23 Ocak 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

23 Ocak 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 68 — Yazan: V (!'U İ %_ k SAA ÜN 3%? Aleksandr Düma 13 üncü Lui: “Nasıl evvelâ ben mi müracaat edeyim.. Asla!.,, diyerek yerinden kalktı Evelce de - söylediğimiz veç- hile kraliçe çok güzeldi. Bunun için yapılacak işin nezaketi var- dı; kral onu Bukinghamdan çok kıskandığı içn başkalarından kıskanmamak noktasına gelmişti. Mühürdar Segiyerin o anda manastırın mahut çanının ip'ni araştırmak derecesine geldiğine şüphe yoktu. Fakat bu çanı et- rafında göremeyince, aklını ba- şını topliyarak, kraliçenin mek- tubunun bulunduğunu gösterdiği yere doğru elini uzattı. Avusturyalı An bir adım ge- riye çekildi. Yüzü sapsarı ola. rak Ölü haline girmişti; yere düşmemek için sol elini arka- sında duran bir masıya d& yıyarak sağ eli ile göğsünden çıkardığı mektubu mühürdara uzattı. Kırık ve titrek bir sesle ba« gırıyordu: — İşte, efendi, işte mektup; alınız ve beni iğrenç çehreniz- den . kurtarını: . Mühürdara gelince, kolayca anlaşılabilecek bir heyecanla mek- tubu alarak yerlere kadar - iği- lip gitti. Daha kapı kapanırken kra- liçe yarı baygın bir halde ne- dimelerinin kollarına düştü., Mühürdar mektubun bir har- fini bile okumadan doğru krala götürmüştü. Kral elleri - titriye- vek aldı, adresine baktı, yüzü sapsarı — kesildi. Yavaşça açtı; nihayet mektubun ilk satırların- a İapaaya kralına — yazılmış olduğunu anlayınca çabuk ça- buk okudu. Mektupta kardinal aleyhine tertip edilmiş bir plândan baş- ka bir şey yoktu. Kral çe, ken- fena vaziyetinden bah- settikten sonra Rişelyönün siya- setinden ve başlıca maksadının Avusturya — hanedanının — zilleti olmasından dolayı kardeşi Avus- turya kralını ikaz ediyor; Fran- saya karşı harp açmasım ve sulh şartı olmak üzere de Kar- dinalin teb'it edilmesini isteme- sini teklif ediyor; fakat aşk hükkımda bötün mektupta bir şey görülüyordu. Kral çok memnun bir halde kardinalin Luvrda olap olma- dığını sordu. Haşmetlinin iş odasında irade beklemekte ol- düğü cevabi. verilmişti. Kral doğru onun yanına gitti. — İşte dük, dedi; hakkınız yarmış ve ben haksızmışım, Bu mektupta yalnız siyasetten bah- solunmuş ve aşka dair bir tek kelime yazılmamıştır. Fakat, bu- nun aksine olarak hep sizden bahsolunmuştur. Kardinal mektubu aldı ve çok e okudu; sonuna kadar ince tekrar okudu. Krala dedi kiz — Bakınız, şevketlim. Ne ka- dar düşmanlarım olduğunu gö- rünüz; bana işten el çektirmez- seniz sizi iki harp ile tehdit ediyorlar. Doğrusu, sizin yeri» nizde bulunsam böyle — kuvvetli haller karşısında âciz kalırım; bana gelince, işten çekilmek benim için saadet olur.. — Ne demek istiyorsun, dük? — Demek istiyorum ki, bu üzüntülü mücadeleler ve bitmez tükenmez işler karşısında sih- hatim muhtel oluyor. Demek istiyorum ki, her ihtimale karşı, vukubulacak La - Roşel muha- sarası karşısında çekilecek yor- güunlüklara mütehammil olamı- yacağımdan o işe hakik? harp adamları olan M. dö Kondeyi, M. dö Bassompiyeri, yahut ce- sur bir kimseyi tayin buyurunuz ve kilise adamı olduğum halde hakiki ü bir tarafa bıra- karak liyakatim olmadığı halde kazışmakta bulunduğum işlerden beni af buyurunuz. Bu suretle memleket dahilinde daha mesut yaşarsınız elendimiz; harice kar- şı ise daha yüksek görünürsü- hüz. — Anlıyorum, M. lö Dük.... Müsterih ol; mektapta ismi ge- çenlerin hepsi iâyık oldukları cezayı gkrecektir. Kraliçe bile bu hususta uautalmıyacaktır.. — Aman ne söylüyorsunuz, efendimiz? Beni yüzümden kraliçe hazretlerini en küçük bir rahatsızlığa ve kedere düşmek- ten Allah saklasın! Kendileri beni hes zaman düşmanları san- dıkları - halde, kendilerini her husasta, hatta efendimize karşı, müdafaada bulunduğuma şev- ketli efendimiz şahit bulunuyor- sunuz. Fakat efendimizi namusu itibarile iğfal etmeğe kalkışırsa iş büsbütün değişir; o zaman size evvelâ “Merhamet etmeyi- niz, efendimiz, affetmeyiniz; nar mussuzluk alfedilmez, diyecek ben olurum. Çok şükür k, or tada böyle bir şey yok ve bu- nun yeni bir ispatını da gör- düdüz. — Doğru, M. !ö - Kardinal; her zamanki gibi haklısınız. Fa- kat kraliçe her zaman beni hid- detlendiriyor... — Artık, osu tevbih ettiniz; ne derece müteessir olduklarını takdir ederim, Efendimiz - ken- dilerine en şiddetli cezayı yap- tınız.... — Ben düşmanlarımı ve - si- zin düşmanlarınıza hep böyle | şiddet göstereceğim, dük. Mev- | kileri ne derece yüksek olursa olsun ve ben ne derece — tehli- keye düşersem düşeyim, onlara karşı her zaman şiddetli dav- ranacağım... — Kraliçe bana düşmansa da şizin düşmanınız değildir, efendimiz. Bi âkis, fedakâr, muti, | ve kusursuz bir karınızdır. Ara- nızi bulmak için vasıta olmak- lığıma müsaade buyurunuz efen- dimiz. — Biırakınız kibiri kırılsın da kendiliğinden bana gelsin. — Bi âkis, efendimiz, siz nü- mune gösteriniz; kraliçeden şüp- he etmekle ilk hataya düşen sizsimiz. — Nasıl, evvelâ ben mi mü: racaat edeyim! Aslal... Diye kral hiddet gösterdi, — Bunu yapmanızı rica ede- rim, efendimiz. ben iltica edebisirim? — Kendisinin hoşuna gide- ceğini bildiğiniz bir şeyi yap- maklal. — Ne gibi? — Şerefne bir bala veriniz; kraliçenin dansa ne kadar me- raklı olduğunu bilirsiniz. Bu ve- sile ile size karşı olan bürude- tinin sılineğine sızi temin ede- rim. — Bilirsiniz ki, M. lö Kardi- nal, ben medeni eğcenceleri | 700 Bakla 22.1.938 Üzüm satışları Ç. Alıcı K. &, 97 İahisar ida. 10 50 78 J. Taran. Mah.13 75 97 Jiro ve şüre, 16 44 J. Köhen — 14 75 20 A. H. Nazlı 15 15 Esnaf Ban. 15 50 20 H. Galip Şer. 14 6L Galemidi 15 507 Yekün 213242 Eski yekün 13749 Umum yekün İncir satışları Ç Alıcı K.s. KS 27 B. ). Fran. 550 6 126433 Eski yekün 126460 Umum yekün Piyasa fiatleri 22-1-938 çekirdeksiz üzüm or ta fiatleri: No. 7 12 75 8 13 50 9 14 00 10 15 25 n 17 S0 18 — — mal yok Zahire satışları Ç Ca K. S. K. S.. 14 50 15 ı 2 15 K. s. 4 52 50 B. Pamuk 32 50 33 1140 Ken. Pala. 235 — 420 Dr. Behçet Üz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire ka- dar Beyier sokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. Muaycnehane telefonu 3990 Ev telefonu 2261 sevmemi.. — Sizin bunu sevmedi ğinizi bilen kraliçe daha ziyade mem- nun olacaktır. Bundan başka, kendisine doğum gününde he- diye etmiş olduğunuz ve şim- diye kadar takınmak - fırsatını elde edemediği o güzel elmas- ları da takınmasına vesile ola- caktır.. Kraliçeyi çok ehemmiyet ver. mediği bir cürümle müttehem ve korkmakta olduğu kabahat- ten dolayı çok masum bulması sebebile mesrur olan kral, kra- Hçe ile aralarındaki büsudetin kalkmasına tacaftard. Kardi- M. 1ö Kardi- nal, görüşürüz. Fakat siz ona karşı çok müsamahah davranı- yorsunuz. — Sonü var — Inkılâb hatıralarından w—— Yirmi dört saat sonra mesele anlaşılmıştı. Cemiyetin İstanbulda- ki merkezi açılacakmış. Burayı muhafaza için de zabit lâzımmış! Mahimud Şevket paşa askerim | dürümünü hiç beğenmedi. Zap- tu tâpt hiç kalmamiış gibi idi. Disiplin bozulmuştu. Bir parmak yukarısı anarşi idi, Bu askerlerin içinde altı senedir sılâh altında bulunanlar çok idi. Evvelâ bu kaşarlanmış olanları terhis cb mek bir taraftan da yeni efrad silâh altına almak lâzımdı. Der- hal muhabereye gi Ayni zamanda mevcud duramu islah da icab ediyordu. İnzibat kuvvetlerine karşı ge- lenler için bir talimatname ya- pildi. Dür emrine itaat etmi- yen'ere silâh istimal edilecekt, Ve yapıldı. Bir kaç serkeş ça- Vüş Ve ncfer tiyatroda, meybha» nede şurada burada vürüldü. ve böylelikle bir kaç gün içinde intizam iade kılındı. Br az son- Tü terhiş emri de gelmiş o.dü. bir. kısını mem eketlerine gönderildi ve anarşiınin önüne geçidi. Yelmız “zabitani . cemiz yet kulüblerinden çekip - çıkar- mak mümküa olamadı. İstanbula gelince; Tanin matbaası olmak müna- sebetile 31 mart vak'asında mür- teciler tarafından basılıp tah ip edilen konak meşrutiyetin ilk günlerinde cemyetin merkezi olarak kullanılmıştı. -(Şeref so- kağındaki kırm zı konak bundan sonra gelir) Bu konak o günler için hakikaten görülecek bir manzara arzediyordu. Bir ucu Babinliye, diğer bir ucu Nurvos- maniyeye dayanmış paytonlar- dan, mrabalardan geçmek he- men hemen mümkün değ| gibi idi. Orası bütün memilckelin gundan azılı etradın terhis ed.lerek müracaât mahalli olmuşta. Meşrutiyetten birkaç gün sow ra doksan dokuzuncü — bölüğe mensup bilümüm zabitan Selâ- nikten acele olarak tren ile İs- tanbula aldırılmışlardı. Bittabi bu merakı ve dikkat nazarı celb etmisti. Fakal yirmi dört saat sonra mesele anlaşılmıştı. Cemi- yetin İstanbuldaki merkezi açı- lacak imiş. Bu merkezin muha- fızı olarak ta bir sürü zabitan İstanbula celbed İmiş. Bunlar binânın alt katında va kapıya yakın yerlere yerleş- tirilmiş. Birinin eline bir defter parçası verilmiş, vazifosi müra- eaat edenlerin dertlerini dinli- yecek. Ehemmiyetli gördüğü bir müracasatı yukarıya arzedecek, Ehemmiyetsiz olanı baştan sa- Vacak, -Özündeki defte.e de * müracaat edenin adresini yaza- cak ve yapılan muamele işaret olunacak, Diğerinin elinde de gene bir defter sürgünden, şuradan bu: radan gelenlar zabit iseler bun- ların isimlerini yazıb Harbiye Nezaretine göndermektir. Âdeta bir sevk memurluğu gibi bir gey.. Meşrutiyet ilânı demek yeni- den dünyaya gelmek demekti.. Binlerce vatandaş zulüme mearuz kalmış, sürgüne gitmiş veya firar etmiş hanümanı sönmüş bir lok- ma ekmeğe muhtaç bir ha.c gelmiş. Bu zavallılar, tatlı dil ister, güler yüz ister, ve sonra büyük bir şefkat ve âdalet | ter. Bunlar cemiyeti bir şefaat kaynağı halinde bilmişler ve müracaat etimişlerdi. ; — Sonu var — Sadizş S a —NASREDDİN “HOCADAN v |— Ö ektupları. Y hire' a — İ GON Şeyh pt yek Havacıva Hükümdarı Marsık ile karşı karşıya Derin bir korku dum: — Sen kimsin Lalacığım?. — Bana adle, sanile Hava- cıva ülkesi Hükümdarı Marsık derler. Allahın emrile bu kuyu- nun dibinde otururum. Tılsımım “Ah, dır. Bu tilsimi ilk bulan sensin, Bu sebeple artık emrine âmadeyım. Nerde başın sıkılırsa aşk ile, şevk ile, deruni dilden ve canü gönülden bir “Ah, çe- kersin, derhal imdadına yeti- içinde sor: Şimdi madeni bul- ektir. Araba: — Ya Marsık aleyhisselâm; dedim, beni Sırat köprüsüne götürebilir misin? — Başüstüne efendim. İzmir mektebinden k olan bir elile elimi tuttu. — Yum gözünü Dedi, yumdum; — AÇ gözünü Dedi, açtım. Bir de ne göre- yim? Sırat köprüsünün başın- dayım. Sir; yaşıyanlar, Sırat köprü: sünün ne biçim şey olduğunu merak edersiniz değil mi? Ha- kikaten merak edilecek şeymiş; anlatayım da öğreniniz: Elendim, Sırat köprüsü ga- yet geniş, havsalanızın alamıya- ' cağı, muhayyelenizin bulamıya:- cağı kadar geniş bir ovanın tam ortasında kurulmuştur. Ova; Al- lah tarafından; ikiye bölünmüş, tür. Bu iki parçayı Sırat köp- rüsü birleştiriyor. Köprünün ku- rulduğu yerin derinliği yirmi mi'yon kilometre kadardır. Uzunluğuna gelince: bir mil yon kilometrösu yokuş, bir mik yon kilometrosu düz, bir milyon kilometrosu da iniş olmak üzere tam üç milyon kilometvodur. On sekz yaşındaki bir nev- Civanı duühterin lâpıska saçın- daki telden çok daha ince, Sey- yıdi Batta! Hazretlerinin kılıcın- dan çok daha keskin olan bu köprünün düz kısmının tam or- tasının altında Cehennemin Honi şeklindeki ağzı vardır. Arap beni köprünün başına bırakmıştı. Şöyle sağıma baka- cak oldum; meded A'lah.. Ben dyeyim milyar kere milyar, siz deyiniz tirilyon kere tirilyon, her nevi ve renkten koyunlar... Meğer bu koyunlar Müslü- maaların — kestkleri kurbanlar ü $e AÂkeronte nehrini kayıkla ge- çen ervah kafile, kafile buraya sevkediliyorlar, kâfirlerle mümin: ler burada ayrılıyorlar. Her ge. len rüh — Ey benim kurbanlarım Diye haykırınca hayatta iken kestiği koyunlar derhal otlamağı bırakarak dört nala sah plermin yanına geliyorlar. Dini bötün Müslümanlar bunlardan birisine atlayıp d ğerlerine de sandığı, sepeti sardımı; hemen yola dü- zülüyor ve altındaki koyunun boynuzlarını velespit dümeni gibi kullana, kullana Sırat köp- rüsünün üstünden geçmeğe baş- hyor. Halbuki kâfirleri Paskal- yada kestikleri kuzular taşıya- madığından bu gibiler bilmec- buriye yaya yürümek istiyorlar. O takdirde de kıldan ince, kı- hıç'tan keskin köprüde tabanlar rından tepelerine kadar ikiya bölünerek derhal honinin ağzın: dan lüüdüp Cehennemi - boylu- yorlar. Müslüman — süvarilerin *Ya Aliah, Bismillâh, la karışık yola düzülüşleri ciddea gör cek şey.. He.e Buharalı Hacıla- rin geçişleri büsbütün — enfes oluyor. Müslümanların bir kısmı kuş gibi koşan koyunların üstünde öbür tarafa muv: fiakıyı çerek toprağa ayak basıyorlar, bir kısmı da yolda tenkerlenip Cehennemi teşrif. buyuruyorlar, Kâfirlerin, hele Yahudi tay- fasının koyunları Olmadığı için, ların kurbanlara biaip yola düzülüşlerini müteakıp, anr sızın beliren bir Cehennem ze. banisi elindeki dağ gibi topuzu bir salladımı; — yuz bin - kişiyi birden Cehennemin honisine tıs kıyor. Avukat Amadonun, tö- — puzu yir yimez, havada bir da» — ire çizdikten sonra honiye bir — düşüşünü —gördüm, — şaşarsınız. Biçare Amado © vaz yette bile gözlüğünü — düzeltmekten geri kalmıyordu. Dünyada ölenlerin ardı, arası kesilmiyordu ki burada da bir gün tevakkuf vukubulabilsin. Her gelen kafilede tanıdık bir sima arâya, araya yorulmuşum. Şöyle bir kenara ilişerek ayım de- —— dim. Yanımda beliren bir cüce *Seni köprü muhafız kumandanı istiyor, dedi. Naçar kalktım, kumandanın yanına gittim. Hü- viyetimi ve burada ne aradığımı sordu. Cenabıhaktan müsaade aldığımı ve haşmetlü Marsık — aleybisselâm tarafından buraya getirildiğimi söy'ledim. Kuman- dan derin, derin yüzüme bak- tıktan sonra: — Oğum; dedi, butada üç günden fazla oturulamaz. Sen geleli tam üç gündür. Nereye gitmek istersen söyle, bu cüce- seni orayâ götürür. Düşünmeğe — başladım. Ben şimdi nereye gidebilirdim? Cü- ceye; — Beni Marsık aleyhisselâma götür Emrini verdim. Gözümü yums duüm, açtım; kuyunun başına av det etmişim. Kuyunun başında otürürken aklıma Cenneti, Cehennemi ve Arafı baştan başa gezip dola» şarak gördüklerimi not etmek geldi. Derhal bir “Ah, çektim. — Dile benden ne dilersen.. — Marsık aleyhisselâmi, Ce- henaemi, Arafı, Cenneti gezip dolaşmak — kabil mdır? — Mümkündür, iakat müsa- ade almak şartile.. x — Kumndea müsaade alacağız — Coebrail aleyhisselâmdan — bir vesika olmadıkça şeni ne Cennete, ne Cehenneme, ne de Arafa bırakmazlar. Esasen me- selâ Cehennemde yanmadan ge- zebilmek için üzerinde Cebrail aleyhisselâmin tılsımlı vesikası olmalıdır. u vesikayı #caba? — Gayet kolay.. Sen şimdi uzun bir müddet için mezum sun, Haydi beraber Cennetin kapısına gidelim. Belki birisini görür, söyleriz. Marsık aleyhisselâm Cennetten bahsederken aklıma ş.pınişi bi: zim mabhut deveden maşüka — gelmişti. Marsığa sordum: ' — Acaba Saiih PeyganıBerin devesine söylesek mi? — Tamam.. * Sonu var - nasıl alınz

Bu sayıdan diğer sayfalar: