. Onunla ey- lenmeği aklıma koymuştur. Lükin bu pis boğazlığım Nerimania be- Bim aramda müthiş bir zevk aykırılığı uçu- rumu uçmuştı. Bu yüzden sik sık münaka- #a ediyorduk. Neriman benim sokakta, tramvayda, sinemada, bilhamm tiyatroda fındık, Fıstık, kabak çekirdeği ve saire ye- meme katiyen tahammül edemiyordu. He- Je ceplerimin bunlarlı dolu olması onu çıl- dırtıyordu. Halbuki ben de daha yürümeği Üğrenmediğim Xxadar küçük olduğum r yaştanberi edindiğim bu zevkten bir türlü vaz geçemiyordum. Pis boğazlık se. Belerdenberi ruhuma, damarlarıma kadar işlemişti İ kasından canlmsın: gene açtı. Bir kese kâ- Artık o günden snnra dünya bana cehen- nem oldu. Nerimanın benimle buluştuğu zamanlar, ilk işi ceplerimi araştırmak olu» Yordu. Hele cebimde fıstık, kabak çekirde- ği Mün bulunsun. O zaman kıyametler kopardı. Artık Nerimanla gezmelere filân gitti- ğimiz zaman hiç bir zevk duymuyordum. Çünkü ağzım işlemiyordu. Benzinsiz bir otomobil gibi kalmıştım Hiç unutmam bir gün Nerimanla stad- yoma gitmiştik. Maç seyrodiyorduk. Kendi kendime: «Ah şimdi yanımda şamfıstığı olsaydı. Ne de güzel yenilirdi. diye düşün- düm. Bu aralık yanımıza şişman, heşeli, genç bir kadın oturdu. Büyük çantasından kü- çük bir kese kâğıdı çıkardı. İçinde şamfıstı ğı vardı. Bunları disleri arasında çıtır çı- tır kirarak öyle bir yiyişi vardı ki, gözlerimi ondan ayıramıyordum. Yutkunup duruyor- dum. Işte bem yeni nişanlım Haticeye şam- fıstığı yerken âşık oldum Yanımızdaki şişman kadın arkadaşlarına da şamfıstığı ikram ediyordu. O bitti. A: &ıdı daha çıkardı. Baktım bu sefer kayrul- muş iç fındık onu da yedi. Sonm çikolata- cıdan bir de çikolata alıp yedi. Bu aralık ben düşünüyordum. Şu kadıniz evlenirsere ne kadar rahat edecektim. O da benim gibi, | belki de benden fazla pisboğazdı. Arasıra | da bakışıyorduk. Aradan bir iki hafta geç- ti. Bir gün bir misafirlikte o şişman kadın- la, yani Hatlee İle tanışmıyayın mı? Ara- mızdaki müşlerek zevk, yani pis boğazlık bizi bi. mizden pek çabuk samimileştirdi. O günkü çayda onunla yanyana dehşelli pastu yedik. Halbuki Neriman şişmanlıya- cağım, vöcudümün şekli bozulacak diye katiyen öyle pasta çikolaia filân yemezdi. O günden sonra sık sık buluştuk. İyiden iyiye arkadaş olduk. Düşündüm. Evlenecek kimselerin güzel huyları, güzel zevkleri gi- bi bazi vaz geçilemiyecek fena huyları, fe» na yevkleri de biribirlerile uygun olmahdır. Meselâ besim şu pis boğazlığım.. Madem Xi ben bu huyumdan vaz geçemiyorum. O halde bu zevkime uygun bir kadınla evlen- meliydim Vali. Neriman şık, kibar, genç, güzel, | zarif bir kadındı. Onunla evlenmek güzel birşeydi. Lâkin ben Nerimanla arkadaşlığı- mi neye benzetiyorum biliyor musun?.. Hani bazı şık, zarif, iskarpinler olur. Fa- kat biraz ayağınıza dar gelir.. Vakıâ dışa- rıdan iskarpinin manzarası pek güzeldir. Hattâ ayaklarınızı küçük bile gösterir. Fakat çok zarif de olsa bu ayağınıza uy- mıyan iskarpinin içinde be kadar ılırap çekersiniz. İlk fırsatta bu şık iskarpini çı- karıp daha rabat, daha geniş fakat daha üz şık ve zarif bir az 5 İşte Neriman da benim için şık, zarif fa- kat ayağıma uymiyan bir iskarpindi. Ötekie si de zarif olmıyan fakat bana rahat ge- len, büyük, geniş bir ayakkabı idi. Şimdi mesudum kardeşim. Meselâ bir yere giderken ben: Haticeciğim... Biraz fıstık alalım mı? deyince o hemen ilâve ediyor: — Tabi... Tabii, Hzltâ biraz du gamfıs- — Ne iyi olur. Hattâ biraz da şeker ai... | diyor. Tam kendime göre bir kadın buldum azizim.. Hikmet Feridun Es Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşamın KÜÇÜK İLANLA. RV'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma. dan bulabilirsiniz. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 15 — Aşıkınızı mı arıyorsunuz? - diye sordu. — Âşıkım!| — 'Tabit bilirim? — Celâl nerede? — Hayatı için tiril tiril titriyorsu- nuz galiba?... — Hatırlıyorum... Biribirinize iw banca attınız... Müthiş vaka... Onu öldürdünüz mü? — Eret... — Doğru söylemiyorsunuz, değil mi?... Beni tecrübe etmek istiyorsu- nuz... Sizin, burada, kendi evinizde, bir cinayet işlemenize imkân yoktur. Burhan, kaşlarını çattı: — Söylediğim aynen hâkikattiri — Ah, vallahi, ne insafsız, ne mer- hametsiz insanmışsınız! Ben de ne bedbahtım O kadar rica ettim, ayaklarınıza kapandım. — Nasıl ihtimal verebilirsiniz ki, bir kadının kaprisi yüzünden, gene o | kadının işlediği bir hatayı tamir | ederek namusumu temizlemiyeyim?... Doğrusu, benim ne insan olduğumu öğrenmemişsiniz... Metresliğini etti- ğiniz adam, bana borcunu ödedi... Ona başka ne isim vere Nakleden : (Vâ - Nü) Ben katil değilim... Karısını âşığile bulunca öldürmeği bütün âdetleri- miz, ananelerimiz muvafık bulur... yaptım; kendi silâhımın aynım onâ dört kurşun attı... Fakat galebe ben- de kaldı... Şimdi söyleyin bakayım... Burada yalnız mısınız? — Evet, — Hizmetçiniz Leman nerede? — Kasabada. — Dönecek mi? — Bu akşam bekliyorum. — Pekâlâ... Bu işi bitirelim öyley- se... Genç kadın, korkudan âdeta fırla- yan gözlerini kocasına çevirdi. Titri- yen bir sesle; — Daha me yapmak istiyorsu- nuz? - diye sordu. — Babadan sonra çocuk de var... Onun mukadderatını da tayin edede- gim. Hidayet, öyle bir dehşet içindeydi Fiz DeğEN Lig maçları yarın başlıyor Fener - Galatasaray karşi- laşmasının neticesi ne olabilir? lig maçlarının ikinci devre müsabakala- rı, Galatasaray - Fenerbahçe gibi mühim bir karşılaşma ile yarın başlıyor. Kurul- duklarındanberi her müsabakaları günün hâdisesi olan bu ki kuvvetli klübümüzün puvan Üzerinde büyük bir yol oynıyacağı #öphesiz bulunan ikinci devre maçlarının JIK haftasında karşı karşıya gelmeleri şans- mahktan başka birey değildir. Çünkü ilg maçlarının nihayetine doğru yapasakları bir karşılaşmada rakibinin oyununu kön- trol fmkfinını bulur ve diğer kiüplerle yap- tığı maçlarda aldığı neticeleri göz önünde tutarak ona göre hareket edebilirlerdi Halbuki tesbit edilen fikstüre göre bu iki Xp bu imkânlardan bulun- maktadır. Yarın yapacakları karçılaşmaya takımlarının kuvvetine güvenerek çıkacak» lar ve yukarda ileri sürdüğümüz bir nevi avantajlardan istifade edemiyeceklerdir. Her İki klübün son maçlarını göz önün- de tutarak yapılacak bir tahmin bugün için Fenerbahçenin aleyhine tecelli etmek- tedir. Çünkü Fenerbahçe takımında henüz istikrar temin edilememiş Ig maçları birin- ci devresinin son oyunları zorlukla kaza» nılmiş ve Yugoslavları Karşı takım çok bo- zuk oynamıştır. Bura mukabil Galatasaraylılar bugün Türkiyedeki bütün klüpleri kıskandırıcak derecede bal elemana malik bir ekiptir. Lig maçlarının birinci devresini çok parlak ne- ticelerle bitirmiştir. Yüksek oyunlarını tak- dir ettiğimiz Yugoslavlara kazşı galebeyi te- min eden yegâne Türk takımıdır, Fakat, bütün bunlar, gözle görülür derecedeki fal- kiyet, bariz üstünlüğe dayanan tahminler... Yalnız amma yalnız Fenerbahçe - Galata- saray karşılaşmasmda netler vermediği Ye bütün yapılan tahminlerin bu maçlarda alt üst olduğu senelerin verdiği tecrübe ile sabit olmuştur. Çünkü bu iki klübün karşılaşmasını diğer maçlarda olduğu gibi evvelden yapılan ve maçın nihayetinde aşağı yukurı bu tahini- ne yakın derece elde edilen müsabakalarla ayırmak lâzımdır. Senelerin meydana getirdiği ve yalnız bu iki klübe münhasır olan samimiyet, re- kabei, taraftarların fazlalığı, renk iddiası bu çarpışınalırın mahiyetini değiştirmek- tedir. Bu karşılaşmalarda yegâne mühim rolit müsabakaya çıkarı çocuğun o günkü hale- t ruhiyesi oynamaktadır. Yukarda ber iki klübün biribrine olan büğünkü tefavvulu- nu izaha çalışık. Ve normal netice olarak Galatasarayın üstünlüğünü kabul ettik, Halbuki yarınki saçta bambaşka bir ne- tce ile karşılaşırsak hiç şaşmamalıyız. Çünkü sarı kırmızı, sarılâeiverd takımlarm bütün maçları senelerdenberi bu gekilde sürprizlerle nihayet bulmuştur. Yapılacak diğer karşılaşmalar arasında mühim bir müsabaka yoktur. Fener stadında Süleyma- niye ile Kasımpaşa, Beşiktaş ile Topkam, Şeret stadında Beykoz ile Vefa, Taksim sta- dında büyük maçtan evvel EMAl ile İş tanbulspor klüpleri karşılaşacaklardır. zi Şazi Tezcan Mektep maçları İstanpul mektepleri spor bölgesi dara» fından tertip edilen futbol maçlarına bu- gün Şeref ve Taksim stadında devam edi- lecek ve "Taksim stadında Şişli Terakki ile Taksim, Galatasaray İle Işık liseleri kar. şılaşacaklardır. Şeref stadında Yüce Ülkü- Haydarpaşa, Pertevniyal - Kabataş ma ları yapılacaktır. Beyoğlu Halkevi salonlu rında da mektepler arasındaki voleybol ati» sabakalarıma devam edilecektir. — Burhan!... Allah aşkına, bu işi kureslâma.... — Heyecana kapılmanız lâzım de- dil... Ben ancuk kendilerini müda- faa kabiliyetinde olanlara darbeyi vururum... Demin misalini gördü. nüz... Kundaktaki çocukların katili olamam... Fakat evlâdmızın ne ola- cağını ben tesbit etmeliyim, Onun için bana emanet edilmesi lâzımdır. Tehdit edercesine parmağını salla- dı: — «Emanet» diyorum... Anlıyor. sunuz ya... Sonra onu size iade &de- ceğim... Şayet nerede bulunduğunu söylemezseniz vaziyet değişecek... Hidayet, Korsanoğlunun ayakları- na kapandı. — Amân yarabbi!... . Ne gibi ta- sayvurlarınız var?... Düşüncelerini- zi anlayamıyorum... Bir şeyler tasar- lyorsunuz... İsterseniz beni de vu- runuz... Herhalde kabir azabı şimdi geçirdiğim ıztaraptan daha hafiftir... Ah keşke şu dünyada evlâdım olma- saydı; şimdi sizden hiç korkmazdım. , — Karımsınız... Çocuğunuz ben- den değil... Bunun manâsını düşün- müyor musunuz? — Evlâdımla beraber beni kovu- Duz! Kaptan, kaşlarını çattı, — Ben sizi severek aldım, BHülâ da, vazgeçemiyecek kadar sizi sevi- | | Kapisi çok sağlamdı. Du İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika No, $ Yazan: İskender Fahreddin Üst kattaki odaları birer birer açıp kapadılar, meydanda kimseyi göremiyorlardı, Selman bayretinden çıldıracakti — Bizden şipheniz mi var, Seyyid? Afri- Kadan peşinisa takılıp buraya kadar gelen arkadaşlarınızın eski kuvveti ve cesareti kı- rildığımı mi sanıyorvunuz yoksa? Bu hut- Delerden çok istifade ediyoruz amma, harp arasnda sizin de bu yüzden yorulduğunu” gu ve üzüldüğünüzü görüyoruz. Biz zaten goklanberi, düşmanla çarpışmak için fır- sat arıyoruz. Etten göğsümüzü, yüksek du- varlı kaleler önünde siper etmiş, bekliyoruz. Kanımızı dökmeğe hazırız. Böyle manevi- yatı kuvvetli bir orduya -teşvik yollu. hut- beler irad etmenin mânası nedir? Tarık, mücahidierin maneviyatında ulak bir sarsıntı bile görmemişti. Bu meticeden çök memnundu, Çadırına döndüğü zaman: — Şu halde Necip Şama çabuk dönmek fikrindedir. Memleketini ve ailesini fazla düşünmemiş olsa, maneviystı bu derece sarulmaz ve bosulmazdı. Dedi, ertesi gün Necibi çağırtu: — Eğer gama dönmek, biran evvel aile- ne kavuşmak istiyorsan, bu güç bir iştir, Fakat, ben sana izin verebilirim. İlk adım attığımız kara yollarına gidebilirsin. Belki oradan bir kayık bulup karşı sahile geçer, gidersin. Ben burada zorla kimseyi tutmak istemem, Necip! Necip, bu sözler karşısında birdenbire eri- mişti. Derhal yere eğilerek Tarıkın dizini öptü: Beni affeti Ben, korkak bir adam de- gilim. Kanı buralarda akıtmağa ah4 ve peyman eden afkadaşlarımdan ayrılamam. Ordumuz İspanyada zaferden vafere ko- şar ve (Kiştale) hükümeti korku ve heye- can içinde bucalayıp dururken, ben Sama De yüzle ve nasıl dönebilirim? Tarık atına bindi: — O halde bir daha arkana yüyünü çe- virme! Ve arkadaşlarının yanında Şam- dan ve ailenden bahsetme! Dedi, atının dizginlerini çekti. Tarık, tek başına, rahibin gatosuna doğ- ru gidiyordu. «Necip, bu hüdiseden sonra birçok yarar- lıklar göstererek, cesaret ve şecaat İbra” sında arkadaşlarına örnek olacak kadar şöhret bulmuştu.» (Kızıl şato) nun muhasarası Selman, Fernandonun şatosunu iki yöz Kişilik bir kuvvetle karadan sarmış ve düş- manın gölden kaçmaması için, suyun üs- tüne de birkaç gözeü koymuştu. Jer gölün ortasında bir ağaç dalına sarılmş vaziyette nöbet bekliyorlardı. Selman şatoyu sarmağı giderken, hiç al- mazsa birkaç yüz kişilik bir düşman müfre- zesile karşılaşacağını ve derhal harbe tu- tuşacağını umuyordu. Bu umgu İle şatoya yaklaşmaşla Karadan şatonun her cephesini kuşağ- tıktan sonra, ok yağmuru yağdırmağa baş- Mamma. Şatonun bütün pencereleri demirdendi. tarı kale surig- rmi andırıyordu. Dışardan görünüşüne gö- re buraya kolayca girmek mümkün olm- yacaktı Buhariplerin ok yağmuru fasılasız bir saat kadar devam etti, Selman hiç bir mu- kavemet görmeyince muhasara çemberini biraz daha daraltarak, şaloya iyic: laşmuştı. Artık anlaşılıyordu ki korkulscak bir kuvvet yoktu. Ferandorun, İşbiliye kalesine güyeng- rek, burada serbesee ve emniyetle otup- duğu belliydi. Forando, şüphe yok ki, Arap ordusunun: gölü geçerek kale önüne sokulacağını tah- min etmemişti. Kızıl rahip, şatosunun önün- âe müslüman mücahid ba ne yapmış, nereye 4 Göldeki gözcüleri elbe: da uzaktan Emrini vermişti. Akıncılar şatonun kapıma sokuldulay baltalarla kapıyı kırmağı başladılar. Belman, İspanyayı da oynatan kızıl rahibi diri olarak ele geçireceğinden emindi. Seviniyordu. Müchidlerin bir kısmı kapıyı kırmağı ça» hşirken, diğer kısmı da büyük iapının iki yanındaki demir parmaklıkhı pencereleri kırmağa savaşıyordu. Artık anlaşılıyordu ki, şato sakinleri gize 4 bir yoldan kaçmışlardı. Zaten, Belmana, bir arkadaşı: — Burası esrarengiz bir yerdir. Pernan- donun bir güvendiği yol olmasaydı, kendi- mi burada hapseder miydi? Demişti. Selman: Şatoda kimise olsaydı, pençerelerden müdafaa etmek ve hiç değilse üzerimize ok savurmak fırsatım kaçırmazdı. Diyordu. Gerçek, şatoda oturanlar - mücuhileri görünce - kaçmışlardı. Kapının kırılması uzun sürmemişti Muhsripler biraz sonra şatoya girmişier- Şatonun zemin katında büyük bir taslık vardı. Selman ve arkadaşları buraya girin- ce, herşeyden önce acı bir inilti duydular, Selman: — Esir dindaşlarımız inliyorlar, dedi, höys & şu karşıki bodrumun kapılarım kırınız, Bodrum kapısda birkaç kilid vardı. Ka- payı ve kilidleri baltalarla çarçabuk kırıp İçeriye girdiler, Fernando, buradaki nrüslü- man esirleri de olduğu yerde bırakmıştı. Esirler ölü gibi, biribirinin üzerine yırrar- lanmış. harekefsiz yatıyorlardı. Bunlardan biri yavaşça başmı kaldırdı ve Arap mü- cahidieri görünce, gözlerine inanasmıyan bir insan sevineile bağırdı: — 8iz misiniz. bizi kurtarmağa mi geldi niz? Mücahidler: — Geçmiş olsun arkadaşlar. Murtwldu- nuz esaretten! Diye bağrıştılar. Yerde yatan esirler din- daşlarını gürünce gayrete getdiler. Birer ikişer canlanarak, kurtuluş ömidile basla rini kaldırdılar. Selman - esirleri kurtardıktan senra - en cesur ve değerli arkadaşlarını yanma ala- rak, şatomun üst katına çıktı. Selman, böyle esrar engiz bir binanın içi ne bu kadar kolay girilebileeğine inanmı. Tor — Bu herifler bize mubakkak ki, bir ta- zak hazırtamışlardır. Diyerek, ihtiyat elden bırakmayardu. Setman mermer merdivenleri gikarken, arkadaşlarıma: Bü şatoyu ele geçirmeğe ahdetmiştim, diyordu, fakst düşmandan mukabele göre- ceğimi ve burada epeyce uğraşacağız url yordum, İspanyolların bu derce korkak olduklarını bilseydim, satodan örer İşbiliye kalesine bücum ederdim. Merdivenden yukarıya bödiseslir çıkmış» İ lardı, Üst kattaki odaları birer birer açıp görüyordu. Kara cübbeli şeytanın bu vazi- | yette hiç bir yere kaçamıyacağını tahmin eden Selman, mürahidlere: Hücum yorum, Kanun benimle birliktir, Sa- nırım ki hayatta benden bir şikâye- tiniz yoktur. Fenalığımı görmediniz... — Hayır... Bana karşı ne kadar iyi davranmak mümkünse o kadar İn- sanca hareket ettini; — Sizin ihtiyarınıza bıraksam ke zınığı ne yapacaksınız? - Bilmiyeceğiniz, bulamayacağı niz bir yere götürerek arzu ettiğim şekilde büyüteceğim. — Muhabbet besliyerek mi? — Anne, evlâdından nefret edebi lir mi? — Demek bu gayri meşru çocuk, kalbinizde yer tutacak? Bara mah- sus olması icap eden bir ihtimamı dâ benden alacak? Ona bakıp ölen Aşığınızı düşüneceksiniz... — Aman yarabbi... Ne azap. — Kınnuız sizden uzak yaşayacak... Kararım karardır”. — Şayet benden canımı isteseydi- niz daha kolayca boyun eğeceğim bir teklifte bulunmuş olurdunuz.. — Sanki size zulüm ediyormuşum gibi konuşuyorsunuz... Halbuki za. lim kim acaba?,.. Hayatımı mahvet- tiğinizi unutmayın... Kadın hazin hazin boynunu bük- tü. Düşündü. Kocasının hakkı vardı. Fakat gaddarlığını son raddesine kadar vardıracak mıvdı?... Birdenbi- re coşarak: kapıyorlar, meydanda kimseyi göremiyor- lardı. Selman hayretinden çıldırasaktı Sanki asırlarca önce terkedilmiş bir bi- Derin ve bir müddet dolaştılar. Belman, Fernandonun odasını arıyordu. İşte, kapısının üstünde büyük bir haş durun kara boyalı ve üstü kemeri bir oda, Fernandonun burada çalıştığı muhakkak» &. Çok yeni terkedilmiş bir od olduğu bels Miydi. Telâşla yere dökülen bir bardak sus Yün izleri hilâ kurumamıştı.. ve gümüş sapa hı bir bardak yerde duruyordu. Odaya ik adımı Selman stti, Müculilda lerden bir kaçı onu takip ettiler. Meydanda kimseler yoktu. (Arkası var) — Tehditlerinizi yerine getirebile- ceğinizi sanmıyorum, - deği, — Yemin ederim ki hepsini yapa» cağım. Müthiş şey! — Karımın âşığını yatak odasında öldürmekten daha güç bir iş olmasa gerek... Celâl sahiden öldü... Öyle mi? Şüphe mi ediyorsunuz? Kansmı, hoyratça kolundan çekip ayağa kaldırdı. Balkona doğru sü rükledi. Orada, yatak örtüsüne sanlı yatan cesedi gösterdi. — Bakınız, işte... - dedi. - Bunu ben öldürdüm ...Fakut doğrusunu isterseniz hâkiki katil sizsiniz... Biş kaç saat sonra, âşığımız, dalgaların arasına düşüp denizin dibini ine cekl,. Dahası da var: Eğer çocuğu» nuzun nerede bulunduğunu habeş vermezseniz, sizi burada nasıl keşfet. timse onu da bulurum, denize bir de ğil, iki cesed iner... Haberiniz Olsun. Ona göre saklayın yahut söyleyin; Nerede çocuk? Kadın bir kere daha yavrusunu müdafaa etmek tecrübesinde bulun, du. Fakat artık takati kalmamıştı Bir hümma içinde, vücudu cayır cas yır yanıyordu. Kulaklarımn uğulda- dığmı hissediyordu. Bayılacak gibiy- d. (arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: