16 Ekim 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

16 Ekim 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i | ! i j * Mmerdivenleri inerek Ibrahimden — Tekrar yukarı çıkıp ta — etrafına Muhbarriri: A. R. K Hilal -ve- Zambaki Büyük Tarihi Roman No.: 64 16- 10 - 934 Barut Fıçıları .. Antuvan, Elinde Yanmakta Olan Çıra Parçasile Fıçılara Yaklaşınca Korkusundan Donakaldı.. Antuvan, merdivenleri sür'atle J çilerin nazarıdikkatini celbederek çıktı. dayadı. Kapağın öteki tarafından hiçbir ses alamadı. Bacaklarını gererek ve vücudunun bütün kuv- vetini omuzlarına vererek kapağı zorladı. Bu yekpare mermer, ha- — fifçe kımıldadı. O zaman Antu- yan, dudaklarında memnun bir tebessümle: — Allahın, bu kadar sevgili kulu olduğumu bilmiyordum. Bu, ne kolaylık... Diye mırıldandı. Ve sonra, bütün kuvvetile zorliyarak yavaş yavaş kapağı kaldırdı. Tepesinden boşanan toz ve topraktan korunmak için ellerile gözlerini kapadı. Bir kaç dakika böylece kaldıktan sonra, birkaç basamaktan ibaret olan merdivenin üst başına vardı. Artık hurası, zifiri karanlık oldu- ğu için elile etrafı yokladı. — Burası fıçılarla dolu.. Fa- kat maalesef şarap fıçıları değil. Şimdi meselenin en mühimmi, bu- ranın kapısını bulmakta. Bu da, — bu karanlıkta pek kolay olamı- mıyacak. Vakit geçirmemek için Ibrahimden bir çıra almalıyım. Diye homurdandı. — Süratle küçük bir parça yanar çıra aldı, göz gezdirdiği zaman, az kalsın kanı donacaktı. Buz gibi kesilen dudaklar- titredi : — Meğer bunlar, barut fıçı- ları imiş. Bereket versin ki tam vaktinde gördüm, Küçük bir ihtiyatsızlık, Şövalyemi mahvede- bilirdi. Deye söylendi. Etrafına sürat- le göz gezdirdi. Duvarların kena- rına Üstüste — yerleştirilmiş olan fıçıların arasında, dar bir dehliz gibi bırakılmış olan geçit.. ve bu geçidin nihayetindeki kapı gözüne ilişti. Derhal çırayı — söndürerek ayaklarının altında dikkatle ezdi. O dar geçitten kapıya — doğru ilerledi.. Fakat kapının önüne gelip te açmıya teşebbüs ettiği zaman, sanki kuvvetli bir tokat yemiş gibi sersemledi. — Çünkü kapı, sımsıkı kilitli 1di, — Hay, domuz şeytanın büyük babası.. nihayet, karşıma diki- din ha?... Antuvanın kendi kendine sor- duğu bu suale, sanki şeytanın büyük babası kulağına fısıldıyor- muş gibi şu cevabı verdi: — E canım, koca cephaneliğin kapısı da, sinyor Antuvanın güzel- hatırı için açık bırakılmaz ya?.. Hele şöyle etrafı yokla.. rezelerin Üstünde parmaklarını bir gezdir. En dar ve en müşkil zaman- larda faaliyete gelen ve insanlara, T en dâhiyane tikirler İlham eden zekâ, birdenbire Antuvana bu fikri vermişti. Parmaklarını reze- lerin Üstünde gezdirdi. Bunlar bir- birinin üstüne bindirme idi. An- tuvan hemen yere iğildi. Kalın ağaçlardan yapılmış olan kapının alt kısmına parmaklarını geçirdi. Bütün kuvvetini sarfederek epice güçlükle — rezeleri — yuvalarından |çıkardı. Fakat az kalsın, birden- bire arkasıma devrilen kapının /altında kalacak.. Ve hiç şüphesiz ' ki hasıl olan gürültüden, nöbet- b Evvelâ kulağını kapağa ) bir felâkete sebep olacaktı. Temiz bir hava, Antuvanın yüzüne — çarpmış... — Gözlerinin önünde, semadaki yıldızlar pırıl- damıya — başlamıştı... — Antuvan, evvelâ başını kapıdan çıkardı. Etrafı yoklamıya başladı. Önünde oldukça geniş bir meydan vardı: Sağ tarafındaki dört köşe kuleyi derhal tanıdı. Şövalye ona, bu kulenin hendek tarafındaki pen- ceresinden o siyah şeyi sallamıştı. Kulenin kapısının önlünde sönük bir kandil yamyor. Kapıcı veya- hut nöbetçi olması lâzım gelen bir adam, tam kapının önüne se- rilmiş olan bir hasırın Üstüne boyluboyuna uzanmış, horul ho- rul uyüyordu. Antuvan, bu müsalt vaziyeti görür görmez sevincinden titremiş: — Türkler, mahbuslarını mu- hafaza —etmeyi, iyi bilmiyorlar, Maamafih ben bundan şikâyet edecek değilim. Diye gülümsemişti. Her yer, derin bir stkünet içinde Idi. Ne bir ses ve ne de bir hareket hissedilmemekte idi. Fakat Antuvan, bu gibi — işlerde mutadı. olan - ihtiyatla harekete karar vermişti. Kapıdan çıktı. Bir gölge gibi davarların kenarına sine sine uyu- yan kapıcıya yaklaştı. Bir hamlede Üstüne atıldı.. Bir tek adamla nasıl olsa başa çıkabileceğine ümidi vardı. Bu ümidin verdiği küdret ve emniyetle nöbetçinin Üstüne çullandı, Bir elile sımsıkı ağzını kapadı. diğer elile de onun başındaki külâhı çıkardı. Bu kü- lâhın etrafına sarılı olan ince sa- rıkla ellerini sımsıkı — bağladı. Sonra da, külâhı dürüp bükerek ağzına tıkadı: — Ah, anahtarları da şu muh- terem kapıçının Üstünde bulsam.. Kapıyı açmaya uğraşmak teh- Hikesi kalmazdı. Göreyim seni, şeytanın büyük babası.. Şimdiye kadar gösterdiğin nezaketi biraz daha muhafaza et, Diye mırıldandı. Ve serl ha- reketlerle, kapıcıyı aramaya baş- ladı. Şeytanın büyük babası, Antu- vanı kırmamış.. Ve görmek İste- diği bu hayırlı işe, engel olama- mıştı. Kapıcının - belindeki şal kuşağın — arasında, — biribirlerine ince bir meşinle bağlı, birkaç büyük anahtar, — şıngırdamıştı... Antuvan, — sevinçten mestolarak hemen bunları çekip almış.. Ka- pıya yanaşmış, birer birer tecrl- beye başlamıştı. Üçüncü anahtar, , ümit edilmiyen bir — kolaylıkla kulenin küçük demir — kapısını açmıştı. Antuvan, ihtiyatı elden bırak- mamış.. —Kapıcıyı — sürükliyerek kulenin içine almış. — Kapının arkasına boylu boyuna uzatmış.. Ondan sonra da bu zifiri karan- hk içinde, Şövalyenin mahbus bulunduğu yeri bulabilmek için duvarları ellerile yoklamıya baş- lamıştı, j Eline ilk tesadüf eden kapıyi açmış, başını içeri sokarak: — Aziz — Şövalyem. Burada mısın?,. ( Arkanı var | — SON POSTA Yeni Moda Şapkalar — Nasıl, yeni şapkam iyi mi olmuş?. — Hayır eğri Plııuıf.. Dünya İktısat Haberleri İşsizleri Gittikçe Azalan Bir Memleket Çekoslovak Mesai Bürosu ta- rafından — yapılan :o:!ovn | istalistiklere göre ada işsizliki yi memlekette p ormuş | 1934 senesi ağus- tos iptidasında 566.470 işsiz var- dı. Bir yıl evvel aynı tarihte ya- pılan — istatistik Çekoslovakyada 640.360 işsiz tesbit etmişti, Şu iki istatistiğin mukayesesi bir seno içinde 73.890 kimseye iş bulun- duğuna işaret etmektedir. Diğer taraftan aynı makam tarafından yapılan aylık istatis- tiklere göre de 1934 senesi ilk yedi ay sonunda senenin ilk gü- nüne kıyasla işsizlerin miktarı yüzde 32 azalmıştır. 1933 senesi aynı tarihleri arasındaki mukaye- senin verdiği yüzde yalnız yirmi altıdır. * Isviçre hükümetinin muhtelif ._İııı_ı'çn—d:— memleketler — ile ., | olan takas — ve l takas ofisi | kliring anlaşmala:- rının gittikçe artması üzerine bu işlerle uğraşan İsviçre Milli Bane kası hükümete müracaat ederek bu vazifenin kendisinden alınması arzusunu göstermiştir. Hükümet bu arzuyu kabul etmiştir. Şimdi bir takas ofisi ihdası için hazırlıklar yapılmak- tadır. 30 Teşrinievvelde neşrolu- nacak olan bir kararla bu ofis çalışmıya — başlayacak- ve — Milli Bankadan bütün takas ve kliring işlerini devir alacaktır. Muame- lâtta hiç bir değişiklik olmıya- caktır. * Cezairin zeytin mahsulü bu sene bozuktur. İki senede bir bere- senesi olmakla beraber istihsalât evvelki sene ile de kıyas edilince yine noksan olduğu — görülür, Cezair İIstatistik dairesi tarafın- dan yapılan bir istatistik bu nokta hakkında çok açık bir nklr voııııeM. Kental olarak zeytim Seneler Yemeklik Yağlık 1082 129,80 2,007,400 1933 115350 1,169,200 1934 96,900 719,750 Bu suretle Fransanın Cezair- den alabileceği zeytinyağı miktarı bu sene az olacak ve aradaki fark diğer zeytinyağı yetiştiricisi memleketlerden — tedarik edile- cektir. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Nakleden: Hatice Hatip EN BÜYÜK Aktör Necdet Fikri, beyaz saçlarımın üzerinden ellerini geçirdi ve gözlerini yarı kısarak : — En büyük — rolümü ben sahnede değil, hakiki hayat sah- nesinde oynadım, dedi. O gece bar çok kalabalıktı. Ortada çiftler dönüyordu, güzel bir caz takımı tatlı bir tango çalıyordu. Necdet Fikriyi temsi- den sonra kocam davet etmişti. O kocamın eski bir — mektep arkadaşıdır. Şimdi kocam kız kardeşile ka- labalık arasında dans ederken ben bu akşam biraz yor, ve biraz bezgin duran bu yd= avutmak istiyordum: — Kuzum, dedim, anlatınız bakalım bu rolü. Bu nasıl rolmüş? — Başmı kaldırdı, gözlerimin içine baktı: — Bu akşam beni biraz de- gişik bulmiyor mısınız? Dedi, Evet, diye cevap verdim, Yorgun bir haliniz var. Başını salladı: — Yorgun değil, belki kederli. Şampanya kadehini alarak: — Şerefinize... Dedi ve sonu- na kadar içti.., — Evet kederliyim Naciye. Çünkü bu akşam eski bir hâtıra- nin yıldönümündeyim. Tali Ve kendisine sormadan an- latmıya başladı : — Bundan on sene evveldi. Bir akşam tepebaşına yakın apar- tımanda oturuyordum. O hafta temsil edilen piyeste rolüm olma- dığı için gecemi evimde dinlene- rek geçiriyordum. Kapım çalındı, hizmetçi kız bir hanımın beni bek- lediğini söyledi. Gece saat dokuzda evime gelen bu hanımı salonum- da kabul ettim. Ancak kırk beş aşlarında bulunan bir kadındı. Çışını daha büyük gösterecek tarzda ve basit giyinmişti. Ken- disini bana takdim etti: — Münevver. — Bu da başka isimler gibi bir Isimdi ve bana birşey ifade etmiyordu. Ona bir koltuk gös- tererek : — Buyurunuz, dedim. Oturdu. Ve fazla mukadde- meye İüzum görmeden anlattı: Efendim, sizden belki de kabul etmek lütfunda bulunabile.- ceğiniz bi istirham etmeye gel- diî.nı Bın"o':l! halli dul bir kadınım Kocamı geçen sene kaybettim, Hayatta bir sevgilim var, o da ölüm yatağında olan kızımdır. Kızım veremdir Necdet Fikri Bey, doktorlar bütün gayretimize rağ- men — mel'ün hastalığın seyrine mani olamıyorlar. Geçen gün dok- tor, tıbbın bir şey yapamıyacağını söyledi, yalnız bir mucize dedi. Belki bu çocukta hayata karşı uyanacak — bir alâka,... Kalbinde bir ümit, maneviyatından gelen bir kamçı darbesi gibi onun maddi kuvvetlerini yeniden di- riltir, — diriltebilirmiş... — Bilmem sözlerimle ne demek — istedi- ğimi —anlıyor musunuz?.. Siz- den çok bir şey istemiyorum... Istediğim bir sadakadır.. Fakat bir Şafkat ve muhabbet sadakası, bir merhamet — sadakası.. — Siz memleketimizin en İyi aktörüsü- nüz çocuğuma bu rolü en İyi siz oynıyabilirsiniz rica ederim, Bize boş vakitlerinizde, arada sırada geliniz.. Bizimle dost olunuz.. Onu meşgul ediniz. Ona evvelâ bir âşık, onrada bir nişanlı rolü yapınız.. eğer bu heyecan onu kurtarmazsa bile hiç olmazsa son günlerini güzelleştirir. Hiç olmazsa ondan ölüm fikrini, ölüm —korkusunu uzaklaştırır... Bir vol san'atkâr, sizden bir rol istiyorum, Solgun l ROL anne hınçkırarak ağlıyordu. Ona benden istediği şeyi yapacağımı vadettim. * Ölüm halindeki kızın — ismi Kadriye Idi. Allahım ne koca- man, ne — güzel, gözleri vardı. Hastalık biçare yüzünü öyle — soldurmuştu ki.. — sapsari ve zayif bir yüzü vardı. Hayati- ı"ıı.u Iî:lııııııı:ç bi:; yüz... Ve göz leri.. bütün hayatiyeti İşte o lerde idi. Herdet İ di Hayatımda şimdiye kadar bir« çok roller oynamıştım. — Fakat l;luçblı roılnlıııı ölüm halindeki genç kıza yavaş yavı olmak - rolünü oynınyı.iuhu kavrayıcı gelmemişti. Onun ıılhlnl kazanmak güç olmadı. Ilk görüşte bana ısınmıştı. Anmnesile beraber tanıştşımızı izah eden bir hikâye uydurmuştuk. Hasta buna kandı. Onu evvelleri haftada bir iki kere, daha sonra her gün ziyarete başladım, Boş zamanlarımı onun yanında geçi- riyor gibi idim. Ona kitap geti- riyordum. Ona bir kadını bir gınç kızı — sevindirebilmekten aşka — bir kiymeti — olmiyan ufak tefek hediyeler) getiriyor: dum ve onun sevindiğini gözlerine can, yanaklarına kan geldiğini gö- rünce soviniyordum. AÂdeta ben rolüme değil, rolüm bana hâkim- di... Evet Naciye.. Benim hayatta en candan oynadığım rol bu idi. Nihayet bir gün rol icabı ona aşkım bildirdim, onunla evlen- mek istediğimi söyledim... Genç kız bunu annesine öyle bir se- vinçle açtı ki... Nişanlanır nişanlanmaz hemen l bir hediye etti: ona yüzel y::k iye e! :._ man: — Demek ben evleneceğim, Ben de öbür kızlar gibi evlene- ceğim, olaca; ha?.. eğlOıııııîı'ıııîlıırıınıııi'::ııııı aldım. Yorgun başını omuzuma dayadı. — Ne güzel bir gelin ola- caksın — sen... Beyaz elbiseler giyeceksin... Çok tüllü bir duva- ğın olacak... Çok tüllü bir duvak, —- Çok tülden — yığın, yığın tüldc:oıı bir duvak, diye tekrar- ladı. — Sonra taç... Sen eski ge- linler gibi taç takacaksın. Pırıl pıril bir taç. Başı omuzumda idi: — Pırıl pırıl bir taç, — diye tekrarladı. — Tel.. Ben tel de isterim ha... Telsiz gelin - istemem. Zayıf ellerini başının yanından omuzlarından geçiriyordu. — Uzun teller... Gümliş teller... — Seninle evvelâ adada bir ev tutacağız... Bahçe içinde bir ev.. Çok çiçekli... K Gözlerini bana kaldırdı. Göz- lerime baktı derin derin baktı: — Evet çok.. çok çiçek isterim, ledi. Aktör Necdet Fikri başını önüne eydi, bir müddet sustu ve sonra: — Onun mezarı, dedi, çiçek lçerisindedir. — — Öldü hal.. — Evet bundan tan on sene evvel benden çok çiçek iste- diğinden — yarım — saat sonra öldü. Başını önüne eydi, Elile göz- lerini kapadı: — Ağlıyor mısınız, dedim, o genç kızı 'sevmiş miydiniz? — Bilmem. O rol benim en büyük, en mühim, en iyi rolümdü. O rolü öyle benimsemiştim ki... Sustu. Elini yine gözlerine götürdü.

Bu sayıdan diğer sayfalar: