21 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

21 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri: A. R. Yeni Bir Hilâl -ve- Zambak Büyük Tariht Roman No.: 41 H4 934 Baskın! Başlarındaki Külâhları, Heybetli Kaşîıı;ının Üstüne Eğilmiş Adamlar, Atların Önüne Atıldılar.. —— İki at, burunlarından ateş fışkırarak yan yana koşuyor, her saniye, kaçanlarla — kovalıyanlar arasında daha ziyade uzayan bir boşluk bırakıyordu. Antuvan, her kelimesi boğazında düğümlenerek; | — Şöyalyem.. Benim temiz yürekli efendim.. Senin ve benim Allahım.. — Bunlar, — şüphesiz ki sana acıyacak.. Ümit ederim ki yaran.. Ah, affedersiniz.. Tees- sürle size, senli benli hitap ınimî Evet, yaranız, hafiftir.. —Artık kurtulduk demektir. O haydut sürüsü* şeytanların sırtına binseler, bize yetişemiyeceklerdir. | Diye söyleniyordu. Birdenbire, yolun iki tarafın- dan birer toz bulutu daha kalktı. Başlarındaki külâhları, heybet- li kaşlarının üstüne eyilmiş, bir- kaç kişi, kaplan gibi sıçrayarak atların önüne alıldı. Hayvanların gemlerine sımsıkı sarıldı. Antu- van, arlık iradesini büsbütün kaybederek — ellerini — semaya kaldırdı : — İşte.. bir bu eksikti. Diye bağırdı. j * | (Türk Akıncıları) na Tarihi | Bir İftira Haydut sürüsünü idare eden papaz, öfkesinden — köpürüyor.. Atının parça parça olan karnını mahmuzlamakta devam ederken: — Alçaklar!. korkaklar!. mis- kin herifler!.. yazık size... Herif- leri kaçırdınız.. sürün, atlarınızı... | Eğer bu iki adamı tutamazsanız.. hepinizi asarım. Diye bağırıp çağırıyordu. Fakat iş işten geçmişti. Şö- valya ile Antuvan'ın — kuş gibl uçan atları, toz ve duman bulut- ları arasında — kayboluvermişti. Yalnız, Şövalye ile — Antuvana ateş eden ikinci —pusu mevkii | geçildikten sonra, bu dörtnala at süren bhaydutlardanbiri, yerdeki kanları papaza göstermiş: — Merak buyurmayınız kont hazretleri... Lılı, kan izleri... Ar- tık bu adamların işleri bitmiştir. Demişti... O zaman papas, hayvanının — gemlerine — asılmış, gittikçe büyüyen ve çoğalan kan izlerine bakmış: — Evet.. Kurtulmalarına, ümit ve imkân kalmadı. Diye mırıldanmıştı... Sonra da, atının başını birdenbire çevirerek: — Dönün geri.. Bundan sonra asıl tehlika bizim için başlıyor. Diye bağırmıştı. Papazın kumanda ettiği bu haydut sürüsü avdet etmiş.. yor- gun hayvanları bembeyaz köpük- İer içinde olduğu halde, ilk mü- sademenin olduğu yere gelmişti. Burası, adeta korkunç bir mak- tele benzemişti. Her tarafından kanlar sızan, başları kılıçlar, hançerlerle par- çalanan cesetler — tozlar, toprak- lar içinde yaltıyor.. derin ve kesik iniltiler, tüyleri ürpertiyor- du... Şövalyenin arkadaşlarından hiçbiri sağ kalmamıştı. Bunların kendilerini kahramanca müdafaa ettikleri anlaşılıyordu. Çünkü hay- dutlardan pek çoklarının kanlı vü- cutları da bunların — etrafında kıvranıyordu. Üzerlerinde meşin hurçlar we | sandıklar bulunan yedek hay- vanlarının karınları kılıçlarla de- | şilmiş, hepsi de yerlere serilmişti. Manzara, yürekler parçalıyacak, sükünetle bakılamıyacak kadar fe- ci idi. Fakat bütün bu man- zara, — haydutları idare — eden Papazın Üüstüde, en küçük bir tesir bile icra etmemişti. Nitekim oraya geldiği zaman, arkasındaki süvarilere dönerek emir verdi: — Evvelâ, sandıkları hayvan- ların üzerinden sökün.. Şuraya dizin.. Sonra da, Fransızların üs- tünü arayın.. bulacağınız mektup- ları bana getirin. Süvariler, hayvanlarından at- lamışlar.. bu emri ifaya başla- mışlardı. Kanlı cesetleri biribirin- den ayırmak, onların üstünü ara- mak, kılıç ve hançer darbelerile karınları liyme liyme olmuş hay- vanların — sırtlarındaki — hurçları sandıkları indirip kaldırmaktan, dirseklerine kadar kana batmış- lardı... Fakat bütün dikkatli araş- tırmalara rağmen aranılan mek- tüp bula ecmamış.. #Gadece san- dıklardan — çıkan — kiymetli eş- ya, bir nefais —meşheri — gibi ortaya yığılmıştı. Gümüş şam- danlar, emsalsiz Venedik avi- zeleri, rengârenk kesme billürdan vazolar, altım ve mine işlemeli silâhlar, en kıymetli taşlarla mü- zeyyen gerdanlıkları ihtiva eden mahfazalar, top top al ve yeşil kadife ve çuhalar, gözleri kamaş- tırıyor; hattâ, evvelâ pek kayıtsız olan papazın bile gittikçe hayre- tini artırıyordu. len hayvanların eğerlerinin içine kadar arandığı halde matlup olan mektabun bulunamaması, pa- pazın canını çıkmıştı. esinden kudurmuş gibi bir bale gelen bu adam, tekrar atına sıçradı. Elin- deki uzun kırbacı savurarak: — Ah, çapkınlar.. Ah, palav- racı haydutlar... Asıl bana lâzım olan şeyi kaçırdınız... Hepinizi iki sene tarlalarda — çalışmıya mahküm ediyorum. Anlaşıldı ki, artık başka bir işe yaramıyacak- sınız... Hadi, bu eşyaların hep- sini sandıklara doldurcun.. çabuk şatoya nakledin. Eğer en küçük bir şey kaybolursa, ( Sen Kılud ) üzerine yemin ediyorum ki, bar- saklarınızı deşer, Akbabalara ye- diririm. Diye bağırdı ve sonra, şid- detle atını mahmuzladı. — Tozu dumana katarak dağların dik yamaçlarına hayvanını süren bu papaz, üç dört saat sonra, yalçın kayalar üzerine kurulmuş küçük bir şatonun önüne gelmiş, indiri- len asma köprüden geçmiş, şa- tonun aylusunda, stından inmişti. Etrafımı alan uşakların arasından geçen bu adam, doğruca basık tavanlı bir odaya girmiş; yazı masasının başına oturmuş.. şu mektubu yazmıya koyulmuştu: Prens hazretleri |... Emir buyurduğunuz plân mu- cibince, şövalyeyi ve adamlarını kâmilen pusuya düşürdüm. Ken- disi de dahil olmak üzere on üç kişiden mürekkep olan kafilesi efradını kâmilen öldürdüm. Mak- tüllerin elbiseleri, hattâ râkip oldukları atların eğerleri kâmilen arandığı halde, mektuba benzer hiç birşey zuhur etmedi. ( Arkası var ) SO Yanlı; Anlaşılan Bir Cümle... Bu adam - tabelâdaki yazının | | güliyetiniz nedir? manasını ters anladı ve ayakkap- larını - çıkararak — parmaklarının Dünya İktısat Haberleri Dikkatle 'Okunacak Bir İstatistik Amerika Mesat Nezareti İsta- tiıtı'ıılı:l kbllroıu bu memleketin — top- '?P tan tan flatlarını her Jiatları ay neşreder. Bu istatistikler m) senesi fiatları yüz — addedil Üzere hesap edilmekte ve her ay için muhtelif madde fiatlarında görü- len azalış ve çoğalışlar bu nis- bete göre bulunmaktadır. 741 muhtelif maddenin tetkikinden husule gelen bu İatatistikler bü- yük bir emek — mahsulüdürler ve piyasaların umumi gidişi hak- kında oldukça emin bir fikir ve- rebilirler. Geçen Haziran ayı için yapı- lan ve neşrolunan istatistik cet- veline göre Amerika Birleşik hükümetlerinde — toptan fiatleri bir yıl evveline kıyasle yüzde (14,77) artmıştır. Bununla beraber iktısadi buhrandan eser olmıyan (1926) senesi rakamlarını elde etmek mümkün olamamıştır. Di- ğer taraftan bu artış yüzdesi umumidir, ve vasati olarak ko- nulmuştur. Yoksa daha çok ve daha az artan madde grupları mevcuttur. Megelâ bazı mühim maddelerdeki çoğalma bu nispeti ziyadesile aşmaktadır: Amerika 1926 senesi rakamları yüz addedilerek| Haziran — Hariran Tüs Tism Deri ve kösüle — DA SA Nesç maddeleri 61,5 728 İnşaat malzemesi — T7T — 878 Çiftliğ mahsulâlı — S2 —— 6sü Mobi'ye 344 — 820 Umumi yüzde'er — 650 — 146 Bu artış devam ederse iktısa- di vaziyetin düzeleceği şüphesiz- dir. Fvkat hakiki yükseliş, para farkları göz önünde tutulursa, bu nispetlerden çok azdır. * Bu senenin ilk altı ayı zarfın- da Kanada altın madenlerinden (49 milyon 762bin500) dolarlık altın - çı- Kanadanın altın istihsalâtı * karılmıştır. (1933) senesi ayni ay- ları zarfında bu memleket ma- denlerinden elde edilen altın mık- tarı (37.464.000) dolardı. Şu hak de bu senenin istihsalâtı bir yıl evveline kıyasla takriben on beş milyon Türk lirası kadar fazladır, Fazıl Bey, döndü: Bn Sütunda H Nakleden: Hatice Hatip 158 NUMARA... Fazıl Bey tıpkı ekspres gibi bir adamdı. Hayatı mütemadi alâş — içerisinde geçerdi. Onu cakin görmek mümkün değildi. İşte bugünde yengesi Fatma Hanımın evine telâşla gelmiş, | daha kapıdan girer girmez: — Sevgili yengeciğim, demişti, maalesef burada duracak çok vaktim yok. Sizinle mühim bir iş hakkında görüşmek icin acele geldim. Şimdi gideceğim. Size tahsis edecek ancak Iki dakikam var, — Hiç olmazsa — otursanız — Hayır azizem, hayır otura- | mam. Lütfen beni dinleyiniz. — Kuzum Fazıl Bey her za- man böyle meşgulsunuz bu meş- — Sosyete hayatı azizem. An- hyor musunuz saat 2 de yeni açı lan resim sergisinde bulunmak mecburiyetindeyim 3 de Velliefendi çayırındaki at koşularındayım. Gece balo var. Fazıl Bey birdenbire yeğenine — Haydi benim küçük Muni- seciğim, dedi. Beni annenle yal- | nız birak. O kapıdan çıkar çıkmaz Fazıl Bey yengesine: — Çapkın hemen anladı, dedi. Evet Muniseye bir kısmet var. — Bir kısgmet mi? — Harikulâde bir şey... Bunu nasıl bulduğumu, vaktimin müsait olduğu bir gün size anlatırım. Kendisi gayet sevimli, yakışıklı bir delikanlı mesleği avukat. Ciddi bir genç. Hususl serveti yirmi bin liradan fazla. Annesi, babası yok, meflüç bir halası var. | Galatada iki han, Çarşı içinde dükkânlar, Beyoğlunda bir Şişlide iki Teşvikiyede de yine bir apar- tıman, — Aman.. Ne diyorsun Fazıl Bey?.. — Kendisine Muniseden bah- settim. Muhakkak onu tanımak isti- | yor. Ben kendisine size adresimi | vereceğimi ve sizin onu davet edeceğinizi söyledim. — Onu davet etmek mi? Mü- nasebetsiz kaçmaz mı? — Allah, Allah. Peki ne ya- pacağız? — Sen Bizi bir yere çağırsan, meselâ size. — Yenge bilirsin ki benim hiçbir zaman vaktim yoktur. Sen akıllı bir kadınsın bir şey bahane €et çağır çocuğu eve. Ben sana adresini vereyim: Altınbakkal 158 numara, * Fatma Hanım avukat Rıdvan | Beye yazıp yazmamakta tereddüt etti. Fakat yine yazdı. Munise yirmi sekizine yaklaşmıştı. Sonra da servetsiz bir kızdı. Böyle 20 bin liralık bir talip kolay kolay ele geçmezdi. İşte bunun için bir Salı akşamı Altınbakkal 158 wu- marada mukim ressam Mehmet Rıdvan Bey şu kartı aldı. * Fatma Hanım Rıdvan Beyin Cuma günü saat dörtte teşrifle- rini rica eder. Ciddi bir İş hak- kında görüşmek emelindedir. Ad- res Osmanbey Cabi sokak ... numara. * Mehmet Rıdvan bu sene birinci defa olarak Galatasaray resim ser- gisinde tablolarını teşhir etmiş ve bunlardan birini münekkit beyler iyi karşılamışlardı. Tanımadığı bu Fatma hanımdan mektup alınc : “İşte şöhret,, diye düşündü. Muhakkak zengin bir hanım bana portresini yaptıracak. Ve Cuma günü genç adam Fatma Hanımın evinde idi, Munise meydanlarda yoktu ve Fatma Ha- nım evvelâ sıkılarak söze başladı: — Beni affediniz Beyefendi, sİzi rahatsız ettim. Fakat Fadıl Bey size yazmaklığımı — tavsiye etmişti de.. Ressam düşündü.. Bu Fazıl kim oluyordu? Onun Fazıl is- minde bir dostu -yoktu. Fakat işi bozuntuya vermedi: — Fadıl, dedi, ha,! Evet, Fa- z Bizim Fazılcık... Ne yapar © şimdi, nasıldır ? — Nasıl olacak, diye güldü, her zamanki gibi meşgul. Ben kayınbiraderimi çok se- verim. — Kayın biraderinizi mi? Kimdir kayın biraderiniz efendim. — Fazıl efendim. A bu Fazil size kocamın dayı zadesi olduğunu söylemedi mi? — Hayır bu tefeeruatı unut- muş olocak, Belki de beni size tavsiye ettiği mesele belki de de buna ihtiyaç görmemiştir. —Bilakis Beyefendi. Bunun çok münasebeti var. Çünkü başıma gelen sıkıntılar dül olduğumdan- beri başladı Benim kocamın ba- basının fevkalâde zengin tablo kolleksiyonu vardır. Kocam öldü şimdi babası bana bu kolleksi- yondan hişsemi vermek istemiyor. Gonç ressam “bütün bunlar beni ne diye alâkadar etsin,, di- ye düşünürken yüksek sesle: — Fakat bu, büyük bir hak- sızlık diye cevap verdi. Fatma Haniım şimdi kızını içeriye çağıracak bir bahane bu- muştu. — Bana yalnız bir iki parça birşey veriyorlar, dedi. Onların İsimlerini söyliyemiyorum. Kızımı çağırayım o hatırlar. Zile bastı' gelen hizmetçiye: — Küçük Hanımı çağır ken- disine birşey soracağım, dedi, * Munise içeri girdiği zaman genç ressam hayran kaldı. Ne kadar güzel ve ne kadar sevimli bir mahlüktu bu. Annesi ressamı takdim etti. — Rıdvan Beyefendi, kızım şu büyük babanın bize vermek istediği resimler nedir?.. — Büyük babam size bir Grenze bir Fragonard ve bir de Davis eboşlarının serisini veri- yorlar. — Fakat Hanımefendi bu, bir servettir. Ve genç san'atkâr Frago- nard'dan Grenze'den velhasıl re- simden uzun uzun bahsetti, Mu- nise İçinden : — No akıllı adam diyordu. Sanayii nefisedn de anlayor. Yal- nız mesleki ile meşgul değil. Genç kız çay dağıtırken bir ara Fatma H. sordu: — Halanız — nasıldır, - iyidir inşallah ? — Halam mi amcam diyecek- siniz galiba maşallah mütemadi- yen Çlllşıyoı.. — Çalışıyor mu?.. Bon onu meflüç zannediyordum. ( Devamı 11 inci sayfada )

Bu sayıdan diğer sayfalar: