4 Kasım 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Kasım 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

« Tesrinisani Sultanlar, Yakut Ve Mücevherlerinin Bu Azametli Kafile Saray Methaline Doğru İlerliyordu | remağalarının ve kalfaların — orta - | sında.. — Tüllerin ve rengârenk ipeklilerin müh « Yazan: _ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 130 — Bu esnada, harem dairesi, | melve müsamaha- biribirine giriyor, hazinedarlar ve | kâr şeffafiyeti a- kalfalar oradan oraya koşarak | rasından — gö- misafirleri istikbale hazırlanıyor- | rünen boyun lardı. Nuri, Şöhrettin, Cavit ağa- | ve kollarından , lar, büyük mabeyn salonunun | yakut ve pılın— taların kıvılcımlar saçan pırıltılarile vücutlarını — dal « galandırarak yürü- yorlar.. Hafif rüz« | gârla — temevvüç eden feracelerinin yakaları, kolları- kapısında — duruyorlar. Hepsinin de simalarında büyük bir rikkat eseri görünüyordu. Abdülhamit, (Pembe salon)a gelmişti. Yanında Rasim Beyin refikası ile kadınefendiler bulu- muyordu. Heyecanını saklamak - isteme- sine rağmen şu aande geçirdiği | nn — sayvanları , ruhi buhran ve ıstırap tamamen | dalga dalga kaba- ran uzun elek- Teri, haşmet ve azametlerini art- çehresinden okunuyordu. (Dolma- bahçe) sarayının muazzam (Mua- yede salonu) unda binlerce ben-« degânının tebrikâtını kabul etmi- | tırıyordu. ye alışmış olan Abdülhamidin Bu haşmet ve başınet ve azameti ile, şu ande | galtanat — kafi - aldığı mutavazı ve — mütevekkil lesi, sarayın met- vaziyet, ne garip ve ne ibrete | kaline doğru iler- gayan bir lâvha teşkil ediyordu. ran takım efra- dınm başları mihanikt bir hare- ketle yavaş yavaş soldan sağa doğru hemahenk - olarak - çevrili- yor. Anadolunun bu sâf ve temiz evlâtları, şimdiye kadar görme- dikleri, akıllarından ve hayalle- rinden bile geçirmedikleri bu müstesna ve (fevkalbeşer) mahlü- kata karşı çok derin bir hayret gösteriyorlardı. Sultanlar kafilesi, takımın hiza- sını geçer geçemez hemen Rasim B. sıçardı. Koştu. Onlardan evvel sarayın selâmlık kıpısmdan girdi. Orada bekleyen mubafız zabitle- re iltihak etti. Sultanlar, saraya girer girmez, Rasim Bey, ouları harem geçidine sevkederken, mu- hafız zabitler de harem ağalarımı Senelerdenberi, görmediği ev- Jâtlarını görmek ve sonra, © eski tantana ve şevkete mukabil şimdi böyle hazin ve sakit bir tebrik merasimine kansat etmek, ona kim bilir ne derin biz hüzünm, ne acı bir ıstırap veriyordu. * — Selâm.. Durl.. Takım kumandanının gür ve keskin sadası, tilâh şakırtılarına karışarak, — sarayın — cephesine çarptı ve tannan bir aksi sada yaptı. Bötün takım efradı, sın- sıkı kavradıkları tüfeklerle dim- dik duruyorlardı. Rasim Bey, takım kumandanının yanında, sağ eli kalpağının hizasında sol eli, Bımsıkı kılıcının kabzasına yapış- mış, bir heykel gibi - duruyor, önündü geçen (Sultan Kafilesi) ni lerken, selâm du-“*7lerbeği sarayında, bu iki minimini idi Abit Efendinin baş orkadaşı harem ağalarından ayrılmış, yan- larındaki kalfalar ve hazinedar- larla kalmış oluyorlardı. Mabeyn kapısının önünde bek- leyen Nuri, Şöhrettin, Cavit ağa- lar, yerle beraber temennahlarla ileri atıldılar ve Sultanların önün- de eğilerek etek öptükten sora, onlara yol gösterdiler... Harem kapısının önünde, bazinedar usta- larla kalfalar sıralanmıştı. Sultan- lar, harem kapısının önüne gelir gelmez, bütün başlar eğiliyor.. bü- tün bu yığın yığım renk ve ipek dal- galarının arasında, alışkım ellerin çevik hareketlerile etekleri öpülü yordu. * Pembe salona ilk giren Naile Sultan oldu. Abdülhamit, salonun | | Parıltılarını Saçarak Yürüyorlardı | * 24 hamiyet hanım: Evw işlerinde ve idaresinde mu vaffakiy et gösterir, sert muameleye karşı hazım- kâr olmaktan ziyade muka- beleve müte- mayildir. Te- mizlik ve iİm- tizam hususun- 25 hikmet bey: Ciddi ve vakur- dur. Çabuk hiddetlenir, Ç fakat iğbirarı kinsiz ve de- vamsızdır. Fi edilmesini is- temez, itiraz- ö dan ye muba- İ Tefetten hoş- aldanımıya — tahammül lanmaz, edemez. 28 A. Refik bn Zeki ve ses- sizdir. Fiil ve harek etl erin- de dikkat ve düşünce var- dir. Acul de- ğgildir, — daha' ziyade ihtiyat- kârlığa ve te- enniyo müte- mayildir. Ha- vaiyatle meş- gül olmaz. ON — BEŞİNCİ PATRON KUPONU 'No. 8 Gazetemizde on beş günde bir vermekle — olduğumuz — Patronu bedava almak — istiyorsasız, bu kupoau kesip saklayımız we 1$ kupor toplayınız. - Patroaları. mir dan pek momnmn olacalamız. Patroalar meşredildidari güz den İlbaroa İstanbul kazilerinle bir hafta, taşra karilariniz on içinde kuposlarım gözder tüa melldirler. Bu müddol geştizten tonra kupoalar kabul edilmez. lona girip te Abdülhamidi görür görmez, — hıçkırıklarla — titriyen çılgin biı feryıt yükseldi: Babacığım.. — Babatı Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi Söyliyelim... ve hareketle- | rine müdahalc y 62 Muhiddin Bılıı bey: Hayali “ mevzuların ca- cazibesine karşı zafı var- dır. Heyecan veren hâdise ve meseleleri 34 merak ve alâ- oj ka ile takip 4 eder, Üzüntü- C) ye ve hürriye- va “ tini tahdit eden — kuyudata riayet etmez. İstediği gibi harcekt etmek ister, Sevgi mesailile meşgul olmıya mütemyildir, x 58 İ zmirde Mehmet beg: Atılğan - ve işğüzardır. Kendini gös- — terici hare- ketlere lâkayt kalmaz, şöhret ve ikbali se- — Ş ver, macera ve kadın mev« mi ihmal etmez * 23 Albert Efendi: Başkalarınım hususiyetlerine müdahale ete f mez, tavazuu sever, tehlike ve zarardan müçteniptir, ” Menfaatlerini israf etmerz, faydasız meş- Tahlil kuponu numarası. lsmi, meslek — veya | san'all? Hangi avallere cevap | * almak tstiyor ? Fotoğrafı intirar ede- cek mi? , kör olsun.. Dilerim Barihüdadan, o İttihat ve Terakki Cemiyeti kahrolsun... Diye Naile Sultan Abdülha- selâmlıyordu. nöbetçi zabit odasına davet et- | ortasına kadar ilerilemişti. Naile | Biz seni böyle mi görece tik, | Fdin ayaklarına kapandı. Sullan!ar, kollarına giren ha- ımışlerdı. Bu Bsvretle sultanlar, * Sultan, büyük bir heyecanla sa- | Seni bu hale getirenlerin gözleri (Arkam var) 5—— z ——— — ——— —— ee bi eati K TFTRİR& NUMARASI 31 ruldular ve buluadukları yere or- | hem korkunç bir kıyafet taşıyor- | yerdi Ağası,, var. Şaban da onun manda doğup büyüme mahlükla- | lardı. Maamafih sapa yollardan | oğludur! (2) Y A R ı rm bile kolaylıkla gelemiyeceğine | Bosna vilâyeti hududunu aşabil- Dakmi tekevvüin ve daiml ir f kanaat getirerek durdular, bir | mişlerdi ve bir köyde kıyafetleri- | kılali. . Hayat, bünden İbarettir. YAZAN: *« * işilmez canlandı, ölüm korkusile Bunlara kılavuzluk eden Ulah, vakit dağın eteğine gelindiği pehlivan kesildi, mağaranın ağzına zekâ göstermek istedi, müfreze | koştu, dürbünle etrafı tarassut kumandanının yanına yanaştı. ve tetkik etti, Utvlabın eğilip — Siz, dedi, burada durun ben sürüne sürüne dağa çıkayım, mağarayı göz hapsine alayım, l:1çıklzr orada ise size işaret vereyim. kıyme!.lı avın gürültüden kaç- maması için bu mütalea kabul Ulah ta dağa tırmandı, doğru yürüdü. Artık or gibi idi. Ecel, ay- kaçırdığı ııhA/ılı k üzere idi. Fakat Şaban e çıktı, Ulah oduncu- mn yüşünü tesadüfen sezdi, dendisine haber verdi. Takatsiz vezir, bu haberi işitir kalkarak ve saklanmıya çalışarak Ürüşünü mânalı buldu, tereddüt- süz yayma yapıştı, usta bir atış- la ölüm rehberinin ta kalbine bir ok sapladı ve haykırdı: (1) — Durma Şaban, yürü! Ölüm yakındadır ! İki felâket yoldaşı,tin bir mum- he ve yüksek lu gümüş şam- danları andıran karla örtülü ağaç- ların arasına dalmışlardı. Can hav- lile koşuyorlardı, insan ayağı gir- memiş bakir bir. ormanın — kıllı koynunda yaralı bir kurt gibi so- luyarak ilerliyorlardı. Nihayet yo- “oduncuyu bulamadı. müddet dinlendikten sonra kendi- lerine kardan bir yuva yaptılar, oraya sığındılar. Ulah oduncunun dağ eteğine getirdiği müfreze, klavuzun av- detini saatlerce — bekledi, avdet elmediğini görünce dağa yüksel- di. Fakat ne Hasan Paşayı, ne de Çünkü ölen kılavuz, bir çukura düşmüş ve karların içine gömülmüştü. Müf- reze, bu vaziyette geri dönmek ıstırarında kaklı ve takip işi de artık tavsadı, dile almmaz oldu! * Hattat Hasan, ancak ilkbahar günlerinde sığındiıı ormandan çıktı. Bu çıkış, mezardan çıkış gibi birşeydi. Kendisinin de, Şa- banın da iskeletten farkı yoktu. Saçları, sakalları uzamıştı, elbise- leri lime lime olmuştu, hem acıklı ni düzeltmişlerdi. Artık müsterih bir seyahat yapıyorlardı. Şurada seyyar tacir rolü oynuyorlardı, burada at cambazı sıfatına bürü- nüyorlardı, daha ötede sığırcı görünüyorlardı. İstanbula geldikleri vakit her şey onutulmuştu. Gerçi Silâhtar Pş. yine ikbal mevkiünde idi, memleketin mukadderatil edilediği gibi oynuyordu. Lâkin Hattat Hasan Pş. hatırlardan — çıkmıştı, kimse öonun adını - ve macerasını ıınıuıynrdu. Ölümden — kurtulan vezir, etraflı bir tecessüsten sonra bu bakikali öğrenine derin bir nefes aldı: — Eh Şaban, dedi, unutul- muşuz. Demek kurtulmuşuz ! Ve sonra gamlı gamlı - ilâve etli: — Biz de kendimizi unutalım. Artık Hasan Paşa yok, “Allah- Zerrelerden kürrelere kadar bü- tün mevcudat, istihale geçirip duruyor. Her şeyin aslma rüc'at ettiğini söyleyen beliğ vecize de, bu ezeli ve ebedi hakikatin par- lak bir ifadesidir. Tabiatin naçiz bir eseri olan insanlar, uzviyet iti- barile bu kanuna tâbi oldukları gibi bazan yaşayış itibarile Ce aystl lecell.ıyı gösterirler. Hiç yoktan var olup bir müddet o varlıkla göf kamaştırdıktan sonra yine yoklur ğa ric'at edenler çoktur. İşte hat tat Hasan paşa, onlardan biri ıd—- BİTTİ Hİ “ENlak, ©/ adamları alakoyup MAf di yine tecesals için Herf puyan olüp va geldilte Hasan Paşa, namı olmakla bir ok alıp .mııı..ı.,, * Tarihtem - & _)B'"" Hasan m., 1"'7 , S D 'da ve samız mağralarde Vait S0 — | ha iıı.ı.n. l.ı..ı,.,ı. a varıp ığ“ S * ir eyleyip bir Ç göüya gaiplere h'—.

Bu sayıdan diğer sayfalar: