18 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

18 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Ağıııtoı 1 T SON POSTA TİMURLENK —5T— Hayır, Kızım Böyle Bi;' Devlete Lâyık Değildir Tevekkül — Hanım, kaşlarını | çatarak bir müddet düşündü ve işin içinden çıkamamakla beraber ©o haberin kambur tacir tarafın- dan bile doğru sayılmasına taham- mül edemedi: | — Ağa, dedi, yurdumuza yak nız kumaş değil karışık haberler de getirmişsiniz. Nekadar yazık ki haberleriniz, kumaşlarınız ka- dar güzel görünmüyor! Timur, Tevekkül Hanımı sevinç delisine çevirdiğini zannelmek âzere idi. İlkin pek yükseklerde ganat oynatan bu güzel çocuğun | hanlar hanı ve bütün Asyanın | hakanı İntihap edilmek üzere bu- landuğunu işitir. iştmez hazdan, neşeden, sevinçten baygınlıklar geçireceğini omuyordu. Onun hâlâ istiğna semalarında — dolaştığını, çalımlar içinde naz kumaşı doku- duğunu görünce şaşaladı. — Ya, dedi, müjdem hoşunuza gitmedi demek. Bilseydim işittik- lerimi söylemezdim! Ve hükümdarlık şururu incin- diği için dayanamadı, ilâve etti: — Allah vere de Sahipkıran Hazretleri babanızın ricasını ka- bul edip te sizi resmen istemese! Çünkü pederinize de bana kul- landığınız lisanı kullanırsanız pek tatsız bir vaziyet hâsıl olacak! Kız, pervasızca cevap verdi: | — Tatlı veya tatsız vaziyet- leri düşlüinmiye lüzum görmüyo- rum. Ortada fol yok, yumurta yok. Babamın analarıma danış- madan, beni dinlemeden Semer- kande el uzattığını da zannet- miyorum. Şayet böyle bir şey yapmışsa kendi düşünsün, işin içinden çıksın. Ben, saraylara gelin gidecek değilim! Şimdi kadınlar ve Tevekkül | Hanım, ayrı ayrı - düşüncelerle dalgin ve ayrı ayrı sebeplerle | dargın olarak evden çıkıyorlardı. | Timur, yüreği mustarip bir infial ile kanaya kanaya onları teşyi | ediyordu. Tahtırevanın eşiği önün- de kendilerini selâmladı.. — Eşya için, dedi, emirlerini- zi bekliyorum. Neyi beğenmişse- niz takdim edeyim. Aramızda geçen sözler için de tekra affımı | dilerim. Ben Semerkantte duy- duklarımı söylemekten başka bir şey yapmadım. Verdiğim haberin 'SON POSTA ve Halz Yevmi, Siyasi, Havallı gazetesl * İstanbal: Eski Zantiye ıdaro' Çatalçeşma sokağı 23 Telefon İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 Tolgraf: İstanbul SONPOUSTA ABONE FıATİ OTÜRKİYE Eeney 1400 Ke. 2700 Kr. — a .» W0 » ŞÜU ». B0) » 180 » 8)0 » 1 Sane € Ay 8 » ge ——— Gelen evrak geci verilmez. İânlardan — mes'uliyet “alınmaz tevap için mektuplara 6 kuruyluk Pul ilâvesi 1âzımdır. | le haberlerin asılsız olması daha || bir fikir, bir emel ve bir hedef | Halbuki 0, kendisinin cibaugir Adrea değiştirimas. (2 karaştur. İ ğ Hai ei Muharriri : X4 hoşunuza gitmiyeceğini bilseydim gevezelik etmezdim, canınızı sık- mazdım. Tevekkülün — annesi — derhal atıldı: — Haberin aslı -alb'ur ve olamaz da, Çünkü kızım öyle bir devlete lâyık değildi.. Eğer işittikleriniz sahih olsaydı elbette iftihar ederdik, sevinirdik, şenlik yapardık! Fakat Tevekkül Hanım, anne- sinin takip etmek istediği ince siyaseti de kendi fikrine uygun bulmadı. — Hayır, hayır - dedi - böy- iyidir. Kartal yavrusu kaya kovu- ğuna yakışır. Gül, kendi dalında güler. O yavruyu altın kafese ' koymak günahtır, gülü elmas saksıya atmak yazıktır. Timur, o gün bir harp kay- betmiş gibi mustaripti. Ne otura- biliyordu, ne durabiliyordu. Evin içinde bir aşağı bir yukarı gezi- niyordu. Bazan bıyıklarını çeki- yor, bazan — saçlarını tırmalıyor, bazan da kafasını fiskeliyip ken- di — endini tahmik ediyordu. Genç Moğol kızının sözleri son derece | gücüne gitmişti. Filhakika o, Tis mur denilen cihangiri şahsen ta- nımiyordu. Bu sebeple göster- diği isteksizlik, doğrudan doğruya benliğini incitmemek lâzımgelirdi. Fakat o güne kadar beslediği bir kanaat vardı. Dünya yüzün- de yaşayan her kadının kendisile evlenmeği bir nimet telâkki ede- ceğini sanıyordu. Şimdi bu ka- temelinden — sarsılmıştı. Güzel bir Moğol kızı açıktan açığa “ Sahipkıran hazretlerini ,, beğenmiyordu. Kızın bu teneffürü veya çe- kingenliği nedendi? Timuru ihti- yar bir adam olduğu için mi be- ğenmiyordu. Yoksa birçok kadın- ların ihimal veya nisyana uğramış | hatıraları arasına karışmaktan mı tisiniyordu?. O devirde kadım- ların izdivaç meselelerini tahlile kalkışmaları, sık dokuyup ince elemeleri vaki değildi. Babalar, kızlarını dilediklerine verirlerdi. An'anelerin büyük bir kısmını, Türk ve Moğol türesini kitap | haline — koyan — Cengiz — bile | “ Erkek'esi — istedikleri kadar | kadın satı abileceklerini, ka- bul etmişti. Bu kanuni hükme göre kadın, para ile tedarik olu- nabilen Lir meta derekesinde bulunuyordu. Binaenaleyh Moğol güzelinin de evlenme bahsinde sahibi olmasına imkân yoktu. Timur Hana verilmesi ihtimalini bariz bir İstikrah ile karşılamıştı! Bu, işitilmemiş bir cür'et ol- maktan ziyade düşündürücü bir hareketti. Bir kere kızın gönül ve irade sahibi olduğuna delâlet ediyordu. Bu — itibarla takdire değer bir hamle idi. Sonra Ti- mur isminin, öyle zannolunduğu gibi, her yürekte kahir bir işti- yak uyandırmadığını gösteriyor. du. —Aksak Cihangiri müteessir eden de bu ikinci nokta îdi.! ( Arkası var | çıktı: NÇ r n Sayfa 13 Karagöz Ve Hacivat Karşı Karşıya Evliya Çelebiye Göre Karagöz, Kırklarelinden Gelme Bir Kıptidir Bursada Bursada bir mezarın — tamiri münasebetile or- taya bir mesele Karagöz var miı, yok mu? "Karagöz,, beş altı — asırlık yakın bir Türk tarihinde yaşıyan bir şahsiyet de- ğil, daha eski devirlerde ken- disini - gösteren bir var'ıkt r. Ka ragöz Anka gibi, Hıizır. gibi Â' , hayat gibi ... lıiğı inkâr edile- miyecek efsane- vi ve hudut ta- numıyan bir mev« cultur. Kendisine bin bir masal isnat timsalidir. Friçyalıların mabudu Diyonizosün — dalkavukları ara- sındaki ismi Silen, Satirvepandır. Çinde ve Hintte onu başka bir isimle yaşatırlardı. Efsanevi kah- ramanlara her millet bir mezar uydurmuştur. — Hergülün — Yuşa tepesinda, Cebelüttarıkta ve Ati nada — mezarları — olduğu gibi Karagözün de Bursada — bir mezarı niçin olmasın? Birçok meçbullere — mezar — yapılır. da meçhul mizahçıya mezar yapıl- amaz mi? — Yalnız. çok bi- yük ve âlemşümul manevi bir varlığı mahdut ömürlü bir insan gibi düşünmek ve Bursada gö- ülü göstermek bu — efsanevi ölüyü biraz hırpalar bile, * Efsanevi varlıkları göstermekte çok mahir bir - tarihçi — olan Evliya Çelebi, Karagöz için şun- ları söyler: “ Karagöz İstanbul tekfuru, Kostantinin sâisi idi, Edirne yakınındaki ( Kırkkilise)- | den bir miri sahipkelâm, ayyarı cihan bir kıpti idi. , Evliya Çe- lebiye göre, Kıral Kostantin her sene bir defa asıl ismi ( Sofyoz- lu Karagöz Bali Çelebi ) denilen bu nedimini Konyadaki Selçuk hü- kümdarı Alâeddinin yanına g derir ve orada Bursalı Efeli oğullarından — asıl ismi Yurk- çğııl Halil — olan Alâeddinin mizahçıbaşısı — ( Hacı İvat ) — ile mübahbaseler yapılır, hayal oyun- ları oynatilirdi. Evliya çelebi : Ol hokka dihen furrel tarrar ile öynar. Tiryak lebini satmak için mar İle oynar. Benzetmek için âlemi bir zılli hayale Sayonde güneş gölgede divar İle oynar. * Gel ey ehli nazar zanneyleme bu haymeyi bâli Derunuş püracayiptir tecezsüs eyle ahvali. Gibi mısraları da Karagöze söyletmiştir. Evliya Çelebi Kırıxüıu.h.u_ Çekirge-(ieki Kar;gâz—Mez;n Kime ki bir şahsiyet sanarak büyük te- zatlara düşmüştür. Bu hıyıl:ğ ve nükteci varlığa yok dememek için bunu Kıral Kostantinin nedimi olarak göstermiştir. Evliya Çelebi bunu söylerken Kıral Kostantinin Kırkkiliseli hristiyan bir çinge- [ — HARİCİ HABERLER ] Bir Prens —— Metresi Tarafın- dan Öldürüldü Paris 18 — Burbon Parm sü- lâlesinden ve krallık ailesinden Prens Edgard dö Burbon evvelki gece meiresi olan bir İspanyol kadını tarafından ustura ile ök dürülmüştür. Prens bu kadınla 15 sene evvel bir boğa yarışında tanış- mıştı. Çok sefih bir adam olan Prens Edgar bütün servetini yemişti. Son senelerde kendi halinde kimseye muhtaç olmadan yaşıyordu. Prens bu İıxınyol kadınını seviyor, fakat kadın bir türlü prensle — beraber — yaşamıyordu. Prens ancak kadını evinde ziyas ret edebiliyordu. Dün prens be- raber yaşamak için son bir tek- lif yapmış ve kadınla aralarında bu yüzden bir mücadele başla- miştır. Bu münazaada — kadın pronsi ustura ile öldürmüştür. Mevkuf İspanyol kadını pren- sin kendine hücum ettiğini ve müdafaai nefis halinde prensi öl- dürdüğünü — söylemiştir. — Prens Edgardin müteveffa Avusturya Macaristan İmparatoru Fransuva jodıefin oğlu alduğu söylenmek- tedir. Mançuri Felâketzedelerine Yardım Moskova, 17 — Sovyet Hilâl ve Salibiahmeri, Mançuri feye- zanları felâketzedelerine 20 bin dolar teberru elmiştir. Aittir ? ne olan nedimini ( Karagöz ) isimli bir Türk yapmış- tır ve kendisine beş asırlık türk- çeye hiç benze- miyen daha yeni devirlere ait be- yitler isnat et- miştir. Sonra Kıral Kostantin Kon- yadaki Sek çuk — hükümdarı Alâeddinle mu- asır * ve — dost olarak — gösteril- “miştir. * Halbuki Konyada hüküm- darlık eden iki Alteddin - Köy- kubat — vardır. Birincisi 636 hieri senesinde, ikin- cisi de 700 tarih- edilen Anka ku- lerinde — ölmüş- şuna, her hidirel: lerdir. Halbuki lez günü kkeııdi. Kıral Kostantin aratmak içir Halla kırlata çe aDe Pati ken Hızıra na: müştür ki birin- sık “ yoktur ! 4 cisile aralarında diyemezsek, ka (221) sene ve ragözün varlığını ikinci Alâeddin- da inkâr ede- le (157) sene fark =yiı. O, mi- vardır. $ n n oyııı'l:rı: ı= Meşhur komik Naşit Bey canlı Kargöz rolünde İıı::::::ı. K::- tantin (12) inci Kostantindir. Evlik ya çelebi bundan evvelki on birinci Kostantini murat etse bile o da (1067) milâdi senesinde öl- düğü için aralarında (386) sene fark vardır. İşte bütün bu biribirini tut- mıyan — sözlerle Evliya Çelebi Bizansın Çingene (Krezüs) ünü Türk bir Karagöz yapmak iste- miştir. * Karagöz Araplara da geçmiş- tir. Bizde zeki, nükteci bir adam olarak kabul edilen Karagözü araplar bir hamakat ve bu-< dalalık timsali olarak almışlardır. Hatta (Echeli min Karagöz — Ka ragözden de cahil) gibi bir darbı- meselleri bile vardır. * Türk tarihinde ikinci Beyazıt devrinde iki (Karagöz) Paşa var- dır. Birincisi Şeytan Kulunun eli« ne düşerek kazığa oturtulmak suretile öldürülmüş, ikincisi de (894) hicri senesinde İstanbulda idam edilmiştir. Bir de daha son- raları defterdalık yapan bir Kara: göz Mehmet Paşa vardır ki o da idam edilmiştir. Bursadaki mezarın da bu Ka- ragöz paşalardan - birisine alt oluğunu söylersek bütün müna- kaşaların — susacağını — tahmin ederiz. * Muhiddini Arabi gibi ciddi bir filozofa nisbet edilen (hayali)n muhayyele mahsulü olsa gerek- tir. Çünkü Muhiddini Arabinin (Kâinatta ne varsa gölge, ha- yal, yahut aynadaki akislerdir) mealindeki vahdeti vucutten bah- seden bir beytinin yanlış tercüs mesile böyle bir zehaba düşük müştür. x4 aKN

Bu sayıdan diğer sayfalar: