18 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Kötamir Kurm | OTOBUS İŞİ Fıkra meşhurdur: Adamın biri eline bir silâh almış, ni- gan atarmış.. fakat — kurş biri hedefe isabet etmezmiş. Bir başka- sı yanına gelmiş, uzun uzun seyrettik- ten sonra: — Nafile, demiş, ne kadar atsan vu- ramıyacaksın; hele şu silâhı bana ver de bir de ben atayım. Adam silâhını vermiş. Öteki nişan almış, tetiği çekmiş. Fakat kurşun ge - ne hedefe isabet etme Silâhı geri vermiş: — İşte, demiş, sen hep böyle atıyor - |i * sbullular, İstanbul otobüslerin- dımı anlatmadan eneye?» diye soru - yorsunuz. Gene bir fıkra aklıma geldi. Onu anlatayım, sualinize cevab vereyim de sonra sözüme devam ederim: Ramazanda bir akşam — topçu tobu atmamış. Topçuya sormuşlar: — Neye top atmadın? — Neye mi? | nlardan hiç |tanesini söylemek yetişir. Barut yoktu. | Az para ile plâj elbiseleri- — Evet, sebeb söyle! — Sebeb bir değil bir çok, fakat bir Otobüsden şikâyet edenler de: — Nesinden şikâyet ediyorsunuz? için sebeb pek çok, fakat öylemek kâfi; çünkü bun- lar otobüs değil! Ha şimdi gene maksada gelelim: Otobüsleri bundan sonra belediye ecekmiş.. yani otobüscü — ortadan yor, işi belediye eline alıyor. Eğer belediyenin işlettiği otobüsler de şimdikiler gibi olursa, belediye: — Bu ne işdir, diyenlere: Acaba, nişancının elinden — silâhın; alıp.. kendi de hedefe isabet ettireme- yince: — İşte sen hep böyle atıyorsun! Diyen adam gibi: — İşte otobüsler belediyeye geçme - den evvel otobüscüler böyle otobüs iş - letiyorlardı. mı diyecek? Merak ediyorum. İsmet Hulüsi L Bunları biliyor mu idiniz? — Amerika 32 Cumhurreisi görmüştür Amerikada şimdi i “ye kadar 32 cum- hurreisi iş başın- da bulunmuştur. İlk — cumhurreisi 1789 da seçilen George Washing- ton idi. 32 ncisi de 1933 de - seçi- len Franklyn Ro- osevelt'dir. Cum- hurreislerinden üçü, devlet mekaniz- ması başında iken ölmüşlerdir. Bunlar 1841 de ölen Harrison, 1850 de ölen 'Taylor ve 1923 de ölen Harding'dir. Abraham Lincolin 1865 de, Garfield 1881 de, Mc Kinley de 1901 de katle- dilmişlerdir. 11 cumhurreisi iki devre müddetle seçilmiş, fakat hiçbir tanesi üç devre payidar olamamıştır. * Kongoda kadın ucuzluğu Dünyanrn birçok yerleri vardır ki, ora- larda kadın çoök ucuz, değersiz bir mahlük halinde yaşar. Meselâ Kongoda bir erkek bir kadını, bir inek, bir boğa, 15 kilo de- | terse Bilmek İstiyorum — «Görünüşde zevcimin hal ve tavrında gayri tabil hiç bir şey yok. Fakat eve geç gelişi, dalgın duruşu, yamımda fazla kalmaktan — çekinişi, arkadaş samimiyetini tercih — edişi bende hayatının gizli bir noktası, ya- hud entrikası olduğu zehabini uyan- dırıyor. Öğrenmek, bilmek — istiyo « rum, fakat öğrenmekten de korku - yorum. Ya acı bir hakikat ile karşı - laşırsam, diyorum.» * Bu satırları bir genç kadının dört sayfa yer tutan bir mektubundan çı- kardım. Bilmem dikkat ettiniz mi? İçinde zehabını besliyecek en kü- çük bir delil dahi yoktur. — Saydığı bareketler de nihayet süzülse kendi aleyhinde çıkar. Bir erkeğin evine geç gelişi, işi « nin icabı değilse evinde kendisini çe- kecek bir kuvvet bulunmadığından- dır. Dalgınlığı geçelim, maddi dü - şünce neticesi olabilir, mutlak ârızi- dir, Karısının yanında fâzla kalmak- tan çekinişi ise onda maddi, manevi veya fikri kendisini işgal edecek bir cazibe bulamaması olmasının bir ne Meşh& bestekârlar kaç yaşında iken öldüler Meşhur - beste - kâr ve musikişi - nasların pek genç | yaşda — öldükleri, hayatın — zevkini İalamadıkları söy- lenir, durur. Her ne kadar meşhur- lardan — altısının! kırk yaşından evvel öldükleri bir haki - kat ise de ekseriyetin 60 yaşından yu- karı hayata gözlerini kapadığı istatistik- lerle anlaşılmıştır. Aşağıdaki liste meş- hur bestekâr ve musikişinasların kaç ya şında öldüklerini gösterir: Verdi 88, Rossini 76, Gounof T5, Liszt 75, Handel 74, Strauss 74, Gluck 73, Wag- ner 70, Berlioz 686, Ruceini 66, Bach 68, Brahms 64, Grieg 64 Dvorak 64, Olfen - bach Gl, Beethoven 57, Debussy 56, Tsehaikovskiz 53, Sehumann 46, Chopin 39, Mendelssohn 38, Mozart 35, Bellini 3$4, Sehubert 31. Mmir, bir mutfak takımı mukabilinde satın &labilir. İsterse bu kadını öldürebilir, is- bilir. Bu onun malıdır, ticesidir. Fakat bu, mutlaka böyle midir? Kat'iyetle hükmedilemez, belki genç kadının şüphesi de doğrudur. Fakat bu takdirde dahi zevcinin bu hare - ketine kendisindeki eksiklikleri ta- mamlamaması ile bizzat — sebebiyet vermiş sayılmaz mı ve nihayet bu hatalarını düzeltmekle işe başlama- sı daha müvafık olmaz mı? — Bilmek, öğrenmek istiyorum, diyor. İngilizlerin: — En acı hakikat en tatlı rüyaya müraccahtır, diyen bir ata — sözleri vardır. Fakat Fransızların da: — Aşk meselelerinde körlük bir saadet perdesidir, dediklerini unut- mamalı, Sordunuz, kocanız size lüzumsuz bir açık kalblilik zamanında benim hatırıma gelen ihtimalleri sayıp dök tü, ne yapacaksınız? Öğrendiniz, kar şınıza sathi veya derin bir kalb ma- corası çıktı, hattı hareketiniz ne o - lacak? mi, kendinizi ve evinizi ko- canıza cazib yapmağa çalışınız. Üst tarafını muvaffak olamadığınız tak- dirde düşünürsünüz. ON POSTA Kadın Küöşesi Plâjda şıklık nizi kendiniz yapabilirsiniz Büyük bir masraf istemez. Ucuz bir iu- maş, sade, fakat yeni ve şık bir biçim hazırlamak lâzım. Bu iki model her Iki |maksada da elverişlidir. Model: Beyaz ketenden pijama.. Düğ - Mmeleri, kemeri, cep kenarları kırmızıdır. Beyaz, lâciverd, kırmızı pikelerden ya - pilmiştir. Şort beyaz, bluz lâciverd, çiz- gileri beyaz kırmızı, yaka düz beyaz. Haziran 18 İYATIO Eski, fakat daima taze kalacak eser: (Mavi ve Siyah) Yazan;: Halid Fahri Ozansoy Büu hafta bu senenin en mühim edebi bir hâdisesine sahne oldu: Üstad. Halid Ziyanm meşhur eseri aslındaki imlâ ile Mal ve Siyah, müellifi tarafından sade- leştirilmiş olan yeni çeklile kitab halinde intişar etti. İşte bu mes'ud hâdiseyi, ede- biyat hayatımız namına ne kadar sevinç- le karşılasak azdır, Esasen muhtelif za- manlarda yazdığımız yazılı da bu arzuyu ortaya sürmüştük: Büyük Üstad Halid Ziya, kendi kalemile (Mai ve Si- yah) ile (Aşkı Memnu) romanlarını bu- günkü açık dile çevirmeli, bugünkü ve yarınki nesilleri bu iki büyük eseri oku- yup anlamaktan mahrum etmemeli de- miştik. Hamdolsun ki bu ihtiyacı üstad da nihayet teslim etmişlerdir ve — işte «Mai ve Siyah» ın yeni sade şeklini ede- biyat kütübhanemize hediye etmekle ilk adımı atmış bulunuyorlar. Diğer taraftan «Aşkı Memnu» un da ayni suretle farisi terkiblerinden ve menus olmıyan arab ve farisi kelimelerinden sıyrılarak tab'ı- na başlanmış olması müjdesi de bu defa- ki hediyenin arkasından fısıldanıyor ve ilân ediliyor. Demek ki Halid Ziya Uşak- hgil bu suretle dörtbaşı mamur bir ha- yır işlemiş oluyorlar. Ne mutlu onun yüksek eserlerini eski lisanın ağdası için- de iyice anlıyarak okuyamıyan bugünkü çocuklarımıza! Evet, hiç şübhe yok ki, Türk edebiyatı, fistadın bu çok yerinde olan fümmetile Tanzimat'tan bugüne kadar gelen edebi eserlerimiz arasında hakiki değerde öl- mez eserlerden ilkini kazanmış bulunu- yor, Darısı (Aşkı Memnu) dan sonra bil- hassa (Kırık hayatlar) romanına ve (Sol- gun demet) le (Bir yazın tarihi) hikâye cildlerine... Hakikaten bunlar ve Halid Ziyanm daha bir kısım eserleri asri 'Türk edebiyatının her zaman iftiharla nesille- de yadigür edeceği bedlâlardır. Bunların eski lisan içinde boğularak gelecek ne- sillere muamma dolu bir halde kalması | da hiç doğru değildir. Çünkü her şeyden (evvel, Türk edebiyalını en güzel aümu- nelerinden istikbalde mahrum bırakmak demektir. Halbuki işte üstadın gönlü de buna razı olmadı. İlk iş olarak, (Mai ve Siyah) ın yeni şeklile yeni neslin takdir ve hürmetle açılan ellerine uzatılışı bu- nu pekâlâ anlatıyor. * Dünkü neğtil «Mal ve Siyah» romanmı hayranlıkla okumuştu. Bugünkü nesil de bu yeni sade dilli tab'ında ayni zevki faz- Tasile bulacaktır. Buna neden hükmetti- Bimi aşağıda Izaha çalışacağım. Mal ve Siyah, her şeyden evvel, bir de- vir romanıdır. Kırkını geçen nesil Ab- dülhamid devrinin karanlık hatıralarını çocukluğunun dağınık hayalleri içinde her zaman zihninde canlandırabilir. «Blai ve Siyah» daki devrin İstanbulu bugün her manasile bir efsane haline girse bile çocukluğumuzun geçtiği o zamanın lev- halarını unutmamıza imkân yoktur. Bu- günkü mes'ud Türkiyenin inkılâb dolu havasile ciğerleri dolan genç ve yaşlı bü- tün nesiller, biraz maziye doğru eğilince saahakkak ki ilk olarak istibdad devrini düşünecelflerdir: Yaşlılar kâbuslu — bir| hayatınca da bedbaht bir devrin halıra olarak, gençler ise bir tariht te- cessüsle,.. İşte bunun içindir ki (Mal ve iyah) daki Tepebaşı bahçesi, (Mal ve Siyah) daki Babıfli matbuat hayatı ve o devrin Türk alleleri hayatı, bütâün tipleri | |hülyaperest şair Ahmed Cemil bile Müellifi tarafmdan sadelestirilmiş şekli Basan: Hilmi Kitabevi - Fiatı: 100 KUW? İ iktAr da c:;nlınm:“u " Zaten 1908 den hayatın ıztırabli sahnelerini, isti tında ezilen zavallı resk sahnelerini ve hatıralarını müb | kak ki herhangi tarihçinin eszmd:;,, : yade o devri müşahhas bir halde mi bebnesillere tanıtan romancının S#f larında buluruz. O romancı ya bir Hi yin Ral Halid ZURŞ İlki üslübdan zi rattığı (ipkfıg; levhalarl, ş devri nisyandan Mj j tardı, Halid 7 e bu kıymetlere bir üstünlük daha ilâve etti ki, O d-v rinde başından sonuna kadar bif ”; ki gibi çağlıyan lisanıdır. Nitekim ) nmin yeni sadeleştirilmiş şeklinde a bu musikinin muhafaza edilciğini hAYt — le karışık bir sürurla karşılıyoruz. — ğ Kim ne derse desin, klâsik — edeP Ü bocaları ve münekkidleri naşil biT İküm yürütürlerse yürütsünler, « ü , © uzun $8$7 5 yet, o devre göre tam bir xexîlledif-w Ahmed Cemil bir çocuk kadar u'»:;*#_ karanlık ve cahil devirde şürlerile Üliş tını kazanacak, zengin olacak kadaf hayallere kapılırmış, eli eline değ! hiçbir itirafta bulunmadığı hğ':' i Lâmia' p senelerce aşkını kalbinde ıışım"_â bunlardan ne çıkar? Buna mukabil © hassa romanın ikinci derecedeki tİP' | de gördüğümüz kudretli tasvir ve #7 | l hayret verici bir derinliktedir. Nedif 7 gazete idare memuru babacan y Şevki efendi, nedir o müral, verem, ? ve kıskanç muharrir tipi Recai?.. VE ha'bunun gibi ne canlı tipler!... M Ahmed Cemilin kız kardeşi İkbal: kadar bir zamanki makhur Türk Ki örneğidir! Hele o alçak Tuhlu enişitü P Pi... Sonra o devirdeki Babıâli caddöf! nin ruhu... Gazeteciliğin ve kitabeltti, içyüzü... Daha bunun gibi, tarihe Ve olacak ne levhalar! Hele eski İstanbul mahallelerindef rinde İkbalin gelin oluşu... O mâ kadınları... Kapının önüne iskemleiiti tıp, elinde sopasile bekliyen bekel böT Donları düşük, yüzleri, gözleri içinde çocuklar... Düğün evinin karşısında bir mesire yerine sehps V gibi sıra sıra dizilen kâğıd helVâf leblebiciler... İşte 0 geçmiş İstanbü yatı içindeki bütün bu levhâlar, âdet romanı noktasından bu esere N? dar değer vermektedir. Sanra İkbalin giden cenaze alayı... Dilencile: Siyah> daki kah İrık mezar taşı üstünde hıçkıran A” Cemil... Bilmem ki hangi birini & p. Romanın her sayfasında, her babındt Üğ ki İstanbulun, istibdad İstanbulunu! 4 köşesini, bir hususiyeti rüyoru?: le husustyet, cenaze alaylarında bil€ ka... Ölen için dökülen göz ya$i* bile daha vacı... İki cebkeden acı! : yavrusudur. Yaşıyan da, bir romancının tâbirile baran-ı dürrü © tahayyül ederken sonunda baran-i ile karşılaşan canlı bir ölü... (Dev 12 inci savfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: