4 Ocak 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

4 Ocak 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

onuşur mu? İBu sual her zaman herkesi alâ- dar eder. >— Hayvanlar konuşur mu, konuş mı? 'Çok sevdiğimiz bir kedinin okşa» nız zaman mırıldanmağa baş- » Köpek © kuyruğunu kaldırır. izünüze doğru hakarak tuhaf tu- sesler çıkarır. .— Acaba bu hayvanlar bizimle uşuyor mu? Bundan başka bir sual daha var? — Acaba bu hayvanlar kendi a- | —Ülarında konuşuyorlar mı? Şimdiye kadar herkes bu h-sus- bir şey söylemiştir. Bazı âlimler yvanların konuştuklarından bah- miştir, Bir çokları hayvanların tabil bir k ile ses çıkardıklarını iddia et- liştir. Fakat benim (hayvanların uştuklarına inanacağım geli Bakınız bunu isbat için size bir ayı anlatacağım. — Bir köyde idim. Bir köylünün iti mandası vardı. Bu mandaların birer yavruları vardı. Mandalar- ın bir tanesinin gözü çakır oldu- u için admı (çakır manda) koy- & Şhuşlardı. ! Çakır manda hergün karşıki dağ " otlamağa giderdi. Yavrusu ta- Hi köyde kalırdı. Akşam olduğu zaman köylü ça- z ir mandaya seslenirlerdi: «eği — Kızım... çakırım... veredesin? 5 Çakır manda Molayarak cevap rirdi, — Mooo Mooo, — Çabuk gel... & Çakır manda alabildiğine koşa- wi gelir, yüzlerce kişi arasında 4- Yavrusuna seslerir, sonra onun se- â ini duyunca “memnun, ons cevap — rirdi. Bu sese başka bir yavru 868 erse cevap vermezdi. 7.) Demek onlar da biribirlerinin se. “İni tanıyorlar. Onlar da biribirleri- »-İ konuşuyorlar. Daha doğrusu in- nlarla da konuşuyorlar, esap lenceleri 4400) CA EĞ < Değirmencinin birinin 1 den 9 a dar numaralanmış dokuz çuval u varmış. Değirmenci bu çuval- 1 şöyle sıralamış. Ortaya üç çu- | koymuş. İki tarafıma da ikişer tuvalı, sağa ve sola da birer çuval oymuş (resimdeki gibi) Şimdi en sol çuvaldaki rakamı, i 6 yı, onun yanmdaki iki çuva- n rakamı ile yani 29 ile darbeder- iz, hasılı darp ortada duran çuvalın rakkamını gösterir. Halbuki en sağ çuvaldaki rakamı i 8 i, yanındaki iki çuvalın ra- «amı ile, yani 35 ile darbederseniz, ıl: darp başka türlü çıkar, Siz bu dokuz çuvalı öyle bir sr- ya koyunuz ki sağdaki ve soldaki ek çuvallarm © yanlarındaki çift wallara hasılı darpları ortadaki çuvalım rakamına müsavi çıksın. Dört köşe kâğıttan yeldeğirmeni i. eli a B a - Dört köşe kesilmiş bir kâğıttan bir yeldeğirmeninin siloetini yapa- taksınız. Fakat bu kâğıttan kulla- hılmamış hiç bir parça kalmaya. ak... Bu, ilk bakışta güç gibi gö- nür, Halbuki ne kadar kolay ol- duğunu soldaki resme ( bakmakla arsınız. Murabbam üzerine ayni şekilde çizgiler çiziniz ve makasla <izgilerden kesiniz. Sonra bu ğıt parçalarını sağdaki modelde İduğu gibi koyu renkli başka bir , fâğıda yapıştırınız. Kuruduktan onra da böyarsımız. e e | BAYRAM Bayramlar kutlu olsun, Hepinize çocuklar... Bahtınız matlu olsun, Hepinize çocuklar... .. Bayram da geldi diye, Sevinip oynadınız... Topladınız hediye, Türk çocuğu her zaman, Yurt için, çalış, uğraş! Hiç arkana bakmadan, İlerle, ufuklar aş!.. Ağabey Ev eğlenceleri Saati bilmek Bir arkadaşınıza | ile 12 arasın- da herhangi bir saati aklındâ tut- masını söyleyiniz ve sonra siz ma- saya elinizle vurdukça' oda zih- nen tuttuğu rakamdan itibaren saymaya başlasın, yalnız 16 ya ge- lince “16” diye bağırsın. Meselâ farzedelim ki arkadaşı- ız saat 8 j tuttu. Siz eli vurduk ça oda Sdenitibaren zihnen say- mağa başlıyor : 8,9,10,11,12,13, 14,15 veen nihayet bağırıyor: “16,, O zaman siz de (o vuruyorsunuz ve arkadaşınızın zihnen saat 8 i tuttu- ğunu söylüyorsunuz. Bunun için elinize bir saat almız. Evvelâ dalgın bir eda ile bir kurşun kalemle saatin üzerine dört defa vurumuz. Sonra beşinci defa vurur ken, kalemi saat 12 nin üzerine ko- yunuz. Altıncı defa on bire, yedin- ci defa ona, ve devam ediniz. Ar- kadaşınız ne zaman “16,, diye bağı rırsa durunuz. Kaleminizin göster- diği saat, arkadaşınızın zihninde tuttuğu saattir, Şapka Trende babası mini mini Cemili kucağına almıştı. Onu eğlendirmek için bir şey aklına geldi ve şap- kasını vagonun penceresinden atar gibi yaparak arkasma sakladı; — Gördün ya, şapka gitti, dedi, ama ben şimdi şapkayı geri getire- ceğim. Çocuk merakla babazma baktı. Babası üç defa ıslık çaldı ve yavaş- çe mkasindah çajikasını çıkarırsak gösterdi: Gördün mü, şapkâ geri geldi. Aradan bir iki dakika geçince, çocuk babasının şapkasını bu sefer pencereden aşağıya attı ve eğlen- mek hevesile yalvardı; — Haydi babacığım, şapka bir dha geri getiri. ç ve Nasıl açarlar — Babacığım, o büyük balıklar küçük sardalyeleri yerler mi? — Evet yavrum. — Kutusunu nasıl açarlar? Ş e Cİ) BN Noktalı yerleri kurşun kalemle in e a Le ETA) ELA İŞİ Tabiat hikâyesi: Karacakaya kariyesinin Külviran köyünü siz tanrmazsınız. Burası Anadolunun en kenar vilâyetlerin- den birinin köyüdür. | Vilâyet merkezine yürüyerek İ 25 ve kaza merkezine de 15 saat uzaktadır. Bu köye şimdiye kadar yani dünya kuruldu kurulalı ne va- li, ne kaymakam, hattâ ne de na- hiye müdürü gelmiştir. Zira bu köy ta Karacakaya'nın tepesinde üç ev- Eski zamanda bu köy çok bü - yüktü. Fakat padişahlar zamanm- da hesapsız iş yapan eski adamlar yüzünden bu köy halkı mahvoldu. Üç dört ev halkı sıtmadan öldü. Üç beş ev halkı harplarda şehit ol- du. Diğerleri de şundan bundan git . Bu köyde de kala kala üç ev kal- dı. Birisi bizim Hasan dayının evi- dir. Diğeri de amcası Koca Alinin, öbürü de Sığırtmaç Mustafa'nın... Koca Ali iki senedenberi hasta yerinden kalkamaz. Sığırtmaç Mus tafa derseniz ötekinin berikinin hizmetinde çalışır... Tarlasını doğ- ru dürüst ekemez. Neyse... Hasan dayı iyi kötü bir çift öküzle tarlasını sürer, Amba- rrni yarı, bütün doldurur. Sonra kı- # n bunu rahatça karısı Hanife ni- ie ile yerlerdi. Gel saman git zaman... seneler Tohumları şeytan ekti — dul Keziban halayı evde gör- lü. — Tanrı misafirliğine mi geldin Keziban hala... Hanife nine yemekleri ortaya koydu. Tarhane çorbasma kaşık at tılar. Allah ne verdi ise yiyip bitir. diler. Ellerini yüzlerini sildiler, Sabahleyin tarlaya gitme zama» nı Keziban hala dedi ki: — Ah Hasan dayı... sana ne İ- çin geldim biliyor musun? — Bilmiyorum. — Benim tarlalarım yüzüstü kaldı, Ben bu tarlaları ekemedim. Yağmur da geçti. Hava tekrar a- çarsa çift sürülmez. Öküzün birisi hâlâ hasta. Benim de halim yok... Ne yapalım? senden başka kim - sem yok. — Haydi... gidelim. Hasan dayı kendi tarlasını bı - raktı. Oraya koştu. O kadınım, son- ra bir yetimin, bir öksüzün tarlası nı da üç gün içinde sürdü bitirdi. Eve geldiği zaman tarlanm çift sürme zamanı geçmiş gibi idi. Ne yapsın? başa gelen çekilir. Hemen kolları sıvadı. Tarlaya koş- tu. Bir kere, bir kere daha sürdü. Ertesi gün ikinci bir tarlayı sürdü. Üçüncü gün üçüncü tarlayı sür- mek üzere tarlaya gidince ne gör- sün?,. Bir şeytan. Evet. Boynuzlu, Küçük Bayanlar zeybe k oyum oynayorlar gözaçıp kapamadan geçti. Hasan dayı her sene geçtikçe biraz daha ibtiyarladı. Her yaz çiçekler açtık- ça kendisini biraz daha kuvvetsiz kaba tüylü, kuyruklu kıpkırmızı bir şeytan, kendi tarlası içine gir- miş. Beline tohum çuvalmı takmış tarlaya tohum serpiyor. buldu. Fakat ne yapsm? çalışmağa Hasan dayı çok tecrübeli, gün mecbur, Çoluğu yok, çocuğu yok... ————— Hasan dayı çok iyi kalpli bir a- damdır. Bir çift öküzü ile yalnız kendi köyündeki Koca Alinin, 8ı- ğırtmaç Mustafanm değil, bir saat uzakta bulunan köydeki dul kadın- ların, ihtiyarların bile tarlasını sür- meğe koşar, onlara her şekilde yar- dım etmezse enikonu üzülür. Bu yıl havalar çok kurak gittiği için Hasan dayı, bekledi bekledi. Yağmur yağmadı. Nihayet günün birinde yağmur istedikleri kadar yağdı. Ortalık ıslandı. Hasan dayı da çift sürmek üzere tarlaya gitti. Fakat bir tarla sürdü sürmedi... Ak şam eve geldiği zaman bir saat u- zaktaki köyde bulunan ihtiyar ka- Ni VAS AN te ESEK dikkeıle doldurunuz. Bakalım ne görmüş bir adamdır. Buna rağmen şeytani görür görmez korktu. Ve a- labildiğine köye doğru kaçtı. Evde karısı: — Bir şey yoktur. Hiç şeytan o- lur mu?.. Sana öyle görünmüştür. Haydi çift sürmeğe git... Diye söylediği halde Hasan da- yı korkusundan tarlaya doğru gi- demiyordu. Fakat karısı ısrar edin- ce tarlaya gitti. Hakikaten tarlada kimse yoktu. Öküzlerini boyunduruğa taktı. Çiftini sürdü. Ve akşam ortalık ka- . deleri ve hazım makineleri arasın- Miniminiler hocalarının bir konferansını dinleyorlar Yemek Ve mide Biz yemek yemek için sofraya o- turduğumuz zaman lokmamızı gü- zelce çiğneriz. Yutarız. Midemiz- de ezeriz. Hazmoldu, deriz. Halbu- ki, öküzler, koyunlar öyle değildir. Tarlada çimenleri otları yedikten sonra otururlar. Rahat rahat gevşe nirler. Buna da geviş getirmek derler, Acaba bu neden? Bu, insanlarla hayvanların mi- iz. Yemek boğazımızdan midemize İ- ner. Orada güzelce ezilir. İşe, vü- cuda yarayan maddeler kana karı- şir, hekimi da pislik olarak dışarı çıkar, Halbuki hayvanlarda böyle de- ğildir. Hayvanların işkembeleri vardır. Yani mideleri birden faz- ladır. Onlar evvelâ yemeği âdeta yutarlar. Ondan sonra gevşenirler. Acaba her hayvan böyle midir?. Hayır... köpek, kedi, beygir zihi hayvanlar gevşenmezler. ————— rarırken köye döndü. ————— Bütün kış ocak başında on saat uzaktan bile gelen köylülere Ha- san dayı şeytanm nasıl tohum ek- tiğini ballandıra ballandıra anlatı» tayori — Vallahi, diyordu... Kuyruklu, boynuzlu şeytan... Sahici şeytan... Yalancı değil, diyordu. ————— O sene Hasan dayının tarlasm- da öyle çok buğday yetişti ki... Şim diye kadar ambarları dolmayan Hasan dayının ambarları ağız ağır za dolduktan evinin bir oda- başka sı bile buğdayla doldu. Bütün köy- |. lüler bunun şeytanın gönderdiğini sanıyorlardı. Halbuki Hasan dayı tohumu zamanında ekmiş ve tar - layı da zamanında sürmüştü, Vazi- Top neden Sıçrar? Eİ topu, ayak topu, küçük top, büyük top hangisi olursa olsun, ye- re vurduğunuz zaman yükseklere doğru sıçrar. Acaba bunun sebebi nedir? — Topun içinde hava vardır. Bu hava dışarı çıkamaz. Siz topu yere vurduğunuz zaman sert bir şeye çarpar, top hareket halinde olduğu için geriye döner. O zaman dışarı- daki havaya karşı gelir. Fakat dı- şarıdaki hava daha kuvvetli oldu- ğu için top çok yükseklere çıka - maz. Eğer hava olmasa idi top çok u- zaklara gidecekti. Demek topun sıçraması için bir de sert yere vur- mak lâzımdır. Yumuşak yer olur- sa top sıçramaz, Çok uzak yerlere giden top da din ayağın kuvveti ile gider. Yok sa kendiliğinden gidemez. Zira dr yarıdaki hava ona mâni olur. | Hoca — bana hortumlu bir bö” cek ismi söyleyiniz. Talebe — Fil efendim. fesini iyi yaptığı için tarladaki buğ | di annesi gibi film çevirmekte olan dayları da iyi olmuştu. Marlene Dietrich'in kızı leşi MÜTEVAFIK, Birit i — YA gn ya (Bak: Tevafuk) TEVAHI i, Belinğei, 2 Bezmen. MÜTEVAKKIF, 1. Bağlı, 2 Duran, darmaş, (Bak: Me- net) MUTEVAKKIF OLMAK, Bakmak (“Bu iş paraya bakar) (Bak: Terakkuf)- MÜTEVASSİT. a re erten 5, Raye rae MÜTEVASSİT, 1. A: aya . layıcı, 4, Arkıcı, ürk 5 erek ortası (Mutedil man.) 7. Konaktığ, &. Orta (Vasat msn) 'MÜTEVATTIN” Yerleşen: yerleşmiz (Bakı Mütemekkin) MÜTEVAZI, 1. Alçak gönüllü, 2. Alı “ MÜTEVAZI, 1. Koşa o man.) 2. Tözüm , MÜTEVEFFA, 1, Ölen, MÜTEVEFFA, 1. Ölen, 2, Ölü, me MÜTEVEHHIM, 1. Kuruntulu, 2. Yığrik. MÜTEVEKKİL” (olmak), 1. Dayanmak (Sabır ve taham- e le ei e MI .YEMMİN, 1. But a MUTEYEMMİN ADDETMEK, UğüF saymak. Şal züt), Pi irEğei İL, 1. Alçaklanan, 2. Yüz suyu döken (Bak: TT UTÜZELLILANE, 1. Alçakçasma, 2. Yüz saya dökerek Bak: Zelilâş NÜYEZELİİL, 1. Oynayan, oynamış, 2. Sallanan, sallan: Sarsak, 4; Sarsılan, sarsılmış. “öris 1 Çoçunğ. 2 Korkunç, 3. Korkutan, 4. Urkik ten, & Yaman, & Yarat, (Bak: Mahal, dhşetaver. MUTTAKİ 1. Arı MÜTTEFİK, 1. Birleşmiş, 2. Birliğe girmiş, 3. Birlik, 4 Uyuşmuş, (Bali Hemefkâr, hemfikir) MÜTTEHEM, 1. Kataç, 2. Kovlanmış, 3. Lekelenmiş, le“ keli, 4, Suçlu, (Bak: Marmun, müerim, mes'ul) 'MÜTTEHİT, 1. Biriki, 2. Birleşik, 3, Birleşmiş, 4 Birlik 'ELLET, 1. Doğma, doğmuş, doğrulmuş. » Doğuran, doğurtan, MÜT 73 Şe MÜTEFEKKİR, 1, Düşünceli, 2. Düşüncesi olan, 3. Düşü ““MÜTEFENNİN, 1. Bilgiç, 2. Bile, 8. Bilgin. MÜTEFERRİ, 1. Dallanan, 2. Kollara ayrdmış. MÜTEPERRİK, 1. Aralaş, 2. Ayrılmış, dağınık, 8. Dağı “MÜTEFESSİM, 1. Artak, 2. Çürümüş. MÜTEFEVVİK, 1, Geçen (Yarışta herkesi ha LUTEĞALLIR, 1 Bank 3; Basak, 3. Zorba MÜTEGALLIRE, 1. Derebeyleri, MÜTEGALLİBANE, 1. Zorla, 2. Zorbalıkla. MÜTEGAYYİR, 1. Başkalaşmış, 2. Borek, bozulmuş. MÜTEMACCİR, 1. Taş kesilmiş, 2. Taşlaşmış. *MÜTEMAKKIK, 1. Doğruluğu mlaşılmış, 2. Gerçeklene mi, (lak Tabaka), ir MÜTEHAKKİM, (Bak: Mütegallip). MÜTEHALİF, 1. Ayrıkuı, ayruksu, 2. Başka başka, 3. Bire MÜTERAMMİL. 1: Gekeiler, çeken. ki en, "MÜTEHARRIK, 1. Çarpık, 2. Durmaz, durmuyan, $. Ku suldanız, 4. Krmıldanan, MÜTEMLASSİS, 1. Bilgü MÜT! İn. 'MUTEMASSIS OLMAK, Sevinç duymak, sevinmek. MÜTEMAŞI, 1. Çekinen, 2. 3. Sakman, 4 Urken, Sami. 4. Ürkemek ak Teba) Ke 4. Url MÜTEHAVYIL,, 1. Adruk, 2. Değişen, çabuk değişen, &. Değişik, 4. Değişmiş, 5. Dönek (Kararda sebat olmıyan MÜTEHAYVİL OLMAK, Türlenmek (Bak: Tahaveül) MÜTEHAYYİR, 1. Abdırağın (Abdıramak, telâş ve he- locana düşmek Apiramak — ne yapacağız bilmemek, Şir k) 2. Aptıraş, 3. v , SMÜEMAVVİZ 1 maşa, Beye les man, Vk aşa, paşa) » MÜTEHEYVER, 1 Aleağan, 2. Argın, 8 Coğkn. 'MÜTEHEVVİR OLMAK, mak © Yö Müt MÜTEMEYYİÇ OLMAK, 1. Abdarmak, aptarmık. EKABİL, 1. Karşılıklı. 2. Yüzyüze koyağlu, MÜTEKADDİM, 1. Aşmmeı, 2. Baştaki, 3. Burungi, 4, Es- ki, eskimiş, 5. Geçmiş, 6. İleri geçen, 7. Önde bulunan. Mİ İT, 1. Çekilmiş, işten çekilmiş, 2, Ortak, oturak GÜTEKALS, 4. Büzümüş, 2. Çekilip toplanmış, 3: ka

Bu sayıdan diğer sayfalar: