23 Mart 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Mart 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bofadaki saat on biri vurdu. Dışardaki fıytına, şimdi biraz dinmiş, onun yerine bar- daklırdan boşanırcasına yağmur başlamış- b. Haydar arkadaşlarına! — Yatmadan evvel size bir hikâye an- Matayım, dedi. Zaten biç birinin uykusu yoktu. Kimse yatmak taraftarı değildi. Saatierden beri aşktan, kadınlardan bahsediyorlardı. Hay- dar sözüne başladı: — Nuriye ile bir trenin lokantalı vago- Bunda tanışmıştım. O daha ilk bakışta in- #anin alâkasını çeken güzel kadınlardand. Büyük siyah gözleri, urun boyu, şaşılacak derecede endumi: vücudü Ne arkasına, eteğinin ucuna birçok arzulu bakışinri ta“ Map öyle dolaşıyordu. Ayal trende İki gün- Mök seyahat bizi biribirmize epeyce ahbap elmişti. Lâkin aksi şeytan işte. Rakipler- İe başım belâya girmişti. Yolcular arasn- da Nuriyenin Iki üşikı daha vardı. Bunlar- den biri İstanbullu zengin bir iş adamı. Öteki de uzun zaman Avrupada götip t07- duktan sonra şimdi babasından kalan mi- asın 30n parçasını salınak üzere İstanbu- la dönen çapkın bir miras yedi... Hani rad- Yoda güzel bir şarkı dinlemek istersiniz de iler saman zaman zevkinizi kaçırır. Kw ben de iki rakibime cparaaite İsmini | tekmıştım. Likin Nuriye o derece hoşuma | Bitmişti ki, bütün muvaffakıyetimi ortaya atarak onu ötekilerden, yani parazitierden ayırmışlım, Artık korldorlarda, vaşonda, gündüzleri kompartımanda hep beraberdik. Açık bir penesre önünde, Kır- Marı, dağları, nehirleri, Federek, sigara içiyor, yorduk. İstanbulu gelinmeye kadar samimiyetimiz arttıkça arttı. Tabii işi bu kadarla da bi- rakümazdım, O yaz kış gehirden birez usak- şa bir sayfiyede oturuyordu. Ben de orüda bir ev tuttum, Onun her fedaki razı Idil, Fi gözüme almıştım. Fakat gok kain, kapı bir kadındı, Beni üzme- ğe bayılıyordu. Onun ne kahrını çekricdim Bi... Herşeşine tahammül ediyordum. Niha- yet sabrımın, taba Bun mıyvalfakıyetin! elde etmeğe başlamış” tam. Artık biribirimize aşktan bahsediy birlikte gezin or, sinemaym. filân gidiyorduk. r gün Nuriye beni sevinelmden çıldırlacak bir müjde ve, — Bu yece köşkte tamamile yalnısm.. Bani iin ön ikide gelirsen karşılıklı birer gaz içeriz... Bunu söylerken yakta yanıyasın #€Y- th tatlı konuşu- seri ne kader tatlı, ba- kışları he kadar ycaktı Az daha beyeca- | sımdan boynuna sarılacaklam, Bu besim me #amandanberi beklediğim şeydi. Fakat Nuriye bana o güzel sözleri söylemekle yap- ağ büyük çılgınlıktan ürkmüş, utanmış gi- Bi önüne baktı. Ben hemen; — Saat tam 13 de gelirim O ilâve etik: Aman dikkat et makvedebiğiri... Biribirimizden ayrıldığımız zaman hafiz bir yağmul başlamıştı, Gece yağmur gid- delendikçe şiddetlendi. Sanki gökyüzü de- Aksiliğe Bakın ki, benim « dedim. Küçük bir dedikodu b uğum £peyce bir mesafe vardı. Fakat sast İl oi- duğu zaman artik heyecenımdan yerimde &uramıyacak bir hsle gelmiştim. Ne zaman- danberi başımın içinde tatli bir hayal gi- M yaşıyan birşey bır szal sonra hakikat Gincakta. Kendimi evden dışarı attım. Yağ- Mura pek ehemmiyet vermiyordum. Lâkin pek nz sonra Mizlerime kadar an, Halbuki daha saat on bir buçuktu. Bokak- larda serseri serseri dolaşırken bekçiye Tas geliim. Adam bana tuhaf tuhaf, şüpheli güpheli baktı. Fakat ben o umursamamış- tam bile... Bu geceki büyük saadel Boldiği zaman artık gömleğim sırtıma ya- Pişacak derecede islarmıştara Evvelce kararlaştırdığımız gibi bahçenin Aralık birekılan arka kapısından içeriye #irdim. Kalbim. içinde, kimbilir kaç beyrir kuvvetinde bir motör İşliyormuş gibi hızlı bazlı atayordu. Küçük, kümese benziyen bir yerin önünden geçerken bir köpek ao acı hav'adı. O zaman Nuriyenin bahçedeki peğini akşamdan bağlıyacağını hatırladım. lokantalı | 'ümün, fedakirlığı- | bana | herşeyi unuttururdu. Nihâyet saat 12 ye | kö- | Demek köpeği kulübesine sokmuştu. İlerle- dim, Aralığından dışarıya çizgi halinde ha- (MM bir ışık sızan bir kapının önünde dur- dum. Tatlı bir ses Ismimi çağırdı. Kapıdan içeriye girdim. Elimden bir kol yakaladı, Bulunduğumuz yer hafif aydınlıktı. Bu sö- Bilir ışık içinde Nuriyeyi gördüm. Beraber merdivenleri o çıktık. Perdeleri sın gi ka örtülmüş, sesk, aydınlık, çok güzel ko- kan bir salona girdik. Nuriye v zaman te- pemden tırnağıma kâdar beni sözörek bir kahkahs kopardı; — Bu halin ne?.. Hakikaten feci, berbad bir vaziyette 6&im. Bir kere sucuk gibi ıslanmıştım. Sonra bir- gok su birikintilerine, çukurlara batıp çık- tağım için çamur içinde kalmıştım. Halbuki benlim ttizliğim, temizliğim arkadaşlar ara» nda meşhurdur. Nuriye: — Aman, dedi, hemen ceketini çıkar... Ba- na benim kimonomu getiteyim Biraz sonra onun kimonusu sırtımda ra» bat bir koltuğa gömülmüştüm. Burası dı- şandan ne kadar farklı idi. Dışarıda soğuk. yağmur, çamur, korkunç. ıslak bit haya esiyordu. Kasvet dolu ve kapkaranlık bir gec idi, Halbuki içerisi sıcuktı, terle mavi camlı sbajurdan otrafa sinirle, e lendiriei bir ışık saçılıyordu. Mi a e tünde, işiğin yanmadı Kimbilir ; tiştirilmiş boyar karanfiller yardı tan, çamurlu çukuru daklardan böşanıre Uru yedikten saşırmıştım. 4 idim. Burada girince Adeti Bir rüyanın İçine girmiş g herşey ürld verici idi. He 4 en yu- i kuşturmaştı. alçak masaya likör ka koymuş, tâ yanıma o! rak Muşlu. Artax dünyanın en iy hesiz ki bendim. Lâkin tar başımda oturan Nur â . Güm yi İ, renkli azl iş dereode enn hir tahta karnımı yukarılara doğru çı da bu hayvanl. Şeyde: tikstnnm mini hayvan ul adamı şüp- gelişmiş, tombul gene içimi bularıdızdı. Nuriye- Görmüş ulacak ki ince parmakları We hayvanı alıp attı. Onun bu hareketi gö- sümde bütün güzeliğini bir anda eslimiş- ti. Şimdi yanımdaki kadın bana tahtaku- Bibi geliyordu. arder bir v bakarlarmış.. Erkekli ede soğutan şeyi rıniş... Pakat ben za- fret ederim. Nı gözile ye; — Bu tahtu köşk berbad... Tuhtakurusu yuvam... diyordu. Bir müddet sonra baktım. Bu sefer omu- sunda gene öyle gayet sıhhatli bir tahtı kurusu... Artık #irtım kaşı: yordu. Sanki enseme bir serpenişlerdi. Nuriye güz 1 İşin- İ da tahtakuruları yuva yapmış görü- müyordu. Aylarca bin bir fedakârlık yapa- yak, sonsuz heyecanlaria geldiğim b dan biran evvel kaçmak İst kum sancım butlu!..s dedim, rimi giyince anun gr da kendimi sokağa, tokrar yağm: i BA attım. Eylme giderken hâl& vücudu. gnuyor, burnuma tahlakurusu kokusu geli yordu. Rikmet Feridun Es di- ç tahtakurusu Akba müesseseleri ; Ankarada her dilden kitap, gazete, meomun ve ucus olarak AKB. mücsseselerinde bulabilirsiniz. Ber âlde kitap, imecmus siparişi ka- bal edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul abone kaydedilir. Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. Tuzak içinde Tuzak 'Tetrika N, 108 Kalabalığın arasından süzüldü. Kudret beylerin bulunduğu tarafa geldi. Kayın validesinin elini nesa- ketle öptü. Kayın pederine hürmet Merin! arzetti. Sonra Belkisin ve Dür Fülerin bulunduğu grupa yaklaştı. Umumla selâmlaştı. Belkisin elini Jâtif bir tebessümle Miki, Genç kız, onu, arkadaşına: — Nişanlım! - diye tanıştırdı. Bu sözü, bütün civardakiler işitti; yi Dürrüler ve bu meyanda Fer- Zavallı avukat, baygınlık geçire Sekti az daha... e Bereket, Galibin: — Vah vah!... Şıra gelenler) - dediğini işitmedi. Zira 0 sırada gürültülü bir Yugos- Nedir bu oğlanın Y havası başlamıştı. Havuzun etra- rada hora tepiyorlardı. k Kiki, nezaketle gülümsiyerek, ar- inin sevgilisini tepeden turmağa Düve özden geçirdi. Süha da onu Yük bir hürmetle selâmladı. O gürültünün arasında, iki iz Nakleden : (V4 - Nü) — Tebrik ederim seni, kardeşim... Vallahi fevkalâde!, Hem şık, hem ki- bar, hem güzel, hem de yüzünde iyi- Mik ifadesi var. — Beğendiğinize memnun oldum i doğrusu. Garp musiki Aletlerinin gürültüsü &urunca, bir müddet konuştular. O | aralık Kolonbey, müstakbel damadı- | na yaklaştı. — Ben de sizl arıyacaklım... Burt- İ da buluştuğumuz iyi oldu... Yarın Akşam bize buyurur musunuz, Oğ- lum... Şerefinize bir toplantı yapa- hım... Oğlanın gözlerinde neşe parıldadı. — Hay hay... Memnuniyetle... — Hocaniz da buyursun... — Şayet kılık kıyafetinin ve hati- nin ogarabetini mazur görürseniz hay hay... Kendini büsbütün kitap- larına verdi... Dünyayı unuttü, efen. | o — Ne demek?..: Hocanız değil mi? Buyursun... Zeybeklerin oyunu başladığı sırada, Büba, nizanlısmı sevinç içinde bira- karak kocasının yanına gitti. mizdi, | hlerini | Kontrakt Briç Meşhur Etler EL No, 33 4 V-53 v D-v- 9 ADV 2 9-5-2 .: v 713 Her iki taraf zonda değil, Kündı veren: Cenup DEKLARASİYON 3y Pa Pas Pas Garp 24 Pa c Közcu: Cenup Oyun: 4 kupa Hor bir masada garp sinek ruras ile oyu- nu açtı, Dereyi kazanınca ayhi renge de- Masaların çoğunda kozcu üçün- kesti ve bir pika oynadı. Şark ası sir kapa geldi. Bundan sonra kozou geriye kslan Jevelori glarak oyunu çıkardı. KRİTİK Binek ası İle kozun os: şarkta olduğuna göre ortağı nek ruvası 118 oyunu açtığı zu” man elindeki tok karodan istifade ederek kozdan iki leve kırmak lnkânının mewcü- diyetini takdir ehmesi Jâzım gelirdi. Şark, kosun İlk Tevesine hlikim olduğu gibi sinek Me de ortağına el tutturmak imkânı mev- cud olduğundan #irek ruvasını asi İle alıp yerin ps -dam- valesi Üzerine tek karonmu oynamasi İcap ederdi. Eğer cenupta iki g- nek varsa (yerde üç sinek bulunduğuna gö- re bu ihtimal geliptir) bu hareketile oyunu kurtarmış olur. Şark, pika ast İle el tuttu Ku zaman bir sinekle eli ortağına verir. Or- tağı çarka bir karo kestirir. Böylece muha- #im taraf dört Jevs alarak Kozcuyu bir içe- riatar, Abone ücretleri "Türkiye Ecnebi 2700 kuruş 450 » 8 » SENELİK AYLIK 3 AYLIK 400 , JAYLIK M0 3 Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 3000, altı aylığı 1090, üç aylığı 1000 1490 Kuruş ÇE Telefonlarımız Yazı İşleri: 20765 — lir: 20497 ! Safer 13 — Kasım 157 8. İmsak Güneş » Akşam Yatsı KE 955 1145 1240 18i Va. 418 580 1824 196$ v4 15.48 Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. RU'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma. dan bulabilirsiniz. o — E, bakalım?... Ne var ne yok azi- zim? - diye sordu. — Mükemmel, — Nasıl yani? — Nişan işi oldu gibi. — Resmen mi? — Resmen denebilir... Çünkü bizi yarın akşam için davet ediyorlar... Beni de beraber... Yeşilköye. — Aferin!... Alnından öpeyim se Bİ... Komediyi iyi oynadın... Kayın pederinin sane bir mikdar sermaye de vereceğine eminim... Bunu koper- tabilmek için nasıl yollar takib et mek lâzım geldiğini ganin öğretirim... Şimdi artık, Iki nişanlı, biribirine uzaktan uzağa bakıyordu. Gülüşüyorlardı. , Ferhad Kolonbeye de dünya sından olmuştu. Zavallı âşık! Bütün hakikati, bö- tün fecaatile anlamıştı. Kuzini, Belkıs, öyle büyük bir aşkla seviyordu ki... Onu, âdetâ bir | Mâhe, bir iderl telâkki etmişti. Gençii- gini onun sevgisile heder etmişti. Baş- ka hiç bir kadınım yüzüne bakmamış, onu düşünmüştü. Bu hedefe ulaşmak için ne yapmak lâzımsa hiç birinden kalmamıştı. Tetrika: No, 15 O, Türkün sultanın has bahç. Gıyaseddin şiiri çok severdi, bu sebep'e 'Türk ve İran şairlerini yakından iarin sık sık hasbüheller yapardı, O, Bu- haraya ilk gelişinde de bu gerin adını duy» muş, İakat kendin! görememişti. Şair Riza bilhassa hleiv ve nüktelerir tanınmıştı. Fakat o, o derece mahviyet sever, o kadar Gıyaseddinin davetine bile arkadaşlarının morile icabet etmişti. Balonun bir köşesinde Gıyaseddin, sağın- dn prens Kasım, karşısında şalr Riza atu- rayordu. Biraz ötede saz heyeti, şehzadenin verdiği bir işaretle derhal harekete geçmiş- La Şuir Riza. hükümdür hanedanına mensup bir adamın sofrasında ilk defa karşı kar- Aya bulunuyordu. termesinden çok memnun ve mütehassiz olan şair Kiza derhal bir beyit (1) söyliyerek, gebzadeye minnettarlık hislerini izhar et- miş ve kendini Giyaseddine pek çabuk sev- dirmişti. Prens Kasım da, şair Rizayı yeni tanıyor- du. Kasım, Fars ilinden Bühereya geldiği sevimli bir adamla ilk defa karşılaşmıştı. Şalı Riza, şehzadeye hitaben söylediği bu beyit ile, kendi kalbinin tatlı bir sözle bir a nasl felhedildiğini anlat- © güne kadar syak basmamıştı onun peşinden koşarlar, fakat o geceleri Küçük bir meyhanede sizıp kalırdı. Şehzade Gıyaseddin, şair Rizeye sordu: — Evli misin? — Evli idim. Geçinemedim. Ayrıldım. Bir erkek çocuğum . Mutallikam, ço- vuğumun y bana görtermemek için Mişabura gitti, Ben de ondan sonra postu meyhaneye serdim. Sen de Nişaburlu musun? — Hayır. Fakat, ben de Mehesti (2) gi- bi, Gencede doğdum, Nişaburda büyüdüm. Yirmi beş yaşında Buharaya geldim. Boş yıldır buradayım. — Çocuğunu neden göstermiyor karın sa- na? Fenalıkta mantık aranır mı, sultanım? Beni en büyük en derin sevgimden mah- rum etmek, vicdanını kanatmak, hasılı be- ni manen esmek İçin ne mümkünse yaptı ve yapıyor. — Hilâ uğraşıyor mu seninle? Evet. Çünkü, husumeti hâlâ devam kadar- banu göstermiyecekmiş. — Çok özledin mi çocuğunu?.. — Her an gözümün önünde hayalini gö- rüyorum, Ah, yarrucuğum! Şair Riza birdenbire ayağa kalktı, — Bana müsaade ediniz, sultanım! Ben isin vermeden nereye gidiyorsun? — Çocuğumu hatırlattımız bana.. Onu gör- meğe gideceğim. Gülüştüler. Gıyaseddin: Haniya, çocuğun Nişaburda 141? Onu bu kadar çabuk görebilecek misin? dedi, Şair önüne baktı: yor. Yavrucuğumun hayalini ben ancak meyhanede görebiliyoru! Çocuğunu da kolayca görürsün! Şehzade Giyaseddin zaten içki içmek için vesile arıyordu. Prens Kasım ile şair Ri- zayı boş yere nlıkoymumıştı. Haremağalârı- na emir verdi. azadenin önünde çarçabuk içki sofrası kuruldu. Taze, mis kokulu müselles içiyorlardı, gelmiş, görleri ışıldamağuı başlamıştı. Içiyorlardı. Fakat, Gıyaseddinin biz dile- Ki daha vardı: Azrâyı dizinin dibine getir- mek. onun hasin ve yakıcı sesini dinlemek. Onurla içmek... Onunla mak, fakat zengin değildi. Doğrusu, güzel de değildi, Bu iki son noksanının boş- Tuğunu, manen yükselmek suretile dok durmak istemişti. Mesleğinde derece derece terakki ediyordu. Amirlerinin takdirini ka- zan:yordu. Parlak bir avukat olacak- tı Bu sayede servete, şöhrete de ker vuşacaktı. Hattâ Molla bey bile, — akrabâsın- dan olan bu gencin — omuzunu ok- şar; manalı manalı: — Gayret, çocuğum... Sen bu gidiş- Je her şey olursun! - derdi, Belkıs, onun yüzüne hep cesaret verici tebössümlerle bakardı. Sözleri- le ruhunun derinliklerine akardı. Şimdi, bütin emelleri ait üst olmuş” Niçin çalışmıştı? Bunca emekleri heba olmuştu! Kendini belli etmiyerek, mütevazi ve mahçup bir aşkla seven Ferhad Kolonbey, cesur bir rakip tarafından mağlâp edilivermişti. Ziyafet gecesi onu da çağırdılar. Gitmemesi nazarı dikkati celbedecek- ti Protesto edercesine bir harekete geçmeği istemedi. Bütün afle toplan- sşta. O da orada bulunacaktı. Bulundu da... Belkıs, arada sırada, kacamak na Li gekingen bir adamıdı ki.. O gece şehzade | Gıyaseddisin kendisine fazla iltifat gös- | gündenberi, bu kadar ince ruhlu, hasas ve | Çocuğumun yüzünü - ben ölünceye | — Evet, Evet. O, meyhanede beni bekli- | . l — O halde meyhaneyi buraya getirelim. Şair Rizanın birdenbire keyif ve meşesi | Yazan: İSKENDER FAHREDDİN esinde yetişmiş eşsiz bir çiçekti, büyük annem onu bana beni de ona lâyık gördü Gıyaseddin, şair Rizadan emindi. O, ka- ender bir adamdı. Şehzadenin gördesine göz almağa cesaret edemezdi, Giyasin yü mında yabansı olarak bir kişi kalıyordu: Prens Kasım. O dr prense çok samimi ba; kik iu. Zaten Kasımın canı Gi- yasın elinde değil myid!? Kasım madem ki Buharaya iltica etmişti. Giyaseddinle bop göçinmeğe mocburdu. Gıyas fazla düşünemiyordu. O geceyi Azrimız geçiremiyeceğini anlamıştı, Cariye» lerden birinin kulağına birşeyler fısıldadı. Cariye birdenbire ortadan kayboldu. Gıyas bundan sonra, sazende ve hanm- delerin yörlerini duvara çevirtti. Suratını soframıza çevirenin derisini yüzdüreceğim, Diye bağırdı, Prens Kasım bu hazırlığın sebebini arlıyamamıştı. Gerçi Giyaseddinin İ bir sevgilisi olduğunu, daha Buhsraya İ geldiği gün duymuştu. Fakat Azrânın zünü gören kimdi? Azrânın güzelliği, cazi besi ve hoş sesi bir efsane gibi dillerde do- Jaşıyordu. Gıyas hariçte Azridan bahsedii- diğin! istemezdi. Karısının ve dolayısile ka- İ yınbabasının kulağına gidecek olursa, iki aile arasında bir hayli dedikodu olacak, bel ki de bu iş daha tatsır, daba İç sıkıcı biz safhaya girecekti, Bu sebeple, Giyas her- kesten çekiniyordu. Yeni evliydi. Karsı çok güzeldi... Bir çocuğu vardı. Karısın, «— Senin üstüne gül koklamamağa > min ederim. Diye söz verimişti, Giyasın yanında birçok cariyeler, hizmetçiler vardı. Fakat, Gıyasın karısı, kendisinin bu eariyelere göz koymı- yacağından emindi, Giyasın karısına: Hükümdarların kadın hakkında ver- dikleri sö Diyenler de olmuştu, Gıyasın genç ve p i- zel karım henüz Semerkanddan Buharaya gelmemişti, Gıyas vaziyelten islilade ederek Azri ie sevişip eğieniyordu. Etratik yanın meşaleler birdenbire ha- fif bir rüzgür dalgasile birer birer sönmeğe başlamıştı. Şair Riza: — Fırtıne çıkacak gibi görünüyor. Pen- eereleri kapatsak fena olmaz, diyordu. Şehzade Gıyaseddin: — Ne fırtına çıkacak, ne de hava boza- cak. Bu gece bulutların arasından Azrâ ad- h bir güneş doğuyor. İşte sevgilim geliyv Diyerek ayağu kalktı, Gerçek, yedi ha- remağasının elinde tuttuğu yedi meşale 07a- sından sülün gipi süzülerek gölen Azriyı Mk defa görenler, onu göklen düşmüş: bir Nur parçası sanırdı. Azrâ süslenmişti.. Daş döndürücü, lâtif Kokular neşrederek Giya- mn önünde diz çöktü, Gayas ellle tutup kl. dırdı,. Yanındaki! boş yere oturttu. Ve misa- girierine Azrâdan şöyle bahsetti; — O, Türkün sultanın has bahçesinde y?- üüdem onu bana, beni de ona lâyık gördü. Bu çiçetin adı Azrâdır. Tanrı önu berim icin, beni de onun için yaratmış. Kadelilere müselleş dolduruldu. İk önce Ayni kadehi sevgilisinin dudaık- dü: (Arkası var) (1) Beytin meali şu idi; hacet! Şair kalbi, tattı bir fethedilir.» kuvveti! bilirdi. Bu yüzden İran şa arasına ağı karışmuşlar. Bir aralık (Ömer Hayyam) ile birlikte (Sencer sul sarayında nedim ve nedime olarak bulun» muşlardı. (Mehesti)nir bülün rübaileri sra- i sında türkçe bir tek mısra yoktur, İran İ menabiine göre (Ömer Hayyam)ın hayatı İ dşıkanesi, Mehesti ile Sencer sarayında bu- Yuştukları — Belkıscığım! - diyordu. - Senin nişanlın cidden mücevher gibi bir ço- cuk... Allah mesvd etsin... Pek beğe- niyorum... Sevgilisinin muhitinde takdir edil mesi bir nişanlıyı nasıl mağrur eder, Belkısın gözleri parlıyordu. Nihayet sofraya oturdular. Kudret Süha bey, o gün cins cins şaraplar çıkartmıştı. Balıkla beyaz, etle siyahi cinsi içildi. Yemişle de şampanya çek idi. Galip, köşesinden alçak Sesle alay ediyordu: — Hazır olun, çocuklar... Bunun arkası müdhiş bir şekilde patlak ve. recek... Öyle bir patlak versin ki, şampanya tupalarının patlaması onun yanında neymiş acaba?... Ötede beride bunun gibi — alçaM perdeden — şakalar oluyordu. Fakaf sofrada umümi muhâvere politika idi Mısır ahvali görüşülüyordu. Süha, zeki cümlelerle cevaplar veriyor, bila tün ailenin gözüne giriyordu. Şampanyalar bütün kadehlere kös nulduktan sonra, meşhur düva veki. M, Avrupai bir eda ile ayağa kalktı. — Muhterem ailemize ve dostlarp İ mıza mesud bir haber vereceğim... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: