31 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

31 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

|, <td bir zamanlar gür siyah saçla- ge geninde kocaman bir mavi fi- Mp:dı. Diz kâpaklarının biraz kadar sıvanmış kırmalı töl ro- Sebinde dalma kuru fıstık ka Bağ, bulunurdu. Beyaz, uzun par - h aye yanlarmda © tutamazdı Bili dalma gülerdi, İRİ az ötesinde bir mahalle Bütün yakın sokaklardan, ci- ! hallelerden, bütün şehirden ay- Bibi, onlara hiç benzemiyen bir | | ie yaşardı bu mahalle.. Evleri» | Ci pencereleri sabaha kadar side yanardı. Her evde çalgı ça ta b mahallenin biriiri içine ÜŞ dört sokağından hangisinin Bilip dursa, sokağın öbür başın Tüzgâr, bu tarafa, gülen, eğ- Le Ve şarkı söyliyen insanların ses Betirirdi, na dadaşmın, üstüne son eğilme .. kapının yanındazi elektrik dokunarak fısır fir uzak- sonra, yavaşça yatağından ad #du, Yerinden kalkmağa cesa- * b lerini #ümlerin ötesinde, havaya gidi fışkıran ışığa dikerdi. sokak görünmezdi. Pakat #0 Dir salıncak gibi durmadan sl Miyan ductanlı hâvası gökyüzü - tüterdi ağa şünürdü, Orada kimlerin ö- erâk ederdi. atan ... seneler geçti. Artık Ncelâ İm bir kasket taşıyordu. il MİR ortasında vakit vakit bir | 4 ie kabarıyor, sonra kiybolu - göğüslüğünün cebinde kena Küçük buruşuk bir mendil v2 : de Bir mahailenin r vardı, Ayaklarında kısa topuklu, deve derisi iskarpinler vardı. Evlerinin üç adım ötesindeki mahal. le, eskisinden bin kat aydınlıktı şimdi... Akşam üstü mektepten dönerken © s0- kâklardan birinin hizasına geldi mi, ba şını önüne eğiyor, kaldırım taşlarını sa- | yarak yürüyordu. Cebindeki mendili oraya gelinciye ka dar ütülü, tertemiz dururdu. O sokağın İ yanından, evin kapısına kadar mendil, terli avuçlarının içinde, buruşurdu. Annesi onu kapının arkasından karşı lardı: — Ne var kızım? Derdi, bensin gene sapsarı! Yoruldün mu? Ab benim. Neclâyı scak koltuğunun ak tında merdivene doğru götürür. ken,a incecik derisininaltında bir şeyin eridiğini, aktığını duyardı. Neçlâyı her gece, bâlâ, saat sekiz de yatağma yatırırlardı. Her gece karanlık camın arkasından gökyüzüne uçan beyaz ışık bulutunu seyrederdi ve kafasının içinde çalgılar, şarkılar, Uyur- du.. .|.. Bir gün babası Neclâya dedi ki ; — Kızım, bak artık koskocaman ol- dun. Mektepten çıktıktan sonra sokak- tarda dolaşma! Doğru eve gel.. Zaman bir acayip. Sen daha bilmezsin. Hem ârtık annene de biraz yardım etmelisin, Hadi benim güzel kızım. da dururdu. Kasketini, paltosunu çıka- sırdı. Göğüslüğünün beyaz yakasını sö ker, arkasındaki çitçitleri kizla koparır, göğsünü açardrı — Hakikaten güzel miyim? derdi, Babam bana güzel dedi. Amma ben gü- zel miyim? KAHRAM — AN RIZ Sy va m İş * İşin burada kaldığım: öğrenmek « Git te bunu, büyük efen- aye dö Sen Priyaka sor!.. miş larva Annaisin kendisine ver kayd vazifeyi yapmağa razı ol Liyon yani çexm.yordu. Üzerinde mücevherlerle süslenimişti. vişne çürüğü renkte, kadife bir elbisesi vardı ve bu elbise en göz kamaştırıcı nişanlar (O ve Mantosu da ayn! renkteydi ve şâpka- sındaki tüyler rüzgârın tesiriyle hoş em — N i Yazan: : lıhan Tarus Kendini yatağının üstüne atardı. Göz lerini kapardı. Kulağında yan sokağm kahkahalarla dolu rüzgârı eserdi. Neclâ artık o kadar çabuk yoruluyor. du ki? Annesi, bazı akşamları, onun ar kasından yukarı çıkar, oda kapısını usul çacık açar, kızınm arkası üstü yatağın- da ölü gibi yatışmı, içinde, belirsiz bir elemle, seyrekerdi. Bir gün Neclâ annesine dedi ki: — Babam bana bir irürklü palto al- şın! — Peki kızım, söyliyelim de alsm!, — Anne, babam bana uzun ökçeli a- yakkabı alsın! — Alsın kızın!, , — Anneciğim, canım turşu istiyoru — Aldıralım yavrum. , Ve Neçlâ, annesinin boynuna sari“ Israk onu yanaklarından öperdi. La — Anne, bu akşam Fıtnatlarda ders galışacağız.. Gece hizmetçi gelip beni alsın! — Peki yavrum. Saat kaçta gelsin — Ne bileyim ben? Saaton bire doğru gelsin! — Olur evlâdım. Nejlâ, Fıtnatlarda, Fıtnatın kardeşi Osmanla eğlenirdi. Osmanm burnuna fiske ile vurur, Osman kızar, onun Üs tüne atılırdı. Oraya bir çok kızlar daba gelirdi. Hepsi, Osmanla Neclânm ha- nın üstüne altalta, üstüste boğuşma- larını, çırpınarak seyrederlerdi. Kitabın yüzünü açmadan saat on biri vurdu. Neclâ kızarırdı. Koya koşa üst kata | Neclânın kör hizmetçisi oda kaprsından çıkardı. Odasına girip aynanın karşısın- | içeri süzülürdü, Neclâ toplanır, üstünü başını düzeltir, duvardaki aynada Fıt- natın tarağiyle saçlarını tarardı. Yüzü kıpkırmızı, gözlerinin içinde haşarı ço- cuklara mahsus parıltı, arkadaşlarına; — Allaha ısmarladık!., Derdi. , Bir gün gene bir kavga esnasında, zündeki para kesesinden üç altın çıka- tarak kadına uzattı ve şöyle dedi; — Sizde yemiş olduğum omlet için bir altın, içtiğim şarap için bir altın, gösterdiğiniz misafir üçüncü bir altın, şi; yorum ve size köpeğimi bırakıyorum.. eğ V KLAN Ozmün onu çenesinden tuttu, dudakla- rından öptü: — Işte, dedi, cezanı buldun! N şaşırmıştı. Etrafına balçınıyor- du. Bütün arkadaşları ellerini çırparak gülüyordu. O da gülmeğe başladı. Am- mı keyli kaçmıştı. Hizmetçi gelinciye kadar köşede sessizce oturdu. O akşam odasında kendini yalnız bu- lunca, lâimbayı söndürdü. Pencerenin önüne giderek burnunu soğuk cama ya- pıştırdı, Alnı ateş içindeydi. Dilini çr- kararak camı yaladı. Uzaktaki ışıkla- rm altında camdan uşağı doğru sızan açı su damlalarmı yuttu. Biraz kendi- ne gelir gibi oldu. KAHRAMAN erlik için de is seyahate çıkı- EREL İL Kargı mahalle, bu akşam, yıkılmordu. > ” * — Anneciğim, bu evde sılulıyorum. Başka bir eve çıksak ne iyi olup? — O nasi söz evlâdım.. Burası bizim kendi evimiz. — Kendi evimiz amma, sıkılıyorum burada.. « , — Neden yavrucuğum? Bir şey mi var? Bir şey mi gördün? Kırk yillik e- vimizden.. — Ooof anne, kırk yllık evimizden ben bıktım iştel, . Annesi kızın bu arzusunu gece, ya» takta kocasına anlattı. Adam; — Allah, Allah! dedi, ne var ki? Ne (Lâtfen sayfayı çeviriniz) KIZ 269 düşüncöden ve hakikatten muztarip ol- du. O gün, tenha olan evinde düşünceli bir tavırla dolaşıyordu. Mütemadiyen gidip geliyor ve nefsine karşı olan bu hiddetinin sebeplerini bulmağa çalışı- yordu. 'Tam bu sırada, o korkunç mü- Dk gün sonra, nd, posu artik, Parise doğru yol- Ntten, Sırada, kardeşi kardinal da, Pa- Ming, Sıkıyordu. Kral Bretanyada bir Ün» “8 yapmağa ikna etmişti. Seyaha- eş bede Nant şehriydi. Fakat bu, Fes- Sone ti. Asıl karar Nanta geldikten verilecekti. JA, Sezar dö Vandom'un elin- Gabriej d'Estreyle “dördüncü ki vik büyük oğlunun, bu güzel ve © umumi vali olduğunu o R. bilir, başka, dük dö Merkörle ev. a ida, ona Bretanya üzerinde ühâm etmiş olabilirdi. iy hi gşinde eakidenbec i kp ve ba rada başka bir devlet kur. kâra bir iş değildi. bu isyan yangınını doğuracak ON Baze olduğunu isbat etmek- Büçlük gekmedi: Bu işe her ne Olursa mâni olmak lâzımdı. pe de Bretanyallara, kralın Yeis tini göstermek lâzım- Ma ve kârdeşi Burbonu ya Mzmndi. Biöri kâditesinin deh- üz kurtulmuş olan Rişliyö ku, uç ve şahsi bir düşma- SN gatalmak istiyordu. Östnca, ve yakışıklı bir süvari olan ia Lâl etrafındaki muhteşem ydi parıldıyan silâhları ların boğuk gürültüleri, n ve çarların $Ânan ses diz İstem geçti ve Bütün bun Vâsı yarattı. * Enç, kuvvetli ve yakışıklı vi İstikbal parlak olan bir Wyandirmakta asla güçlük bir şekilde kıvtilıyordu. Altında siyah renkte çok güzel bir at vardı ve Rişli- yö, Paris sokaklarından çıkımeıya kadar, bilhassa binicilikteki derin vukufunu, halka göstermeğe ehemmiyet verdi. Bu heybetli, muhteşem kafile, Paris ten çıktıktan sonra Şartr yolunu tuttu, On üşüncü Lüi gayet neş'eliydi. At nm üzerinde dimdik duruyordu. Halkın tezahüratı onu âdeta sarhoş etmişti. — Bana öyle geliyor ki, dedi, bizim mert Parisliler son derece memnundut- lar. Rişliyö de hürmetkâr bir tavırla c€- vap verdi: —Çünkü sizin tam bir kral gibi hare- ket ettiğinizi anlıyorlar. Asilere, bütün milletin sizinle beraber olduğunu gös- tefin sir, o zamari halkın size dönüşte ne çilgın nümayişler yapacağını görür“ sünüz, Kardinal hım konuşuyor, hem dı kulak kabartan dük 4'Anjuye göz usiyle bakıyordu. Gaston mutad tedbirsizliğiyle: — Demek âsilerin cezalarını verme- ğe gidiyoruz, öyle mi mösyö !ö Kardi- nal?, Dedi. Kral da kardeş'ne, soğuk bir sesle cevap verdi; — Galiba öyle! Rişliyâ. ara sıra tırmalayan ve bas zan okşıyan garip tavriyle devam etti: — Fakat Sir, eğer majesteleri, yolda, şiİdetli tedbirlerini, bazı güzel ve par- lak merasimlerle tatlılaştırmak İsterler- se, meselâ güzel bir düğün yapılabilir. Gaston sarardı veheyecanla bağırdı: —Matmazel dö Monpansye Pariste kaldıt Ona iyi bakımı. Bol bol yemek yesin. Bilhassa bir tek kulağı olduğu için, hiç künsenin ona hakaret etmemesine dikkat edin.. Uç altınla gözleri kamaşan meyhancç sahibesi, yerlere kadar eğilerek Raska- $a teşekkür ettikten sonra, köpeği mut- fağa götürdü, Hayvanm âkibetinden emin olan Riskas ta Paristen çıktı ve hür havayı sevinç ve saadetle teneffüs ederek, güneşli yollardan, dört nala u- zaklaştı., x.r HARP TERTİBATI Annais, Molüs'ün refakatinde dört Anjeli genci mezarlığa kada: teşyi e derek evine döndükten sonra, tamamile şaşkın bir vaziyette kalmıştı. Bu dört genç, yavaş yavaş, onun hayatında yer almışlardı. Bu yer şimdi boştu. Genç kız büyük bir teessiirle, tıpkı kardeşleriymiş gibi, onları yâdediyordu. Onlarm dördünün de, kendisini sevmiş oldukların: düşünüyordu.. Fakat ayni zamanda, onlardan hiç birisinin kendi- sine kardeşlik hislerinden başka bir his telkin etmediklerini de, kendi kendisine söylüyordu.. Trankavel, ona, dört gencin ölümü- nü haber verdiği zaman, genç kız cid- den korkunç bir gece geçirmişti. Onları gömdürüp Parise döndükten sonra ise, daha korkunç anlar yaşamağa başladı, çünkü o zaman anladı ki, dört şövalye- sinin düşüncelerinde almaları kap © den yeri bir tek erkek işgal ediyordu. Onun muharin ve hülir ker on bar cadelenin vuku bulmuş olduğu merdi- ven sahanlığına geldiğini gördü ve gözlerinin önünde, toz ve duman için- de, yalnız büşma bütün bir tabur jan- darmaya kârşı koyan Trankavel cân- landı. Annais, Trankaveli iyice görü- yordu.. Görmemek için sarfettiği bü- tün gayretlete rağmen. Annais heyecan içinde soluyarak ba- şını indirdi ve elleri gayri ihtiyari, göğ“ sünde £avuştu. Bu hareketi esnasında gözleri, parma- ğındaki yüzüğe takıldı. Genç kız ürper- di ve mırıldandı; — Eğer bir tehlikeye maruz kalır- sunuz, bana bu yüzüğü gönderin, .İşte gitmeden evvel o, bana öyle demişti. Ah, anneciğim!, Bana kuvvet verecek, bana gideceğim yolu gösterecek, bütün kelerden dahz korkunç olan içim- deki tehlikeden beni kurtaracak olan bir tek insan varsa, o da sizin tevdiği- niz insandır! . Genç kız, derhal, yüzüğü Liyon kar- dinalı Lâi dö Rişliyöye göndermeğe karar verdi. Annais, bu kârarı verdiği esnada, Röz'un onun yanıma göndermiş oluğu hizmetçi kadın da salona girdi. Otuz yaşlarında olan bu Kadın, gayet tedbir. li, zekiydi ve kendisine verilen vazifeyi iyice salldrikti.. — Madam, dd3i, kapım önünde bir adam var ki, sabahtanberi mütemadiyen gidip geliyor .Bu belki de bir casus- tur. Annais, hemen Kurto sokağına nazır pencerelerden birisine koştu ve, elini upuzun ve müthiş bir kılıcın kabzesine DP

Bu sayıdan diğer sayfalar: