25 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

25 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa —.. Vekiller T Hey'eti pazartesi toplanıyor K (Baştarafı 1 inci sayfada) mış, evvelki gün fiatlar yükselmiştir. Evvelki gün, altın 1060 kuruş iken sar- raflarda 1072 kuruş üzerinden alış, 1075 li satış flatı kaydolunmuş, akşam ü- de 1080, hattâ bazı rivayetlere göre 1090 kuruşa kadar satılmıştır. Maamafih, Başvekil Vekilinin dün sabah gazetemiz- de intişar eden beyanatından sonra altın 1070 kuruşa düşmüştür. Dün, alıcı da bu- lunmamıştır. , Ünitürk ve Anadolu tahvillerine ge- İHince, bunlar da tereffü etmiştir. Evvelki akşam, Türk borcu tahvilleri borsada 14,10 lirada kapanmış, bundan sonra da 14,22,5 liraya kadar çıkmıştır. Maamafih, beyanattan sonra, dün sabah 14,05 lira- açılmış, 13,80 lirada kapanmıştır. Esham ve tahvilât borsasında, devalü- asyon şaylalarınım bütün tesiri, yukarı- “da da söylediğimiz gibi, Ünitürkle Ana- “Gdölu tahvillerinin yükselmesinden iba- kalmıştır. Kambiyo ve nukud borsa- sında bu şayiaların hiçbir tesiri görül- i Tahkikat başladı — Ortaya böyle asılsız rivayetler, şayia- lar çıkararak istifade etmek, bulanık gu- da balık avlamak istiyenler kimler ve maksadları ne olabilir? Vehleten, hatı- gelen iki zümredir. Ancak bu iki Zzümrenin bu şayialardan tevellüd ede- fiat değişikliklerinden — islifade et- mümkündür. Bunlar da şunlardır: Elinde fazla esham bulunup zarar 1 tmek ihtimalini düşünenler, ellerinde- ti esham ve tahvilâtı daha fazlasına sat- için bulanık suda balık avlamak is- tiyebilirler ve bu şaylaları ortaya atabi- Titler. 2 — Elinde Türk 1 Urası bulunanlar, mettikleri devalüasyon — karşısında kalırlarsa diye, paralarını mukabili dö- viz olan tahvilât alarak asüre etmek is- fiyebilirler ve bu fiat yükselişine ve bazı Şayiaların meydan almasına sebeb ola- bilirler. Borsa komiserliği, bu şayiaların nere- A ve nasıl çıktığını dün sabah tahkike bankalar ve borsa acentalarile temaslar ve komiserliğin mürakabesi altındaki mâli müesseselerde tahkikler yapmış, İs- $fanbulda bulunan İktısad Vekâleti dai- müsteşarı Faik Kurdoğlu ile sık sık temasını muhafaza ederek tahkikatı ne- “ticelerinden kendisini haberdar etmiştir. M üz kat'i bir neticeye varılmamış öl- duğu anlaşılmakladır. — Tahkikat n_elicı-sindı» herhangi - bir maksadla bu şayiaları uydurdukları tes- bit edilenler eğer borsa mehafiline men- sub ve resmi bir sıfatı haiz olanlarsa | borsa kanununa, hariçten kimselerse başlamıştır. Borsa komiseri İhsan Rifat dün sabah SON'POSTA — Babasının bıçağı Allında ölen kız (Baş tarafı Tinci sayfada) | Üc yıl evvel Şehir tiyatrosu artist- lerinden müteveffa Celâl Yakubun dul karısı Sabiha ile evlenmiş ve ondan 'Türk parasınm kıymetini koruma kanu- Gabih isminde bir çocuğu olmuştur. nü hükümlerine göre cezalandırılacak- lardır. Maliye Vekiline izahat verildi Devalüasyon şayiaları hakkında yapı- dir. lan tahkikatın neticesi, dün akşam Mali- ye Vekili Fuad Ağralıya bildirilmiştir. Fuad Ağralı, meseleyi çok yakından ta- kib etmektedir. Vekiller yarın Ankaraya gidiyorlar (Baş tarafı 1 inci sayfada) Hariciye Vekili Cenevrede — bulunan Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras'ın yakın- da geleceği söylenmektedir. * Ankara, 24 (Hususi) — Başvekâlet Vo- kili ve İktisad Vekili Celâl Bayar bu sa- bah geldi. İstasyonda Meclis Reisi Ab- dülhalik Renda, Başvekili İsmet İnönü, burada bulunan siyasi müsteşarlar, me- buslar, vali, polia müdürü, — vekâletler, müesseseler erkânı, İklisad Vekâleti ile- ri gelen memurları tarafından hararetle karşılandı. İsmet İnönü, Celâl Bayarı otomobilin- de sağına oturtarak gardan doğruca Baş- vekâlete gittiler. Orada bir saat kadar kaldılar. Celâl Bayar Başvekâletten çıktıktan sonra İktısad Vekâletine giderek muhte- lif işlerle meşgul olmuştur. İktısad Vekâleti Siyasi Müsteçarı Ali Rıza da bugün geldi. Bugünkü program 25 Eylâl 1997 Cumartesi İSTANBUL. Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250 Hava- dis. 18.06: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: İkinci Türk Tarih Kurultayının neşri. Ku- rultayın müteakib gün ve saatleri her top lanti sonunda bildirilecektir. 18.30: Plâkla gdans musikisi, 19.30: Konferans: Doktor Sa- lm Ahmet (maddi, manevl iyi yetişmekli- #imise mân!,olan hâller), 20 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından. Türk musiklal ve halkk şarkıları, 20,90; Ömer Rıza tarafından arapça söyler, 20,445: Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Baat Ayarı), 21.16: Tango ve cnz orkestra- sı, 20916: Ajans ve borsa hüberleri, 22,30; Plâkla sololar, opera ve öperet parçaları. &« Son Posta , nin edebi tefrikası : 42 K E € ;î » | / » DEREn Yazan: Sl : İZZET Annem &ve döndü. Mazlumun arka-| Bu gece istemiye istemiye soğuklu- finesine gittik. Gönül gelmedi. şlarile randevusu varmış, onda gitti.| ğum üstümde. Yeni rolümü kavrıyama- n de teyzemle sinemanın bususi ma-| dım, açemi bir aktör gibi dolaşıyo- rum. Sedef rengi krep jorjet tuvaleti- Her şey her günkü noktasındaydı.| min içinde beceriksizleşiyorum, hem etmemişti. Halbuki iki kişinin ha- yatı değişmiş, iki hayat birbirine bağ- lanmıştı, ölüme kadar bağlı kalacaktı. * p Nişan törenini teyzemin evinde yap- Gönül ile kocası, Berna, Mazlum, tey- gem, annem ve ben küçük yemek oda- gını doldurmağa kâfi geldik. Berna nişanımda - bulundu diye çok geviniyorum, çünkü onun beni cidder. sevdiğine kanlim .Hele bu sırada onun arkadaşlığına çok ihtiyacım var, o be- ni anlıyor, beni takdir ediyor. “Yemek iyi geçti, ancak ben ikendim- de değilim. — Sofradan kalkıp salona girdikten son- TTa, kendimde olmadığımı, kendime ge- Temediğimi bütün bütün farkettim. Ablamın bana sık sık söylediği bir kelime kulaklarımda çınlıyor: — — Aman üe soğuk kızsın. D b ekiğü — ç kimse her günkü işlerinden bir şey| ikâ omuzumun arası üşüyor. Arka- ma yumuşak, sıcak bir kürk koysalar sevineceğim. biraz üşüdüğü za- man rahat edemiyor. Berber, saçlarımı, gezmeğe gidecek bir küçük kız saçı gibi buklelendirdi. Buklelerden biri rahat durmuyor, mü temadiyen ensemi gidikliyor... Düzel- teyim derken, dirseğimle eniştemin gö- zünü çıkaracaktım. Bu gece bir aksilik var. Ne yapsam olmuyor... Sinirlerim gergin, âsâbim bozuk... Asâbımı bozan hiçler yetişmiyor- muş gibi, ablam tüy dikti. Gitti, Mazlu- muh oturduğu kanapeye oturdu. Berna, annem ,teyzem, Baki koltuk Tara oturmuşlar, bir değirmi vücude ge- tirmişlerdi. Nişanlınıla ablam bir za- man herkesten ayrı, başbaşa kalacak- lardı. Kıskançlığın, kıskancın mantığı yok- tur... İtiraf edeyim ki, kıskandım. Ab- lami kiskanmış ölmak da bana ayri bir vagp* Sabihanın eski kocası Celâl Yakup- tan en büyüğü Reyhan oölmâk üzere Ümran ve Merih adlı üç çocuğu var - Cevad bundan evvel Maarif idare- sinde çalışmış sonraları gemilerde ka- marotluk yapmış ve sarhoşluğu yü - zünden işinden çıkarılmıştır. Bu aile şimdiye kadar Celâl Yakup öldükten sonra şehir tiyatrosu tarafından çocuk- larına verilmekte olan on beş lira ay - lk ile geçinmekte imiş, bir seneden - beri Cevad son zamanlarda karısı Sa - biha ve üvey kızı Reyhan ile daimi su- rette kavgaya başlamış ve evde deh - Tekirdağlı Hüseyin Evvelki günkü Son Postada, Eski - cumadaki bir okuyucumdan — aldığım bir mektuptan bahsetmiş, ve Dinarlı Mehmedin yeni bir münasebetsiztiğini ortaya atmıştım, Eskicumalı okuyucum, Dinarlı Meh medin bugünlerde Sofyada, — neşhur, Bulgar pehlivanı Dankolofla güreşe - ceğini haber veriyor, ve Dinarlı Meh- medin kendini, Türkiye baş pehlivam diye tanıtmasından şikâyet — ettikten sonra diyor ki: «Dankoölof, Orta Avrupa şampiyon - luğunu senelerce muhafaza etmiş bir Bulgar pehlivahıdır. Binaenaleyh Sof- yada yapılacak güreş hakiki —de olsa, danışıklı da olsa, Dinarlının mağlübi - şetli bir geçimsizlik baş göstermiştir. | yetile neticelenecektir: Bu muhakkak... Kocasının sarhoşluğundan — ve her Bece mahallede rezalet — çıkarm. dan usanan Sabiha boşanma için (liyeye müracaat etmiş ve | Teşriniev - N-İkara âkibet Bu itibarla, biz, Dinarlı Mehmedin, mdiden — mukadder bir süreşte kendisine Türkiye baş pehli vanı süsünü vermesinden müştekiyiz! velde duruşmaları yapılacağı adliye -|Sizden ricamız da, Dinarlı Mehmedin, den tebliğ edilmiştir. Türkiye şampiyonu olmadığını, hattâ Cevadın üvey kızı Reyhan da ton|Türkiye şampiyonlarile güreşmeye ce- zamanlarda daktilo öğrenmeğe başla -|saret bile edememiş bir pehlivan bi - mış Ve Kalkevinde kâtip —olmak için|lindiğini lütfen ilân etienizdir!» müracaatta bulunmuştur, Cevadın ka- irısı Sabiha ve kızı Reyhan bu evden ayrı bir yere taşınmağa karar vermiş- lerdir. Cevad ayrılma ve başka yere ta - şınma kararından haberdar olunca ka İrısına ve kızı Reyhana fevkalâde kız- mış ve her ikisini de öldüreceğini kom- Şulara söylemiştir. Evvelki gece saat daokuzda sarhoş o larak evine gelen Cevad evde de tek- rar bir şişe rakı içmiş ve gene kavga- ya başlamıştır. Bu sırada kızı Reyhan yakında kendisinden — ayrılacaklarını göyleyince: — Pemek sen de ananı teşvik edi - yorsun diye masa üzerinde — bulunan ekmek bıçağını kaparak Reyhanın ü « zerine hücum etmiş ve ön yerinden bı- çaklıyarak kaçmıştır. Yaralı kız çok geç gelen imdadı sıh- hi otomobili ile Haydarpaşa Nümune hastanesine kaldırılmış ve iki snat son- ra ölmüştür. Katil Cevad da biraz son- Ya zabıta memurları tarafından yaka - Janmıştır. Polis ve adliye tahkikata de vam etmektedir. Ölen Reyhanın annesi Sabiha vak'a etrafında dün kendisile görüşen bir ar- kadaşımıza hıçkırıklar arasında şunları söylemiştir: — Cevad son zamanlarda her - gece sarhoş olarak eve gelir ve bize çok ezi- yet ederdi. Kendisini biz besliyorduk. Bu vaziyetten —usandığımız için ho - şanmaya karar verdim ve mahkemeye müÜracaat ettim, Bir teşrinievvelde da- vamıza bakılacaktı, Kızım Reyhan son ıztırab veriyordu. Mademki Mazlumla nişanlanmıştım, artık ablamı kıskan- mamalıydım... Bu manasızlık, münase- betsizlikti. Ama dedim ya, kıskancın mantığı yoktur. Kalbime bir ok sapla- nıyor, nefesim darlaşıyor, yüreğim kü! küt ediyordu. Hattâ sarardığımı da his- sediyordum... Gönül ile Mazlam hep yanyana mı oturacaklardı?. Bunun önüne geçmek gayet kolaydı, ben de yanlarına giderdim. Fakat bir türlü yapamiıyor, adım atam'yordum.. Uzaktan bakıyordum. Gönül gülümsüyordu. Onun bu gü- lümseyişini pek iyi tanırım. Aklından bir şeytanlık geçirdiği zaman böyle siv ri sivri gülümser; dudakları sivrilir, burnunün ucu uzar, yanakları al al o- lur... Mazlum lâkayd görünüyordu. Fakat onu da bilirim. Gönül yanındayken ve eski günlerin hatıraları kalbierinde canlanırken, Mazlumun lâkaydisine de güvenemezdim. Mazf insanın ikinci| kalbidir... Birdenbire gönlümde şiddetli bir ar- zu uyandı: 'Acaba ne konuşuyorlardı? Konuştuklarını dinlemek, duymak, öğ- renmek istedim. Bu arzu içimde yandı, tutuştu, alevlendi... Her ne olursa ol- sun onları dinliyecektim; kendimi gös- termeden dinliyecektim... Teyzemin evini avucumun içi gibi bi- lirim. Gözlerim, Mazlumla Gönülün a- turdukları kanapenin arkasında gerili||. duran ince ipek seccadeye takılıp kal- di... — ÇArkası var) Ben, evvelki gün yazdığım yazı i - le, Eskicumalı okuyucumun bu arzu - gunu yerine getirmiş — bulunuyorum. Ayni gün bir sabah gazetesinde çıkan şu satırlar da, Eskicumalı okuyucu - mun bana bildirdiği haberi teyid edi- yordu: ? «Bulgar şampiyonu Dankolof, Sof- yada, gazetecilere verdiği beyanatta, yakında Türk baş pehlivanile karşıla - şacağını bildirmiştir. Türkiye baş pehlivanı — Tekirdağlı Hüseyindir. Sofyaya gitmek niyetinde olduğunu kat'iyen bilmiyoruz. Şu hal- de, Bulgar pehlivanının — bahsettiği Türk güreşçisi ihtimal Dinarlı Meh - meddir!'. * Şimdi anlaşılyor ki, o güreşçi, ihti - mal değil muhakkak Dinarlı Mehmed - dir. Bu haberin, bu suretle teeyyüd edişin den sonra dün, Türkiye Başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyini buldum. Ona ev- velâ: — Pehlivan, dedim, sen buralarda ne dolaşıyorsun? Tekirdağlı Hüseyin, masum bir hay- retle yüzüme baktı: — Ne yapayım? — Senin Sofyada güreşin yok mu? — Ne münasebet? — Canım, nasıl haberin olmaz? Bul- gal gazeteleri harıl harıl senden bah - sediyorlar, — Benden mi? zamanlarda daktilo öğrendi. Kendisini bildirip bu işe mani — Tabil ya? Türkiye Başpehlivanı sen değil misin? — Öyleyim amma, Bulgar gazetele- ri benden ne isliyorlarmış? Temiz Anadolu çocuğunun safiya - ne hayretini daha fazla — arttırmakta mâna göremedim. Ve ona, Dinarlının Solyada yapacağı güreşin macerasını anlattım. 'Tekirdağlı evvelâ hayretle dudağını büktü, ve: — Garip, dedi, demek anu hâlâ peh- Tivan yerine koyanlar var?.. Sonra kaşlarını çatarak ilâve etti: — Benim elimden ne,gelir? Zaptiye çavuşu gibi köy köy, şehir şehir Dinar- h Mehmedin peşinde dolaşacak deği - Lm ya? Güreşe çağırdık gelmedi. Bir daha davet ettik gene görünmedi. Bu _ıseler dayanamadık, kalkıp kendi güreş tiği yerlere baskın yaptık. Oradan da kaçtı. Bu işler tabit gizli kalmadı, Di - narlı Mehmedin meydana gelmediğini duymayan kalmadı, Bu vaziyet karşı- sında da onun yüzüne bakan kalmadı. Biz de: j — Çok şükür, palavra kraltndan kur tulduk. Başımız dinç oldu! dedik. Fakat buralarda dikiş tutturama - yınca, gidip oralarda, başımıza daha sunturlu çoraplar örüyor! Zaten benim böyle işe aklım ermiyor. Eskiden, her- kes; «— Şampiyonum' diye dolaşıyor - du. Çalıştık, çabaladık, şampiyonluğu kazandık. Fakat gene kimsenin umur- ladığı yok. Herkes bildiğini — okuyor. Bu vaziyette ben ne yapayım? Şimdi ben buralarda oturup durur- ken, o Dankolof Sofyada: — Ben Türkiye şampiyonunu yen - dim- diye mi dolaşacak? Eğer benim yerime Dinarlı Mehmet ötede beride güreşmeye devam ederse, Türkiye şam piyonunun sırlı yerden kalkmaz ! — Şimdi seni Sofyaya gönderseler gider misin? — Niçin gitmeyeyim? Tabif gide - rim! Tekirdağlı Hüseyin, hırslı hırslı i - çini çekiyor: — İşte lisan bilmemenin bu iyiliği var., Ben Bulgar gazetelerini okuma - diğim için, bir şeyden haberim yoktu. Rahat rahat dolaşıyördum. Şimdi bir- denbire iki defa sırt sırta yenilmişten beter oldum. Elimde olsa, göndermele- rini beklemeden kendiliğimden gide - ceğim! — Bu vaziyette sence ne yapılmalı- dir? 4 — Orada bu işi idare edenlere Di - narlı Mehmedin pehlivan — olmadığını olmalı... Yahud bugün Halkevine götürerek — memur| Dankolofu buraya da çağırmalı.. kaydettirecektik. Ben, bu cevapları not ederken, Te- Dün akşam kızım sevinçle eve gel -| kirdağlı Hüseyin: di ve elimi öperek: — Anne artık sefaletten kürtüluyo- rüz, İşe girdim. Bu adamdan da ayrıl. Bundan sonra rahat rahat yaşarız. Ben size bakarım, dedi. Biraz sonra Cevad sarhoş olarak eve geldi — ve rakı içti. sonra: — Siz benden ayrılacak mısınız? di- ye kavgaya başladı ve ekmek bıçağı i- — Dinarlı Mehmet, diyor, baş peh - livan değil, alt pehlivan bile değildir. Zaten Bursada Mülâyimle, onun gü - reştiği meydana baskın yaptığımız za- man, bize: — İşimi bozmayın.. Ben sizinle boy ölçüşemem, Fakat ekmeğimi bu işden kazanıyorum., Güreş yapmıyorum, ar- tistlik ediyorum, demişti. Kendisinin de sıkıya. gelince söyle- le kızımın üzerine hücum ederek bir|diği gibi, o, pehlivan değil, artisttin çok yerlerinden yaraladı ve kaçtı. kanlar içinde yatan kızımın üzerine a- Ben|Biz ona o zaman: — Eğer artistsen, güreş meydanını bırak, Naşidin kumpanyasına gir! de - tılmış ve bayılmışım. Vak'a sırasında tikl küçük oğlum Sabih —de yere düşerek Na.şldin kumpanyasına da almamış hafif surette yaralandı. Kızımı çok geçlolacaklar ki, gidip Sofyada başka bir hastaneye kaldırdılar ve iki saat son -|kumpanya kurmuş! ra orada öldü. Ulus arkadaşımız 29 Birinciteşrinden itibaren yeni getirdiği makinesinde basılmaya ve yeni ve büyük bir hacimde intişar et- meye başlıyacaktır. Modern gazete- ciliğin bütün icablarına uymaya ka- rar veren refikimiz, bu vesile ile münderecatını son derece zenginleş- tirmektedir. Arkadaşımızın bu yeni kararlarından okuyucularımızı ha- berdar ederken kendisine de muvaf- fakiyet dileyoruz. Fakat eğer orada, Türkiye baş peh- Hvanı ismile güreşirse ve eğer bir da- ha İstanbula gelmiye niyetli değilse, diyeceğim yok!. Fakat, bu işleri gördükten sonra bu- raya gelirse, yaptıklarını - burnundan getirirler elbet! İspanyada Çarpışmalar Valansiya 24 (A.A.) — Milli Mü - dafaa Bakanlığı — Cumhuriyetçilerin şark cephesinde ileri yürüyüşlerine de- vam ederek Bilescas ve Escuera'yı ele geçirdiklerini bildirmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: