21 Kasım 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

21 Kasım 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Milliyet | & Asrın umdesi «Milliyet» tr, a TEŞRİNİSANİ 1931 İDAREHANE — Ankara cadde- si Nos 100 Telgraf adresi: Milliyet, Tstanbal, Telefon numaraları: 24310 — 24319 — 24318 ABONE ÜCRETLERİ 8G Türkiye için Hariç için 3 aylığı o 400 kuruş 800 kutuş y 140 ,, 270 ,, 1400 2 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen mushalar 10 kuruş bur. Gazete ve matbanya ait işler müdiriyete müracaat edilir. e Gazetemiz ilânların mes'uliyetini a etmez. kat kondüktörün yüzüne bak- maz, Ben birisine rastgeldim. Ge- ne böyle: — Şurada ineceğim!,. dedi. ira güzü açık bir şehir Pa yatacaksın o zannettiy- « Cevabmı verdi. e bakkallar, şeker ciler gibi yerlerde çeşni yap- mak bir nevi ufak tertip ana- fördur. Beş dükkâna girip çık- tiz mı, bir haylı şey yersiniz. Bir Acem ile bir Yhaudi bir gün Tozkoparan taraflarmdaki yazlık birahan, birine git mişler.. oturmuşlar.. Her ikisin de de para var, amma para sar- fetmek istidadı yokt.. Bu isti- dat ekseri parası olmayanlarda vardır, Para kazanınca -hikme- ti hüda- derhal geçer... Geçme- İ si de pek faidelidir. Çünkü pa- Bugünkü hava Yeşilköy rasat merke- zinden alınan malümata göre bugün hava kapalı yağışlı olacak ve ruzgâr poyrazdan. mütehavvil esecektir. Dün hararet azami 14, asgari 6 derece ii. Haftanın Yazısı Anafor Ben bu mevzua birkaç defa temas ettim. Şimdi tekrar ona avdet edişim mevzu kıtlığından değil, mevzuun tatlılığındandır Hoşumuza giden yemekleri na sıl sık sık yemek istersek, lez- zetli mevzularıda onun gibi sık sık yazmak isteriz. Eminim ki; kariler de böyle yazılardan © hoşlanırlar, hele anafor bahsin © den. Şu les terbiye, ahlâk ve kanun gibi sonradan gelen te- sirleri şöyle bir & bıraka- İm da aramızda görüşelim: A- nafor iyi şeydir değil Anafor kelimesinin aslını, faslımı evvelce yazmıştım, şim- di tekrar etmek istemiyorum. Yalnız görüyorum ki; bende a- nafora karşı bir nevi iştiha pey © daoluyor.. Diğer arkadaşlara soruyorum, Onlar da benim gi- bi anafora iştihalandıklarını söylüyorlar. Harbi umumi esnasında bir o hammal trenile Afyonkarahisa rından İstanbula gelirken bil- mem hangi istasyonda bir hâdi seye şahit olmuştum. Katardan ayırıp geri bırakmak istedikle. ri Konyadan gelen bir tuz tre- ninin üzerinde bağdaş kurup o- turan sahibi şöyle bağırmıştı: — Bu vagona elinizi süre mezsiniz, onun anaforu veril. miştir! Ve hakikaten kimse ona eli- ni sürememişti.. Bu kudsiyetin o nereden geldiğini bilmem am- “ma anafor kelimesinin o hâdi- sedeki kadar tesir ika ettiğine “hiç şahit olmuş değilim. © — Halihazırda cari olan anafor Jar mahduttur. Tramvay başta gelir.. Basa- mak mevkii anafor mevküidir... Orada durmak memnun oldu- ğu gibi bu memnuiyete rağ- © men duranlara söz etmek te memnudur. — İn! dediniz mi?. — Şurada inece; © Nemika Sırrı Hanımın göz- Bilerinde dışarıdakinden daha © sert bir şimşek çaktı. Hırsla ir kahkaha salıverdi: « — Gitmek mi? Bu havada... © Mümkün değil. 5 — Amma ben... | — Sen... ne var? Nedir ra- © hatsızlığın? pi Nebahat daha ziyade kızar- dr. Hiç yalan söylemeğe alış- — mamıştı © —Sey... Başım ağrıyor. Diye kekeledi. Nemika Sırrı © Havım tekrar acı acı güldü: © — Başın ağrıyorsa bir as- — prin iç.. 0 — Gitseki, © — Deli mi oldun Nebahat? “Hiç bu havada gidilir mi? Şimdi Nemika Sırı Hanı- kahkahalara ve yüksek i cevapları d e © © Milliyet'in Edebi Romanı: 84. ; “BAŞI DÖNÜ rası olanlarda para sarfetmek istidadı olursa az zamanda elde © avuçta ne varsa eritir ve zengin İlik zamanının hâtıralerile geçi- Yahudi ikram zannetmiş. — Aydı, öyle olsün!.. Birer kadeh daha devirmiş- İkinci kadehten sonra ü- güncü, dördüncü velhasıl bir sü rü masraf edecek kadar içmiş- ler... Acem bu işten parasız rılmak istemiş. Etrafa kulak vermiş ve kendi masalarına biz met ede ngarsonun adı Vasil ol duğunu öğrenmiş, bir az sonra garson önünden geçerken aya- ğa kalkmış: — O, Wsilâki, nicesin baha hm! Hiç görünmirsen, ne var ne eee) Nasıl işinden hoşnut- “mi bu my hatırla» mıyor amma, bu kadar da lâü- bali görüştüğüne nazaran her halde kendisini tanıyor... Zaten ismile de çağırıyor.. — Eh! Allaha şükür! geçini- yoruz.. Ölmeyecek kadar. — Seni nekadar özl tim!. Nasıl çoluk çocuk iyidir ya? — Şükür Allaha! — Nerede oturuyorsun! — Na! Surada, Galatada Persembepazar yanında! — Madam nasıldır?.. Ve bu suretle hususiyet gös tererek on dakika, havadan, su dan, işlerden görüştükten san- ra ayrılırlar o ve Yahudinin bir dalgınlık sırasını bulup meyha neden sıvışır... Yahudi Acemin gittini görür.. Lâkin ne yapa- bilir... Garson da farkına varır amma unuttuğuna zahip olur, arkasından gitmez... Yahudi başlar düşünmeye... “Acem vermedi... Ben nasıl ve- reyim?,, O da bir sırasını bulur. Garsonu çağırır: — Ooo! Ne yaptın bakalım Vasilâki?, Nasıl çoluk çocuk iyi mi? Vasilâki Yahudinin de aynı sözleri söylediği ö mevrayı anlar, ve hemen cevap verir: — Anladık! mal, Yahudi nevmit olmaz, cesa- retini kırmaz. Garsonun uzak- laştığını görünce a; kal. Anladık uzat- KLER. İbrahim NECMİ lar hep iki genç kızın etrafına toplanmışlardı. Semiha Nazmi Hanım sevimli sevimli Neba- bata sokuldu: — Hemşireciğim, ne oldu- muz? Size biraz yal vere- yim. Çok iyidir. Ferah verir, Vah vah! Bu havada imkân yok gidemezsiniz... Muhteşem Nihat © Hanım ağır ağır yaklaştı: — A! Hiç böyle havada 80 kağa çıkılır mı? İsterseniz bi- eş yatak odamda istirahat &- Neriman Çemşit Hanım Re şit Beyin yanma sokulmüş, u- zaktan süzgün ve mağrur gü- lümsüyordu. üheylâ, dudakları geril- miş, yüzü hırslarengini kaybet miş bir halde acı acı söylendi: — Bu havada yola çıkmak Ja deliliktir. Oturun, küçük ba T Edebi bahisler O | Bir tetkik ve bir mülâhaza : Yalçın kayalara benziyen dehasının keskin neşteri ihata kudretinin genişliği, müşahede lerinin asliyetile tabiati yoklı- yan, onun esrarlı sinesini didik liyen bu mühip âlimin okuyu- cuları üzerindeki derin ve en- gin nüfuzu şüphesiz onun mü- şahede ve mülâhazalarındeki cür'et ve salabetten ileri ge- bir. Gene şüphe yok ki kendin. den evvel gelen tabiat âlimle- rinden hiç biri tetkikatını o- nun kadar cihanşümul bir vüs- at ve ihata ile yapmamıştır. Bundan dolayı onun ifade et- tiği hükümlerin her biri zemi- nin her köşe ve bucağını ayrı ve fili tetkik ve taharriler al- tında bulundurmaktan çıkmış bir takım istidlâllerdir ki in. #anı olanca kandırıcılığile kav- rar. Filhakika ırkının bütün gir- ginci ve teşebbüsçü istidadını kendinde bulan bu dâhi âlim hususi bir gemi ile Okyanos- ları dolaşmış (1) Cenubi Ame rikanın muhtelif yerlerinde tet kikler yapmış, Arziyat, Ne- batat ve Hayvanattaki asri tec rübe ve taharrilerle mücehhez sıy.) olduğu halde her yerin, her kıt'anın nebati ve hayvani mec mualarından, dağlar ve adala- rm esrarlı vaziyetlerinden mü şahedeler toplamış ve İngilte- redeki malikânesinde ayrı tec- rübelerde bulunmuş, hele za- manının en bü âlimlerile üşavere ve münasebetten çe- kinmemiş, elhasıl, geçen asrın bütün vasıtalarını kendinde ce meden cihanşümul bir varlıkla bu büyük ve cür'etli İngiliz âlimi dimağları sarsan engin eserlerini meydana atmıştır. Hele bunların sonuncularından biri olan “Cinslerin menşei, namındaki azametli eser Dar- win'in bütün müşahede ve tet- kiklerini ve uzviyetin menşei hakkındaki kanaat ve hüküm- lerini havi olmakla kendi na- mına dikilmiş bir muhallet abi dedir. Bu eserde insan zekâ- smın tabiati ezelilikle örten esaslı tabakala: yarmakta gösterdiği ii ra hayran ol- mamak ve insanlık namma bundan bir gurur duymamak mümkün değildir. Zira bu e ser artık şahsi bir şey olmak- tan çıkıyor en ilmi müşahede- lerin, en zengin tetkiklerin en (1) Voyage d'un maturaliste av- tour du monde, kar ve kapıya doğru uzaklaşma ya ir. Garson da onu dikiz ediyormuş. Hemen arkasından koşar... Yahudi, garson Vasi- lin para isteyeceğini pekâlâ bil diği için daha söylemeden atı- lar: — Ya! Vasilâki paranm üs- tönü neee unutmuştum. O- nu getirdin değil mi?.. Allah senden razı olsun!., Böyle pişkin surat olduktan sonra para, irat, kazanç insa- nın nesine lâzım. FELEK nım, oturun, Erkekler hep Nebehatin sıhhatına ehemmiyet veriyor- dim, — Merak etmeyin, efen- dim? Havadandır. Böyle fazla elektrikli havalar genç kızların asabı üzerinde gerginlik yapar. Birşey değildir. Şimdi geçer. Diye söyleniyor, Nihat İlha mi bir konyak, yazıcı zade kü- çük bir likör, doktor. Lütfi, Semiha Nazmi Hanıma yaran- mak için kordiyal teklif ediyor du. Ahmet Nebilin yüzü sarı- dan siyaha döndü: Nebahatin etrafında toplanan bu kalaba- hık delikanlıyı o korkutuyordu. Genç kızı düşmanlar eline düş müş bir sevgili gibi görünüyor- du İçinden kabarıp gelenhiddet tufanını tutmayacak kadar si- nirleri sarsılmıştı. Bi; i umulmaz bir hiddetle kalabalığı yardı: —Bırakın canım, dedi, Ne- bahat Hanım rahatsızlanmış- sa ben kendisini götürürüm. Darvrin mukni istikra ve istidlâllerin en kıvamlı fikir ve tenkitlerin hudutsuz bir fikir o istiklâlile sisme nihayet en müspet inceli dimağlardan birinin e parrltılarıdır. Filhakika bizi geniş müşahe deleri, uzun uzadıya tettebbu- larile jeoloji devirleri arasında iren bu âlim uzviyatın ün cinslerini bir menşee ir- <a eden o cür'etli hükümlerini fosillerin yardımından, arzm geçirdiği istihalelerden, cins ve nevileri idare eden ıstıfa ve tesallüp kanunlarından o ka- dar âciz bırakıcı bir salâhiyet- le çıkarıyor ki: insan bunları tettik ve mütalea ettikçe ken- disinin ne kadar metin ve ay- nı zamanda sahhar bir teteb. bu zemini üzerinde gezdirildi- ğini duymaktan doğan bir em niyet ve itminan ile kendini âlimin sevk ve idaresine bıra kiyor. Bir veçhile ki onun fikirle- ri en salâhiyetli müşahede ve istikrarların mahsülü olduğu için orda tenakuz gibi arızala- ra tesadüf edilmez. "Esasen o kendi si yarit olabilecek bütün suallerin cevaplarmı gene ken disi, hazırlamıştır. Ve sonra kadar sinesinde sakladığı sırla rını daha ziyade gizlemeğe muktedir olamıyarak onun göz leri önüne dökmüştür. Bunun içindir ki onun zengin teteb- bularının mahsulü olan siste- mi tabiat ve müşahedelerin biz zat vermiş olduğu (muta) do nelerin esasen güçlü yaradıl- miş bir insan kafasında mantı ki ifade ve insicamlarmı bul: malarından ibarettir. Gönül isterdi ki edebi eser lerin tercümesine karşı göste- rilen arzu ve tehalüklerin bir kısmı âlimlerimiz tarafından biraz da bu vadilere dökülsün, ! ve milleti sarsar ilim ihtiyacı böyle hakiki ve müspet ma- lâmatlarla tatmin edilsin, zira kafalarımızı dolduran hurafeler ancak müspet ilimlerin cevhe. rile silinecektir. Hülüsa denebilir ki Darwin geçen asrın bütün mütefekkir. lerini harekete getiren siste- mile Spencer gibi evolüsiyon- cu filozofların sistemlerini kuv vetlendirmiş, efkâra yeni bir cereyan vermiştir. Bu itibarla kitapları “ümmehet,, denilen anaç kitaplardan sayılır. Bu ane kadar eserlerinden hiç biri nin dilimize naklonulmaması- büyük bir eksikliktir. Bilmem bu hususta biraz da Darülfünu numuzun tekâsülü var mıdır? Heybeliden Muallim B. FAHRİ Paris Tıp Fakültesi mezunu| Zik ve zührevi hastalıklar mütetessis Dr. Bahattin Şevki Babsâli caddesi, Messiret oteli varsısında Ayni Bey apartmanı sebshran aksâma kada: Şimdi. gidip bir otomobil rım. Herkeste birdenbire bozgun | luk görüldü. Muhteşem Nihat Hanım bırsla somurttu. — A! Bune hararet! Diye bir kahkaha attı, Se- miha Nazmı Hanım fırtınanın patlamasına mâni olamıyaca- ğını hisseden o kaptanlar gibi ellerini uğuşturuyordu. Neri- man Cemşit Hanım, bu atılışa uzaktan alaylı bir kahkaha sa- vurdu. Sübeylâ hırsla dudaklarını Ahmet Nebil gerçekten deli gibi bir saldırışla salon kapısı- na doğru yürüdü: — Ben şimdi bir otomebil bulur, sizi götürürüm, Nebahat — Fransızcadan — Evet, küfür kurmalı. bağırıp çar ğrmağa hakkı ve aval Bombar on frank kaybetmişti. Bel- ii bu on frangı kaybetmeseydi, bors verirdi . diyeceksiniz. Hayır! Bu hafta içinde > kendisine pek AA bir içki ziyafeti verebilirdi. Düşününüz ki, Bomhar amca za desi Darday'ın düğününe davet edil mişti. Darday ise başka bir köyde oturuyordu, Bu köye ne tren var, ne otobüs, ne araba!.. On sekiz kilo metre uzayan güzel bir şose var ama, on #ekiz kilometre de yürünür mü ya? Onun için Bombar bu yolu atla katetmeğe karar verdi. Fakat atr ol. madığı için, bir yerden at bulup ki- ralamak Kizımdı. Att buldu ve at sahibine on güzel frangını verdi. Tam o sabah yola | çıkacakları sirada bir telgraf! o Düğün, bir gün mirasma konulacak “ bir teyzenin tehir edilmiş. | ğüne gelemez ya! Ne olacak? Düğü nü on, on beş gün sonrüya bırakıla- cak. Nitekim Srle yaptılar ve key- e Bombar'a © telgrafla bildirdi. ve Bombacd da buyüzden on içank kaybettiği için bağımyon ge. Harıyor, küfür ediyordu. ki oradan gepen karlarıdan Fam fanjol durdu ve endişe ile sordu: — Ne var Bombard? Böyle neye kizdın? Bomubard felâketini anlattı, Ahba bı da omuzlarını sölkti; — Bu mu, kızdığı şey! — Benim yerimde kiş da, ben de seni görmeli — Sana paralarım geri verdire- yim mi? — Ah, bunu yapabilsen. — Gel benimle görürsün. Her ikisi de at sahibinin yanıma gittiler, mağ Atı rar etmek uldü. ür, dedi, maşallah ne cins — Ne diyorsun? Hem dayanıklı, hem halim selim., Bu atla insan A- imeriksya gider bel Panfanjsl uni yalanağ © sepya — Yalan değil, dedi, iyi bir ata benziyor. Yalnız uzun değil, — Uzun mu değil? O dane de mek? — Eh, sen uzun mu diyorsun 7 Fanfanjol » müreya vara çağını kestiremediği için, İkarmıyordu.. Öeki İle cebinden ir metre çıkararak: — Uzun mu, değil mi? Anlamak İ kalay! Dedi ve atı böynundan kauy- ruğuna kadar ölçtü. — Dedim ya! İşte * bir metre, otuz santimetre... Bir santimetre bi- le farla değil. . At sahibiz — Ek, ne olmuş? dedi, bir metre, otuz santimetre, pek âlâl, | — Nasıl pek âla? Bir defa dü- şün, Bombard için yarım metre, ya- rım metre de benim için etti bir met re! Sonra Madam Bombard o kadar İ sişman değildir. Otuz santimetre de onun için koy, etti bir metre otuz santimetre, Geufle'yu nereye koya- joe? Gouflet hem şişmandır, iki yüz filân gelir. At sahibinin gözleri fal taşı gibi açıldı: — Nasıl, nasıl? Ata dört kişi mi bineceksiniz? — Elbette. — Aman birader, aman! Alm şu on franrınızı da gidin baska yerden bir at bulun. Ve a on frangı Bombard'a inde eti İki çe dışarı çıktılar. Faran İ ğe dedi kir bu birkaç kadehe değer. oturdular. | — Eh, on frangı kopardık. Şimdi |Iğ Ve her ikisi de gidip meyhaneye |İğİ Tolistoi'nin Bas badelmevt eserinden VOLGA Sahillerinde Filminde LUPE MASLOVA rolünü oynavacaktır. Aıkazar sınemasında CONRAD VEİD ve MİYA MAY'in temsili muazzamı olan Hint Mezarı Nam muazzam film SESLEN- DİRİLMİŞ YENİ KOPYESİ büyük muvaffakiyete gösteril İ | © Pek BULGAR OPERETİ (Fransız Tiyatrosu) Bugün akşam saat: 21 de GRAFİN MARİCA Operet 3 perde Müzik : Külman, larının i Kânunusani 1932 1932 senesi için müteber ol müşterilerine arz eder. unvanı yani “İstanbulda H: 1932 ibaresi yazılıdır. Bu evsafı muhtevi olmay: vafık addedilerek hâmilleri lıdır. Şirket; müşterilerin işi sena easganasasanamae JEANETTE MAC - DONLD AŞKA SUSAMIŞ filminde WAGNER'in bir opereti olan TRİSTAN ve YSEUİT) ü taganni edecektir. mi Mezkür kartların baş tarafında hilâl VELEZ ŞIK Sinemada DPERADA YAKIN CHARLES BOYER ve SİMONE SERDAN tarafından temsil edilen sesli sözlü aşk ve Facia filmi yakmda | İRİ SOMA Tr STAAML ASRI Sinemada Bugün ve yarın saat 16,30 matinesinde programa ilâveten ZENGİN VARYETE NANDY'S RÖVÜSÜ ile ASSO ve JANA yeni repertuvarlarında, Istanbuldâ Havagazı ve Elektrik ve Teşebbüsatı Sınaiye Türk Anonim Şirketi Mühim ilân İstanbulda Havağazı ve Elektrik ve Teşebbüsati Si- naiye Türk Anonim Şirketi, ait “Krem” renkte ve müstatil şeklindeki hüviyet kart- memurinin 1931 senesine den itibaren “iptal edilerek mak üzere “turuncu” renkte ve aynı şekilde kartlarla tebdil edileceğini muhterem ve Şirketin avagazı ve Elektrik ve Te- şebbüsatı Sınaiye “Türk Anonim Şirketi” ve aşağısında ran kartlar usulüne gayrı mu- hemen polise ihbar olunma- bu ihbarnameye riayet et- hem de | nemelerinden tevellüt | edebilecek olan (neticeler için her mes'uliyeti şimdiden reddeyler, Sigortaları halk için Acentası bulunmayan şehi: Itihadı Müâlli TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta müamelesi icra eyleriz. Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Tel; Beyoğlu — 2003 Müdiriyet müsait şeriti havidir. rlerde acenta aranmaktadır. Dizel, kapıdan çıkmak ü- ji zereydi. | Bu dakikada kapı açıldı: Ye İni giren bir adam, Ahmet Ne İ bille göğüs göğüse geldi. Bu a İdam, Atıf Cemşit Beydi. Üze- rinde sulari akan bir emper- meabl vardı. Şapkasını elinde tutuyordu. Sert bakışlı gözleri durmayıp oynuyor, zaif yüzübü yük bir terslik gösteriyordu. Herkes, açılan kapıdan ka- rakış içeriye saldırmış gibi sırt larınm üşüdüğünü hissediyor- lardı. Reşit Beyim koluna mes- * | tane yaslanarak nazlanan, süz- gün gözile bu salonda bu gece içelik tasıyan © Neriman Cemşit Hanım, birden bire kor ku ve telâşla doğruldu. Nimet Hanım paytak bacakları üze- fi | rinde toplanarak damadına doğ ru yürüdü. Ahmet Nebil bile hayretle durakladı. Atıf Cemşit Bey herkesi bir den sölâmladı: Bu her zaman öz duran kocanın yüzü çok ger gindi. Sesinde, ellerinde bir tit reme hissolunuyordu. — Hava pek fena bozdu. Ka rımla kaynanamı almağa gel- dim Bu “karımla kaynanam,, ke- Wmeleri Atıf Cemşit Beyin bir çizgi gibi düm düz duran du- dakları arasından ıslık çalarak çıkıyordu Herkese bir durgunluk gel- mişti, Ortada dönen fırtınanın kimse içine nüfuz edememişti. Gözler Neriman Cemşit Hanı- ma dikildi O, bir an şaşladık: tan sonra, büyük bir gayretle kendine hâkim oldu. — Mersi, Atıf. Zahmet et- mişsin. Sahiden hava pek fena, Nimet Hanım bemen da- madının yanma geldi: — A, yavrum, neye kendine eziyet verdin? Biz burada s0- kakta değiliz ya! Tabii bu ğanak geçinceye kadar bekler- Bonsuvar, hanımlar, bonsu- | dik. var efendiler! Böyle "girişimi mazur görünüz! vi Neriman Cemşit Hanım, kocasının yüpünü dikkatle göz şağıda bir araba var, değil mi Atıf? Atıf Cemşit Bey, kaynanası nım kolunu iterek kuru bir ses- le karısma tek heceli bir cevap verdi: — Var! Neriman Cemşit Hanım, an nesine gözlerile işaret etti: — Hadi, anne! Kimse müdahaleye cesaret edemiyordu. Karı; koca, kay- — Ben de gidip bir otomobil | tutayım. Diye tekrar salon kapısına doğruldu. Nemika Sırrı Hanim, Neri- İman Cemşit Hanımm yanın. | dan ayrılan Reşit Beyei (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: