9 Mart 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

9 Mart 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geçen yaz İstanbulun (sayfiyelerindan | birinde, kocaman bir tahta köşkün «lt katını tutmuştum. Ev sahibim ihtiyar bir kadındı; İsmi Hayganuştü. Lâkin kimse onu adı İle çağırmez, herkes kendisine ma- der geçerdi. Çok iyi bir kadındı. Lâ- İ kâdı bile kusurü olurmuş der- let ya... Birim madamın de bir tek kusa. | Fa vardı. Çenesi bir kere açıldı mi? Artık kapanmak bilmezdi. Her zaman dâ syni | Gençliğinden bir 74- Manki gözler kamaştırıcı güzelliğinden. Çimdi pek ihtiyariamış bir kadın olan ma. damın vaktile Şamramlar, Peruzlar dev- Tinde kısa bir zaman için uktrislik eltiği- B! de öğrenmiştim. Sunra oldukca hali | vakti yerinde bir Brmeni tüccarı onn âşık olmuş, kendine pikâhlemış ve -madanın tabirile- bir daha şanoya ayak bastırma- | Mmiğt. | Sonra tüccar iflâs etmişti, Zavallı adam | ölünce madamu bu kuru tahin köşkten | başka birşey kalmamıştı. Kadıncağız onu kiraya veriyor, geçinip gidiyordu. Fakat aradan uzun yıllar geçmesine rağmen ma- dam pek kisa süren artislik zamanını bir türlü unutamıyordu. Bazen lâf aşıl- dığı zaman madam eski günlerin tatlı ha- | tiraları arssında gözlerini süze süze | — Ah, ah, derdi, şimdiki gençieri, şim- diki tazeleri, şimdiki aktrizleri ben o 78- | manlar şöyle yan cebimden çıkarızdım. Geçen -gün bir korışum bir resim getirdi. ' in en kıyak, en güzel sinema akiri- si imiş. İsmi de ne idi bakayım? Marlene Mi nedir? Akimda kalmadı, Şöyle hir | Tesme baktım. Nerede benim gençlik za- | meni nerede o.. Güzellikten Ny İ benim serçe parmağıma Su dg ——— Bir Lâdam Okamelya oynatdış- e Acaba 0 tamana kadar yeryüzü Du ab gözel bir Margerit Gotye görmüş M Sura Bernar bile o kadar güzel bir argerit Götye olmamıştır...» Madem bütün Dunları anlatırken ben Eomdisine hayretler içinde bakardım. Bu kadının gençliğinde öyle güzel bir kadın Olühileceğine bir türlü aklim ermiyordu. Fakat madarı bugünkü halinde bile en Güzel pen; kadınlarda bir kusur butuyor, Mi gösterseniz, kimi sorkanız? © da birşey m!?. Siz çliğimi görmeli idiniz. Ben on“ lara güzel mi derim senki?.. Ben vaktile Be.caniar yakmışım, ne canlar!.. Hey gi- di günler hey. İ uğumuz kölen “civarmda mada | alay komşusu vatd:, Bunların için- deki genç kızlar, genç kadınlar biçure mas damı bir eğie uu haline sokmmuş- ardı. Zaman zaman owun etrafını alırlar; Madamı coşturmak maksadile içlerinden biri — Amari, derdi, karşıdaki köşke yeni kis! Tacılar müş. Ne güzel kızları var... | Madam iki eli kun! kanda olsa bu gü- | #ellik bahsi Je gene alâkadar olur, genç- | Bğinden uzun uzün bu k fırsatını bulurdu, Lâkin genç kızlar, genç kadınlar #aDk“ ihaamıyormuş gibi bir takım vazi- yetler alırlardı. İşle o saman madam çi- n çıkardı. Sörlerini isbat etmek için Prtanir dururdu. Medam bir gün bana: — Gel de, sana akirisiik zamanımın ir zesmini göstereyim. bak acaba Rüzlerin Du kadar güzel bir kadın görmüş mü? Kendi kendime: #Kimbilir, ne güzel bİr ka- din resmi göreceğim. » diyordum. Madam Önde ben arkada en yukarı kata çıktık İhtiyar kadın bu katta oturuyordu. Bir odaya girdik, Sarı yaldızlı çerçeseli bir resim gözüme Hişti. Bu soluk bir fo- | topraftı. Genç, fakat şişman bir kadın ku- erğındaki çiçeklerle bir divanın ucuna oturmuştu. Ayaklarının dibinde de çiçek- | ler vardı i Madam büyük bir iftiharla fotoğrafı işar| İ ret eğerek bana sordu: — Nasıl? Fotoğraftaki kadının beğenilecek hiç.bir ri yoktu. Fakat madama; ğe mecbur oldum İhtiyar kadın bu gençilk resmini bir ha Çok güzel. Cevabulı verme- xine gib saklıyordu. Onun en biyük sep. | Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 89 Saat aitı sularında sahte Sühi Elş- | tanbuli kendi bahçesi tarafından du- Yarı tırmandı. Bunun için bir kenara sakladığı küçük bir bahçıvan merdi- venini.* kul), 7 Mektubu buldu ve okudu. Heyecansızdı. evinçsizdi. Sonra kendisini, merdivenin dibin. İ de bekliyen arkadaşına kâğıdı uzattı. Baha da ayni satırlara göz gezdirdi. | Oküdukça, gözleri testekerlek bü- Yüyordu. Asıl sevinen oydu. Yüzü Mese içinde parlıyordu. — Oyunun iyi oynadık, Süha... Bra- vo bize. Muzefferiyete o kavlışuyo. | Tuz! — Durun hele... Daha vakit var, — Fakat oldu demektir, âzizim... Yalnız kızı değil, annesini de kazan- w- İŞ tam kıvamına girdi —Demek “şimdi Kolonbeyzadeyi görmem icap ediyor? — Evet... Fırsat kaybelmeksizin.., Ke zaman ziyaret edeceksin? — Bana kalırsa, demir tavında dö- Gülür, Bu azsandan tezi yok, gü- Tünine İ | banduğu odaya girdi. Sarı çerçeveli fotoğ- veti bu idi. Gençilğinde çok güzel bir ka- dın ulduğuna inanmıyanları hemen bu gü rı yaldır çerçeveli soluk fotoğrafın önü- ne getiriyor, gençlik resmini göstererek Kururla soruyordu: — Nesılmış,. Şimdi inandmız 701? O hiç de güzel olmıyan bu eski resmini bir Afet gibi görüyordu. Bir gece bitişik köşkte yangın çıkmıştı. Madam yatağından fırlamış, sandığında- Ki elbiselerini, hattâ para çantasını bile düşünmemiş. sarı çerçeveli resimi kapın- oa sokağa fırlamıştı. Bitişik köşkteki yan- gin tamamlle sönmeden içeri girmemiş, Bir gün madam İstanbula inmişti. Mu- #İp komştlarından bir kaç genç kadın eve gelmişler, madamın gençlik resmine -şa- ka olsun diye? boyali bir kalemle sakal, bıyık. güzlük yapmışlardı. Resim tam münasile berbad olmuştu. Ben işi sonradan öğrenmiştim. Bu felâ- ketin madamı me kadar üzeceğini bildiğim işin resimdeki sakal, bıyığı silmek İste- dim. Pakst mümkün olmadı Nihayet ma- dam akşam Gztü köşke geldi. Resmin bu- rafu şöyle bir göz atttıktan sonra: «Vah benim gençliğim!» diye yere yıkıldı. Biraz sonra getirttiğimiz doktor onun kalb dur- masudun öldüğünü söyledi. Hikmet Foridun Es | 3/0) CUMARTESİ 9/3/9490 1330 Proğram ve memleket sant ayarı, 1335 Ajans ve metöoroloji haberleri, 1350 Türk müziği: Çelinlar: Vecihe, Ruşen Kam, Refik Fersan. Reşad Erer, i— Oku- yan; Radife Erten, 1- İshak Varan - Hüz- zam şarkı: (Kaç yıl beni s*n), 2- Yesari Asım - Hüztam şarkı: ( lı eli gözle- rinin), 3- Yesari Asım - Hüzzam şarkı: (Sahile pek yakın bir yuva), 4- Faiz Ka- panco - Hüzzam şarkı: (Büklüm büklüm #rma saçın Eminem), 5- Rakım - Hüz- zam şarln: (Silemem bir gün!, 2— Oku- | yan; Mahmud Karındaş, 1- Sadettin Ka; nak - Mw t i & gün kana benziyor), 2. ayyer türkü: “Zylerimin önü handır), 3- Muhayeyr türkü: (Yol ve- rin dağları, 4- Hüseyni türkü: (Damin- | dan görünür bağlar), 1430 Müzik: Riyrte-' ticfimhür bandosu (Şef: İhsan Küncer), | 1- Avenna: Marş, 2 F. Popy* Güller sar- kı söylüyorlar (vals), 3- Saint - Saens: Uvertür, 4- R. Weğmer: Le Crepaseule des Dicux operasuıdar bir parça, 5- Trchaj- kawsky: Marş, 1915-1530 Konusma (Ka- dın saati), 18 Program ve memleket saat ayarı, 180$ Müzik: Radyo caz orkestrası, 18,60 Konuş- Yahur (Senle durmak derdinak ey- ler beni), 2- Kemal Emin - Mahur şurkı: (İki gözüm sensin), 3- Refik Persân — | Mahtr şarkı: (Dün yine günümüz geçti | beraber), 4- Lemi - Muhayyer şarkı: (Gez-| dim yürüdüm), 1945 Türk müziği: Halk türküleri Malatyalı Necati ve Sadi Yaver Ataman, 20 Türk müziği Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Cevdet Kozan, Okuyan: Se. mahat Özdenses, 1- Salâhaddin Pınar - Kürdüli H. şarkı: (Ne gelen var ne haber), 2- Rahmi bey - Kürdi YE. şarkı: (Söyle ey mitrıbı nazende eda), 3- Salâhattin Pı- nar - Kürdili H. şarkı: (Aşkınla yanan gönlüme), 4- Refik Fersan - Hicaz şarkı; 4Göğgümden kaçıp gittin), 20.10 Konuşma (Güntün meseleleri), 20,25 Türk müziği Fasıl heyeti, 21,15 Müzik: Küçük orkestra (Şef Nesip Aşkın), 1- Martin Uhi: Gringin-|, Be tekrar gitmeliyim (vals), 2- Is Bohem öperasından fant 3- Heinz Munke): Venedik hatırası (Serenad), 4 Franz Lehar: Vals, 5- Joh. Strauss: Vi- yana ormanlarının efsanesi (vals), 6-Joh. hiss: Polka, 7- Rossini; Mozaik, 22.15 Memleket, saat ay: s5 babe: Puccini, Nakleden : (Vâ - Nü) — Korkun neden Şerminden mi?. — Evet... Üzerinde müessir olur diye korkuyorum. — Sen maraklanma babacığı Aşktan gebersem, işle aşkı biribirine | karıştırmam... O, benim metresim j olarak kalacak, izdivaç işimi bozamı. | yacaktır. — Aferin... Seni takdir ediyorum. Saat dokuzda, gece ilerlerken, Sü. he, Yeşilköydeki evinden ayrıldı. Ge- >4 adımlarla sokakta yürümeğe baş- adı, Bir müddet dolaştıktan ve düşün- ceye daldıktan sonra, otomobile atla- dı. Şerine gitti, Sevgilisi kendisini balkotıda bekli- yordu. Bir gölgenin seslendi: — Sen mislin? — Evet. — Çık yukarı, Birkaç dakika sonra, deikanlı, genç | Birkaç dakika sonra, delikanlı, genç öyle görünerek - göğsüne bastırıyor. â İlerlediğini görünce | u Yeşilköydeki mesele servet mesele | di. Garp da böyle yaptı. Kozcu ba leveyi se- kesti ve böylece karşı Kontrakt Briç Meşhur eller E No. 31 4 V-6-6-5 v R-10-8-7 * A-V-10-0-4 P “pa Şurk ve garp zonda, kâadı veren; Cenup DEKLARASİYON Garp ış pas pas pas Cenup Şimal Şark 14 pas 3S.A pa 54 pas OYUN Kozu şimal Oyun: 5 karo Bu el mühim bir müsabakada oynan- mıştır. Her masada Oyun beş karoda kal- miş, korculardan bazısı oyunu çıkarmış, bazısı İse bir içeri girmiştir. Beş Karoya yapan oyuncular oyunu şöyle Ware ermiş- erir: Şimal, geröin kupan Üzerine san- sato deklare etmiş olduğundan kupa çik- tağı takdirde muhaxım tarafa bir farla leve kazandırmak imkânını düşünen şarktaki oyuncu oyunu sinek ruvasile açmağı tercih etti. Kozeu ruvayı yerin ası ile aldı, elin- den bir pika iskarta etti. İkinci levede ye- rin tek kupası oynadı. Garp valeyi, şimal ruvayı verdi. Şark as ile aldi, Korcunun karşılıklı keski kurması imkânını saümkün mertebe bertaraf etmek maksadile şark elindeki tek kozunu çıktı. Cenup beş ver- kizli ile aldı. Elinden bir kupa oyniyarak yerden ve yerden sinek uynıyarak elinden keskiyi kurdu. Bina. rağmen ve oyuncular arasında maruf briç eksperleri bulunduğu halde hiç bir kosdu en bir isveden fazla yapamadı, KRİTİK Bu el oyuncuların biri tarafından bir briç mecmuasında iyi oyuna misal olarak gösterilmiştir. Halbuki oyunun doğrusu söyle olmalıydı: Birinci elde koze: pika değil kupa iskar- tw etmelidir. Pikanın dördüncüsünü metr yapmak mümkündür, fakat kupanınki ya» pılamaz. Yerin tek kupası üzerine garp va- Jeyi koyunca kozcunun ruvayı basması mâ» münasebetsiz. düşüşüne göre kupa ası garpie olamaz Deklârssyon bunu ifâde eder, Şarkla faa yalnız iki kupa bulunması mümkündür, Gü halde ikinci kupadan sonra kozcunun elindeki Tuva metr olabilir. Kupa levesini alan gârbin üçüncü elde karo çltılızmı gel- mesi muhtemeldir. Bu takdirde şimal sekiz- Wi ile bu Jeveyi alır. Mütöakiben küpa onlu- su oynar, Şarkın #lindeki as düşer, Yer koz« Is keser. Yerden pika &5 ve ruvası oynanir. Bilâkare küçük bir karo ile kozcu eline ge- çer, garpta karo ruvasının tek kaldığı an- Jaşılır. Kozcu kupa ruvusını oynar, yer- den pika dörtlüsünü iskarta eder. Bundan | sonra bir piks oynar. Yerden kozin keser, | Böylece birinel levede münâsip kâğıd iskar-| taetmek suretile korcu on iki Teve kırma- Ba muvaffak olur, Al a A yast, esham - tahvilât, kambiyo - nukut (Ecnebi iniz kışt dalga postasile), 220 23 e kadar m dalga poslasile), 2325-2320 Yarmki program ve kaj Bu ise aşk meselesi... Sühi namı diğer Süha, İki işi biribi- rine karıştarınıyordu. “ Delikanlı, babalığına: — Yarın! - demişti Onun hemen bu akşam komşuyu ziyaret etmek hususundaki teklifini reddetmi, Ve işte ertesi gün olmuştu. Bir pazar günüydü. Ayni günler, Templeton ve şürekâ- sınm İstanbula «artisi kafil, i gön derdiği sıralara taslamaktaydı. Ertesi cumartesi günü, Avustur- yalı yahudi Samuel Rosen öldürüle- cekti. Bahaeddinin işi iş, kaşığı gümüş- tü. Bir taşla iki kuş birden vuracaktı. Bir hafta içinde bütün meseleler hallolunacaktı. Servete kavuşuyor! İntikamını alıyor... Ayni düşünceler, bizsat delikanlıda da vardı. Hele o bir taşla üç kuş vu racağını sanıyordu: Hem zengin zev- ce, hem müstakil servet, hem de sev- diği bir kadın!... Metresi. Tasavvurları şöyleydi: «— Kendi pâramı ve karımdan ko- paracaklarımı ele geçirdikten sonra, bir vapura binerim; mefresimi de alı- rım. Dünyada başka memleke, mi 'Tetrika No. 1 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İki şehzadenin paylaşamadığı bu güzel kızı elinden kaçır- mak istemiyen kurnaz vezir, Rükneddinin kulağına eğildi BiRiNCi KISIM Türkân hatun ve kölesi . hükümdarı bekliyen birçok misafirler var. O hAJA Nişaburdan dürme- di. Size yemin ederim ki, oğlumuz, başını vurdurmak istediğiniz Arap cariyesile be- raberdir. — Safürâ ile beraber gittiğinden emin misin? — İsterseniz oğlunuzun dairesini arati- niz. Safürü'nin sarayda olmadığını göre- çekaliniz, sultanım! va'ide sultan bu haberi alınca fena hal- de hiddetlenmişti, O, oğlunun bu Kıra bu derece nlâka ve iltifat göstermesinden #üp- heleniyor: — Eu şeytan kız, oğlumun basımı yiye- cek Diyordu. Gerçek, sarayda ve Semerkand | sokaklarında dilden dile dölaşan bir dedi- kodu vardı «— Bağdad halifesi, bu kızı Semerkanda casus olarak göndermiş... Safârâ, sultan Mehmedi öldürecekmiş! ..» Bu dedikodu valide sultanın kulağına ka- dar gelmişti, Türkân balun. oğlunun hayatını koru- mak maksadile, sadık kölesi Nasreddini oğ- luna baş vezir olarak Layin ettiği günden- bari, hükümdar yeni vezirinden haşlanmı- yor, fakat anasından çekindiiğ için, ken- dizine birşey söyliyemiyordu. Sultan Mehmed, Nişalrur sayfiyesine gitmişti. Orada beş on gün kaldıklan sorıra tekrar Semerkanda dönecek ve şehirde top- lanan birçok yabancı elçiler ve misafirler- de, görüşecekii, Bizanstan gelen bir elçi, Semerkand ve civarından Kumaşlar almak hususunda Hi- zanslı tacirlere serbes gelip gllmek hakkı- rın verilmesini istiyordu. İrandan gelen mi- safir hudud köylerinde çok sıkıntı çektik- lerinden, ikide birde baskınları uğradıkla- nndan şikâyete gelmişlerdi. Bağdattarı g#- Jen ziyaretçiler de hükümdara halifenin bir mektubunu getirmişlerdi. O tarihte dünyanın en İşlek ve kalaba- bk bir #icaret ve İrfan kaynağı olan Be- merkand şehri, yabancılarla yaptığı alış verişler yüründen gün geçtikçe zenginle- giyor ve büyüyordu. Türkân hatuna hâlâ eski bir köle »a- dakatile bağlılık gösteren vezir Nâsır hükümdarın gözdesi Safürüy saraydan uzaklaştırmak için bir çare bulmuştu. Eğer banr müsusi rânın başını kopartacağı kat, onun başmı kimin kopardığı beji miyacak yet bu cürmü esirlerden bi- rine yükler, onu da esllâda teslim suretile İsilini cezalandırmış oluruz. — Oğlum şüphelenmez mi bu oyundan? — Hayır. Çünkü o, esasen sarayda esir kölelerden hoşlanmaz. Geçenlerde kulu- nuza: «Bu herifleri saraydan uzaklaştır- sak fena olmaz!» diyordu. — Çokülü, O halde Safürü Nişaburdan döner dönmez, bu işi gen becerirsin! Dik- kat et.. yakayı ele vermiyesin.. Sonra kur- taramam seni, Nâsır? — Merak etmeyin, sultanım! Bu, tah- mininizden çok daha kolay bir iştir. Fa- kat, hizmet ve fedakârlığımın mükâfalını da islerim, — Dile benden. ne dilesin? Baş vezir, iri sarkık dudaklarını şişire- rek yere baktı; - Arsâyı isterim sizden. O «Şam fıstı- ği ni kulunuza çırak buyurunuz. — &en, o melünenin başını koparabilir- sen, on tane Arzâ feda olsun, İki kardeş arasında paylaşı- lamıyan bir kadin Hükümdena büyük oğlu Rükneddin o gün «Şahzinde) den (İ) şehre yok? Bir yere giderim, safayı hatırla Şimdi ise Kolonbeyleri avlamak, bu derece iyi inkişaf eden işi, pismiş aşa su külar neviden, bozmamaktı. Şermini © derece seviyordu ki, onun aşkı her türlü çılgımlıkları yapması- na kâfiydi. Bahusus artık bol paraya da alışmıştı. Sevdiği kadınla, sevdiği muhitlerde keyfinin dilediği gibi bir ömür geçirecekti, ” Pazar günü, herkes Yeşiköydeydi. O gün, adliye kapalı olduğu için Kudret bey de İstanbula İnmemişti. Bahçede mutad gezintisini yaptıktan sonra tekrar köşke girmişti. Delikanlı, bu hali pencereden gözetlemişti. O gün Belkistik, babasını, türlü türlü okşayışlarin evde alıkoymak, memnun etmek çarelerini aramış ve İ bulmuştu. — Babacığım... Ayrılma... Burada kal... Sana öyle ihtiyacım var ki... - diye gözlerinin içine bakıyordu. Öyle tatlı bir yalvatıştı ki bu, yü ten kızını seven baba için reddetme. ğe imkân yoktu Kiz, nişanlısının behemehal o gün gelerek kendisini istiyeceğinden emin- di. Sabahtan beri gözleri pencers- deydi. Hep kapıya bakıyordu. Saat ona doğru demir kapıda bir Bes işitti. du. Şehzade Rükneddinin herbalde bir di- leği vardı. Yolda kimseye selâm vermiyor, Yanındaki adamlarile bile konuşmuyordu. Akşam üstü saraya dönüp yemek yedikten sonra hemen yatak odasına çekilip yal Rükneddinin (Kasım bin Abbas)ın tüc- besini ziyarete gittiği ilk dela görülüyor- du. Büyük şehmadenin acabe ne derdi var- d:? Ertesi gün çarçabuk yatağından ka'ran şehzade Rükneddin, baş vezire koştu: -— Nâmr! dedi - ben dün Kasının tür- besini ziyarete gilmiş ve gece niyet edip Yatmıştım. Şöyle bir rüya gördüm: Kar- deşim Gayasedâin benim kılıcı; çaldı. Arkasından koştum, yetişemedim. Uyuu- dığım zaman Urtir titriyordum. Bunun müinası nedir? Hükümdarm vesiri biraz düşündükten sonra cevap verdi; — Göz bebeğin kadar sevdiğin birseyi kardeşin Gıyascddine kaptıracaksın. Bu rüyanın mânası budur. Rükneddinin güz bebeği kadar sevdiği gey ve olabilirdi? Vezir Nâsr bunu anlamak merakına düştü: — Babası beni sevmez mma, ben sizi çok severim! Bir müşkülünür varsa yar- dıma hazırım, şehxadem! Deyince. Rükneddin icini dökmeğe baş- Jadı: — Büyük annemin gözdelerinden Arzâ- yı kardeşim Giyas iğfale çalışıyor. Halbu- ki, Arzâyı ben ondan çok seviyorum. Eğer Gıyas onu almâğa m Vezirin gözleri döndü birden sevdiği Arzâyı, dan önce göz koymuştu. — Nasıl olur, Şehzadem? dedi - Hu kız, valide sultanın hergün dizlerini ovar. Oni bu vezifeden kim ayırabilir? Türkân ha- anı, Artâyı çırak ettiği gin kötürüm olup Yatağa düşeceğine kanldir. — Peki amma, bu gece gördüğüm rüya- ya inanmak lâzım gelirse, Giyaadâin, Ar- zâ'ya malik olacak. Belimdeki kılıcımı alıp Kaçması da buna işaret değil midir? Vezir Nâsır müşkül vaziyette kalmıştı. İki şehzadenin paylaşamadığı bu güzel kız si elindön kaçırmak İstemiyen kumaz ve- ör, Rükneddinin kulağına eğildi: — duzâda babanın da gözü vardır. kümdarın hoşlandığı bir kadına göz mak senin için çök tehlikeli bir iştir, Va- Mide sultanın en güzel cariyelerinden birl Olan Âsiyeyi bırakıp da Arzâya göz dikmek büdalahk olmaz mı? Şehzade Rükneddin, babasından çok çe- kinirdi. Vezirim sözlerini duyunca: Hakkın var, dedi, o halde bu işten elini çekmesi için Gıyasedâlnin de kulağı- Bi bükmelisin! İyi kl, söylediniz bu sirri bana, Yok- 4, sultan Mehmed Nişaburdan dönünce, sarayda kan dökülecekti, Rükneddin uysal bir gengii, Arzimın ag- ki kalbini burguluyor, fakat babasından korktuğu için, fazla Weriye gidemiyordu. O, bu işten bir şartla elini çekmefe karar vermişti: Gıyaseddin de Kendisi gibi, Ar- zünin peşini kovalamaktan vaz geçerse. Vezir Nisır, Rükneddine #öz verdi: — Merak etmeyin, şehsadem! Gıyased- dini ben bu İşten çabuk vaz geçiririm, (Arkas rar) (1) Şehrin (Taşkend kapısı) dışında İranilerin «Şahzinde. dedikleri Kusun bin Abbasın türbesi ve türbenin o muhteşem camisi vardı, Hacet ehli, dileklerinin ta- hakkuku için burayı sık sık ziyarete gi- derler ve dönüşle hiç bir günah | İşleme- den yatarlar, görecekleri rüyayı dilekleri ne göre tabir ve tefsir ederlerdi Bir çan sesi duydu. Gözleri sislen- mişti. İkinci bir çan sesi duydu. Bah- çe kapısı açılıp kapanmışlı, Bir elile pencerenin kenarına dayü- narak, öylece bekledi. Diğer elile, kal- binin fazla almasına mani olmak is- tiynnuş gibi, göğsünü bastırıyordu. Nihayet bekleneni delikanlı, ağaç- ların arkasından göründü Zarifti, gülümsüyordu, Başı yukarıdaydı. İri siyah gözlerile o da etrafı araştırıyor- du. Sevdiği genç kızın bir yerde öla- cağını tahmin ediyordu, Onu görmek istiyordu. Belkıs, biraz Iğildi. Gösleri karşılaştı. O sırada, Kudret bey, evindeki hü- susi çalışma odasında bulunuyordu, Kendini ilme vermiş zengin insanla» ra mahsus, pek şik bir odaydı burası, Uşak içeriye girdi. Bu ihtiyar uşak, şayet efendisi gibi, hatıralarını İyice araştıracak olsa, vaktile Bahayi kapıdışarı ettiği aklı» ni gelecekti. Fakat bu gibi vakalar sebepsiz yere hatırlanır mı? Uşak, Avrupavari bir terbiye ile, elinde mini mini gümüş bir tepsi tu- twyordu. İçinde kartvizit olan bu tep- siyi efendisine uzattı. Adliyedi, karta bir nazar attı, — Kendisi burada m? - diye sordu. — Eyet efendim. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: