8 Temmuz 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

8 Temmuz 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Alilliyet Asrm ümdesi “Milliyet” tir İfE 8 TEMMUZ 1930 İDAREHANE — Aakara caddesi 'l!,. lo: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs: xnbul. ı' « Iıııl BO ABONE ÜCRETLERİ Hi c Türkiye için Hariç için 3 aylığı — 400 kuruş 800 kuruş viğili ç . 780 » 1400 — ” e. 1400 — ., 2700 ,, » İi — g.k 4 Gelon evrak geri verilmez iddeİ ) Müddeti geçen nushalar 10 kuruş kabi (Z Gazete ve matbaaya ait işler için tüdüriyete müracaat edilir. ilânların mes'uliyetimi sete y kabul etmez. J -| İU « BUGÜNKÜ HAVA Wün İ Düm bararet en çok 59 en az e.i'sı derece Kdl — Bügün — rüzgir çaz Şi mütebâvvil bava bulutlu olacaktır. , © wvel doktor Marko ge seya- ÖS4 atine çıkma rekorü tetkik edil- : 4,.mındııuoıma-wıı- ..ıı'v- “uç (9 — İşe yarıyacak mı? H.v“' — Mükemmelen.. -Fikir, Mizah, l Ecnebi edehiyat | Macar edebiyatına bir nazar Macar edebiyatını tanımıyoruz. O- nu tanımak fırsatı da hemen hiç çık maz gibidir. Macarca bize ve umumi- yetle Avrupanın sair milletlerine pel yabancı gelen bir lisandır; Macarlar: süretle gayet zengin olduğu eöyleni len fikrl hayatlarına nüfuz edemedik. Halbuki bunu yapmakla Macarlara bir mancvi borç eda etmiş olurduk; Çünkü onlar bizim edebiyatımızı pek iyi bilirler ve Türk harsıtın inkişafı- nr adım adım takip ederler. Bugün! bu borcu oda etmek fıraatı zuhur edi- yor. Macar muharrirlerı hakkında bir. fikir edinebilmek için sizinle, bir iki hafta evvel intişar eden mükemmel bir Macar edebiyatı tarihini gözden geçirelim (1). Irkan Türk olan Macarlar 896 da) Tuna havzasma gelerek bir. devlet kurmuşlardı. Hristiyanlığı kabul et- mişler ve kurunu vustanın diger Av- rupa milletleri gibi teşekkül etmişler dir. Fikri hayatları o devrin umuml şeraitine tabi olmuştur: Yani Maca- ristanda da edebiyat epope ile mış, sair edebiyatların geçtiği larır hepsinden geçmiştir. MM. Han kiss ve Juhasz'a nazaran Macar kül- türü Renesans devrinde pek yüksek bir mertebeye vâsıl olmuş ve Mathias Corvin sayesinde feyyar bir medeni- yet kurulmuştur. Macarların — asır- larca istiklâlleri için harbettikleri ma- » |!ümdur: Bu gibi uzun cidallerin bir milletin fikrt hayatmma nasıl bir istika met vereceği kolaylıkla tahmin olu- nur: O devirlerde Macar- edebiyatı vatana ithaf olunmuş bir edebiyattır. Voltaire ve Pope'un asrında, Maca ristanda bir “Fransız mektebi,, — var- dır ki bu, Garba karşı açılmış bir men. fez teşkli ediyor. Onu takip eden de-i virde Pr. Kazinezy isminde bir mu- ” |harrir, edebi hayata fevkalâde bir fa- aliyet ve hayatiyet bahşediyor. Ro- Mmantizim zamanında ise Sandar Pe- töR, göhreti bütün Avrupaya yayık- mmış olan müstesna bir şairdir. Petöfi, pairliği bir ilâhi mevhibe için ideal şairdir: Baharda kuşlatı an- dıran bir. mablük... Buna mukabil Arany “Macar edebiyatının en san'at kâr şairi,, olarak zikrediliyor. Bu edebiyatın bir realizm devri var H 1867 de beşlıyor. Ba devcin a DE| pan e amcirln Cera a yazmış olan Vajda, aarının en! yüksek lendir. Hatta eserle-| rinin birinde, psihanalizi Freud'tan evvel keşfi . Bilmem ğük vadan gelmiş bir arkadaş vardı, —Yılıwıdı“dmıu:_ık larr 150 derecedi! dedi. FELEK — Mahmut Yesari — Bııim edebiyatımız da bu-|kı, elleri cebinde, topuklarının üstünde sallanıyordu: metrukâtile mi ödedi? —Hâdisenin akabinde, polis, — d — O halde ben, tarih sırasile| eşyalara vaz'ıyet etti. — taydedeyim, Mühimlerini ayrra , muntazam anlatayim,., ha? Ç Nevres — Vacit, bunu çok l:’[_ılm sormuştu. Hurrem Hak- ABR. — Vah, vah.. emasımız pek zaif olmuştur: Bu| adedi ne de çokmuş!... En mat bir rüyayı cümlel asabiyenin henü sırrı olatak - göste- herhangi bir muharrir, Freud'un sistemini ondan çok evvel kurmuş addediliyor..... Biçare — Preud — bil- irilere dair bazı münek kitlerin yazdıklarını okumuş olsaydı Pzeşfiyatının harcı #lem olduğunu gö- rür ve onlardan bizzat bahsetmeğe | Sesaret edemi “i. Fakat bereket ver- «in ki bu fenomeni şöyle tarif etmek kabildir: Freudizmi sahibinden evvel keştettikleri iddia olunan edipler, sa- dece Preud'un, sistemihe — misal diye gösterdiği ve nazariyeyi gayri şuuri olarak teyit eden şahıslardır. Bu su- retle psihanalizi koşfetmiş olmak şe- refi yine münhasıran Freud'a aittir. Vajda'dan sonra, son zamanlara kadar biribirini takip eden romancı- lar, hikâyeciler, şairler, son - kırk elli #ene içinde her Avrupa memleketinde gıkan şairler, hikâyeciler, romancılar gibidir, İsimlerini zikretmek, eserleri ni saymakla kıymetleri hakkında bir fikir verilmiş olmıyacak... Edebiya- -İ tın bile yer yüzünde neye yaradığını kendimize sormak için yabancr bir e- debiyatın tarihini karıştırmak kâfi- dir: Bir insatı igmi, onun yanında boş '©n kitap ismi; #onra bir insan ismi daha, ve onun da yanında yine yedi sekiz kitap ismi; biraz tevakkuf eder- siniz: Görürsünüz ki tanımadığınız bu şair tanıdığınız bir çok şairin yap- tığını yapmış: Aşkı, ziyayı, yalnızlı- ğı, arzuyu söylemiş; şu romancı yine ihtiyar bir kadının, çirkin bir hasisin, gürel bir gencin, faziletli bir fakirin Tuhunu karıştırmış, onları kukla gibi oynatmış ve kitabın nihayetinde kutu larına yerleştirmiş. Sizi birdenbire bir nevi korku ve nefret kaplar. Bu kadar çalışmanın netice itibarile ıur ler ürpertici bir gevezelikten bir çey olmadığı hlesi galip gını Ummanlar kadar, dünya kadar bür yük, hudutsuz bir geveselik. -Yalmız yazılan kelimelerin her biri dik kadar olsa, insanlara kımıldaya- tak yer kalmaz, .. Söylemeğe değer, dinlemeğe değer me kadar az söz ve fikir bulunduğunu düşündükçe insan bu yazı tufanları karşısında ürküyor, ve “acaba yazı yazmak da bir nevi ,'i Eilelanağiı nhmıped"::— yök muharrizi P Vağda'dır. M Han| “İönnet mi, gibi sualler saruyor. .. MM. Hanklss ve Juhasz'ın 350 sa- hifelik kitabr da böyle bir çok mühar rir ismi ve eser ismile doludur. Bun- lara dair mümkün olduğu kadar taf- silât ve malümat verilmesine rağmen “yirml|bize büsbütün yabanet olan bir ede- Kendini trenden atmış Adana gazetelerinde okunduğuna göre bir kaç gün evvel Misis ile Dağ- &1 yolu üzerinde trenden evvelâ ekme ğini, pabucunu ve sonrada kendini atarak ölen bir adam hakkında yapı- lan tahkikat neticesinde Misis nahiye sinde ailesi bulunduğu ve kendisinin Malatya'nın Arga kazasından — İbra- him oğlu Vehap olduğu teşhis neti-| cesinde anlaşılmıştır. Trenden intihar kastile atılmamış, biletsiz olduğu ve Misise yaklaşıldığı için inivermek is- temiştir. — Burada evin - olsun, ; Bit o- telde yat, ayıp! — Resimleri görmene hacet var mı? — Belma ile mükayese ede- ceğim. — Bir insanın adı, yalancıya| çıkması ne fena! # * * Hürrem Hakkı, elindekikü-| çük valizi, Rasih Nevres'e uza- tırken: — Dikkat et, dedi. Bir hazine| taşıyorsun! amma, yerinde. İstediğin kadar.., Yaptı-| Rasih Nevres, valizi tartar gi n temizi, sun'i olmıyınıdıbul ği numaraların Iıoızümlınk »|bi salladı: — Yükte pek hafif amca! — Bahada ağırdır.. Baban — Deniz kenarına inmişti, _İ E Huı'anıkkı küçücük def-| Evde, sokakta, .. Vıryvnkoı— tümile olanlar sayısız gibidir. ".% —Hıimın.ıhıınmınıııl — Bunların hepsi imzalı mı?| evde mi? y Ülaldun? — Yalnız bir tanesi imzalıdır. “şi4 . — Hoşuma gitti. — Sebati Vamık, borçlarmı,| Hürrem Hakkı, sür'atle saa- tine baktı: — Banyo saati mi? — Rasih Nevres, amcasının : Senin köllek-)istihzasına, bıyık altından gülü- siyonunu umamhyıcık fotoğrı yordu: p — Jülyanın sende resmi var| filerde bulabilirdin ama. . — Talihsizlik. . — Kullıknynnun neredc? — Otelde.,. — Tam vaktidir. — Mayo, börnoz - ister misi- niz? — Köşke gidip dinleneceğim. Fakirliğe dair... | , İşte size bir araya gelmesine imkân olmıyan iki adam: Zenginle fakir. Bu iki adamdan biri dünyanın her | yerinde | — Arabasını dağdan aşırır. — Düz ovada yolunu şaşırır.. hırkacılarının : masın.. dediklerine bakmayın.. O devirde bile 0 duayı edenler cepleri dolu, ahretlerinden evvel dün yalarını mamur etmiş kimselerdi. Beni dinlerseniz, dün olduğu gibi, bugün de yarın da: — Fukaralık maskaralıktır.. Derler ki: — Fakirlik ayıp değil çalışmamak ayıptır. İşte bir kuyruklü yalan.. Asrımızda fakirlikten büyük ayıp| olma:. Fakirliği, bazen en İakirleri - miz Lile kabul etmeyiz.. Kış geceleri, dışarda hava bozdu- ğu zamanlar kırık bir mangalın başın da toplanmağı bile bahtıyarlık saya- rız da, aralıklarından rüzgâr giren pençereye doğru döner: — Allah fakir fukarya imdat et- sin diye dua ederiz. Bektaşinin fıkrasını bilirsiniz. Bir ramazan günü dede fena halde susa- mış. Bir müddet nefsini zaptetmişse de akıbet dayanamıyarak maşrapayı yakalayıp dilemiş. Etraftan görenler bağırmışlar: — Aman ne yaptın baba erenler.. Oruç gitti!. Dede susuzluğunu — giderdiğine| memnun... — Oruç gitti amma demiş, fakire de can geldit.. — Zengine sürün geçl.. — Pukaradan sakın geçi Bu nasihat pek yerindedir. Fuzuli, istediği kadar fıkaralıkla öğünsün .. “ Fakiri padişeh âsü, kedayı muhte gemim!... Desin dursun. Ziya Paşa: “Namusu hamiyyet söztü kaldı fuka rada,, Beytile zenginleri çürütmeğe galış- İsın.. Bütün bunlar kedinin uzanama- e/ öi SS Ğ, GEE ll doğrusu züğürt tesellisi- dlı TMM olmasaydı, fukara Boltl ae li Bey mertmta yi içle: —Sefahati fukara! diyor. hat yapabilir. Fakirlik galiba başınızı ağrıttım. Siz de fakiri hoş gürüveriniz canım.. e 8. Karadenizlilerin vapur seyahati Karadeniz vilâyetleri halkın- ralanacak bir vapurla Akdeniz | sahillerinde bir seyahat - tertibi düşünülmektedir. İktısadi, içtimat ehemmiyeti vam edecektir. Proğram, fırka müfettişi Av İmüteakip kı-ırl.ııtıniınkhr Hayli yorgunum. — Beybabama haber vereyim mi? — Katiyen... Onun hava al-| mağa ihtiyacı var. — Deniz havası, yorgunluğu-| viyeti severim!., mıyalım, yürü, .. — oA Mes üliyet kıuıdc...’ Bu işe niçin karıştım?.. Bir |insan kendine ait olmıyan işlere | Öreki de zavalimın biridir. mutla- | karışırsa bin türlü derde girer. ka; |Fakat insan hem bunu böyle İbilir, hem de gene başkaları ara Siz © eski devrin bir lokma ve bir/ sındaki işlere karışır. Bir kadın İtasavvur ediniz ki bir yanlış, — Allah fukara bölüğünden ayır- /'belki de tehlikeli bir harekette İbulunmak üzere bulufuyor. Bu Vakıa fakir, ancak uykusunda sefa | ti mankıbelerile 'ni Beyin İstanbulda'1 avdetini ıchldedır kadını menetmek insana borç değil midir?,. Bu kadını daha kız iken tanırdım. Sonra evlen- di, Kocası da pek sevdiğim bir dostumdur. İkisi de kaç sene- ler, çok iyi geçiniyorlardı. Fakat bir gün birdenbire öğ- rendim ki bu mes'ut çiftin saa- deti bozulmak tehlikesine uğra mıştı. Ben de işte bu işe karış- tım. Kadın hassas bir kadındı. Musikiye son derece meraklı idi. Fazla olarak güzel eserleri okumağa da çok düşkündü. Me raklı, zeki olan bu kadın şu veya bu meseleye taraftar olunca ha- raretle müdafaa eder, çabuk si- nirlenirdi. O zaman kocası ken-| disine: — Niçin böyle - sinirleniyor-| sun?,, Neden böyle hiddetleni- yorsun?... Diyince genç kadın. daha ziyade hiddet eder, koca- sını hissizlikle itham ederdi. Burada karı ile koca ayrılıyor-| T- lardı. Edebiyat, musiki müna- kaşalarında kocası bir şey anla- maz gibi görünüyordu. Kadın| da kendini bu itibarla kocasına. faik görüyordu. Bir gün genç ve gittikçe şöhreti artan bir â- limle bu kadını gördüm. Yeni tanışmışlardı. Bu tanışma beni korkuttu. O zamana kadar koca sına sadık kalan bu kadın bir. tehlikeye gidecekti. Çünkü bu genç âlimle bulka anlaşabileceklerdi. genç kadın Bumi Çokgeçmednınlıdımlnhu genç âlim yeni tanıştığı gençi çi kadını çok beğenmiş, sevmişti. Genç kadının er geç bu kendisi- hi takdir eden genç âlimin kolla | ,, rı arasına düşeceğini anlamış- tım. Git gide görüşmeler, tesa- düfler, ziyaretler arttı. Henüz acele etmiyorlardı. Korkunç ne- Genç muhabbeti git gide azalryordu. Bunu da farkediyordum. kadın eski, samimi bir Genç dan arzu edenlerini iştirakile ki-| ( v fatile bana karşı bir iti- | mat besliyordu. Bunu iyi bildi- gim için bir gün kendisine açıl- , | drm, bütün bildiklerimi, anla- iyeti | dıklarımı ve, .. Korktuğum aki- haiz olan bu seyahat bir ay de- |beti söyledim. Bana itiraf etti — Evet, dedi, onunla sevişi yoruz. Fakat bu pek masum bir Fikrt bir rabıtadan ibaret. . —Fransızçadan— — Evet, dedim, şimdiki hal- de bu böyledir. Fakat ikiniz de gençsiniz. Gençlik nedir bilir mi siniz?.. Daha konuştuk, Nihayet genç flimle de aramızda bir dostluk tesis ettim. Bir gün ona da bu- nu açtım. Bütün dediklerimi din ledi. Kendisine: — Neticeden korkuyorum, de dim, bir kadının hayat ve istik- bali mevzü bahiatir, — Peki, dedi, size namusum İdir mes'ut bir aile teşkil etmiş- Üzerine söz veriyorum: Bu ka- dından uzaklaşacağım. Sözünde durdu. Tetkikat be- hanesile Hindistana gitti, Pa- kat genç kadm kendisine hâkim olamadı. O bir türlü başlıyan aşkını yenemiyordu. Bir gün kendisile gene konuştum. — Ben, dedi, gittikçe bedbaht bir kadın oluyorum. O beni bı- rakıp gittikten sonra zevcime| karşı gittikçe düşman oluyo- rumt.., Genç kadımın sıhhati git gide bozuldu. Kocası endişe ediyor. Karısının bu halinden bir şey anlamıyor. İkisi de bedbaht... Bunun mes'üliyeti kimde.. Ni- R. a Kektepliler — müsadakası Şark hududumuzdi 60 mcı hafta 3 - üncülüğül ,Gı]aısarıy lisesinden 960 AlğI İmu Reşat B. kazanmıştır. YEğ? İzisı şudür: | — Şark hududumuzun civarınd |ki köylere tecavüzde — bulun şakilerin tenkili bu haftanın mühim haberidir. Avrupa gazetelerine - d. İbirisyan şeklinde akseden |hareket hakikat halde yağ ve hırsızlık niyetile etrafa ti dit savuran bir çapulculı değildir. Şark hudutlarında de birde bu gibi eşkiya çetel nin tecavüzleri daima vuku luyordu. Münevver Türk Cün huriyetini azimkâr idaresi kabil hareketlere karşı tedbirlerini muvaffakıyetle ti dut çetesinin şark hudutların sakin vatandaşlarımızın h ve rahatlarını bir daha seibel melerine imkân bırakmıyaci derecede kat'iyetle tenkil ve na edilecekleri muhakkaktır. Bir soyğunculuk “Mersin” gazetesinde okund na göre 1-2-7-930 geceni saat 20 çin bu işe karıştım. Ben bu ka- | lardır. rı, kocanın karşısında mes'ul o- larak kendi — den başka kimse- yi göremiyorüm!. . Yeni neşriyat Deniz sarhoşları — Tabif, evlâdım. .. Sen, be-|ravetini, kendi nim yeıenımıın Rasih Nevres, hııım eğdi: — Teşekkür ederim. mhlıı-ıııııılımıkmı ııtıyuıı- hıd.ı?Bı.ıu gülünç hayald — Bir şey değil. . , Ben, mah- Unınlııwıcıuıılıi.hıınlı- Rasih Nevres, babasının erdiriyor, Peki, neye gülüyorsun? rı kemale — Karvsınızda veşeli çebreler| ihtiyarlığın 'bir tekemmül eseri | ğinı ümit ediyordu. Hılbuki görmek istersiniz de... dılll.üıgneıılıhı- Köşkte, llh'ruıı Hakkı, bir! Hllna:ıHı&ıBey yeğenin2| tırdığına kani idi. kuruldu: sallanır iskı sih Nevres, büsbütün aksini şünüyordu; Belmanın, Nev baktı, tek gözlüğünü çıkardı,| Bu neticeye varılacak olduk-| Vıı:it't- ıılıııı ve teşi — Ooht! Dedi. Bana bir kah-|daha dikkatle baktı: ve söyle. — Sen, hiç te alık bir çocuk Kahvesini içerken, Rasih Nev| değilsin, Rasih! res'in raklı baktığmı gördü: — Acele etme. , , Zamanı var.| Baban gelsin... dı, Hürrem Hakkı, sordu: tan sonra, me ne manası, ne faydası vardı? küçük valize meraklı me- — Tek gözlüğünü cebine k »ydu:| dan ne ümit ediyorlardı? Ne ü-'res bunu katiyetle kestiremi! o — Ferhunde, seni bahçede gö| mit edebilirlerdi ?Aşk mı?İltifat |du. Yalnız aldığı tavurlarınd remezse, köşke girer mi? mı? Dostluk, arkadaşlık mı? bileli bir dolap kurduğtnu a1 — Ben de, $şimdi müsaadeni- Bunhmbkmuııhhuıhki yordu. Amcası, Belmayı, tatıf Rasih Nwru sesini çıkarma-| zi istiyecektim, Rasih Nevres, kısa bir selâm- yoktu;!yordu! kat olmasının imkânı genç kızım hüsnü niyeti de kâfi — Belma, banyo dönüşü, si-| la kalkmış, bahçeye çıkmıştı.| değildi. ze uğrar mı? — Ferhunde gelecek. .. Hürrem Hakkı, başını iskemle-| - Rasih Nevres, Belmayı yakın | nin arkalığına dayadı, gözlerini dan tanıdığı için, babasına, am- — Pardon, onu unutmuştum. kapadı, uzun bir rüyaya daldı. |casma acıyordu. Belma, küstah- — Hazinenizin resmi küşadın| Rasih Nevres, bahçedeki bü-|lık derecesine çıkmış mıl“ruı Ferhunde, bornozunu — kö) da, Belmanın da bulunması şart| yük taflan ağacınm gölgesine| bir kızdı. Her şeyi istihfaf edeı' cak yer arıyordu: mı? oturdu, köşk tarafıma baktı, gül — Aymadaki aksini görmesin| meğe başladı. mi? de Anlıdım. amca, .. Acı acı gülüyordu. Babası,| çelenk gibi kullanmaktan çekin ma, yok mu? aldu.. amcası, Belmanın gencliğini, ta, di. Nevres Vacit'in şöhretini, kendi hüsün, gurüru için,- bir mezdi. Kendisine lüzumu. — Ne gülüyorsun, Çıldırıyor musun? Rasih Nevres, ıülwek F “ündeye baktı: —Aklmubirçey;eldld:—— — Neye buraya oıurdıııı? — Burası, daha serin. .. P (Bitm adi bir şekavetten başka bir ş€fi, bik etmiştir. Bu müsellâh haf At bi. ö Kü -dTi oOS LsEEgsLarye

Bu sayıdan diğer sayfalar: