3 Şubat 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Şubat 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Şubat 1938 CUMHTJRİYET Kültür işinde yeni bir bahis: Çifte öğretim Yazan: KÂZIM NAM1 DURU Yıl geçtikçe orta okullann sayısı artıyor. Orta öğretim talebesinin sayısı yüz bine yaklaştı; bunun gittikçe artacağmda şüphe yok. Orta okul öğretmenlerinin artışı, eski bir tabirle denebilir ki, talebe artışile «makusen mütenasib» dir. Kültür Ba kanlığı, öğretmenlerin sayısmı artırmak için bazı tedbirler almıştır ve almaktadır: Universiteden veya yüksek öğretim okullarından yetişip orta okul öğretmenliği yapmak istiyenlerden, Gazi Enstitüsünün orta okul öğretmeni olarak çıkardıklanndan başka, ilk ckul öğretmenleri arasmdan imtihanla kazananlar veya yazılı yoklamada kazanıp da bir yıl Gazi Enstitüsünde özel ders görenler, Kamutayın son toplantısında teklif edilen kanuna göre alınan yardımcı öğretmenler, en sonra da kanunu hazırlanmakta olan öğretmen vekilleri. Böylelikle elde edilen öğretmenlerin şimdiki yıllık sayısı 250 ye vanyor; yıl dan yıla artacağı tabiidir. Bazılannm dediği gibi bunlar iyi bir pedagojik hazırIıktan geçmiş ideal öğretmenler olmıya bilirler; yalnız ilk okul öğretmenliğinden gelenlerin çoğu, öğretmen okulunda iken pedagojik hazırlıktan geçmişler, bir kaç yıl da ilk okullarda öğretmenlik et mişlerdir; bundan ötürü, ideale yakın öğretmen sayılırlar. Öğretmenlerin azlığına yapı eksikliği de eklenince orta okullann smıflanndaki talebenin 70 i, 80 i geçtiğine, bunlann orta öğrenimden lâyıkile yararlanamıyacaklanna göre, iyi öğretmenlerin sayısı yeter dereceye gelinciye ve yapılar ona göre tamamlanıncıya kadar orta okullann azaltılmasını veya yeniden açılmamasını istiyenler vardır. Bakanlığın, yapı ve öğretmen eksikliği, talebenin de gittikçe artışı yüzünden, aldığı «çifte öğretim» tedbirine de itiraz olunuyor. Bizde ilk öğrenim, beş yıllıktır. Medenî dünyanm hiçbir yerinde ilk öğrenim yedi yıldan aşağı değildir. Fransada ilk okul, ikişer yıllık üç devre, yani altı yıllıktır; fakat «slasse elementaire» dedik leri bir ilk sınıf daha vardır ki böylece ilk öğrenim yedi yıla çıkar. Rusyada ilk öğrenim db'rt yılhkrırf fâkat bundan sonraki üç yıllık öğrenim de mecburidir. Holanda mecbtırî ilk"'6ğreni^ mi, sekize çıkarmıştır. Almanyada Folkschule sekiz yıllıktır. Şu halde mecburî ilk öğrenimi beş yıllık olarak tutan yeni Türkiye, hiç olmazsa şimdilik, orta okullarını artırmak zorağında değil midir? 1213 yaşında ilk öğrenimi bitiren çocuklar ne iş yapabilirler? Sokaklara dağılıp oyun mu ovnasınlar? Bunun tehlikesi ortadadır. Sonra beş yıllık bir öğrenimin verdiği bilgi ve karakter, yeni Türkiye genci için yeter mi? Bu bilgi, az zanıan sonra unutulmağa da mahkumdur. Çocuklarımızdan nekadar çoğunu orta öğrenimden geçirirsek o kadar kârlı çıkarız. Demek, bir kere, orta okul sayısmı azaltmak veya olduğu gibi bırakıp çoğaltmamak mevzuu bahsolmamalıdır. Bunu düşünmek bile caiz değildir; öğretmen eksikliğine karşı alınan tedbirler de genişletilmelidir. Yeni açılacak orta okulların ikmal okullan diye adlandmlması da doğru görülmemiftir. İkmal okulları, akşam üstleri işten gelen ilk okul mezunu genclere mahsustur, programı da ona göre düzenlenir. Orta okul yerine san'at okulu açılmasını daha uygun görenler vardır; fakat san'at okullarının ne nisbetteki bir ihtiyaca göre açılacağı düşünülmek lâzımdır. San'at okullarını bitirenlerden bir kısmınm, kanunun orta okul mezunlanna verdiği hakka dayanıp Devlet işyarlığma istek gösterenler vardır. Böyle olmasaydı bile san'at okullan, orta okullar gibi geniş bir alanda çoğaltılamazdı. Hem orta okul, genel kültür veren müessesedir. Bir işe yapışabilecek yaşa gelinciye kadar gence, hayatta lâzım o lan bilgilerle beraber ulusal ve kültürel eğitimini de verecektir. Bu nokta çok önemlidir. Maksad, Türk gencini mücerred bilgilerle çehizlemek değildir; orta okulu bitirdikten sonra hükumet kapısına sığmacak, bu olmaymca sosyal bozgunculuk edecek biı hale koymak da değildir. Orta okulda iyi yetişen bir genc, hangi faaliyet alanına atılırsa atılsın, oraya kolayhkla intıbsk edebilmelidir. Orta okuldan beklenen budur. Böyle bir okulu azaltmağa veya yenilerini açmamağa nasıl karar verebilirsiniz. Binaenaleyh Kültür Bakanlığının orta okullan artırmak ve bunlara öğretmen yetiştirmek için sarfettiği gayreti öğmek lâzımdır. Bu nokta böylece neticelendikten sonra cifte öğretim meselesine gecebiliriz. Yarım günlük öğretimin hiç birşeye varamıyacağını söylivenler var; halbuki ^>u tarz, $öyje böyle yj dört yjldanberi, hele Ankarada, tatbik edilmektedir. Netice nedir? Öğrenim standardı azalmış mıdır? Bunu iddia edebilmek için, çifte öğretim yapan orta okullann talebe bilgisi verimlerini evvelki yıllarınkilerle karşılaştırıp menfi bir netice elde etmiş olmak lâzımdır. Benim yaptığım araştırmalar, ders veriminin, hiç olmazsa, eskisi kadar olduğunu göstermiştir; fakat ben daha iyi verim ahndığına kani kılacak sebebler buluyorum. Çifte öğretim tarzında program hafiflemiyor; dersler, tek öğretim yapan okullarmkiler derecesindedir. Bilâkis, çifte öğretim lehine şunlar geçirilebilir: Sabahleyin okula giden çocuk öğleden sonra, öğleden sonra giden çocuk sabahleyin derslerini geniş geniş hazırlamak imânını bulmaktadır. Burada size çok sayıp sevdiğim eğitimci bir arkadaşımın müşahedesini anlatacağım: Evinden biraz geççe çıkan arkadaşım, yolda bir çocuğa rasgeliyor, konuşuyorlar: Arkadaşım Bu saatte okula geç kalmış değil misin? Çocuk Hayır, ben öğleden sonraki derslere gidiyorum. Arkadaşım Peki, söyle bakayım bana: Öğleden evvel mi, yoksa öğleden sonra mı okula gitmek istersin? Çocuk biraz düşünüyor ve cevab veriyor: Öğleden sonra.. Niçin? Öğleden evvel çahşıp derslerimi iyi hazırlıyorum. Konuşa konuşa yürüyorlar. Samanpazanna gelince çocuk, oradaki kundura boyacılarından kendi yaşında birini gösteriyor: Bakmız, bu çocuk öğleden önce kundura boyacılığı ediyor, öğleden sonra da okula gelip okuyor. Amma o.senin gibi, derslerine çalışmıya vakit bulabiliyor mu? Benim kadar olmasa da, müşterisi bulunmadığı vakit gene çalışır. Hem o, boyacıhkta kazandığı para ile ev geçin diriyor. Buna başka söz eklemeğe hacet var Çifte öğretim, hele orta okullarda, bir kere ekonomi bakımından zaruıî görünüyor; fakat bence çocuğa çalışacak zaman bırakması itibarile çok önemlidir. Bir çoğumuz «surmenage intellectuel» denilen zihin yorgunluğunu hiç hatıra getirmiyoruz; çocuğu sabahtan akşama kadar saatlerce kapalı bir dershane içinde tulan, kafası kadar gönlünü de yoran tek öğretimli okula tercih ediyoruz. Çocuk okul saatleri dışmda derse çahşmazmış da haytalık ve haylazlık edermiş. Bunu yapacak çocuklar, tek öğre tünli okullarda da yaparlar. Çocuk okuluna bağlı ve derslerine ilgili ise, ne haylazlık, ne de haytalık eder; olsa olsa derslerini yaptıktan, vazifelerini hazırladıktan sonra oynar ki bu da bizim istediğimiz şeydir; çünkü «hayat harekettir» sözü boş lâf değildir. Orta okullann çifte öğretim yapma lan, olsa olsa, öğretmenleri biraz daha fazla yorar belki. Fakat bu, endişe ile görülecek birşey değildir. Bir orta okul öğretmeni, ister tek, ister çift öğretimli okulda olsun, haftada 24 saat ders okutmağa memurdur. Bunun 18 saatini mecburî olarak, maaş karşılığı yapar. Okulda ihtiyac varsa, her saatinin ücretini ayr>ca almak üzere, daha 6 saat okutur. Haftada 24 saat, günde dört saat de mektir. Günde dört saat ders, iki saat de kendi kendine çalışmağı, ders hazırlamağı, vazife tashihini istilzam etse altı saat eder. Her türlü işçilerin günde sekiz, her türlü memurların günde yedi saat çahştıklarını düşününüz ve öğretmenlerin yılda en aşağı üç ay tatil yaptıklarını unutmayınız, o vakit bir öğretmen için günde altışardan haftada 36 saat çalışmağı hiç de çoğumsamazsmız. Şu halde çifte öğretim öğretmenler için de yorucu olmaymca, çocuklara derslerini iyice hazırlamağa meydan verince, hele kızlann evde annelerine yardım ederek aile işlerine alışmalarını temin edince ve hiç olmazsa bir hayli boş zamar temin ederek çocuğu (surmenage) den kurtarınca, yalnız bu zamanda değil, her zamanda ve her yerde tatbikı, eğitim ve öğretim bakımından, daha faydalı olacağı şüphe götürmez sanır.m. Bu çok önemli meseleyi eğitimcileri mizin düşünme alanına koyar, liselerde de latbikı tecrübesine girişilmesi uygun olacağı mütaleasında bulunurum. Iktısadî hareketler İsviçre ile ticarî münasebatımız isviçre ile aramızda yeni bir ticaret anlaşması yapılması için müzakereler dün Ankarada başlamış bulunuyor. Bu mü zakerelerin azamî süıatle ve iki memle ketin de menfaatlerine en uygun bir şekilde bitmesi temenni olunur. İki memleket arasında ticarî münase batın inkişafı ötedenberi, her iki tarafça da arzu olunmaktaydı. Bu arzuların ve karşıhklı hüsnüniyetin tesirleri de şimdiye kadar görülmemiş değildir. Fakat, İsviçre ile aramızdaki ticarî münasebatın hiçbir zaman arzu edilen mertebeye çıkamamış olduğunu da burada kaydetmek lâzımdır. İsviçreden, 1935 senesinde ithalâtımız 1,5, ihracatımız da 816,000 liralıktı. 1936 senesinde bu vaziyet bizim aleyhimize olmakta devam etmiş bulunuyordu. İthalâtımız miktarı iki milyon lirayı aş mış, fakat ihracatımız 1,151,000 lirayı ancak bulabilmişti. Geçen 1937 senesmde bu vaziyette esaslı bir değişiklik olâu. İthalât bir milyon lirayı bulamazken ihracat miktarı iki milyon lirayı aştı. Bize kalırsa, ne evvelki ve ne de şu son vaziyet İsviçre ile ticarî münasebet lerimizin hakikî tezahürünü teşkil etme mektedir. iki memleketin bu münasebetlerinde el'an bir olgunlaşmasızlık sezil mektedir. Yeni anlaşmanın daha iyi maddeleri ihtiva ederek bunu izale etmesi şayanı temennidir. Mısır mektubu Konacak bir baş bularnıyan tac Ezherî muhitinin arzularına rağmen hilâfet fikri Mısırda yürümüyor ve bundan sonra da hiç yürümiyecektir Kahire 29, ikin PENCERESİNDEN Yüz elli yıl içinde On beş yıl içinde ak'anü^slerle şehnamecilerin ve onlara uyup köpüğe derya azameti vermek istiyen yazıcların «Kafkasya zirvelerinden Umman kıyılarma, Fas hududundan İran sınırlanna kadar uza^yan muhteşem devleb> diye haritalara sığmaz bir biçimde tasvir ettikleri Osmanlı lmparatorluğunun garbla sıkı bir temasa girdiği tarihten battığı güne değin ortaya koyduğu, koyabildiği eserleri gözden geçirmek ve Cumhuriyet kurulalıdanberi de neler yapıldığını kı saca hatırlamak istedim. Malum olduğu üzere İmparatorluk 1773 tarihinden sonra garb harsmdan istifadeye çalışmış ve Tanzimat devri kurulunca da kendini tamamile Avrupalılar eline bırakmıştı. Aşağı yukan (150) yıl süren bu devir içinde yapılan bellibaşlı işler şunlardır: Bahriye, Askerî ve Mülkî Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye, Hukuk, Sanayii Nefise, Ticaret, Mülkî Hendese, iki yüz kadar rüştiye, yirmi idadi, on sultanî mektebile Istanbulda iki köprü, birkaç kablo, bir encümeni daniş, Sultanahmedde umumî bir sergi, Şirketi Hayriye, üç saray, bir postane, Emniyet Sandığı, Ziraat Bankası. Bu cetvele şîmendiferleri ve atla çekiIen tramvaylan sokmuyorum. Çünkü bunlar devletin değil, ecnebilerin malıydı. Hükumetin bütün islâm âleminden para tophyarak yaptığı Hicaz hattı bile Almanlarm fennî murakabesi altında vücude getirilmişti. Fakat bu yüz elli yıllık yenileşme, ilerleme, yükselme devri içinde «Encü * meni Danişin manasız görülüp» lâğvi, memlekete telefonun sokulmaması gibî kararlar, minimini bir kâğıd fabrikasmı idare edemiyerek kapamak gibi utandırıcı işler vardır. Buna mukabil Mecidî, Osmanî, Imtiyaz, Iftihar, Şefkat, Liyakat, Hanedan, Ertuğrul ve saire adı ilp birkaç düzineden fazla nişan çıkarılmış ve bunlann içlerinde iki bin altın kıymetinde bulunanları da dahil olmak üzere binlercesi hudud haricinde dağıtıl mıştır. (150) yıl içinde yapılan ve herbiri vak'anüvisler, şehnameciler ve onlann yardakçıları tarafından uzun kasidelerle alkışlanan şu eserlerin bir milleti refaha, aydmlığa ve kemale sevketmek bakımından nekadar kıymetsız olduklarım soylemeğe lüzum yok. Şimdi 1923 yılmdan 1938 yılına kadar topu topu on beş yıl içinde vücude getirilen ve herbirinde hayatî bir kıymet tebarüz eden eserlere geçelim: Iş Bankası, Sümerbank, Etibank, Denizbank, Belediye Bankası, Emlâk ve Eytam Bankası, îmar Bankası, Kayseri, Ereğli bez fabrikalan, Nazilli basnıa fabrikası, Merinos fabrikası, Sömikok fabrikası, Sungipek fabrikası, Kâ ğıd fabrikası, Cam fabrikası, Kundura fabrikası, Şeker fabrikalan. Bunların yanıbaşında Sıvas çimento, Erzurum iplik, Malatya bez fabrikalarile çelik ve boru, hamızı azot, keramik, sellüloz ve demir fabrikalan da yükselmefc üzere bulunmaktadır. Ilmî müesseseleri bu cetvele sokmayi gereksiz buldum. Çünkü eskiden (150) yılda açılan mekteblerle on beş yılda kurulan ilim yuvaları arasında ne maddî, ne manevî bakımdan nisbet ve münase bet vardır. Fakat şimendifer işlerinde kazanılan parlak zaferi gururla hatırla mamak tarihe müstenid mukayese yapan bir yazıcı için büyük bir suç teşkil eder. Bu zafer dünün gibi görünen (bir) i Türk parasile, Türk irfanile (iki) yap maktan ibaret olmayıp hakikatte başkalanna aid olan dünün mirasını millileştirmekle de müzeyyendir. Biz on beş yılda bunlan gördük. A caba Cumhuriyetin yüz ellinci yıldönümünü idrak edenler nelere şahid olacaklar?.. Bunu rmrene imrene düşünüyo rum ve «ne mutlu, onlara» diyorum. Altın stokları da gittikçe azalmaktadır Kavga denen şerden kurtulmak | icin, barıs denen hayıra kavuşmak icin, bütün dualar ve adaklar Ordu| ya ve Tayyareye yapılmalıdır. r Kâzım Nami Duru \ cikânun (Hususî) Büyük bir islâm İngiliz metropolu olan bu koca şehirde bir zamandanberi türlü türlü fikirlerin çalkandığı göriilü yor. Bunların hertürlüsü vardır: Aristokrasi, demokrasi, komünizm, faşizm, mavi gömlek, yeşil gömlek, panislâmizm panarabizm... ilâ. Izbe bir sokağmda Mısırın hâlâ iki yüz sene evvelki hayatını yaşıyan küçük Kahirelinin yanıba şında Londra otel lerının bütün haşmeKral Faruk Ezher camiinden çıkarken tini Nil kenannda temsil eden büyük otellerin ağır renkli yorlar: «Halife demek hükümdar de salonlarında en kozmopolit, en enternas mektir. Her hükümdar, kendi hududu yonal bir cemiyet göze çarpar ve izbe so dahilinde bir halifedir ve her devlet bir kakla bu salonlar arasında türlü türlü fi hilâfet temsil eder. Halifelik, ruhanî ve F. G. kirler çalkanıp gider. mezhebî bir hakimiyet değil, belki de filî Bunlardan biri de hilâfet fikridir. bir devlet otoritesini temsil etmekten ıbaBundan on iki sene evvel, 926 da Ka rettir. Hilâfet ve devlet ayni şeydir. Bu hirede, panislâmistler büyük bir kongre mülâhazalara bilhassa şu noktayı ilâve toplamışlar, bu kongrede hilâfet mesele ediyorlar: «islâm âlemi, on beş senedensini tetkik etmişlerdi. Meşhur islâm üni beri halifesiz pekâlâ yaşıyor; nitekim daversitesi olan Câmi ul Ezher'in o zaman ha evvelki zamanlarda da halifenin is ki şeyhi rektörü olan Giyvâssî'nin ri lâm âlemlerinde yalnız bir ismi vardı, fayaseti altında toplanan bu kongre, Mısı kat hiçbir tesiri yoktu. Cihan Harbinde nn henüz istiklâline bile sahib olmadiğı bütün islâm âlemi halifeye karşı harbetti. nı görerek, hilâfeti tekrar Mısırda tesis Şu halde bu ölmüş meseleyi diriltmekte Fransa Devlet Bankası 29 kânunusa etmek fikrinin henüz olgunlaşmamış bu ne mana var?» nide senelik toplantısmı yapmış ve Fran lunduğuna ve bununla beraber bu bahsin Görülüyor ki hilâfetin eskimiş tacına sanın 1937 nakid bilânçosu okunmus. tetkikile münasib zamanda tekrar mey artık müşteri kalmamıştır. Ezher muhi tur. Bu bilânço bir paşjfle kapandığına dana konulmasına karar vermişti. tinde hâlâ yaşamakta olan irticaî cere göre, bankanın geçen sene zarfında altın yanların, kendisine parlak bir sıfat daha O zamandanberi fikir, Ezherîler mukaybettiği anlaşılmaktadır. hitinde yaşamış durmuş ve ayni zamanda ilâve etmek gibi cazib bir fikirle, genc 1937 başlangıcında, Fransa bankasmda tetkikle de uğraşılmış olsa gerektir ki bu Majesteyi bu teşebbüse kazanmak iste60,359 milyon altın frank mevcudü var> gün ayni fikir tekrar meydana çıkıyor. diği muhakkaktır. Fakat, Mısır bu fikrin dı. O zaman beher frankın 49 miligram arkasından vürümüvor. Bu fikir. bueün *** altın ihtiva ettiği hesab olunduğuna göre, diğer islâm ve bilhassa Arab memleketSon günlerin merasimleri arasında lerine karşı bir nevi hakimiyet ve faikiyet bu mevcud 2958 tondu. Ezherîler birkaç vesile ile, Majeste Me iddia etmek gibi bir mana ifade eder ki Sene nihayetrnde, altın mevcudu lik Fuadı «Halife» olarak alkışladılar. bunu ne siyasete, ne de nezakete muvafık 58,933 milyona inmiş ve frankın beheri Bunun üzerine bu mesele tekrar sohbet bulmıyan büyük bir kütle vardır. de eskisine nazaran ufalmış, 43 miligrave siyasî dedikodu mevzuu oldu. Lon *** ma düsmüştü. Binaenaleyh, ton hesabı drada ingiliz gazeteleri, burada Arab da 25342 ye inmiş, yani 424 nisbetinde Bir Mısır gazetesi diyor ki: «Artık bu gazeteleri, bundan bir hayli bahsettiler; azalmıştı. fikirleri bir tarafa bırakalım. Bunun yefakat, görülüyor ki, fikir, artık yürür firine başta Mısır bulunmak üzere bir AFransa bankasının altın kayıblanna ve kirlerden değildir. rab memleketleri ittihadını düşünelim. giden altınm avderine tekabül eden ay Hükümdarlığın parlak tacmdan son Bu fikir, Büyük Mehmed Alinin, Ibra lara nazaran bunlann, vakfe ilânı ve ra, başına bu defa da aşkm çiçekli tacını him Paşanın fikirleridir. Bu fikri tekrar kambiyo garantili istikrazı; Chautempskoymuş ola.n genc hükümdara bir de hiBonnet kabinesi; sergi; Nevyork borsası canlandırahm.» Demek, Mısırda Türk lâfetin tarihî tacmı oturtmak istiyen Ezbuhranı gibi dört sebebden ileri geldiği kafalarile canlandırılmış olan Arab it herî muhiti, bünyesinde muhafaza ettiği anlaşılıyor. tihadı fikri, Mısır ve Arab nasyonaliz eski an'anelere rağmen mütemadiyen asFransa bankası müdürü U. Foumier, rileşmekte olan Mısırda bu fikir için kuv mi, eski bir Arab ve Mısır malı olan hilâfet müessesesine karşı çok daha kuvraporunda, bu vaziyeti anlatırken diyor vetli taraftar bulamıyor. vetlidir. ki: «Sermayelerin, memleketimiz efkân Yapılan tetkikler göstermiştir ki hilâumumiyesindeki azamî hassasiyeti gösteBunun böyle olması da elbet tabiidir: fet tacına islâm âleminde hiç müşteri çıkren' bu hareketleri, malî piyasalardan bir Hayat yürüyor, cemiyetin kıymet fikir mıyor. Bura gazetelerinde görülen fikirçoğunun, harbdenberi, nasıl istikrardan leri de değişiyor. Artık hilâfet müessesesi lere nazaran Türkiye hilâfeti on beş sene mahrum şerait içinde bulunduğuna da ölmüştür. Bu müesseseyi temsil eden tac evvel hudud harici ettiği zamandanberi delil teşkil eder.» eskimiş, bugünkü hayat pazannda ona kendisini eskiden çok rahat hissediyor. Bir Fransız muharriri, Fransadaki al Bu taca veraset iddia edebilmek vazi müşteri kalmamıştır. Bundan yirmi beş tın vaziyetini hulâsa ettiği bir yazısmı yetinde bulunan Suriye, Filistin gibi sene evvel, muhafazakâr, iyi müslüman, şöyle bitiriyor: «Altmın gitmesi demek, memleketler henüz istiklâllerine sahib de fakat münevver bir Türk meb'usu, Ba içtimaî nizamm, siyasî nizamın ve nakdî ğildirler. Mısır gibi müstakil olan Irak, banzade lsmail Hakkı, Osmanlı parla nizamm tehlikede bulunması demektir. kendisinde hilâfet müessesesine karşı hiç mentosu kürsüsünden «hilâfet bir bergüBugün, emniyetimizi istinad ettirmek bir alâka hissetmiyor. Ezherîler tarafm zar tarihidir» dediği zaman, Istanbulun mecburiyetinde bulunduğumuz sehpa, dan, yapılan istimzaçlar gösteriyor ki Hi softa muhiti kıyameti koparmışb. Ba sosyal sulh, millî insicam ve nakid istik caz Meliki de bu fikirle zihnini yormak banzade bugün başını kaldırıp Mısıra baksa, hilâfetin «bir bergüzar tarihi» birarıdır.» ta değildir ve Mısır Kralı kendisini hale olmadığını görür ve acı acı gülerdi. life ilân edecek olursa hiç de muhalefet Vaktile bu bergüzan kendi elinden al Izmitte göçmen balıkçılara göstermiyecektir. Halbuki Mekke ve dığımız Mısır bile, şimdi onu tanımıyor, Medinenin sahibi ve Arab memleketleri evler yapıldı ona aid sözleri dinlemiyor bile. Hilâfel İzmit (Hususî) Şehrimizde iskân arasında hem en müstakil, hem de islâm fikrinin son yaşadığı yer Ezher muhitidir. edilen ve balıkçılık yapan göçmen aile peygamberine en yakın bulunan Hicaz Halbuki, sade hilâfet da&il, bizzat Ezlerinden on altısına yeknasak tarzda ev hükümdarının halifelik fikrine karşı daha her muhiti bile ölüyor. Mısırda kuvveti lpr yapılmış ve bunlar sahiblerine teslim ziyade alâkadar olması lâzım gelırdi. gühden güne artan sermaye, makine, yeedilmiştir. Yemenin hâkimi bulunan İmam Yah ni ilim ve yeni teknik, elbet Ezher mu ya, kendisinin Yemen muhiti için bir hitini de tacmdan ve tahtmdan ayıracakMuğlada büyük bir köprü «imam», yani bir nevi halife olduğunu tır! görerek bununla iktifa ediyor. Fazlasile yapılıyor M. Teker meşsrul olmıyacağını bildirmiş. Geride Muğla 2 Ayaklarınm açıkhğı 15 er metro ve altı gözlü olan büyük müslüman ve müstakil devlet olmak üzeÇekoslovakya, Almanya ile Namnam köprüsünün yapılmasma de re bir îran kalıyor ki Ezherî muhiti buanlaşmağa çalışıyor vam edilmektedir. Köprünün ayakları nu istimzaca bile lüzum görmemiş: Şiilik ne halifeyi, ne de hilâfeti tanımıştır. Prag 2 Almanya ile Çekoslovakya yapılmıştır. Yüksekliği eski durumuna nazaran bir metro daha yükseltilmiştir. O, bütün İran tarihinde millî îran hare münasebatmdaki gerginliğin izalesi için Döşeme kısmınm kalıbları da yapılmışt:r. ketinin dinî ve mezhebî bir bayrağı ol sarfedilegelmekte olan gayretler art Ve yakında betonun dökülmesine başla muş. Şimdi onun fikrini almağa bile lü mıştır. Bundan böyle Alman tebaası, muhtelif Çek mahkemelerinde ana li zum yoktur. nacaktır. sanlarını kullanabileceklerdir. Çek ma*** çok defa fazla şiddetli telâkki Polonyada sanayi hareketleri Şu halde, Mısır hükümdarının kendi kamatı, ve «millî müdafaa kanunu> deolunan Varşova 2 Kurjer Cezerwony ga sini halife ilân etmesinde hiçbir mahzur nilen kanunun şiddetinin tadiline çalışzetesinin yazdığına göre, bu şubat orta yoktur. Fakat mahzur olmamakla bera maktadırlaı1 larmda Varşovada büyük bir konferans ber, burada bu fikre taraftar da bulmak İdarî formalitelerle adlî usulde sürat toplanarak ımotörleştirilme» mesele müsküldür. Bir kısım Ezherî, Maieste temin edilmiştir. Kültürel mübadeleler sini tetkik edecektir. Faruku halife olarak alkıslarken diğer inkişaf etmektedir. Polonyada büyük bir motör fabrikası bir kısım ulema da bizim Ziya Gökalpm Prag ve Berlinin radyo istasyonları kurularak bütün aksamı memleket içinbundan yirmi beş sene kadar evvel orta bir teşriki mesai plânı vücude getirmişde yapılacak olan 7.500 otomobil imal ya atmıs olduğu fikirleri müdafaa edi lerdir. edilmesi düsünülmektedir. Fransa Bankası fena vaziyette t y M TIIRHAN TAN Bolu köylerinde seyyar sesli sinema Bolu (Hususî) Halkevimiz sesli ve seyyar bir sinema makinesi getirtmiş ve bunun ilk defa işletilmesi münasebetile merasim yapılmıştır. Halkevi, makinenin seyyar olmasmdan istifade ederek bunu hem sehirde, hem de civar köy ve kasabalarda kullanacaktır. Şehirdeki seanslar meccanen olacaktır. Köycülük şubesi sesli sinemap, köylü kardeslerimize göstermek maksadile Boluda bir gece tertib etmis ve bu gecede sekiz yüze yakm davetli bulun muştur. Bursada yün, yapagı, tiftik borsaya alınıyor Bursa (Hususî) Şehrimizde meri nos yün ipliği fabrikasınm kurulması. üzerine bir kat daha ehemmiyet kazanmış olan yün, yapağı, tiftîk, 1 marttan itibaren borsaya almacaktır. Bursa borsasmda icab eden tedbirler almmıya ve hazırlıklar yapılmıya başlanmıştır. Bu iş alâkadarlara bildirilmiş bulunmak

Bu sayıdan diğer sayfalar: