26 Haziran 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

26 Haziran 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 HAZİRAN — 1035 Kardeşim Fehmi; Mektubunu aldım. Muharremden ma. İdmat istiyorsun. Evvelemirde sana söy- İemeliyim ki Muharrem ne sana nede başkasına, hiç kimseye dargın değildir. Mektup yazmaması, seni merakta bırak ç ması büsbütün başka sebeblerledir. Ba. Ma yazdığın küçük kartı kendisine göste- #ince, kalasın içinde o güne kadar u. “Yümuş yeni bir merkez açılmış gibi başı- nr kaldırdı: © — Ah, Fehmi ne iyi çocuktur, dedi, ku “#um ona yaz! Halimi anlat, Kusura bak. Mmasın! Elbet ben de bir gün yazacağım! “© Ondan aldığım bu salâhiyete istinaden tana macerayı yazıyorum. o Filhakıka o lâfı söylerken, onu bir omecnun, bir > budala seviyesine düşüren hâdiseyi kas. “detmedi, bilâkis, bu hâdisenin tamamen > “Şizli kalmasını yalvararak istedi. Ancak « Sen benim de, onun da yabancısı değil- sin ve belki bu işe bir çare bulmak, bu © İşin ilâemu bulmak imkânlarına maliksin, © Binaenaleyh Muharremin bugünkü hali. Nİ sana anlatmakta hem manen, hem de maddeten fayda var. Dinle: Bundan üç ay kadar evvel postahane. «Ye, elinde mavi bir zarfla, bir genç kız geldi. Muharrem gişeler koridorunun ni- hayetindeki odasında arkasına (o dayan. miş, düşünüyordu. (Bu her zamanki va. | Ziyettir, bilirsin!) Genç kiz mektubu gis ! Şeye uzattı. Küçük kırmızı çantasındar | altı kuruş çıkardı, verdi ve geriye döne. Tek etrafına bakmadan çıktı, gitti. Muharrem yerinden fırladı. Pencereye koştu. Kimseler görürmüyordu. O kapı: ya gelinceye kadar kız sokağın başından sapmış bulunuyordu. Muharrem oturdu, bekledi. Elbet bir. gün mavi azrilı kız birdaha gelecekti. Aradan günler, haltalar geçti. Muhar. T Ten bekleai ve kız geldi. Bu çocuğun o kızdan daha korkak ve daha mahcup olduğunu bilirsin. Buna rağmen kıza sokuldu. Fakat kafasında kurşun yemiş gibi olduğu yerde mıhlar- dı, kaldı: Kızın parmağında bir alyans Muharrem anlatıyor: vardr. — Bugüne kaflar. demek yirmi altı serelik hayatımda, beni bu kadar saran, bu kadar zapteden, beni bir küçük ordu gibi istilâ eden bir vücuda rastlamadım.. Ve soru gelmiyen bir hikâyeyi, bilmem kaçıncı dela clarak, anlatmağa başlıyor. | su Ber evvelâ — doğrusunu söylemek lâ. zımgelirse — bu işe ehemmiyet verme- dim. Fakat oğlanın görünen tarafların. da, maddesinde ve suratında, yavaş ya. vaş bir değişiklik başladı. Bir değişiklik ki ya kuvvetli bir mikrop veya öldürücü bir kafa ıstırabı bü işi yapabilir. Gözleri ışığını kaybetmeğe ve derisinin o rengi solmağa başlamıştı. Diğer arazını bilmi- yorum. Bu meselede oldukça doğru dü. şünür olduğum da malümundur, Fakat lokantada bir oturuşta beş kap yemek yiyen adamın, böyle birdenbire, hemen hemen aç yaşamağa başlamasma ve haya tınm manasını, hareketini, renk ve süru- runu kaybetmesine de göz yummak im. KAnsızdı. Sana itiraf edeceğim, ben ge. ne ona gülmekten ve onunla alay et- mekten kendimi alamıyordum., Bir ka. dın için, hele ona bakmıyan, önünden arkasından dolaştığı halde hâlâ onu hat» 1â tanımıyan. bunun farkına olmıyan bir kız için bu kadar sarsılmak ve bu ka. dar budalalaşmak? Ben bunu anlamıyor. dum... # Düşündüm, ona bir oyun oynamağa ka rar verdim. Bu kararı (verirken sadece alay etmek maksadı takip et dia etmiyeceğim. Belki onu biraz teselli edecekti bu ovun! Belki o olduğu yerde kalmağa, olduğu yerde kıvrılıp gerile- meğe mecbur olan sinirlerini gevşetecek ti, Ve Muharrem, hiç olmazsa geçici, bir rahatlığa kavuşacaktı. Kızım imzasile bir mektup yazdım. Da. ha evvel nerelerde ona rastgeldiğini, pos. tahaneye hangi günler, ne renk elbiseyle, hangi saatlerde gelip gittilini Muharrem bana anlatmıtı. Onun için Maharreme 4 BÜRİDAN ——————————— Bır çok avlulardan geçerek bivasın arkasıns çıktı. Bir merdiven tırmandı . Gizli bir kapının önüne geldi. Sık sik nefes almalar: içinde kapıyı üç defa vurdu, Bir kaş dakika sonra açılan kapıdan içeri girdi. Şimdi kraliçenin hususi dai- resinde bulunuyordu. Mariüyiye kapıyı iriyarı, hissiz ba- kışir, içinde esrarengiz bir ıstırap dolu, orta yaşlı ve yüzü maskeli, tamamiyle siyahlar giyinmiş bir kadın açmıştı. Başvekil boğuk sesile: üphesirit?taiydülmiyeMaskebirs sh shs — Mabel, « dedi » Kraliçeyi görmek istiyorum. — Kraliçe ibadetle meşguldür. Bu dakikada götmeniz imkânsızdır. — Mesele hayatıma taallük ediyor, Mabel. Git Margarite, Marinyinin he. men kendisiyle görüşmek istediğini hö- ber ver. Haydi git, sefil kadın, durma! Bekleme! .. Kadın bu emre itaat etmedi. Ma- rinyi koşarak kapıyı şiddetle açtı ve o daları geçerek nihayetteki ibadet oda- #ına gitdi. Marinyi, deli gibi arandı. Ni. bayet vaziyeti anlağı., Kolları yanlarına sarktı. Sarhoş bir adam gibi sendeliye- rek Mâbelin yanıma döndü: —Krliçe sarayda değil mi?. Kadın, soğuk bir tavırla cevap ver- &; — Hayır. — Dinle, - deği. - Yüzüme bak.. Kim olduğumu bilirsin, ne müthiş sırlara vâkıf olduğumu, sana ne büyük yar. dımlarım dokunabileceğini takdir eder- sin.. Şimdi söyle! Kraliçenin nerede ci- duğunu bana söylemek istemez misin? Mebel yalnızca : — Hayır? » dedi. Marinyi bu kadını yumrukları altın- da ermek istiyormuş gibi ellerini ha- vaya kaldırdı. Sonra boğuk boğuk inli- yerek, sendeliye sendeliye, duvarlara çarpa çarpa ilerlerken, kızının: “Ba- Bir budala — ilayrı'dan Fehini'ye* mektüp — ik gelecek, ona yabancı o düşmiyecek bazı malümat ile silâhit bulunuyordum. Dedim ki: (Muharrem bey, beni aylardanberi ta. kip ediyorsunuz. Halbuki nişanlı olduğu» mu da iyet karşısında hangı nuksatlarla hareket ettiğinizi kes. Ürmek için pek büyük bir zekâya lüzum yok. Eğer 8 kıkaten beni çıkılmaz bir yola gırdik demektir, Çünkü ben başka birini seviyorum!) Bu şekilde başlıyan ve alabildiğine ma. nasz olan mektubu dairede bir dakti- loya yazdırdım ve Muharremin adresine gönderdim. Tedbir derhal tesirini göster. O akşam yemekte Muharrem Dir iki kap yedi. Yüzü müsterihti ve mütemadi. yen konuşmak istiyordu. Çok istediğim halde onü mektuptan bahsettirmeğe mu valfak olamadım. Bu kadar lena ve ümit kırıcı bir mek- tubun onda tamamiyle aksine bir tesir yapması o kadar hayret edilecek şey de. ğildir. Bilmem bunu sen anlayabilecek Bu oldı ince bir şeydir ve sa. nırım, anlat az da. Binnenleyh geçi- yorum. Ne diyorduk? ha. Üç gün sonrabir mektup daha yazdım. Bunda geceleri, va takta bu meseleyi düşündüğümü (yani kızın bu meseleyi düşündüğünü) içinden çıkılmaz bir işe girmiş (olacaklarından korktuğunu, fakat imkânsız bir işi dü. şünmenin manasızlığını da müdrik bu- lunduğunu, uzun uzadıya, arlattım.. Ve mektuplar tevali ediyordu. Muhar. rem lâf afasında kıza mektup yazdığını ve cevap aldığını bana bir gün söylemiş. ti. Ben bi mahivetini hilmemekle İlhan Tarus I beraber tahmin ediyordum. Cevaplarda tabü pek teterrüata girmiyordum. Uzat- mıyalım; mektuplar öyle bir vaziyet ih. das etti ki artık görüşmeleri, konuşma» lârı icap ediyordu. Ben istemeden hâdi- seyi: bu çıkmaza sürüklemiştim ve çok fena yapmıştım. Muharrem mütemadiyen kızla konuş. mak üzere olduğunu, randevu istediğini, kızın nazlanmakla beraber mutlak buna razı olacağını, söyleyip duruyordu. Nihayet bir gün karar vermiş bir in- sanın tavrile: ç — Bu böyle devam edemez! dedi, evine gidip annesile, babasile görüşeceğim! Birdenbire şaşırmıştım. Bu hiç düşün. mediğim bir şeydi. — Kıyamete kadar mektupla vakit ge- | çirecek değiliz ya.. Giderim, kızın beni sevdiğini, benim de onu sevdiğimi anla. *tırım, Bir karar verirler... — Kızın seni sevdiğinden emin misin Müharrem? dedim, — Evet! Tamamile eminim o bundan, Mektupları kâfi birer delildir. Beni sev. en bir kız, bana bu şekilde mektup amaz. Bu şekilde değil, hiç yazamaz! O zaman ayaklarım suya (erdi. Artık hakikati ortaya çıkarmaktan başka çare yoktu. Onu bir birahaneye o götürdü İkinci dubleden sonra söze başladım: — Muharrem, dedim, sen benim arka. daşımsın! Senin fena bir vaziyete düştü- günü görmek istemem, Sırf bu sebeble ve sarf aramızdaki teklifsizliğe o güvenerek ben bir iş yaptım.. Ve hikâveyi olduğu gibi anlattım. Da. ha ilk kelimelerde yumruğunu masaya vurarak ayağa kalklı ve: — Olamaz! yalan söylüyorsun! Diye bağırdı. Onu yerine oturttum. De illerle, hakikatin kötü sesile ve son dere» ce soğuk kanlılıkla ona anlattım ki, ay. lardanebri mektupları yazan benim ve BÜRİDAN İ rak sabaha karşı eve geldiğini kendisinin hayatında, bu yalancı hayal ile, sıhhati lehine, sürur ve neşesi lehine bir tebeddül yapmağa omuvallak oldu- Zum için memnunum bile., Muharremi görmeliydin o Fehmi; yü. kinle, öyle simsiyah olmuş göz lerle bakıyordu ki âdeta korktu denbire ayaklandı. Şapkasını al şarak birahaneden çıktı., O gece ve ertesi gün onu görmedim. Fe nâ bir vaziyette olduğunu bilmekle be. raber bir iki gün için ouzekta kalmayı daha münasip buluyordum. rüme öy Fakat 6 geceden o itibaren daireye de gelmediğini, oradan da merak ettiklerini işitince düşündüm. O akşam, geç vakit, evine gittim. Bir di ailesinin yanın- da pansiyoner ol oturuyordu. Kadın birkaç gündenberi hiç odasından çıkma. | duğımı, hiç bir şey yemediğini, yalnız ba. zı akşamlar, geceyarısından sonra çıka. söyledi. aştım: İçerde çıt içime bir korku girdi. Kapısına Birdenbi; Kadın bu halimi farketti. Kapının ya. nında küçük, patiska perdeli bir pence. re vardı. Eliyle onu işaret etti. yükte Pencerenin önüne gittim. Kenarında küçük, bir çizgi gibi ince bir aralık var- dı. Gözümü oraya yaklaştırdım : Muharrem yatağının üstüne arkası üs. tü uzanmıştı. Birçok mavi zarflar ve kâ. Zıtlar yorganın üzerine, yerlere seril- mişti. Dikkat ettim, bunlar benim mek. tuplarımdı.. Ve Muharrem, bu mektuplardan birini dudaklarma yapıştırmış, öpüyordu... Birdenbire eskisinden daha keskin bir korkuya tutuldum. Kapıya o koştum ve hızla açtım. Muharrem telâşla yerinde doğruldu. leri hayretle açıldı. Yahudi karısş arkamda (duruyordu. Ben olduğüm yere mılilanmış gibiydim. Muharrem mektubu elinden attı. Ya. taktan bir çelik zenberek gibi fırlıyarak yanıma koştu. Boynuma sarıldı. Yanak- larından sicim gibi yaşlar akıyor ve gırt. Dp Devam: TI incide 21 va! Beni cellâttan kurtar, Beni yan- maâktan kurtar!.,, dediğini işitmemek istiyormuş gibi, kulaklarını kapattı. Fakat o, son dakiksya kadar uğraşa- çaktı ve bir ümidi daha vardı. Marinyi, bir kaç dakika sonra kralla senyörlerin büyük bir neş'e içinde içki içtikleri salona dönmüş bulunuyordu. *Xeslin muhafız askerleri ku. maândanı Hük'ün kolundan tutarak krâ- in odasına götürdü. Bâşvekilin rengi öyle sararmıştı ki Hük onun korkunç manzarası karşısında âdetö titredi. Ma- rinyi ellerini onun omuzlarına dayadı, gözlerin! gözlerine dikti: — Hük, «dedi. - Servetim yirmi beş milyon alım franktır. Daha sekiz gün evvel son milyonumu tamamladım. Bugünün elli milyon frangıns muka. bü olan bü servet o zaman için müthiş bir yekündu. Hük gözlerini hayretle aç» ti ve palabıyıklarını burdu. — Desenize ki siz altın kralısımız — Tirenkavel , dedi. « ( Çünkü a Hük dö Tirenkaveldi.) Büyük servet, her biri elli tin franklık torbalara ko- nulma ve Luvr'dan üç dâkika uzakta bir mağura içine itina ile yerleştirilmiş. tir Hük gülmiye başladı; — Ne olurdu, bir dakika için o mağa- rüya girmiş bulursaydım. On parası bile bulunmıyan Len, 6 torbalardan bi- rini ozsuzumda taşısdydım » Marinyi, Hükün omuzlarından, tır- naklarını geçirircesine kuvvetle tuttu — Tirenköwel beni Luvrdan çıkart, Seni 9 mağaraya götüreyim, Anahtar larmı eline vereyim. Sen bir el siyle gel. Bir saat içinde ne kadar letebilirsen © araba ile altın taşı.. Bu- na mukabil senden istediğim şey, bu dakikada beni Luvrdan çıkarmaktır. Hük silkinerek Marinyinin. ellerin « den kurtuldu. İki adım gerileyerek: — Adım, dedi Hük dö Tirenkavek dir. Yani şimdiye kadar sahtekârliğm Jeofruva dö Maletruva: — Kralın o sarayıpda bulunanlar için böyle bir şüpheye düşülürse bizim yapacağımız iş kılıçlarımını kırarak manastıra çekilmek ve papas olmaktır, dedi, Diğerleri de: — Doğru, doğrul. - diye mırıldan. dılar, . Marinyi hükümetin direğidir. Başvekilin şiddetli sözleri kral Üze- rinde tesirini göstermişti. Şimdi şüphe edemiyordu: — Marinyi, dedi. : Doğru söylüyor - sun. Sen şüphe edilecek bir sğam de- ğilsin, Ver elini!, , Marinyi diz çökerek kralın elini tut- tw ve öptü, Kont dö Valuva, sanki: — Daha bitmedi! der gibi gülümse. di... Marinyi ayağa kalkarken; — Şevketmeab, - dedi. . Bu geceden tezi yok.. Büyücü kadın ve erkeklerin bulunmaları ibtimali olan bütün evle- ri araştıracağım ve yarın mücrimler a. , deletin eline teslim edilmiş bulunacak- lardır. Valuva: — Beyhude #ahmet!- dedi. Bu söz, sakin bir şekilde söylendiği hâlde Marinyiyi titretmişti. İçinde gizli bir korkuyla; — Neden beyhude zahmet? diye sor- du, Valuva: — Çünkü, dedi. Yapılan sihri nasıl el: geçirdimse bunu yapin: da ele ge- çireceğimi de düşünmeniz lâzımdı, Valuva, krala dönerek devam etti: — Şevketmeab aklıma şu geldi: Ma- deki bu kadını bugün ele geçirmiş bu. Yanuyoruz. Bu büyücü kadını başveki- lin yaptırdığı öllim evinin açılma res- minde estırtalım. Marinyi — Demek bunu yapan bir kadın? ——————— Valuva bir kaplanın aviyle eğlentiiği zaman nası) bakarsa öyle baktı: — Hem bir genç kız! Bozan, korkunç ve tehlikeli zaman- larda görülen bir hissikablelvuku ile ve elinde olmaksızın: — Bir genç kız ha?l.. « diye mıril . dandı. Valuvanın gözleri kanlanmış ve dus daklarının kenarında bir köpük birik- mişti: — Mel'un sihirbazların hapsedildik- leri tampi yakında oturan bir genç kız, Mariny?.. Güllü bahçe denilen yer- de oturan Mirtiy adında bir genç kız. Marinyi sendeledi. Ellerini şakaklara götürerek boğuk bir inilti ile morarocı dudaklarmı kr pırdattı. Rakibine affetmesini ister gi. bi baktı, Marinyi mağlüp olduğunu kendi kendine itiraf ediyordu, Valuva kollarını göğsü üzerinde çap- rarlayarak bu muzalleriyet şarabın yudum yudum içiyordu. Bu duruş bir an kadar sürdü. Bu sırada Marinyi ken- dini toplamıştı. Kararmı çabuk veren bir adamdı, Plânın: bu kısa zaman içinde tasarla - mışt: bile... Büyücü kızı tevkif etmek işi şüphe - siz ki kendisine bırakılacaktı. Bundan istifade ederek kızını alıp birlikte kaça. caktı, Onun namuslu ve büyücü olma. dığını isbata çalışmak budalalıktı. Bü- yük bir gayret sarfederek en küçük bir Üzüntü, en küçük bir tereddüt - medi, Onuncu Lâi: — Marinyi .buna ne dersin? - diye sorduğu zaman, sakin ve metin bir ses. le: — Şevketmerib, böyle müthiş bir ci- nayet ayni şekilde bir cezayı icap et- tirir. Yılanın başı oynadığı sırada ezil- melidir. Bir saat içinde o büyücü kız tevkif edilmiş bulunacaktır,

Bu sayıdan diğer sayfalar: