2 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

2 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Niz ameddin NAZİF Ticaret İçin Gelen Türklere Kapılar Tekrar Kapanmıştı. Hıristiyan Avrupa katolikti ve şark hiristiyanlarının “Alla- ha emanet edilmiş,, addettiklgri mukaddes şehrin kayıtsız ve şart sız olarak papayı tanımasını is- tiyordu: Bizanstaki patrik Gı- reguvar bundan başka kurtuluş çaresi bulamadığı için papanın “İyovannis,,e ısrarla tekrar et - tiği tekliflere güler yüz gösteri- yordu. Floransada toplanmış olan ve garp kiliseleri arasında tam bir birlik kurmağa karar ver- mişti. Bu koöngrenin vereceği kararlar Bizans için o kadar ha- yati bir mahiyeti haizdi ki, seki- zinci İyovannis kendi rahatsız- lığına Trabzon imparatorunun kızı olan son zevcesi Mariyanın ölüm döşeğine serilmiş bulun - masına rağmmen çürük bir ka- dirgaya binip İtalya kıyılarına ulaşmış ve bu kongre ile temas etmişti ve avdetinde kongrede verilen kararları Bizansta tat - bik ettireceğini vaade mecbur olmuştu, Fakat Kostantiniyeyi doldu- ran mutaassıp Örtodoks keşiş - leri ile ellerindeki kilise hazine- lerini Romma kardinallerine kap- tırmaktan korkan büyük çütbe- li papasları kandırmanın ne zor | Cinevizli tüccarlardır. Bunların büyük hıristiyan kongresi şark | iş olduğunu dönüşünde anlamış- tı. Bunların içinde yalnız patrik “Gireguvar,, imparatorun tara - fint tutmuştu. Diğerleri Nuh deyip Peygamber demiyorlar, yanlarında Romadan bahsedildi mi ıte? büskürüyorlardı, Ve İyovannis ölür ölmez bun- ların ilk işi Romaya taraftarlık- fa çitham ettikleri - Gi patriklikten du. 1450 senesinin ilk aylarında Ortodokslar da bir ruhani kon- gre kurdular. Bu kongreye şark kiliselerinin diğer üç patriği re- islik etti ve ilk işleri Floransa- da kararlaştırılan kilise birliğine taraftarlık eden Giregüvarın ba- şındân patriklik tacını almak ol- du. Eğer Kara Tavuk ovasındaki | bozgundan duyduğu azap ile İyovannisin yüreğine inmemiş olsaydı bu Ortodoks kongresi - nin kararları mutlaka bedbaht- yıldırım çarpılmışa döndürdü. Bu papaslar şarki Romaya en büyük ihaneti yapıyorlardı. San | ki bunlar Edirne sarayının bah- | şışlarına gark edilmiş bir takım unsurlardı ki, imparatorlar na - sıl Çandarlı sadrâzamları serve- te boğarak genç Türk impara - torluğuna daima çelme attırmış idilerse bunlar da trpkı öyle Bi- zansı içinden vuruyorlar, her kurtuluş imkânını baltalayıp, her savleti çelmeliyorlardı. Iİmparator Emanuel, Beşinci İyovannis zamanında Yıldırı- mın hücumları karşısında Bi- zansın ticaret için gelen Türk - lere güler yüz gösteren kapıla- rını tekrar kapayabilmişti. Fa- kat sekizinci İyovannisin salta- nat ruzunluğunca Türkler yine bu kapıları kendilerine açtırmış lar ve şehrin içinde mahalleler kurmuşlar,cayır cayır para kaza nıyorlardı ve bu kadarla kalsa yine kâfi, âdeta şehir kendileri- nin imiş gibi hüküm de sürüyor- lardı, Sirkecide başlı başına bir mahalle kurmuşlardı. Camileri vardı. Bu camiin minberinde imamlar, içinde Edirne sutlanı- nın adı geçen hutbeler okuyor - lar ve biribirlerile davaları olan- lüman kadı bulabiliyorlardı. (1) | lacakdır. Muhammen bedeli beher tonu (Burgonya) dukası “Asya Hırisopolis,, denilen bir I başka Bizans beldesi vardır. (2) Bursadanberi bana yol arkadaş- | lığr eden ve Galata bakkalları için öteberi götüren üç Cinevizi tüccar ile Boğazdan geçtim. Türkler, gecit yerlerini elde et* | mişler “geçiş vergisi,, olarak herkesten para olıyorlardı. (3) Beyoğluna vardığım zaman gör düm ki bu tarafta hükmedenler | kendilerine mahusus hâkimleri ve kendileri tarafından tayin e- | dilmiş zâbrta memurları vardır. Galatanın bir tarafında Rumlar ve biraz da Musevi vardır. Türk ler bu şehirde o derece imtiyaz sahibidirler ki eğer bir hıristiyan esir, bu Türklerin elinden kaçıp | buraya sığınır da Türkler bir a- dam gönderip onu ararlarsa Cı- nevizlerde, Bizansılılarda derhal bu arzuyu yerine götürüyorlar. “Hırisopolis,, ten Rum sandalı- na bindiğim zaman beni Türk zannedip son derece itibar et- tiler, Fakat Galataya çıkıp ken- disine bir takım mektuplar ge- tirdiğim (Kıristofli Parvezen) adında bir Cineviz tacirini sor - duğumu görünce hıristiyan ol - duğumu gördüler ve yapmadık fenalık bırakmadılar, Hayvanımı kale kapısında bı- rakmıştım. Döndüğüm zaman o- | r:dı iki Rumla karşılaştım. Be- | dar etmek ni az kalsın soyup soğana çevi- receklerdi, Eğer fırsat vermiş olsaydım üstüne üstlük döve - ceklerdi de... Bereket versin henüz kılıcım yanımda idi ve bir de iyi silâhım vardı. Ve o crvarda kunduracılık yapan bir Cineviz de koşup gel- di de kaçtılar. Yine ayni Fransız asilzadesi- nin ayni eserinde on beş tane de şöyle, nasihat kılıklı cumle var ki o anda o eski muhteşem Bi - zansın ne derin bir sefalet ve ah- lâksızlık içine düştüğü hakkında bir fikir verebilir: “Bunları, yarın yahut günün birinde o adamlarla iş yapmağa mecbur olacak kimseleri haber- için yazdım - diyor Fransız seyyahı - zira bu Bizans hların muhitine girip münase - betlerimi çoğalttıkça daha iyi ve dost insanlar olduşlarını ve kendilerine Bizanslılardan ziya- de itimat edileceğini anladım. (Arkası var) (1) Yıldırım Beyazıd Kostantini; deki kiliselerden birinin camie çevril. mesini istediği zaman Beşinci İyo - vannis, Emevi halifelerinden Süley » manın zamanında Galatada yapılıp senelerce kapalı kalmış ve sonradan kiliseye döndürülmüş olan Arab ca- müni vermişti. Yıldırm Ankarada bozulunca Emanuelin ilk işi onu is- lâmlardan almak olmuştu. (2) Üsküdar (3) Yani buz gibi vergi ahyormuşuz. Nafıa Bak;ı;lığınğlan: —3 Haydarpaşada sif teslim şartiyle muhammen bedeli eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme 10 Haziran 935 saat 15 de Ankarada Bakanlı yapılacaktır. el mee li tarihinde pazartesi günü ık Malzeme Müdürlüğünde İsteklilerin Ticaret odası vesikası ve 46,20 liralık mu- vakkat teminatları ile aynı gün ve saatte komisyonda bulunmaları lâzımdır. İstekliler bu husustaki şartnameyi parasız olarak An- karada bakanlık Malzeme Müdürlüğünden alabilirler. (2133) Kartal Ma'müd Hisse mik Tamamı Sahibinin ismi Virjini Ahmed Fehmi Hacı Besim Paşa Zaralaramiyan Mihran Azaryan Viktorya Halide ve Halil Derviş Paşa Avram Yordan Kahrıman Cemal Salih Rauf K adile Feyzullah vakfı. » ”» ” ” Un değ'i’rmeııi Tamamı 12-7 hissesi 12-7 hissesi 3244 ürlüğünden : Köyü Kartal Cinsi Bina Arazi Arazi Arazi Tamamı Bina Bina Arazi Bina Bina Arazi Arazi Arazi darı Pendik Mıll"epe Maltepe Hamam ve ahırlar Yukarıda cins ve hisse mikdarı yazılı emlâk ve arazi vergi borcundan dolayı açık arttırma suretile satılığa çı- karılmıştır. Birinci ihale 7-5-935 Salı günü, kat'i ihale de 18-5-935 Cumartesi günleri saat 15 de Kartal Malmüdür- lüğünde yapılacağından müracaatları ilân oluııuıî.(zm) 8242 Askeri Fabrika!lar Satınalma Ko- misyonundan: Bakırköy Barut Fabrikalarında müterakim takri- larişlerini görebilecek bir müs- | ben 40 ilâ SO ton kadar Bi şulfat açık arttırma ile satı- (2) Tiradır. “Filip | Şartnamesini görmek isteyeriler pazartesi ve perşembe Löbon,şün emrile seyahate çık- | günleri öğleden sonra ve arttırmaya girmek isteyenlerin de muhammen bedelinin yüzde 7,5 mikdarında teminat parasını Mal Sandığına teslimi ve âlacakları makbuz ile beraher 16 Mayıs 935 perşembe günü saat 14 de Fab- rikada Satınalma Komisyonuna müracaatları. (2123) mış olan nedimi “Bertrandon dö lâ Bürügiyer,, daha 1432 sene- sinde,Türklerin (Kostantmiye) Hzerindeki hâkim vaziyetlerini Bakınız nasıl anlatıyor: “Bosforun öbür kıyısında 3250 Anlayış mektub aldım. Belki hoşunuza gider diye size de okutuyorum: “Kardeşim, “Epey zamandır sana mek - tub yazamadım. Sebebi de meş- güliyet. —Meşguliyet deyince kimbilir aklıma neler gelir. An- latayım da dinle... Bilirsin ben aşk işlerinden o kadar hoşlanmam. — Fakat bir gün içime şeytan mı girdi ne- dir, biraz da bu işle uğraşayım dedim, Bilirsin ki ben namuslu adamım, Şitpheli işlerden hoş- lanmam. İsterim ki herşey açık, temiz, anladığım gibi olsun. Mühendis Naciyi tanırsın, karısı gleli üç sene oluyor. Fa- kat ben ömrümde bunun kadar mütereddid, çekingen, korkak adam görmedim. Bilmem Suada Hanımı da ta- nır mısın? Önun da kocası öleli bilmem ne kadar oluyor. Suada yirmi sekiz, yirmi dokuz yaşla- rında güzelce bir kadındır. Ço- cuğu da yok. Ben insanları kalemle o ka - dar iyi tarif edemiyorum. Sua- dayı sana anlatmağa kalksam, bendeki edebiyat kuvveti bu kadarma yetişmez, Daima gü - len iri siyah gözleri, daima u - | cunda bir tebessüm dolaşan du- dakları var. Fakat bu tasviri ge 1 çeyim, Suadada asıl insanın ho- şuna giden şey, bütün bu alım- hılığına rağmen, Ü vekarlı halidir. Sanki bir şey veriyor da vermiyor gil ları onu bu halinden dolayı so- ğük buluyorlar. Halbuki insan bu ilk zayıf perdeyi kaldırırsa, altında nasıl bir his volkanının kaynayıp tutuşmatka - olduğu - nu görür, Evde bazan piyanoda konserler verdiğim zaman ko - nu komşu, eş dost ve bu meyan- da Suada ile Faruk ta gelirler Sen neye gelmezsin bilmem. Bilirsin ki çocuk değilim. İki kişinin bicibirinden hoşlandık - larını sezmek te güç lerinden hoşlanıyorlardı, Bu his sinde kat'iyen aldanmıyordum. Hani bunda da bir mahzur görmüyordum. Aralarında yaş, içtimal vaziyet, görünüş, gös - teriş, yaptlış, hülâsa her şey o kadar biribrine uygundu ki... Faruğun, kimsenin kendisine dikkat etmediğ zannettiği zamanlarda, Suadaya dalan göz leri, Suadanın da bu bakışları hissettiğini belirsiz tavırlarla izhar edişi, benim gözümden kaçmıyordu. Evvelâ hiç konuşmuyorlar - dı, Ancak evime üçü defa geldikleri zaman konuştukları - nı gördüm. Ne konuştuklarını merak ettiğim için, bir aralık yanlarıma geldim. Alaturka ve alafranga musiki etrafında he- pimizin her gün işittiğimiz ale- lâde nakaratı tekrar ediyorlar - dı. Düşündüm. Neden bunlar biraz da kendilerinden bahset - mezler? O zaman her ikisini birkaç arkadaşla soframda birleştirme ği düşündüm. Sofrada da ayni bakışlar, ayni tavırlar, uzun fa- sılalı kısa, kesik cümleler.. Artık âdeta sinirlenmeğe baş lamıştım. Benim de kafamna bir şey girdi mi, artık onu yapma- dıkça içim rahat etmez, Bu Fa- ruk, bir fırsatınır bulup içini Su- adaya açacak mıydı, açınıyacak mıydı? Pekâlâ biliyordum ki, içini açmağa can atıyordu, Hat- tâ Suadanın, gözlerini önüne e- ğerek, hiç ses çıkarmadan Fa- ruğu tatlı tatlı dinleyeceğin - den emindim. Birkaç gün sonra mühendisi- mize rastgeldim. Konuşurten belki bana Suadadan bahseder diye bekliyordum. Adını bile ağzına almadı. O zaman artık dayanamıyarak sordum: — Faruk, geçen gün bizde be raber yemek yediğimiz kadını nasıl buldun? — Çok güzel, kibar, zeki... — Doğru söyledin. Ben de o fikirdeyim, Ağzından alabildiğim lâf bun dan ibaret kaldı. Halbuki bu ka darı kâfi değildi. Ertesi gün de Dün dostum Faruktan bir | bir gevode-|-Ona. 2-5-9035 ÇevisMeler İenveler Aşkın En Büyük İmtihanı Haydi bugün de satırlarından yanardağ âlevleri yükselen şu genç sevdalının mektubunu o- | kuyalım: “Seviyorum, seviyorum, sev- dikçe yanıyorum ve yandıkça seviyorum. Hayatımın ilk aşkı- diır bu; sevdanın bu kadar yakı- cı olduğunu dilmezdim, Çünkü aşkın bana ilk fena tesiri işim- den çıkarılmak oldu. Bir avu- kat yanında çalışıyordum. Hu- kuk mezunuyum. Fakat sevdi: #im kızla hergün buluşarak ya- nından ayrılamadığım için işi- mi ihmal ettim. Meselâ mahke- meye zamanında götürülmesi Jâzım gelen dosyaları götürme- diğim için davasını kaybeden- ler bile oldu. Avukat gene iyi adammış, çok sabretti, bana na- sihat verdi, en sonunda da pa- saportu verdi. Fakat — mesele burada değil, Hem burada, hem de değil, Görüyorsunuz ki, zih- nim çok dağınık. Bu kızla ev- lenmek istiyorüm, Kız buna ra- zı, Annesi de tazı. Babası iste- miyor. Ne ise... Burası da me- sele değil, Çünkü babasının ra- zı olmaması para kazanmadı- ğım içindir. Tekrar bir iş bulur- sam onun da elbet gönlü olur, Asıl mesele k:zın beni kâfi de- recede sevdiğinden şüphe et- mekliğimdir. Onu imtihan et- mek istiyorum, Sizden sorgum şu: Aşkın en iyi imtihanı nedir? Çabuk cevap veriniz, hiç sabrım yok, tutuşuyorum.” Tehlikeli imtihanlar Aşkın tehlikeli itntihanları uzun sürer. Kısaları cok tehli- kelidir: Meselâ, bir şüphe buh- ranı üzerine sevgilinize darılır, ayrılır ve kendinizi aratırsınız. İki üç defa -izi aramak fedakâr- lığına katlanarak gururunu fe- da etmesi kanaat verici bir de- lil olabilir; fakat bu «ehlikeli münakaşalar üzerine onun sizi hiç aramaması ve gururunuzu inciterek nafile yer şüpheleri- nizi ve buhranlarınızı arttırması ihtimali vardır. Bu yolu tavsiye etmem., Daha ziyade uzun sü- ren imtihanları tercih ediniz. Bu da, sevgiliniz üzcrindeki te- sirinizin ehemmiyetsiz görü - nen izlerine dikkat etmekle bildir. Sizi ne kadar düşündi nü anlamağa çalışınız. Sevildiğinizi anlamak güç bir şey değildir, Fakat buna inan- üphe Zi ük aşk delili, bu şüphenin vc bu buh- ranların sizde olduğu kaacar on- da da bulunmasıdır. Size en büyük öğüdüm, he- men, kendinize bir iş bulmanız 'e boş oturmamanızdır. Sevdi- iniz kızınm size karşı teveccühü ne olursa olsun, . : vaziyetiniz karşısında hergün biraz daha sarsılacaktır. İş bulduktan sonra d. ilk tec- Tübenizden — istifade etmeniz şarttır: Yani mahkemeye zama nımda götürülmesi icap eden dosyaları ihmale devam ederse- niz işinizi de, kızın sevgisini de kaybedersiniz. Suadaya bir yerde rastgeldim. “DEYEBVENTLE" yemek yediğimiz mühendisi na- sıl buldun? — Mükemmel adam. — Vaziyeti gayet iyidir. — Bana hiç işlerinden bahset medi, İçimden “hay budala hay!” dedim. Suada muhakkak günün bi - rinde tekrar evlenecekti. Faxat kiminle? Halbuki Faruk, onun için biçilmiş akftandı. Tabil Fa- ruk ta oldu. Suadaya dedim ki — Siz çok ince ve zeki bir ka- dınsınız, herhalde Faruğun sizi sevdiğini anlamışsınızdır. Kadın kızardı: — Aşık mr istersiniz? dedi, © kadar çok ki... Anladım ki muhavereyi çevir mek istiyor. Batkım, olmıyacak, doğru Faruğun evine uğradım: — Be budala, dedim, Suada le şu meseleyi artık halletsen... Birdenbire sarardı: — Ne demek istiyorsun? de- di. — Ne diyeceğim, işte bu ka- dını seviyorsun. Sanki ben an- lamıyor müyüm? Çekingensin de söyliyemiyorsun. Bari şu işi bana bırak ta ben halledeyim, Faruk cevab vermedi. Ben de | bundan cesaret alarak tuttu - ğum yolda yürümeğe karar ver- | dim. e Sekiz gün evvel adada, bir o- te'in taraçasında çay içiyorduk. Biri: — Hava bugün ne güzel! di- yordu. Öteki: — Ağaçların ilk yaprak açış- ları da hoş. Hemen bahsi aşka ve izdiva- ca çevirdim, Gene oralı olmadı- lar, O zaman patladım: — Yahu, siz ne zaman içini- zi biribrinize açacaksınız? Pek- âlâ biliyorum ki, Faruk, şu yanı mızda oturan Suadayı seviyor. Suada da şu mühendis Faruğu seviyor. Ne diye bunu biribirini- ze söylemiyorsunuz, Bunn, söyledikten sonra da Suadanın.elini tuttum, Faruğun Kiztn g iRerdüm İSERdİk bile demeden yalnız bırakarak- çıkıp gittim. Artık yüreğimde iyi bir iş yapmış insanların duyduğu ra - hatlık vardı. Birkaç güne kadar nerdeyse beni belediyeye şahid çağırırlar diye bekliyordum. Ar- tık böyle bir nikâhta şahid ol - mağa da hakkım vardı. Çünkü ben olmasaydım, onlar hâlâ bi- âibir!erine bakışıp duracaklar - v Mektubu burada kesiyorum. Yazdığım — cevapta kendisini yaptığı bu iyilikten dolayı teb- zik ettim. Halbuki herkese o ka- dar masum görünen Farukla Su adanın ekseriya gizli gizli bu - luştuklarını bütün dünya bili - yordu. Yalnız bu zavallıcık bil miyordu. SEM 16 Günde Zayıflamak için Neler Yemeli? ONUNCU GÜN oğ;lhk bi 200 130 65 Enginar zeytinyağlı Bir armut yemeği: Sebze çorbası Bir yuümurtalı yeşil salata Bir ananas Kalori yekünu 200 200 300 1095 eniz yolları IŞLETMESİ Acenteleri: Karaköy Köprübaşı Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdar. gapgzade Han. — Tel. 22740. pyygrt TRABZON YOLU VATAN vapuru 2 Mayıs PER- ŞEMBE - günü aat 20 de Hopa'ya kadar (2281) 3270 IMROZ YOLU KOCAELI vapnru 2 Mayıs PERŞEMBE günü sast 16 da İmroza kadar (2282) 3271 g E £ £ E F : ğ ğ ğ ğ il"'lll_l_'lll"l."llllIllllllllş *

Bu sayıdan diğer sayfalar: