27 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

27 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —— — TRESARA Üç Serseri.. Uç Milyoner Kaptan (Hul) İsteseydi (Makar)ı O | Dakikada Zabıtaya Teslim Edebilirdi — Para mı? dedi, ne söylü- yorsun sen? Eğer hatıram beni aldatmıyorsa epeyce zaman var ki paranın renğini bile görmedim Gözüme ilişen ve elime değen son parayı dört buçuk sene evvel sen çalmıştın: Garson! Buraya baksana! Garson kaptan Hul kocaman parmağını listenin üzerinde gezdirerek istediği ye- mekleri gösterdi: — Bir tane filetos, sonra do- muz yağında kızarmış iki böb-, rek, ekmek, kahve, haydi baka- hm çabuk! İki kişilik mi? Evet iki kişilik, parasını da bu efendi verecek | Makar talie boyun eğmişe benziyordu. Yemek tabakları ge- tirilirken ağzını bile açmadı, fakat arkadaşı derecesinde iştiha ile yemiye koyuldu. İki adam sofrada hiç müna- kaşa etmediler, bir lâşenin başi- na çökmüş ve her türlü kavgayı bırakarak karın doyurmıya dalmış iki çakala benziyorlardı. Takirben bir İngiliz —lirası kıymetinde yemek atıştırdıktan sonra Makar parayı verdi sokağa çıktılar. Kaptanın Makar ile görüle- cek uzun, çok uzun bir hesabı vardı. İlk karşılaştıkları zaman söylediği cümle bu hesabın uzun- luğu hakkında ancak takribi bir fikir verebilirdi. Hakikat halde kaptanın elinde bu hesabı gör- mek için vasıta da — mevcuttu. Amerikayı bıkrakınız, bu (Sidney) şehrinde bile zabıtayı Makar aleyhine harekete getirebilmek için bir defa ağzını açması kâfi idi. Kaptan “ Hul ,, in cevval bir zekâsı vardı Makara yanında Sidney şehri ahalisinden iki kişi olduğu balde tesadüf etmişti. Ce- yaklaştı ve (Makar) 1 Mütareke eşinde.. açarak içinden bir tanesini seçti, yaktı, fakat bütün bunları yapar- ken gözünü de kapının önünde bekliyen Makardan ayırmıyordu. Tütüncünün — parasım — vererek çıktı ve gördü ki, bir an içinde Makar sırra kadem basmıştır. Kaptan Hul sağa sola, öne arkaya baktı, o kadar derin bir nazara malik idi ki eğer meydan- da olsaydı. kalabalığa rağmen görebilecekti. — Fakat Makar sanki yer açılıpış ve içine girmişti, görünürlerde yoktu. Kaptan Hul: 4 Sanloranza da olduğu gibi.. i Muharriri : Stakpool d 16 — Yandık, dedi. Cigara ya- karken, daha doğrusu tütüncünün parasını verirken herif savuştu, Fakat dur bakalım, yine buluşuruz. elbette Yavaş yavaş yürüyerek önüne çıkan bir gazinoya girdi. Bir viski ısmarladı, düşünmeğe başladı. (Makar) 1 kaybetmek kesesini kaybetmiye muadildi. O derece parasızdı. Bundan başka Makar kârlı bir İşe girmişe benziyordu. ( Arkası var ) Eski Toplarda Altın Halitası Var Mıdır? Devrinde, Birçok Tarihi Topları İtilâf Devletleri Götürmüşlerdir i, D ror RNB » ak BAF | buluyor, “Askert Müzeye nakledilen tariht toplardan biri Rumeli Kavağından Askerl yinde parası olduğunu da lokantada Müzeye nakledilecek olan top- görmüştü, demek burada iyi kötü bir işin içindeydi, Kaptan Hul bu düşünce ile (Makar) ın peşini bırakmamıya karar verdi. Kenm- disi mavi gözlü, sarışm - biraz tıknaz, fakat güçlü kuvvetli bir adamdı. Hayatı bin bir hikâye içinde geçmişti. İçmiş, gezmiş, döğüşmüş, kendisini bildi bileli dünyanın dört köşesinde aşık atmıştı. San Fransiskodan Londraya kadar hiçbir yerde hiçbir. kum- panya onu hizmetine almıya mu- vafakat edemezdi, o derece fena bir şöhreti vardı. Bununla bera- ber bütün bu silsilesi arasında bir hususiyeti de mev- cuttu. Bizzat kendisinin tabiri ile hayatında hiçbir zaman bir arka- daşının aleyhinde hareket etme- mişti. Sokaklar kalabalıktı. Kaptan Hul şimdi maziyi bırakmış, dük- kânlarının camekânları - seyredi- bir taraftan da gördüğü eşya hakkında mütlualeasını söy- lüyordu. Biz aralık bir tütüncü- nün önünde durdu. Sigara iç- mek hevesine kapılmıştı. İçeri girdi. Bir paket sigara aldı. seyyiat yor, lardan birisinin terkibatında altın bulunduğu için sandalcılar tara- fından parçalanarak yere gömül- düğü ve Askeri Müze memurları tarafından meydana çıkarıldığı yazıldı. Bu münasebetle bir muharri- miz Askeri Müzeye nakledilen bir topu yerleştirmekle meşgul bulunan İdare Müdürü Şehap Beyle görüşmüştür. Şehap Bey: “— Benim böyle bir şeyden haberim yoktur. Böyle bir şeye de ihtimal vermiyorum. Oradan müzemizin koleksiyonunu ikmal etmek için iki top ayırınıştık. Birisini getirttik, işte buraya yer- leştiriyoruz. Bu pik bir toptur. Orada bir dane daha bronz top vardır, o da nakledilecektir. Bu topların o kadar tarihi kiyme- ti yoktur. Pik top (1857) sene- sinde yapılmıştır. Kolleksiyonumuzu — tamamla- mak için naklettik, orada daha altı pik top vardır ve bunun aynidir. Bunların hurda fiatine satılmasını da Vekâlete bildirdik. Söylenen parçalar vaktile İngilizler boğazları işğal ettikleri zaman istihkâmlarımızda patlattıkları toplar olacaktır. Filhakika tunç topların ter- kibatında bir miktar altın vardır. Ve bunların kilosu bugün bir lira eder. Vaktile bir padişah top döktüreceği zaman bütün vezirleri, devlet ve ordu erkânını davet eder ve topların hamuru içine evvelâ kendisi cebinden çıkardığı avuç dolusu altını serper ve bunu diğerleri takip ederdi. Padişahm gözüne girmek istiyenlerin binm- lerce lira attığı olurdu. Bu altın toplara daha ziyade elâstikiyet temin ederdi. Mütareke senele- rinde — itilâf — hükümetinin — âli Satış Komisyonu — İstanbuldaki bütün tarihi topları bir ecnebi grupa satmıştı. Bu grup bronz, tunc, ve bakır bütün - kıymetli toplarımızı parçalatmış ve Avru- paya nakletmiştir. Milli Hükümçt İstanbula vazıyet ettiği zaman Fatihin ( 20 ) conlak muhteşem topunu da iskeleye indirmişler, hemen vapura korlarken kurtar- mışlardı. Müzemizin - top koleksiyonu bütün Avrupa müzelerinden zen- gindir. Fatihin, birisi (20), birisi (16)'tonluk topu ile Kanuninin iki muhteşem topu emsalsizdir. Fatihin | İstanbul surlerini dövdüğü vidalı topu bir padişah tarafından İn- giliz Kıralıçasına hediye edilmiş- tir. Şimdi Londra müzesindedir. Bizde küçük bir modeli vardır. Mart 27 ÂYE Bu Süt;nd;Hergün ——— Muharriri: NWNecati Yusuf TERAKKI Şirket mukayyidi Ali Efen- dinin genç zevcesi Dürdane o gün berberine “İllallah,, dedirt- mişti. — Kuzum! şu tarafın kıvrım- ları seyrek oldu. Bir maşa daha vursanal diye bir taraftan kusur bir taraftan da sıra bekliyen müşterilere bu tuvaletin nekadar mühim bir yapıldığını | maksatla izah ediyordu: — Efendim, bizim bey muha- sebeciyi davet etmiş te. Muhase- beci diyince öyle ufak tefek bir- şey zannetmeyin. Şirketin bütün işine o bakarmış. 300 lira mı ne, maaş alıyormuş. Üç yüz lira bul Dile kolay. Dedim ya, büyük adam, Böyle keçe gibi saçla da karşı- sına çıkılmaz a. “ Berbere hitap ederek , ayol sen de lâkırdıya dalma., Baksana, zülüfleri mas- kara ettin. Hah şöyle.. Nediyor- dum, Geçenlerde bizim ev sahip- lerile Çırçıra gitmiştik. Ben dol- malar, börekler yaptım. Onlar da şöyle, böyle, kendi — hallerine göre — bir şeyler uydurmuşlar. Hepsini katıştırdık. Akşama ka- dar yedik, içtik. Öyle güldük, öyle eğlendik ki.. Akşam üstü, elimizde boş şeylerle, sallana, sallana iskeleye iniyorduk. - Bi- zimki birdenbire durakladı. Çır- çırda yere serdiğimiz kilimi ona yüklemiştik. Ne oldu? demiye kalmadan elindekileri yere fir- lattı. Ceketinin önünü ilikledi. Şapkasını eline aldı. Caddeye doğru bir iki adım yürüdük- ten sonrağj secde eder gibi yere eğildi. Üç senelik kocam ob duğu halde onun böyle terbiyeli halini biç görmemiştim. Belki, benden — evvelki — karıları da görmemişti. Acaba ne oldu? diye iki tarafıma bakınırken ne göre- yim? Kerli ferli, iki dirhem bir çekirdek kibar bir Bey gülerek bizimkine elini uzatmıyor mu?. Doğrusu ya ev — sahiplerinin yanında göğsüm iki karış kabar- dı. İkide birde bana öğünür dururlardı. Bilmem kim bey, bil- mem hangi müdür tanıdıklarıymış. Bir işleri olsa seksen kapıdan tavsiye alırlarmış. Onların böyle gururlanmaları zıddıma giderdi. Bizim de büyük adamlarla ko- nuştuğumuzu kendi gözlerile gör- düklerine en çok bunun için se- vinmiştim. Derken efendim.. Bizimki arkasına dönüp te beni de yan- larma çağırmaz mı? Pek im- san içine çıkmamış bir kadın değildim amma ne de olsa böyle kır dönüşü - kibar bir adamla konuşmak beni biraz şaşırtmıştı. Şöyle yangözle olmaz! diye bir işaret çaktım. Fakat, işaretten anlıyan kim? — Bizim — moruk ahalına, morumoruna bir taraftan karşısındaki beye lâf yetiştiriyor, bir taraftan da gizlice bana elini sallıyor. Çaresiz, yanlarına gittim. | Kocam hemen bir tarafa çeki- lerek beni o kibar beyle karşı karşıya bıraktı. Yine yarı beline kadar eğilerek: “ Beyefendi Hz. Zevcem cariyenizi takdim etmek- liğime müsaade buyurur musu- nuz? ,, dedi. Adamcağız doğrusu ya pek terbiyeli imiş. “Teşerrüf ettim Hanımefendi | , diye hemen ba- na el verdi. O canım çamurlu ellerimi bende ister istemez uzattım. Muhasebeci Bey kır eğ- lentilerini pek severmiş. Fakat yalnız. olduğu için yapamazmış. Bizimki hiç lâf altında kalır mı ? Hemen, “aman efendimiz,, i bas- tırdı, kulunuz tenezzül buyurula- cağını ümit etseydim. Ne demek efendim, sizi aramızda görmek. Aman efendim, ne büyük şeref.. daha bilmem kâtipçe bir sürü lâflar. Ne ise işte o zaman muhase- beci Bey bir gün bize geleceğini vadetti, Dün Efendiyi çağırtmış. *“Yarın size geleceğim, — demiş. “ Yine berbere çıkışarak ., hadi- sene ayol! Gelin hazırlar gibi uzattın. Daha fırına börek veri- lecek.. * *“Bir sene sonra.. Ayni ber- berde Dürdane gayet şık giyin- miş.. Bir hanımla fısıldaşmakta- dır.,, Dürdane — Ah hemşireciğiml Sana nasıl anlatayım bilmem ki.. Kocamın bizimki ile adamakıllı arası açıldı. Dün evde kıyamet- leri kopardı. “Benim mukayyitli- ğim meme yetmezdi? Ben tah- silât şefi olacak adam mı idim, bu —müuhasebeci denen - herifi başıma sen — musallat — ettin, kapıdan kovsam bacadan düşü- yor, bıktın sizin bu asri hayatı- nızdan, gece yarılarına kadar evde hatun bekle, sonra, neymiş efendim, kibarlık.. Hay yerin dibine bataydı. Ne dirliğim, ne rahatım kaldı. İstemiyorum efen- dim. Onun himayesi de lütufkâr- lığı da kafasında parçalansın, Daha bilmem neler?,, Arkadaşı — Desene, morugun kafasına dank dedi, Dürdane — Kaç para eder. İş işten geçti bir kerel — Peki seninki ne diyor? — Ne diyecek? Maaşına biraz zammetiririz, altı ay daha susar diyor. — “ Mask Ruj ,, de giydiğin elbiseyi pek beğenmişler. — Tabil! Modelini kendi elile seçmişti. — Zevk sahibi adam. — Çok.. Of! Geç kalıyoruz. Piyano hocam yine surat edecek. SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadi: ve Halk gazelesi Istanbul: Eski Zaptiye Çatalçeşme sokağı 1; Telefon İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul « 741 Telgrafı İstanbul SONPOSTA — ABONE FİATi TÜRKİYE “1400 Kr. İdara : 1 Sene Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz, Cevap için mektuplara 6 kuruşluk pul ilâvesi Vüzımdır. Adres değiştirilmesi (20) kuruştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: