18 Mayıs 1933 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

18 Mayıs 1933 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1918—233 Cümburiyet Merkez Bankası Binası Ankara Emlâk Rankası tarafın- dan yaptırılıp Cümhuriyet Merkez Bankasına satılan büyük binanın dışı bitmiş gibidir. Binanın iskelesi kaldırıldıktan sonra Ankara taşın- dan yapılmış olan vakarlı yüzü meydana çıkmıştır. Bu binanın esaş plânında mevcut olan ve «servetsi temsil eden «Minerva» heykeli de konursa o zaman bütün bu sadelik içindeki güzellik tamam olacaktır. Binanın kapısı üzerinde yükselen demir çubuklar, bronz sütun haline konacaktır, SERVETİFÜNUN 405 ANKARA'DA Maarif Vekilinin Prof. Malch şerefine verdiği çay ziyafeti Maarif Vekili Dr. Reşit Galip Boy Ankara'da İsmetpaşa Kız Ens- titüsü'nde Prot. Malch şerefine bir çay ziyafeti vermiştir. Çay ziyafe- tinde Darülfünun fakülteleri reis- leri ve Maarif erkânı ve mebuslar- dan bazı zevat bulunmuştur. Resmimiz bu zevatı hep birara- da göstermektedir. yolalardan biri yükünü almış bir tabut gibi gıcırdadı. Ve sonra onların içinden son gece terlerini döken bir genç kız yüzü, saçlarına camdan süzülüp gelen garı bir 8y ışığı içinde üflenen bir mum hüzniyle söndü. Ozaman pencereden üstüne il beyazlığıyla gerilen ışıkları uzak bir bulut kapam pe kiz ağ — yılık Ka özeni AVVÇ- na verirkon n içinde onun kapanan gör- m bir gölge —- —— udağı kondurup ayrılmış. tı. Bu - pe kaçan dakikalar gibi onun yanına görünm irmiş ve gene görünmeden tıpkı daki- Yalar bi Kara ait çekilmişti. Burası etrafı musazzam binalarla çevrilmiş büyük bir yol. Pencereleri örten tül perdeler o boi ışıklar taşlara duru bir $u halinde akıyor. Rürgâ- rın savurduğu yapraklar duvarlara çarparak pârça- lanmış sesler çıkarıyor. Yüksek bir pencerenin tül perdesi arkasında geri- jen iki kol, iki kadın kolu, soyunan iki kadın kolu gözüküyor. Ve sonra ayni perdenin üstüne akseden dağınık seçli bir baş... Bu yolun ortasında duran bir gölge var. Onn kimse görmüyor. Yanından geçenler onun nefesini duymuyor, ayaklarının sesi duvarlara çivileniyor. O yalnız, yaprakların taşta parçalanmış sesler çıkardığı, rüzgârın köşelerdeki fenerleri kısıp açtığı gecenin bu ıssız zâmanında ne bir ses, ne bir koku, ne bir ışık olmıyarak istediği yere girip çıkıyor. Ve bu yerlerin her birinden ya gözlerinde birkaç damla yaş, ya du- daklarında ümitli bir gülüşle ayrılıyor.. Bu gölge bütün geceyi dolaşsa yorulmıyacak. Bu gölge kaldırımda yatan serserinin üstünden sıyrılacak, perdeleri örtülü bir pencereden girecek, seven kalp- ileri tıpkı bal toplamak için çiçek, çiçek dolaşan arr- lar gibi yokluyacak, Ve nihayet alçalan duvarları ara- sında sarı bir lâmba ışığıyla gözleri yanan, parmak- ları kalem tutmaktan yorulan bir cisme girecek. O cisim, sabahı alçak duvarlı odasında ağartan &lnı ateş çemberlerle sıkılmış, uyknnun büyülediği fersiz gözleriyle size kendinden bir gölge yaratmağa çalı- şan hasta bir san'atkâr... bu gazginci gölge onun baş ia ruhudur işte.... Namık Kâşif

Bu sayıdan diğer sayfalar: