19 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

19 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“© SON POSTA TT : VE Sen GENLERİ Ma Abdülhamit, İddia Ediyor Ki Kendisi - Meşrutiyet Taraftarıdır Bu Rejimde Hü e Hükümdarın Me Mes' uliyeti Daha Az Olurmuş Nakti Z/YA ŞAKIR Her hakkı mahfuzdu — 264 — Abdülhamit, O( Yavuz) ve ( Midilli ) nin uğradığı akıbet için: — Bu gemilerin böyle mans- sizca harice çıkıp bu felâkete uğramaları, boş değil. Almanla- rın bir plâm olmasın. kim bilir, belki de İngilizlerin parmağile yapılmış bir iştir. Diyor. Gazetelerin Ayan Reisi Ah- met Rıza Beye karşı aldıkları muhalif vaziyete, (Abdülhamit için için gülüyor. Hele ( Damat Ferit Paşa) nın böyle siyaset işlerine karışmasına hayret edi- yor. Bu münasebetle, yine uzun uzadıya Ahmet Rıza Beyden balı- setti. Fakat, evvelce söyledikle- rinden farklı olarak Ahmet Rıza Beyin pederi içim (İngiliz Ali Beyi, ben hizmetimde kullandım.) ve Ahmet Rıza için de (Bursaya Maarif Müdürü oldu. Bir iftiraya ya uğradı. Güya Maarif sand- ğondan (elli bin kuruş ihtilâs) etmiş, Bunun Üzerine dava etti, O zaman Maarif Nazırı Münif Paşa idi. Bununla çok uğraştı. Davası mesmu olmayınca kızdı, Avrupaya kaçtı.) Dedikten sonra: — Eh. Felâket insanlara mahsustur. Buna, çare yok... Ak lah rahimdir. Dedi ve derin bir göğüs ge- çirdi. 26 Künunusani 518 Abdülhamit bugün söz ara- sında (Maslak) köşkünü sena edi- yordu. Köşkün havasından, su- yundan, manzarasından ve sair muhassenatından bahsettikten sonra: — Hatta, Mithat paşa ile sadrazam Ömer Rüştü paşayı ilk defa orada görmüştüm. Dedi. Ve sonra paşalarla ken- disi arasında geçen mülâkatı hi- kâye etti. Evvelcede bahsettiği bu mülâkat hakkında bugünkü sözler farklı ve daha ehemmi- için aynen kay- — Birüderimn Sultan Moradın hastalığı üzerine bana gelmişlerdi. Bana sordular: ( — Hükümet şekillerinden hangisini tercih ( buyurursunuz. Meşrutiyet mi, yoksa mutlakiyeti mi?..) Dediler. Ben de kendileri ne cevaben ( — Avusturya İmpe- ratoru, Macaristana gider, başına Macar şapkası giyer, (Macar)olur, Avusturyaya gelir, oralı olur. Bu misali (getirmekten maksadım, yani bir gemi kaptanı nasıl ki icap eden bâle göre gemisine kumanda verir ve idare ederse ben de kumanda mevkiine gelin te, memleketin selâmeti hangi idare şeklinde olduğuna kanaat hâsıl edersem ve hangi idareyi hayırlı görürsem, onu ihti yar ederim.) Dedim... Onlar, benim bu cevabımı kâfi görme- diler. Vakıa bunu bana bhissetir- mediler amma ben anladım. Fik- rimi daha açıkça söylemek icap etti. Onun için şu sözleri de ilâve ettim: — Benim şimdiki kanaatim, (şekli meşru) olan ( meşrutiyet ) tedir. Çünkü (mutlakiyet) idare- sinde, iyi kötü ber işte mesuli- yet, hükümdara aittir. Vükelâ ve diğer alâkadarlar, hiçbir mesuliyet kabul etmezler. Fakat meşrutiyette böyle değildir. Hükümdar daha az mes'uliyet altında kalır. Bütün mes'uliyet, vükelâya racidir. De- dikten sonra güldüm.Mahza lâtife olsun diye: (— Bilmem amma, kelki bu, sizin işinize gelmez.) dedim. Onlarda gülüştüler... Sonra bende onlara: ( — Eh söyleyin bakalım. Bu bapta sizin fikriniz nedir?) Diye sordum. Rüştü Paşa fikrini açıkca söy- ledi. Onun düşüncesi, bizde daha (meşrutiyet (o olamıyacağı merkezinde idi... Lâkin bilâhare diğerleri, Obirer mevki (sahibi olmak için teşebbüsatta bulun- dular. Fakat emin olunuzki, bütün bu teşebbüsler, hep kendi menfaatlerini teminden ibaretti, Nitekim Meclis toplanarak işe başlandığı zaman, bunun birçok âsarı da açıktan açığa göründü. Eğer o zaman mı iyet taraf- tarlarında bir kabiliyet olsaydı, Meclis açıldıktan sonra ben ka- patmak İstesem bile buna mâni olurlar ve meşrutiyeti yaşatmak için fadayı can ederlerdi. Dedi ve birdenbire bu bahsi burada bırakarak başka bir mev- zua geçli. Ve bunda da şayanı bayret bir mütelea serdetti: (Arkan var ) ALKAZAR — Şehir ışıkları ALEMDAR — 17 No, Casus ARTİSTİK — Kıral eğleniyor ASRİ — Bahriyeli şarkısı ELHAMRA — Daha ölmedin mi? ETUVAL — Göl Cehennemi GLORYA — Sevkiden sonra HİLÂL — büh'arın sevgilie KEMAL B. — Volya sahillerinde MAJİK — Saliy MELEK — Solmuş güller Mil — Aşıklar klubu OPERA — Çingene hırsı şık — Prenses ererinia Kadıköy Süreyya — Büyük (htiras Üsküdar Hale — Esir Melike Yelkenli Gemiler Buzlar Arasında Buharla İşliyen Vapurların| Baltık Denizindeki Gemiler Yerine Kaim Oluyor Buhar kuvvetile işliyen vapur- ların terkedildiğini söylersek bek ki hayrete düşmezsiniz, Fakat bu vapurların yerine yelken gemileri ikame edildiğini haber verirsek herhalde şaşıracaksınız. Hâdise doğrudur, Londra tacirlerinden bir kısmı, nakliye ücretinin ucuz olmasını temin için Avustralya ile İngiltere arasında nakliyatı yelkenli gemilerle yapmıya karar vermişlerdir. Şimdi o Avustralya limanlarından hareket eden yirmi tane büyük yelkenli gemi İngil- tereye 80 bin ton buğday getir- * görü BEY: Hususiyetlerini belli (o etmek istemez. Ke- tumiyete ria- yet eder. Usul ve merasime ve intizam kuyudatına bi- gâne kalmaz. Bazan muan- « mittir. Nümayiş- kâr hareketlerde bulunmaz, şarlatanlık yapamaz. Fotoğraf Taklil Kuponunu 1linci Sayfamızda bulacaksınız. Resminizi Bize Gönderiniz, » Size Tabiatinizi Söyliyelim... Yerinde Sayıyor Avrupanın Şark ve Şimal kısmmı işgal eden Baltık denizi bu mevsimde kalm “buz taba- kalarile örtülüdür. İngiliz gaze- telerinin verdiği malâmata göre birçok İngiliz ve Alman gemileri şimdi oralarda buz tabakaları arasında (sıkışmış, kalmış bir vaziyette (o bulunmaktadır. Bir çok buz kıran gemisi bu gemi- leri kurtermk için uğraşmaktadır. mektedir. Bu surutle kömür pa- rasından tasarruf edilecek ve "buğday daba vcuz satılacaktır. * MEHMET BEY: Mütavazı ve samimidir. Şahsına atfet- tiği ehemmi- yet muhit ve muhatabını iz- rar o edecek mahiyette de- ğildir, İsraftan içtinap eder. Parayı birik- tirmesini bilir. renksizlik göster- sebatkârlığa (o mütemayil- İş üzerinde mez, dir. mua DAKTİLO Bugünün Romanı EEE) 6: GEDEN Varan 2 Seki Gençler ve yaşlılar ayrı gu- ruplar halinde saat bire kadar salonda vakit geçirdikten sonra yemeğe (oturduk. Koca masa, âdeta dolmuş gibiydi. Ne pen söyliyeyim, o yeni girdiğim bu hayatta ve bilhassa yemek esna- sında bir pot kırmamak için çok dikkat ettim. Amca Bey, ne kibar, ne te- miz düşünceli adam. Ben, müte- vaxi mevkiimi muhafaza etmiye çalıştıkça, o daima bana müsavi muamele gösterdi ve hatta sof- rada, hala hanımla kendi aras- na oturttu. o Büyük bir neşe ile yenilen (Oyemek epeyce uzun fa Yemekten sonra yine salonda Lu Muhtelif guruplara ayrıldık. Neclâ modelleri getir- di. Sabiha, o, ben; üçümüz baş başa vererek güzel bir rop inti- hap ettik. oYaptığımız hesaba bakılırsa, bize birer de iskarpin parası kalacak, * Amca Bey, evvelâ Avni, sonra da Ferdiile birer parti bezik oynadıktan sonra ayağa kalktı. — Haydi bakalım çocuklar.. Biraz da müzik... Kulaklarımızın hakkını da verelim. Diye haykırdı. ve yeli annesi müdahale etti: — Kuzum Nedâ. Gene o ağır parçaları koyma... Sonra, hala hanıma dönerek; — Ayıp değil ya, (tango) ya bayılıyorum. Eğer genç ol- saydım, fasıla vermeden tango oynardım, Derdemez, amca Bey bir kab- ha koyverdi. — İşitiyor musun ağabey. Yengem, gençlerin arasında ihti- yarlığım itiraf ediyor. Aman ya- rabbi, kadınlığın ezeli düsturuna karşı ne büyük muhalefet... Halet Hanımla Neclânın an- mesi, itiraz ettiler: — Ee, herşeyin doğrusunu söylemeli. Artık bebek değiliz ya... Boyumuza beraber evlâtlar yetiştirdik, Amca Beyin şakacı sesi yine duyuldu: — Sen şöyle bir tarafa dvr, hemşire... Fakat yengem, ma- şallah.... Cümleyi, Hacı Bey temamladı: — Herdem tazedir. Gramofonda, ( Tango, Ar- jantinin başlaması, sözlere niha- yet verdi. Hemen amca Bey kalktı. Önü- me geldi. Şatafatlı bir eda ile eğildi, Aman ya rabbi, az kalsın düşüp bayılacaktım. Vakıâ biraz tango yapabiliyordum, Fakat an- cak, arkadaşlar arasında... Şimdi böyle, oldukça kibar insanlar, sonra bu hayat içinde yoğrulmuş gençler içinde dansa kalkmak?.. Fakat kalkınamak, bilmiyorum demek daba ayıp olmiyacak mı idi.. Derhal kalktım. Amca Beyin kollarının arasina girerken, ku- lağına eğildim: — Bilmediğim birşeyi hatırınız için yapıyorum. İstirham ederim, beni idare ediniz. Dedim. Amca Bey, hiç yüzüme bakmadan: — Kendinizi tamamen bana terkediniz. Cevabını verdi ve beni zara- fetle kavrıyan kallarının bütün irade ve hâkimiyeti arasına ala- rak, tangonun müselsel nağme lerile dalgalana dalgalana üş adım geri çekildi. Birdenbire çiftler çoğalıyordu. Neelâ, Ferdi ile, Sabiha Avni, ile, Nuri, Neclânın annesile kalk: mışlardı. Hala hatim, Hacı Beye sesleniyordu: —Ayol, ağabey. Kala kala biz kaldık. Haydi, biz de seninle kalkalım. Hacı Bey, bağdaş kurar gibi oturduğu geniş ve rabat koltuk- ta, başını arkasına dayayıp gör lerini, dönen çiftlere doğru sü zerek: — Benden geçti Fitnat.. Var, sen kendine başka bir eş ara. Diyor ve seyrek fasılalaria cıgarasından uzun nefesler çes kiyordu. Amıca beyden sonra Ferdi ile dansettik, Ve anlaşılıyordu ki bütün erkek sırasıni ikmsl ede- cektik. Hemen Neclânın yanına — Neclâ, bügün çok rahat- sızım. Rica ederim, beni dansa kaldıran olursa bir tertiple mâni ol. Dedim. Ben bunu söyler söy- lemez Neclâ ne yapsa iyi?.. He- men ellerini Oboru gibi ağzına adı: di Muhterem Beyefendiler |, Kevser Hanımefendi rahatsızdır. Onunla dansa talip olan varsa parmak (kaldırsın. Kendilerine vekâleti deruhde ettiğim için löt- fen beni kabul buyursunlar... Ben, ellerimi yüzüme kapı yarak: Diye baykırırken, herkes ka- tıla katıla gülüyor ve bu tatl şimarıklığı alkışlıyorlardı. ( Arkası var ) Kendi Kendini Yetiştiren Bir Genç Düyunu Umumiye karşısında mutavazı dükkanında sermayesiz ve tek eli ile çalışan Kadri Bey isminde bir Türk ges ci şimdiye ka- dar Avrupada yaptırılan biz- çok şimigraf işlerini bura. yapmıya mü vaffak olmuş- 4... * tur. Bu me yanda Ziraat Kadri Bey Bankasının kitap şeklindeki kum- baralarmı da bu Türk genci etmektedir. Bir eli sakat olma sına ve hiçbi “tepte tahsil etmemiş b a rağnen benüz senç nefis r ler, madeni ter, mader zetler, kol ri imâl bu Türk ge sı kumsarasımı ima in iki gece uyku r. Türk gençleridin bu ve ken” ibret alacakların: ümit bei ye

Bu sayıdan diğer sayfalar: