28 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

28 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: KADIRCAN KAFLI Jkinci kapı açıldı ve o anda top sesleri duyuldu Zaten ayaklârının dibindeki şu la tuttuğunu anlatan en büyük şa- Kid değil miydi?. Eğer Frenk Sü - leymana bir fenalık yapmasını dü- şünseydi, ona yardım edecek olan bu askeri bir kılıç vuruşiyle (yere sermezdi. Yalnız bu hareketi An- tonygpün Fernando tarafmdan öl- dürülmesine yeterdi. . Frenk Süleyman kapıdan girdi- ği zaman kendisini küçük ve her etrafı gene nemli ve kalın duvar - larla çevrilmiş olan bir (Oodada buldu. Antonyo henüz kapanma - yan geçide doğru yürüdü. Yerde yatan asekri bacağından tutarak oraya sürükledi ve gizli yolun ka - ranlığına attı. Sonra (gizli yolun köşelerinden aldığı bir kaç avuç kum ve toprağı yerdeki kanların üstüne attı, Zaten buranın döşe - mesi yoktu ve yer, topraktı.. Bir kaç saniye sonra burada bir aske- rin öldürüldüğünü ve kan dökül - ii inü gösteren hiç bici iz kalma- LANE — Tamam.. Haydi gidelim.. Diye mırıldandı. . — Gidelim.,. İkinci kapı açıldı ve o anda top sesleri duyuldu. Frenk Süleyman sordu: — Bunlar ne ?. --Yukarıda savaş var.. Biz işi- | mizi çabuk bitirelim.. Babam sağ- dır değil mi?. — Elbet.. O şimdi bizim için dünya kadar değerlidir. — Benim için her zaman öyle - dir. — Hüsmen kurtulduktan sonra Allah dana bağışlasm!.. Frenk Süleyman bu top sesleri» | ne bir mâna verememişti.. Piya - le Bey ona yirmi dört saat bekle - yeceğini, çünkü hazırlıkların o za- | mana kadar ancak biteceğini, Turgud Reisin de daha önce döne- miyeceğini söylemişti. Piyale Bey | abluka ve savaş işlerinde Turgud Reisiğı tecrübe (o düşüncelerinden l istifadeyi hiç bir zaman elden bı « rakmiyordu. Fakat nasıl olmuştu da böyle | vaktinden çok önce kaleye hücum etmişti. Âhtonyoya sordu: — Fernando, kaleden bir çıkış mr'yaptı?. — Hajır.. — O halde.. — Piyale Bey hücum etti. — Fakat?, — Bunda şaşacak ne var?. Bize Hüsmen Reisin geri verilmesi için on dakikalık bir zaman © verdi, Halbuki aradan saatler geçti. — Şimdi Hüsmeni buradan alıp da kaleden çıkar çıkmaz her şey bitecektir. Siz, iyi bir delikanlısı - niz Senyör Antonyo.. Bizimle be - raber geliniz.... Bu kendilerini be- ğenmiş olan İspanyollara hizmet | ölü, Antafiyonun bu işi canla baş- | edeceğinize bizim yanımızda ça- nış oldu. lışırsınız.. Onlardan daha boş tuta- TIZ sizi... — İtalya bir gün onlardan kur - tulacaktır.. — O halde onları beraber kova- lima, No. 47 Kapının arkasında bir kımılda - Frenk Süleyman bir o İspanyol askerinin bu genç İtalyan yüzbaşı” na selâm durduğunu gördü.. Antonyo askere bağırdı: — Düşman kaleye saldırıyor ... | | Arkadaşların orada çarpışıyor - — Karşımızda Türkleri bulun- | lar, senin burada işin ne 2. ca onlardan ayrılamayız.. Çünkü bizim için onlar Türklerden daha az korkuludur. Antonyo bekliyor ve Frenk Sü - leymanın sözlerine cevab veriyor- du. Son sözler Frenk o Süleymana tuhaf görünmedi. Bu düşman de « likanlısma hak verdi. Nede olsa İspanyollarla aralarında (Obirdin birliği vardı. Fakat Türklerle bu kadar da ilişikleri yoktu. Antonyo, odanın kapısını açar - ken söylendi: — Piyale Beyin hücum edişi bi- zim işimize yaradı.. Bütün asker mazgallarda ve kulelerde olduğu için büraları boş gibidir. -—— Bu kapmın ardında m "al. > , Kapıyı aile ve balet. — Yek... Diye mırıldandı —Gel!.. Diye Frenk Süleymana işaret etti ve yürüdü. . ei ii DEĞİŞEN PLAN Antonyo, gizli kapının önündeki askeri öldürünciye kadar bu işi s0- nuna kadar yapıp yapmamak ara- sında bocalıyordu. Ne de olsa onun yüreğinde de bir vazife aşkı var - dı. OHattâ biraz önce Frenk Sü- leymana verdiği açık ve o mertçe cevaplar, onun yiğit bir adam ol - duğunu gösteriyordu. Fakat artık bütün çekinmeleri ! yok olmus, girdiği karışık yoldan kazasız, belâsız çıkmaktan başka bir düşüncesi kalmamıştı. Çünkü geri dönmekten hiç bir kazanç el- de edemiyecekti.. Eğer şimdi doğ- ruca Fernandoya gitse, olup bite « ni anlatsa, Frenk Süleymanı da ele vers& gene kendisini kurtaramıya- caktı. Üstelik zavallı O babasıda Kızıl Kadırganm O direklerinden birine sallandırılmış olacaktı.. Antonyo yürüdü. Elindeki kılıcı ikide bir tartak - İryor, ber an bir insan bağrını deş - meğe hazır olan bu çelik parçası, en ufak bir kımıldanışta bir şim - şek gibi parlıyordu. Frenk Süleyman da onun ardın- daydı. O da geniş ağızlı Türk palasını sıyırmıştı.. O da, silâhını sımsıkı tutarak ikide bir tartaklıyor, vah - $i parıltılar saçıyordu. Antonyo dört beş basamak bir merdivenden çıktı.. Kalın meşe a- | gacından yapılan ve üstü pul pul | denirlerle kaplanmış olan bir ka- Payı itti. — Beni buraya ( Senyör Marki di Salerno'men (kendisi koydu. Kendisi emir vermedikçe ayrılmı- — Marki Salermo, bütün aske - rin mazgal ve kulelere koşmaları - nr emretti. Bu emri sana bildiriyo- rum.. Sağa çark, marş, marş!.. Hiç bir hareket olmadı. Aske - rin hâlâ tereddüd ettiği anlaşılı- yordu. Antonya kılremr kaldırdı ve as- kerin göğsüne doğru uzattr: — Verilen kumandayı dinleme- yen bir asker, öldürülür.. Dedi... i Neredeyse dediğini yapacak - İliği Nöbetçi de belki ona kârşı ko - yacak ve ikisi biribirleriyle çarpı- şacaklardı. Frenk Süleyman bu nu düşünerek Antonyonun yardı - mına koşmak istemiş, basamak - lardan bir hamlede çıkarak oda - nın kapısında görünmüştü. Halbuki asker artık oradan gi - decekti.. Fernandonun. en çok gü- vendiği bir yüzbaşı yalan söyleye» | cek değildi ya.; . Son defa yüzbaşıyı | selâmladı, fakat selâm vaziyetinde dona kal dr.. Çünkü kapımın eşiğinde, elim deki yalın pala ile beliren iriyarı, cin bakışlı Frenk Süleyman, gözü- | ne ilişmişti. Gözleri dört açıldı.. Yuvaların - i dan fırlayacak gibi büyüdü. Nere- deyse delirecekti. Kalenin içinde bir Türk akıncısı.. O Bu, olur şey değildi.. Fernando bumu haber a- İmsa ne yapardı?. Eğer kaleye bu- nun gibilerden daha iki yüz kişi girerse, bütün asker zincirlere vu - rulacak, yahut kılıçtan geçecekti. Nöbetçi, ölümün soğuk nefesinin, ensesinde değil, yüreğinin tâ i içim de bir kasırga gibi esiiğini hisset - He > Antonyo odanın kapısına bak: tl. Frenk Süleymanı gördü ve : — Aecele ettin, sersem herif!. Der gibi onu bir O anda baştan ayağa kadar süzdü. Fakat her şeye (Oo rağmen buji işi bir an önce bitirmek gerekti. As a kerin bir gürültü çıkarmaması için elinden geleni yapacak, hattâ onu da diğer nöbetçi gibi şuracıkta yere serecekti. Buna vakit kalmadı... Asker, birdenbire hopladı. Elin- deki silâh yere düştü © ve kendisi kapıya koştu. ” (Devamı var) | versin ki, o günlerde, çok dah» İ mühim vak'alar çıkmıştı. Cinayet Bir Aşkın Hikây esi german Nakieden: İ Hatice Süreyya | 57 İserersasnanasas sarsa ssssansarrar0e. Rauf, öyle vicdan azabı çeke-| cek insanlardan değildi. Hattâ, bu bususiyetini bazan kendi de dü! şünür: — “Adam, sen ade... yok?... söylenirdi. Mini mini yavrunun aşırılması- nı takip eden bir kaç gün zarfin- da, üç cürüm ortağı, kendi kend” lerine bile itiraf edemedikleri bü yük bir korku içinde yaşadılar. Maamafih, telâşları belliydi. Her sabah, büyük bir isticalle, gazeteleri alıyorlar, sütunlara he yecanla göz gezdiriyorlardı. Polisler ne vaziyetteydi? Bir iz bulabilmişler miydi? Hayır... Telüş edecek bir şey yok... Ga- zeteler, bu hırsızlık etrafında gü- rültü çıkarmıyor... Hiç bir tehdit altında değiller... Hem, bereket e mi! ler üstüste oluyordu. Zabıta ha- berleri yazan muharrirler, bunlar la meşgul oluyordu. Hulâsa, mini mini Jalenin çe-| Inmış olmasının iki satırlık gaze | te haberleri arasmda bile göztük- mediğinden sevinen üç cürüm or- tağr, tamamiyle sakinleşti. Rauf: — Bu işi pek ustalıkla yaptım. Çocuğun değiştirildiğini belki an- nesi bile farketmemiştir! diye ö- ğünüyordu. Gizli doğum yurduna getiridi. Zi günün ferdası, çocuk, Madanı Bonne tarafından bir sütnineye verildi. Ve ebe, böylelikle çocu | ğun çek iyi besleneceğine ve da-| ima gürbüz olacağına dair anne-| sine söz verdi. Jale, hakikaten gürbüzdü, tam| mânasiyle mütenasip bir vücudu vardı. | Şimdi işte, hesap görmek z»- manı gelmişti. Artık işler tatlıya bağlanmalıydı. Adnana bütün plânını anlattı: Ayak direyecekti... Evlenmenin zamanı geldiğini söyliyecekti. E- ğer, Adnan kalp hastal'ğr çeken annesi, bu havadis üzerine çat di. ye düşer, ölürse keyfi bilir... İ Bu, ona vız gelirdi. — Ne derin düşünceme, Ra - uf... — Hakkın var, kardeşim.,.. — Tabit değil mi ya?... — Sen, burada ilânihaye kala | mazsın. Fakat, ayni zamanda İ yengenin yanına da giderek pat İhyamazsm. İ — Aman, Allah vermesin ya- rabbi... İ — İşte bunları Adnana söyle.. Bir çaresine baksın... Faaliyete geçsin... Genç kız, manidar bir gülüm semeyle: — Emin ve müsterih ol.. -de di.- Ben, bak, bu işin nasıl üste-! sinden gelecğim... Bu sırada, yan odada, Madam Bonne, içtiği kahveyi yarıda bıra- karak, başını kapı aralığından u- zattır: — Dikkat! Dikkat! — Ne var? — Adnan Bey geldi... — Nereden biliyorsun? — Kapı önünde bir otomobili durmuştu. o Pencereden baktım, | Ne? La gördüm... Otomabilden iniyordu. — Pek âlâ... Kadın, bunu söyleyince ve bu cevabı alınca, ortadan silindi Ra- ufla Deniz başbaşa kaldılar. Genç kadın: — Adamakıllı rel oynamak İ- cah eder! dedi. Gayet vakur ve gayet güzel görünmelisin... Hem- şiresini teselliye gelen iyi kapli bir kardeşe benzemelisin. — Korkma... İcah eden her şe- yi yapacağım... Tam bu sırada, kapı çalındı. Madam Bonne aldanmamıştır. Misafir gelmişti. Koridorda ayak sesleri işitildi. Kapı vuruldu. Son- ra açıldı. Adnan eşikte göründü. Madam da arkasından belirdi ve kapıyı kapadı. Delikanlılar, içeri girer girmez, ilk iş olarak Deniz Hanımın boy- nuna atılmak oldu, Lâkin, Raw fun da orada bulunduğunu farke- derek kendini topladı. Rauf, ona elini uzattı: — Görüyorum ki burada bulur mam hayretini mucip oluyor. Delikanlı, utandı, kızardı. Yer- lerin dibine geçiyordu. — Evet... Aksini desem yalan i söylemiş olurum... — Deniz, bana esrarmı söyle- mek mecburiyetinde kaldı. Yok- sa, işin içinden çıkamıyacaktı. Bi- liyorsun ki, yengemiz, onu Reşadi- yede sanıyor. Mektup falan yaz- mağa kalkışır, mektup da ele ge- çer, işler böylelikle meydana çı- kımca tamamdır... Değil mi ya... Benim, bir sürü tedbirler almam ve felâkete mani olmam lâzım geldi... — Ah, teşekkür ederim valla- hi... — Azizim, sana hiç fena bir söz söyliyecek ve telmih kinaye falan yapacak değilim... Olan ol-, du... Kardeşim ve sen, ikiniz de, ! gençliğinizin, cahilliğinizin kur- banı oldunuz... Aşkın emrine ita- at ettiniz, kendinizi koruyamadı- MZ. i (Devamı var) HABER akşam Postası İDARE BYVI ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi; ISTANBUL HABER Telefon grmmmama sanmam İ RBONE ŞARTLAR i i Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700 Kr.İ 9. 1450. İ İS aylık (00 :, sa ,İ jı aylık 19 , w : i iLÂN TARIFES! i Ticaret Hânlarınmn satırı 1250 | Kesi ilânlar 10 kurşrur. İ esna sannanannaaananaan19musnaaa İ Dabib; ve Nesmyat Müdürü: HASAN RASIM US Basıldığı yer: (VARTT) Matbaası j im nelik 16 aylık | —ğ—ğ—çğ —— KUPON 171

Bu sayıdan diğer sayfalar: