22 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

22 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Afacanın Annesi — Afacan, | pastalara elini süreyim deme.. Çok davetli var. Onlara ancak yetişecek. Şayet artarsa sonra yersin... Afacan — öyle olsun anne! Ne oluyor, serlevhayı görür görmez burunlarınızın deliklerini tıkadınız. Affedersiniz. — hanımefendiler, affedersiniz. beyfendiler, bütün tahtakuruları namına sizi protesto ederim. Artık bu kadar hakaret | kâfidir. | Tahtakuruları zannedildiği kadar — münasebetsiz mahluklar değildirler, ne sivrisinek gibi vız vız diye Ööterek insanın canını sıkarlar, ne de pire gibi öteye beriye zıplayıp herkesi sinirlen- dirirler. Dıvarlarda, tavanlarda kendi kendilerine sessiz, sadasız dola- gır, kimsayo Fenalık etmek akıl- larından bile geçmez.. Bilâkis iyilik ederler. Kanlı bir adamsınız, sicak bir yaz ge- cesi, bir iki tahtakurusu vücudu- nuza gelse, kanınızdan bir kıs- mım emseler fena mi oluür! İyilik öyleya fazla kanmızdan bir kıs- minı tabii bir hacamatla alıyorlar demektir. Yatak çarşaflarında kan le- kelerini — bırakmalarına — gelince, bu da kendilerinin pis olmala- rından ziyade temizlikten pek boşlanmıyan ev hanımlarına ar- | hk_yı!ık çarşaflarının yıkanmak i AFAC Afacan — Ya... Mademki misafirlerin artığım ben yiyecek- mişim, bende o misafirleri bi- rer birer atlatayım da görsün- ler!.. Komşu — Afacan, üç kuruş, beş kuruş daha ne eder? Afacan — Sen evvelâ para- ları ver, ondan sonra da benden cevap iste! ——— — Zamanımın geldiğini mek isteyişlerindendir. Tahtakurularının kırmızı renk- | lerinin ne kadar cazip olduğunu söylemiye lüzum yok. Beyaz bir perde üzerinde birkaç - birden dolaşsa ne zarif bir vücuda gelir.. Bühassa Abajur kenarına dizi- lirlerse, bir avizenin billurları gibi şeffaf bir pembelik alırlar ki İ doyum olmaz.. ANI manzara DEVRİÂLEM SEYAHATİ Afacanın Tefrikası: 20 Hulâsa: Arkadaşı Cingözle beraber devriğlem seyahatine çıkan A- facan Amerikada kendini Tür- kiyenin —en meşhur — çocuk sinema — yildizi — diye — tanıti- yor. Bu yüzden hem zengin hem de meşhur oluyor. Fakat bu se- fer de Şikago haydutları çocuğu kaçırmakla tehdit ediyorlar. İm- zasız mektuplar geliyor. Harry lsminde bir polis hafiyesi Afacanı muhafazaya memur - olmuştur. İşlerin bu şekile dökülmesi fena halde canımı sıkmıştı. O akşam Cingözle otelin alt kat salonunda karşı — karşıya — otur- muş, arpacı kumruları — gibi düşünüyorduk. Harry — bizi muhafaza — için otele — dört polis memuru bırakmış, tahkikata devam etmek üzere sokağa çık- mıştı. O sırada yanımıza garsonlar- danbiri yaklaştı. — Mister Afacan, bir Efendi sizi görmek istiyor, dedi. — Kimdir? Dedim. — Kendisi bir vatandaşınız olduğunu söylüyor. — Peki, ne istiyor? — * Afacana söyliyecek mik- him sözlerim var,, diyor. — Polis memurlarına haber | vah! haber ver- | Afacan — Annemin bir - işi I çıktı, Hanım teyze... Akşam geç vakit gelecek... Misafir Hanım — Ya... Vah Selâm — söyle, olmaz mı oğlum ! AFACAN KOTRADA Tz Ağabeğimin küçük beyaz Bir yelkenli kotrası varl Öyle gider ki yaramaz Onu tutamaz martiler! Kotranın ismi afacan! Ağabeğim bakar yelkene... Kotrada biz iki kaptan... Ben de bakarım dümene! Altımızda kotra varken Komşu kapısıdır Adal İstedik mi pupa yelken Ver elini deriz modal Alacan Hasan Bey — Afacan, artık yazın sonuna geldik, Mekteplerin tatili bitiyor. Afacan — Hiç umurumda de- ğgil, Deliye hergün bayrammış, banada hergün tâtil! Bir müddet sonra memuru yanıma geldi. iki polis — Sizi görmek isteyen adam- la temas ettik, Kendisi Ahmet isminde bir türktür. Hakkında telefonla — lâzimgelen — tahkikatı yaptık. On sene evvel Amerika- ya gelen Ahmet, birkaç seneden- beri burada bir lostra salonu işletiyor. Her veçhile şayanı iti- mat bir adammış. Kendisile ko- nuşmanızda bir mahzur görmü- yoruz, dedi. Garsona: — Misafiri çağırınız dedim. Biraz sonra uzun boylu, kemikli, karayağız — bir içeri girdi. — Buyurunuz Ahmet Efendi.. dedim. Ahmet efendi kasketini bir masanın Üstüne fırlatarak yanıma oturdu. — Eyvallah imanim! iri adam dedi. Afacan Afacan — Hamım teyze, an- nem sokağa gitti. Mühim bir işi çıkmış... Misafirler — Ya... ah Vvahi Annene çok - selâm söyle, emi Afacan! a 0 Aluş — Afacan, demin an- nemden birgüzel dayak yedim. Afacan — Sana bir akıl öğ- reteyim. Tokadı yemeden ağla- maya başlarsan —annen derhal yelkenleri suya indirir. —— Hiç Yıkanir Mı? Afacanın annesi mutfakta iş görüyordu. Afacan sordu: — Anne ne yapıyorsun? — Baban balık almış, onları yıkıyorum. Afacan güldü. — İlâhi anne... Balığın bütün ömrü suda geçmiş... Artlık onu tekrar yıkamakta ne mana var!.. Bana Etyemez'i tuzsuz Ahmet derler! İstanbulün ele avuca sığ- maz külhan beylerindenim. Bu antika memlette içecek suyumuz varmış, kalkıp buraya geldik. Amerikanın taşı toprağı para derlerdi de ben inanmazdım. Meğer sahiden öyle imiş.. Bir lostra salonu açtım, epey dünya- hk tuttum, bugüne bugün dolârla oynuyorum. Yani senin anlıyaca- ğin kimseye minnetim yok! Allah versin, Ahmet Efendi.. dedim. Hemşerilerimiz gelip bu- rada para yaparlarsa biz iftihar ederiz.. Tuzsuz Ahmet gevrek bir kahkaha attı. Başımı iki tarafa sallıyarak: — Sen yok mu sen!.. dedi. Şeytana pabucu ters giydirirsin! Afacan yavrum... Ben açık göz insanları severim! Şunun şurasın- da “sinema yıldızıyım!,, diye bir Pastalar V l Ve Afacanın Annesi — Tuhaf şey.. Hiç kimse gelmedi! Sana gün doğdu. İşte sana istediğin kadar pasta! Afacan — Bu misafirler de ne sözlerinde durmaz insanlar- miş, anne!. — -———— — —3 | | Macana Göre | i i — Afacan, sana birkaç darbı mesel söyliyeyim de, ne demek | olduklarını bana anlat!, — Peki söyle bakalım!.. — Kaş yaparken göz çıkar- mak, neye derler ?. — Ha bak, bunu galiba es- kiden, bugün için söylemiş ola- caklar. Şık hanımlar yok mu?. Kaşlarını inceltirler, gözlerini bo- yarlar. Daha birçok şeyler.. On- lar günün birinde b:yl: kaşları ve gözlerile oynarken olurya, gımbızlarını, fırçalarını ıl:gno kazaen sokuverseler.. Bu sözün manası çıkıverecek. — Bir tane daha Afacan... Taştan ekmeğini çıkarmak ne demektir. — Sen onu parasız kalanlara sor. Benim pek aklım ermedi buna. — “Anasının emdiği süt bur- nundan,, geldi sözüne ne diye- ceksin bakalım.. — Şu söz keşke doğru olsa.. | Sütçülerin bir okka söte iki ok- ka su kattıkları bu zamanda herkes burnundan gelen södü içer, keyfine bakardı. — Eskiye rağbet olsa, bitpa- zarına nur yağardı.. demişler. Bu doğru mu Afacan? — Allah göstermesin, nur de- gil metelik yağsa bu züğürtlükte bütün dünya oraya Üşüşür, top- layacağız diye biribirlerine girer- lerdi. İyiki öyle şey olmu palavra attın. Bütün Amerikada tuzsuz Ah- | metten başka bu koca dolmayı | bir yutmıyan kalmadı!... Haber aldığıma göre epeyce dünyalık tutmuşsun! Allah versin kazan ... | Paranda gözü olanın gözü çık- sın!... Dün gazetede okudum: Şimdi de Şikago haydutlari sana balta olmuşlar.. İşittiğim zaman öyle bir te- pem attı ki tarif edemem! Bura- da bu heriflerin hakkından grele- cek bir kimse varsa o da evvel Allah Etyemezli Tuzsuz Ahmettir. Benburada iken sen hiç korkma Afacan! Sana elini — sürenin elini kırarım!... Anlıyor musun? - Bun- dan sonra ben seninle berabe- rim... Şikago haydutları da elle- rinden geleni artlarına koyma- sınlar!.. Tuzsaz Ahmedin teklifini der- hal kabul ettim. *Bitimedik

Bu sayıdan diğer sayfalar: