18 Haziran 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

18 Haziran 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa 'nı:ı - Deli Aslan: Palangada Askeri Düzen Kurulmuştu. uçan ruhların kanat fısıltıları bu karanlık gecenin — dalgaları, bu sıcak ve kızıl kan buğusu içinde İşitiliyor gibiydi. Tarih ve yazıcı, bu kan buğu- sunun İçine girmeye, ölümle dak galanan karanlık içinde facianın perdesini kaldırmağı göze alabil- seydi bize kapılarından dumanlı, ilık çocuk ve kadın kanı sızan odalar, hıçkırıklar ve - hırıltılarla dolu evler ve bunların — içinde bıçakları, kılıçları ellerinde öteye beriye koşan, hem ağlayıp hem öldüren birçok çıldırmış erkekler görecektik. Irk ve millet gururunu korumak Ülküsile her şeyden, hattâ * geçilemiyecek şeylerden geçmiş kahramanlar.. Arasıra karanlık, issiz sokak- lardaki kapılar kerkar gibi, ağ- lar gibi gıcırdayarak, inildeyerek açılıyor, kapalı tabutlara konmuş kadınlar, sedyelerle çift çift veya üçü birden yerleştirilmiş cansız ço- cuklar, her renkli kefenlere sarık maş ölüler, ruhları ölmüş bir takım dirilerin sırtında, omuzunda çıka- rılıyor, kör, korkak ışıklı fenerler, çiralarla ya sessizlik, yahut boğuk bizkaç hıçkırık arasında kalenin bilinmiyen bir köşesine değru götürülüyordu. Bu, bir insan cemaatinin, bir Insanlık parçasının hep birlikte ortak bir mezara taşınması İdi, Bu ölme, öldürme; taşıma, gömme haillesi gece yarısı bitti. Okuyucularımız — tarihin — bu eşsiz ve kanları hâlâ sızan gecesi için bizden daha çok bilgi iste mieğe cesaret edebilirler mi ?... —Ö Elli Bine Karşı Bin! # Geca yarısını iki saat geçmişti. Artık Subuska palangasında düşmanın eline geçerek onlara şarap verecek Türk kızı, köle o rek kullanılacak yaşlı kadın, 'Fürklüğü vantup Alman, Macar, Sleven büyüyecek, yahut acımaz kılıç ve mızraklara yem olacak çocuklar yoktu. Bunların hepel; sarı saçlar, mavi gözler; ceylân bakışlar, sa- mur kaşlar; zanbak yanaklar ve melek yüzler şimdi kan çamurile ıcıiıılıı* karanlık mezarlarında parça parça ve karma karışık yatıyerlardı. Üaztlerine atılmış so- gük toprağın kucağında — bütün korkulardan uzak, çok uzak idiler, Şimdi Subuska palangasında daha çok ve daha yabancı kana susamış alevli gönüllerden, düş- man ciğeri koparmak İsteyen de- mir ellerden, et ve kan! Diye bomurdanan aç kurtlardan ve koskin, acıma bilmez kılıçlardan başka bir şey kalmamıştı. Palangada bütün askeri dü- zen kurulmuştu. Korkunç çıkış ve saldırış hareketi palanganın iki büyü kapısında makanizmasını kurmuş, patlamak üzere bulunan bir yanar dağ gibi yine kendi kuvvetinden — titremeye, — kımıl- danmaya başlamıştı. Aşağı yukarı bin iki yüzü bulan bütün Türk kuvveti eski tarihlerimizin “salt ve sebekbar,, dediği biçimde süvarı idi. Mun- tazam piyade olması gerek yeri- çerilerin bile —mahiyetleri bu 6:r7hat — bucaklarında — s.vati e çeviliyordu. - Palangada Kanlı gövdeleri bırakıp göklere l canlı — iasaa kala [ mıyacaktı. Düşmanla ölünceye kadar döğüşmeye andetmiş Su- buska Türkleri bir pişder, bir küllü kısım, bir de dümdar ol mak Üzere üç alaya ayrılmıştı. Bu Üç alay aralarında yüz adımdan artık uzaklık olmamak fizere biribiri ardında düşmanın cılız ve Türkler için en uygun yerine bir demir ok gibi sapla- nacaktı. Bu demir ok ya kırılıp bin parça olacak, ya elli bin kişilik düşmanın bağrını delip bel ke- miğinl parçalayarak arkasından çıkacaktı. Palanganın çevresindeki düş- man dört yandan, uzak, yakın Macar, Hırvat köylerinden top- lanmış — yağmacılarla — elli bine yakın kestiriliyordu; böyle bir kuvvete kargı müstahkem muha- sora balttını yarmak ancak çı- ginların aklından geçebilecek bir umut idi. Ancak Subuska Türkleri zafere değil ancak ölmeye ve öldürmeye, ölmeye fakat çok öldürmeye gidiyorlardı. Bütün yaşama, sevgi ve saadet kaynaklarını ellerile kana boğmuş olan bBu adamlar İiçin geride başka ne kalmıştı? Onların gö- nülleri şimdi wssız, Üstünde ağla- yanı bile kalmamış bir mezarlık değll mi idi? Şu kadar var ki: Sarı Şahin Bey ile palabıyıklı, çatık yüzlü Yeniçerl zabiti daha geniş, daha uzak — düşünüyorlardı. Bu iki adamda yaratılışlarının, gönülle- rinin eşsiz yüksekliğinden başka bir de kumandanlık borcu, asker- lik Glküsü vardı: Bu kadar canı, olabilirse, kurtarmak; olamazsa tam değerine satmak — onların vazifesi idi; bu borç yalnız öfkeye, atılganlığa uymakla, yalnız yiğitçe ölmekle ödenmiş olmarzdı. Onlardan başka herkes yalnız kendisini düşünebilirdi; ancak on- ların — kendilerini unutarak her kesi düşünmeleri; hem hep bera- ber, hem birer birer düşünmeleri askeri vicdanın en yüksek ku- mandası İdi. Iki kumandan bunu iyice dü- şünmüşler, plânlarını tasarlamış- lardı. Diyebiliriz ki: bayağı her nefere ne yapacağı, ayrı ayrı bu- Tunuşlara göre tutulacak yollar açıkça, —iyice anlatılmıştı. işte onun için bu Türk baskın kolunu, kendi kendine işleyen bir savaş makanizmnası saymak hiç de yanlış olmazdı. Subuska — türklerinin kuman- danları, zabitleri ve her neferi palanga uzak ve yakınındaki top- rağı, onün iniş ve çıkışlarını, güç- lük ve kelaylıklarını karış karış biliy orlardı. Atlar tavlanmış, yürümek, koş- mak için hırçınlaşı; orlardı. Kimsede gereksiz on dirhem bile yük yoktu. Eğer düşman hattı yarılırsa ( Buda - Poşte ) kalesi yolu tutu- lacaktı. Bu zifiri karanlık gecede düş- mana yapılacak bazkın gerçekten eksiksiz idi: Ancak ellişer kişilik üç fedai takımı ayrılmış'ı; bunlar palanga- nin büyük kapıları karşısında düş- manın palangadan baskın ihtima- lini en çok umduğu ayrı ayrı yer- lerden yalın kılıç düşman hatlarına büyük bir gürütü —ile saldı- racaklardı. Ç Arkası var ) 'lolrı'kı hn ııı SÖON POSTA Çakirdeklen Zeylfini " — aA ee A ea n A | HİKÂYE Yetiştiriliyor Bir Mütehassısımız Buna Muvaffak Oldu Izmir, (Hu- susl) — Batı Anadolu böl: gesi zeytincilik mütehüssısı Ferruh Barlas, çekirdekten zeytin yetiştir- mek hususun- da yaptığı de- nemeler sonu- cunda muval- fak olmuş ve Türkiyede ilk SER. Zaytıncilik miitehas- gı Ferruh Darlas defa bu önemli ve tarımsal (zirai) işi başarmıştır. Bundan önce İtal- yadan getirilen bir —mütehaasıs tarafından yapılan tecrübelerden iyı bir sununç alınamamıştı, Fer- ruh Barlas bana denemeleri hak- kında şu izahatı vermiştir : “— Tecrübelerimi Bornovada yaptım. Yabani zeytinler; topla- tarak kolayca fışkırmaları - için süt kostik muamelesinden sonra Stratifiye tâbi tuttum. Yolile ha- zırlatılan sıcak yastıklara Şubat ayı sonlarında ektim. Bunlar vakit vakit kireçli su ile sulanarak üç ay İçinde çekirdeklerden genç filizler, fidancıklar çıkmağa baş- lamıştır. Bunlar bir yıl kadar yastıkta tutulduktan &onra tava- lara sıravari dikilecektir. En sonra da yarım parmak ka'mlığına var- dığı zaman en iyi şemeklik ve yağlık zeytin sularile aşı'anacaktır. Bu iş bizce çok mühimdir. Bu sayede aşılı ve köklü zeytin fidan- ları hazırlanarak fenni zeytincilik yolunda büyük bir adım atmış olacağız. — A, B. Son Posta İstanbul BORSASI ÇEKLER LT.L için LT.L. içir Nerv . yerk 0,795275 — Viyasa 4, 1118 p, 9,564) 1972 446078 | Vargova ÇT Atlaa R5,5556 | Paşta 4 As06 Cenevre — 2,4540 | Rükrsş TRÇNNI Sefya 626667 | Belgrat 34,7880 Amsterdam — (ÇİTIS | snd'a Kr. Glü,$ü Tülg 1909 — | oe ova ,, 109350 *, ESHAM ve TAHVİLÂT | Lira Lira İş Bank,(Nama) 1,60 » WSücalle) — 9,50 » Ölücese) Olm Dahtir giçis OCemazlı bön'e n.m çe Bella'k , Bağ at terep 14410 Şi.heti Hay.iye 15586 | Ç e HL 4AT Heliy 1050 — Raji 250 ARAdAlı MTCW, 4550 — Temmvıy Oü— « B OİE, GÇŞ Rehtim a— Amada'u M 100V 42,50 / Üzküdür ea — 10z,— Şark DY Üü Tetcos C0,09 a. Tenmvip — 99 — BasarKr.Fo.ikü$ 127 — “ &08 .e » 1923 8100 Terkor 19, . « lll we Havagazl Ylçe | Bekteli —— Yelefon HÇ0 MESKÜKÂT ("| ! Kuruş | Kuruş Yük ol VK | (Ham' 4750 lagı » 1053 | (Re at) sı | Ün * S Rus » Ka Mesidiye D Bacık et (O L1 230 Bal u beşibirlir allra VCümhurıyet — 4650 | VAHE) «5 | (Ham t) aramalı 340) Reşçat) D Vahit £ Ü Borsa hadlat — “MÜDERRİS K KÜMÜRCUYAN yi Mektep, banka, şirket ve kütüpa- melere mahaus nari kitaplar : Yeni barflerle: » tenzilli bedeli — Kr. Ameli ve tatbiki kambiyo 35 Yeni muhasebe usu'ü 122,5 Ticari malümat ve bankacı'ık — 105 iktaat ilmi 87,5 ihtisas muhasebeleri 1765 ( Şirket, sanayi, ziraat ve ban- ka) ticari ve mali hesa; 70 Lügaritma cetvelleri ( yeni ra- kamlarla ) 56 Başlıca satış yeri: Ikbal kütüphanesi L BİR HIRSIZ l Siz hiçi mahkeme konduılı- rında geçen hâdiselere göz gez- dirmek; kapı önlerinde kaynaşan insanların dertlerine kulak vermek için Adliyeye uğradınız mı? Eğer bunu yapmadınızsa bile- mezsiniz.. Mahkemeler, hergün yüzlerce çeşit hâdiseyle karşılaşan; en acıklısından en gülüncüöne, en garibinden en tuhafına kadar, b irçok hâdiselere sahine olan bir yerdir. Mahkeme koridorlarında do- laşan kadın veya erkek herkesin içinde küçük ve büyük birer gizli macera vardır. Ben, işte bu garip hâdiselerden bir tanesini size anlatacak; bir genç kız gönlünde düğümlenen bir düğü- mü çözeceğimi: Gazetemin mahkeme sütununa birkaç havadis bulmak Isteğile, hergünkü gibi, Adliye binasının uzun — koridorlarında geziniyor; kapıların açılmasını bekliyorum. Üçüncü ceza mahkemesi önünde bir genç kız gözüme İlişti. Elinde bir kâğıt vardı. Duvarlarda asılı levhalara göz gezdiriyor; yanından gelip geçenlere Ürkek nazarlar fırlatarak söz söylemek ister gibi hareketlerde bulunuyordu.. Yam- na yaklaştım. Bakışlarımız karşır laştı. Nasılsa cesaretlendi, benden çekinmedi. Dudakları hafif, y muşak bir sesle kıpırdadı: — Hangi mahkemeye versem acaba bu kâğıdı? — Nedir bu kâğıt? — Birisini dava ediyorum da. — Neyo dair? bir münasebet- sizlik falan mı? — Hikâyesi uzunl —Bana anlatmaz mısınız? Bel- ki size yardımım dokunabilir. — Bilmem kil, Işiniz yoksa eğar.... Kuytu, tenha bir köşede bir kanapeye yan yana oturduk. — Bir geceydi. Diye başladı: tramvaya binmiş, evime gidiyor- dum. Araba kalabalık değildi. Fakat oturmadım, bir kenara çe« kildim. Karşımda bana bir az yan dönük bir genç ayakta duru- yordu. Tabii bir merakla bir an bakıştık. Ve sonra bakışlarımız başka taraflara kaydı. Fakat ben gözücile onu süzüyordum. Güzel giyinmişti. Yüzünün çizgileri düz- gün, bakışları sevimli idi. Zeki Kızgın Güneşin Altında iş Bekliyenler Şıhılıııdı kaç gündür hava- lar ıuırrlı. yanl serince gidiyor. Fakat her nedense öğleden ikin- diye kadar yine insanı gevşeten bir hava a; 'Jııhiı basıyor ve so- kakta g Haziran 18 Pa eat Yazan: A. T. görünüyordu.. Bilek saatlle oynar- ken kordonu birden koptu. Uğ- raştı, fakat takamadı. Öyle ko- puk vaziyette cekedinin dış cebl- ne koydu. Fakat bü saat benim dikkatimi çelmişti. Ben o zamana kadar böyle bir sa- at görmemiştim. Ne hoş, ne minik şeydi o bilseniz... Bende güzel şeyleri elde etmek arzusu çok kuvvetlidir. Ne yapayım, bi- raz şimarık büyütülmüşüm .. Ce- ketinin cebinden yarısı görünebilen bu saate boyuna bakıyordum. Bu küçük maden parçası beni oka- dar alâkadar etmişti ki size an- latamam. Onu iyice görmek, merakımı gidermek için — çıldırı- yordum.. Fakat ne yapabilirdim?. “Saatinizl bana — göstermez misiniz? — Çok hoşuma gitti!,, demek münasebetsizlik — olmaz- mıiydı... Birden içime şeytan gelip yer- leşti. Şeytanca bir fikri kafama yok lâdı. Tramvayda herkes uykulu, uykulu duruyor; — kendi kendine moşgul oluyordu. Genç erkek ise bana hiç bakmıyordu. Nasıl olurdu acaba ?. Elim, bir yankesici gibi yavaş yavaş ceke- tin cebine uzansa.. — Ve kimseyo sezdirmeden santle birlikte yine eski yerine dönse !.. Bu, çılgınca bir kaprleti I. - Fa- kat ne heyecanclı bir ümit ola- caktı. Hele, muvaffak olduktan sonra gencin indiği yerde tram- vaydan inmek ve arkasından scs- Tenerek: “Birşeyiniz. eksik mi ? ,, diye sormak, sonra onun hayretli ba- kışları önünde hâdiseyi baştan aşağı anlatmak... Insanın içinde bazan böyle çok tehlikeli, fakat — tehlikesi nisbe- tinde de Önüne geçilmez arzular doğar. O gece ben de bu ani ve delice İsteğe mani — olamadım, kendime .söz geçiremedim. Sonra, o gencin Öyle sakin bir duruşu vardı ki sanki bana cesaret veriyor : “ Haydi, ne diyordu. Nasıl oldu bllnıın. elim yavaş yavaş cebine doğru uzandı. Göz- lerimle etrafı sözüyordum. Araba içinde loş bir aydınlık — var- dı. Herkes - kendi âlemindeydi. ( Sonu yarın ) duruyorsun ? ııılıvor Bizim foto muhabiri bu boğacu — saatlerde — objektifinin karşısına mevzu ararken resimde gördüğünüz küfecileri bulmuş ve tesbit etmiştir. Bu adamcağızlar,:ğif lerin sayıları bir hayli |havaya rağmen müşteri bekliyorl0”

Bu sayıdan diğer sayfalar: