2 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

2 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e 2.5.9)5 ——— |KENDİ KENDİMİZE ÇATIYORUZ EKONOMİK KRONİK yatiine aa r aa ğ L aBati çe ai d aai İngilterenin Bugünkü Ekonomik Vaziyeti Bu seneki Britanya - bütçesi, avam kamarasına verildi. Büt - çe heyeti umumiye itibarile memnuniyetbahştır. Biten sene- nin hesapları, borçların tediyesi için oldukça az bir meblâğ ay- rıldığından hafif bir fazlalık göstermektedir. Onun için bu sene vergilerin biraz daha hafif- | letileceği, 1931 krizi esnasında indirilen memür maaşlarına tek- rar bir miktar zam yapılacağı, tahmin olunmaktadır. Bütçe na- Zırının bu hususta gösterdiği noktalar avam kamarasının bü- tün partileri tarafından umumi- yetle kabul edilmiştir. Eğer bu sene, bütçenin mas - raf faslı geçen seneye nazaran aşağı yukarı 25 milyon liralık yükseklik arz etmemiş olsa idi — ki bunun 10 milyonu milii | müdafaaya ayrılmıştır— varida- tın lehine daha büyük bir fazla- lık kaydedilmiş olacaktı, Fakat silâhlanma konferansı kati bir netice vermediğinden, | Britanya hükümeti masraf kıs- | munın arttırılmasını zaruri gör- müştür. Masrafın yüksek olmasının diğer bir sebebi de bir takım iİş- sizlere daha iyi hayat şeraiti te- min etmek, tedrisatr daha güzel tanzim etmek ve diğer sosyal ça- lışmaları daha çok harekete ge- çirmek endişesinden doğmuş- tüur. Filhakika işsizlik meselesi İn- gilterenin en hayati, en mühim meselelerinden 'biridir. İngilte - rede işsizlerin miktarı yine ge- çen seneki gibi yüzde ikiye ya- kındır. İşsizliğe karşı sigorta e- dilen amelelerle, patronların üze rine çöken ağır yükler bir taraf, bırakılsa bile, İngiltere nayi krizden eskisi kadar müt! essir değildir. Fakat bunların yanında hâlâ belini doğrultamı- yanlar da vardır. Çelik, otomobil, sun'i ipek kimyevi mahsulât sanayileri fa- al bir haldedir. Diğer taraftan, pamuklu mensucat, kömür sa - nayilerinde| işsizlerin miktarı günden güne artmaktadır. Bu sanayide işsizlerin yüzde nisbe- ti tabilye nazaran çok yüksek - tir. Geçen seneki İngiliz ihracatı daha evvelki seneye nazaran 30 milyon lira fazladır. Fakat bu miktar ne kadar ehemmiyetli görülürse görülsün, İngiltere - nin büyük ekonomik buhranın ilk üç sene zarfında kaybettiği- nin ancak on ikide biridir. Bununla beraber şunu söyle- mek lâzımdır ki, ekonomik kal- kımma İngilterede muntazam hatvelerle ilerlemektedir. Her liyenin vaz! Bütçede daima ac eğil, fazlalrık var « dır. Milli borçlar, azar azar ve- | rilmekte olmasına rağmen se- eti iyidi. neden seneye eksilmetkedir. Ha takardır. Bu he- Britanyanın di vaziyetini heye- tamamen itibarile memnuniyetbahş deği ğer bir çok devleti bher halde daha çok Bunumla beraber, na nazaran çok düşmüş sukutun başlıca sebebi, bir kaç ay evvel Londraya arze- dilen ecnebi paralarınm birden- bire kütle haline çel sıdır, Şüphe yok ki, İsterlinin kıy - Metinin düşmesi - Britanya ih- m fazlalaşmasına ve it - sına yardım e- den en mühim bir sebeptir. Ve yine hiç şüphe yok ki, 1931 se- nesinde ve onu takip eden nelerde İngiliz lirasının düş altın blakuna dahil olar mem - leketlere ve hele son zamanlar- da Belçikaya büyük zararlar yapmıştır. Lâkin şunu da unut- mamalıdır ki, harbi takip cden ilk senelerde, Fransız, Alman, İtalyan ve Belçika paralarının düşmeleri Büyük Britanyanın menafiine hayli baltalar vur- muştur, Bundan çıkacak ders şudür:. O da paraların istikrarını temin etmek için umumi bir anlaşma yapılmalıdır. Fakat bu anlaş- maya Birleşik Amerikanın da idhal olunması zaruridir.Çünkü dolar oynak cak olursa bu tarafta istikrar için yapılacak :ıcr türlü çalışmalar beyhude o- ür. Arasıulusal ticaret sal Mesai Bürosu Reisi But- ler, bugün gözüken dünya eko- nomi kalkınmasının esaslı olma- dan ziyade sathi olduğunu, bir ğok memleketlerde filhakika iş- zarfında İsterlinin kıymeti altı- | BORSA SAA MA AA AAA 1 MAYIS Çarşamba PARALAR Alış Satış Sterlin Gös— — Güsm— Dolar 122 125 20 Fransır Frangı 165— 168— 20 Liret 100 Z2Ü00— 20 Belçika Prangt S0 Bi 20 Drahmi 22.50 — 20 İsviçce ir. Bl0.— 8lt 20 Leva dd — Florin 82.50 B 20 Çek Kuron 9ö— 1üz— Avusturya çilin yi Peceta Mark Zloti Kroş 20 Ley 20 Dinar Yen 3 İsveç Kuroa ltan Mecidiye — | Banknot sizlik azalmış, istihsal çoğalmış ve kambiyolar istikrar bulmuş ise de arsıulusal ticaretin 1933 senesindeki seviyeden he- men hemen farksız bir derece- de yüksek bulunduğunu söyle - miştir. Bulter, işsizlere — yapılan para ve cek yardımı üsülü- nün gençler üzerinde fena tesir- ler yaptığını ehemmiyetle kay - dederek bu bapta istikrazlarla yaptlacak bayımdırlık işlerini il- tizam etmiştir, Butler ayni zamanda iş saatlerinin azaltılmasını, sana« yün tensikini ve arsıulusal bir teşkilât plânmım hazırlanmasını ne kadar vergiler ağırsa da ma- No 10. Gidip en güzel görünüşlü sıra- ya oturdu. Bu sıranın üzerinde M. de Renal'in arması vardı. Julien dua rahlesinin üzerinde, oraya okunmak içi konulmuş gibi duran bir kâğıt parçası gör- dü, Bir göz attı ve şunu okudu: Besançon'da idam edilen Lou- is Jenrel'in giyotine nasıl götü- rüldüğünü ve son dakikalarını anlatan,.. z Kâğıt yırtıktı. Arkasında bir satırın ilk iki kelimesi okunu- yordu: İlk adım. ,. Julien: “Bunu buraya kim kaymuş?” dedi. Sonra içini çe- kerek ilâve etti “Zavallı baht- sız! onun soy adının sön hecesi | de benimkinin son hecesi ile bir...” Kâğıdı buruşturup attı. Çıkarken Julien “behitier” Bin (1) yanında kan görür gibi oldu, yere biraz su dökülmüştü: KIRMIZIA VE SİYAH tavsiye etmiştir. STENDHAL perdelerin aksi onu kan sandırı- yordu. En son Julien, içini saran kor- kudan utanıp: — Ben böyle yüreksiz mi- yim? dedi; haydi silâh başına! İhtiyar cerrahbaşının cenk hikâyelerinde sık sık geçen bu kumanda, Julien için bir kahra- manlık havası taşırdı. Kalktı ve hızla M. de Rönal'in evine doğ- ru yürüdü. Bu güzel kararlarma'rağmen, eve yirmi adım kaldığını görür görmez, içinde yenilmez bir çe- kingenlik belirdi. Demir par- maklık açıktı, pek haşmetli bir hâli vardı, buradan geçmek lâ- zımdi. Julien'in bu eve gelmesi yal- |nız kendi düşüncelerini, gönlü nü perişan etmiyordu. Yadır- ganlığı son derece olan Ma- pencereleri kaplıyan kırmızı dame de Rönal, vazilesi dolayı- Londra Nevyorle Paris Milâno Brüksel Atina Cenevre Solya Amsterdam LAT Prağ 04 Viyana .26.5 Madrid : Berlin 10741 Varşova | 42140 Budapeşte 45444 Bükreş 7890 d 3519 Yokohama .. 281 Moskova 100050 Stokholm 3.20,75 ESHAM İş Bankası Mü. e 90 " » 9.50 » H 950 Anadolu $m. 60 2505 K ae £ Şirketihariye 16.50 Tramvay 20.50 Bomonti « Nektar 11.25 | Terkos 11,2$ Balya Reji 230 Aslan Çimento 1085 Merkez Bankası, — 65— 65 Osmanlı Bankası u Telefon 13 Ittihat değirmencilik T.A.Ş. 9.50 ik Değirmenleri 090 X— ei b İSTİKRAZLAR 'Türk Borcu £ 530,40 e op W 2870 ni g M 2935 Ergani 9425 Sivas-Brzurum S İstikrazi Hi 9. 7,50 Hazine G 52 v $8.50 Şark Şen. K Rıhtım Anadoln I ı met, H Anadolu mümessil Borasit ihracatı Bandırmadan dış pazarlara Borasit madeni ihracına başlan- mıştır, İlk parti olarak İngiliz bandıralı Runo vapurile Londra ve Barselona (33) bin lira kıy - metinde (726) bin kilo maden gönderilmiştir. sile hep kendisi ile çocukları a- rasında bulunacak olan bu ya- bancıyı düşündükçe ne yapaca- ğını şaşırıyordu. Öğüullarını ©- dasında yatırmağa alışmıştı. O sabah, küçük karyolaların mü- rebbi için hazırlanan daireye ta- şındığını görünce haylı göz ya- sı dökmüştü. En küçük oğlu Stanislas - Xavier'nin yatağını tekrar kendi odasına getirtmek istedi ama kocasın ırazı edeme- di. Çoğu kadınlarda görülen müş külpesendliği, Madame de Rö- nal aşırı bir dereceye vardırmış- tı. Kaba, saçları tarak görmemiş bir adamın, sadece latince bil- mesi dolayısı ile çocuklarını paylıyacağını, bu anlaşılmaz di! yüzünden onlar- belki de döve- bileceğini düşündükçe içi fena oluyordu. Bölüm VI İÇ SIKINTISI Madame de Rönal, yanında erkek bulunmadığı vakit için- den gelen tezcanlılık ve zarif- Şehir Kapısı! Belediye, Ahırkapının biraz ilerisindeki Demirkapıda bir şe- hir kapısı yapacakmış. Gelen seyyahlar, şehire yalnız bu ka « pıdan gireceklermiş. Bu habere, kim sevinmez? Istanbul, Yeni bir kapr daha kazanıyor. Sayısı belki kırkı, el- liyi bulan Bahçekapı, Kumkapı, Ahırkapı, Çatladıkapı, Demirka- pı, Yenikapı, Edirnekapı, Top - Yaldızlı kapı kapı, Belgratkapı, Mevlânekapı, Azapkapı ve daha nice nice kapı lar arasında bir de şehir kapımız olacak. Eski, yeni, bütün bu kaprla - rın zaten kapıyı andırır. tarafı tı. Açılacak şehir kapısı, İstan - bulun; içinden geçilebilir, biri - cik kapısı olacak demek... Tanrı bir kapıyı kaparsa, der- ler ki, bin kapıyı birden açar. İIstanbul için bunun aksi ol- du: Kapanan yüz kapıya karşı « lık, aradan yüzlerce yıl geçtik - ten sonra, bir tek kapı açılıyor. “de açılmış olsaydı.. Herkes bilir: İstanbulun en harap, en yolsuz, en karanlık, ve nihayet en bakımsız yeri, Ahır- kapı ve Demirkapı taraflarıdır. Seyyahların ayak basacakları toprak, göz alabildiği kadar u - zayan teneke mahallelerin orta yerinden mi geçmeli idi? Istanbula girecek seyyahları; Türkiyenin bu en büyük şehri - ne, ilk bakışta; yüz burüştür - sun, dudak büksünler, diye mi Ahırkapısından şehire sokuyo - ruz? Kanburlaşmış sür döküntü - leri, kırık dökük evler, iplerine alacalı çamaşırların gerildiği te- zek kokan avlular.. İçi baykuşla ra yüva olmuş taş kovuklar... Seyyah şehri yapmağa karar verdiğimiz İstanbulda yabancı - lJara gösterecek başka bir köşe bulamadık mı? Salâhaddin GÜNGÖR likle, salonun bahçeye açılan camlı kapısından daha yeni çık- mıştı ki soka kkapısının dışın- da durmuş, daha çocuk denebi- lecek kadar genç bir köylünün yüzünü gördü. Son derece uçuk benizli olar. ve ağladığı anlaşı- Tan bu küçük köylünün sırtında bembeyaz bir mintan vardı; lâ- civerd tüylü kastordan tertemiz ceketini de koluna almıştı. Teni öyle beyaz, bakışları öyle tatlı idi ki, hayalinde vak- alar icad etmeği seven madame de Rönal onun, be'ediye reisin- den büyük bir rica için kıyale- tini değiştirerek gelmiz bir kız olduğunu Lile düşündü. Sokak kapısımın önünde durmuş, elini zile götürmeğe çekinen bu za- vallıcığa acıdı; kapıya doğru yürüdü. Madame de Rönal, eve bir mürebbi gı leceği için duy- duğu kederi bir an unutmuştu. Kapıya doğru dönmüş olan Ju- lien, onun geldiğini görmüyor- du. Kulağınm ta yanında tatlı bir sesin “Burada ne istiyorsu- nuz, yavrum?” dediğini duyun- ca yüreği oynadı. Vergi ve Bunu dinleyin! İki gün evvel arkadaşları - mızdan birinin evine bir tah- sildar geliyor ve soruyor: — Bay falanı arıyorum... — Aradığımız benim... — 933 senesi yol parasını ve- riniz! Bu para istenen arkadaşı - mız iki üç yerde çalışır bir a- damdır. Onun için birinden ol- masa ötekinden mutlaka bu pa rayı seneler bitmeden alırlar, Sanıyoruz ki, senesi vergi: buzunu gösteriyor... — Bu değil, geçen senenin- kini istiyoruz, Arkadaş, tekrar evrakmı arı yor ve 932 den itibaren bütün makbuzları getiri; — Bak azizim. şşte Üç sene- lik makbuz, bir daha bu iş için zahmet etmeyin! — Hayır, vazifemiz. Ben yalnız 933 senesini arıyorum. 934 için ayrıca size gelirler... Ve işte İstanbuldaki yol pa- rası tahsilâtının kovalanış sis- temi... Bu arkadaşımız ihtiyat etme yip makbuzu saklamasaydı, ne olacaktı? Sormaya hacet yok. 6 lira yol parasını tekrar kendisin - den tahsil edeceklerdi. Neden? Zira yol parası tahsilâtı inti- zamsızdır. Tahsil sistemi fena- dır. Bir adamım vergisi oturdu- ğu ve çalıştığı yerlere göre bir kaç yerde birden tahakkuk etti Şehir bandosu nerde ? Bir okuyucumuz Eskiden Gülhane Parkında tatil günlerinde askeri bando konserler verir, halk ta bir iki saatini hosca geçirirdi, i fa sesini duyduğumuz şehir ban dosu cuma, pazar günleri kon - serler veremez mi? Bu bando nerede? Gören yok! Bu ne biçim mahalle ? Ne Eerslnlz? makbuz.. rilir. Buna bir çare bulmak ge- rektir. Yoksa mükellefler bun- dan zarar göreceklerdir ve gör mektedirler. Hükümet, tahsil ettiği ver - giyi bir daha tahsil etmez. Bir adamdan iki defa vergi al- mak bir suçtur. Mükellefler ve- rilen makbuzlar da onların kendilerini hükümetin ayni vergiyi birkaç defa istemesine karşı müdafaa için değil, tah - sil memurlarını kontrol için verilir. Makbuzla mükellef kontrol eder, dip koçanile de kontrol teşkilâtı. Bir okur yazar adama karşı yapılan bu vak'anın bilgisi ek- sik birinin başma geldiğini dü şünün! Buadam makbuzları bulamaz. Bulsa ne olduğunu bilemez, yalnız: tahsilât defterlerini kimse ka- rıştırıp bu adamın gerçekten verip vermediğini aramaz. Ver gi iki defa alınır... Maliye ıslahatı düşünülür - ken, tahsilât defterlerinin mü- kellefleri makbuzu saklamak - tan kurtaracak şekle sokulma- sı temenniye çok değer. yadı kaydında, gerek eskimiş kâ gıdların değiştirilmesinde zor - luklar gösterildiği gibi halka sert muamele de yapıyorlar. İş- te size bir misal gösteriyorum: Nüfus dairesinde cüzdan yok diye 4 aydır bir nü- Hati İngiliz lirası Londra, 1 (A.A.) — l)(lııI sağ lam bit iliz a r açılışı müteakıp İngil kambiyo mahafilinde az çok Çapada Nuridede "“h'“’_d' şaşkınlığı mucip olmuştur. Ayni ne gidenler, belki de ömürlerin- | mahafil, bu hâdiseyi, Amerika- de bu kadar acaib bir mahalle | nm gümüş mübayaa siyasasına görmemişlerdir. Eski yollar ar- karşı koymak maksadile, kambi- saya kalbedildiği için, bu arsa- | yo muvazene sermayesinin mü- lara galiba her isteyen kendi bil | dahalesine atfediyorlar. 4,84 de diği gibi ev yapıyor. Ö kadar ki bazı evlerin artık sokakları kal- madı. Bu evlerde oturanlar ne- reden gelip geçecekler? Nüfus dairesinde cüzdan yok Sultanatımedde oturan bir o - kuyucumuz yazıyor: açılan dolar piyasası 4,8312 de kapanmıştır. Fransız frangı da 73.25 & ka- dar fırladıktan sonra 72,93 de karar kılmıştır. Ş Esnafın muayenesi Sıhhiye müdürlüğünde bulu- nan sıhhat komisyonu, halk ile temas eden işçilerin yıllık mua- yenesine devam ediyor. Dün de Nüfus idareleri halka hiç ko- | kaptan, şoför, arabacı ve hamal- laylık göstermiyorlar. Gerek so | larm muayeneleri yapılmıştır. Hemen dönüverdi. Madame , mürebbi demek ki bu çocukca- de Rönal'in bakışında o kadar | ğızdı! Nihayet: kerem vardı ki Julien'in çekin- genliği bir parça azaldı. Juli- — Nasıl? dedi. Siz latince mi biliyorsunuz, monsieur? en bu kadının güzelliği ile şaşır- Bu monsicur sözü Julien'i o mıştı: her şeyi, oraya niçin gel- | kadar şaşırttı ki bir an düşün- diğini bile unuttu. Madame de | dürdü. Çekine çekine: Rönal bir daha sordu. Neden sonra Julien, gözyaşlarını elin- — Evet, madame, dedi. Madame de Rönal o kadı den geldiği kadar kurulıyarak: | sevinc içinde idi ki Julien'e: “Mürebbi olmağa geliyorum, | “Benim zavallı çacuklarımı çok madame” diyebildi; paylamazsınız ya?” demeğe ce- Madame de Rönal donakaldı, | saret etti. Julien hayretle sor- biribirine pek yakındılar, bakı- | du: şıyorlardı. Julien, o kadar iyi giyinmiş bir kimsenin, hele o | den? kadar gözkamaştırıcı tenli bir — Onları paylamak mı? Ne- MM Ma- Biraz kadının kendisine böyle tatlı | dame de Rönal, heyecanı her bir eda ile söz söylediğini hiç | an artan bir sesle: görmemişti. Madame de Rönal — Önlara iyi muamele ede- bu genç köylünün demin upu- | ceksiniz, bana bunu vadediyor- çuük, şimdi ise larında durüvermiş — olan pespembe yanak- =nıı di leğil mi, monsicur? de- Şaşlarina Habiğerdn ihe. eeca İl Arrlatl büzle İsidalyelli gülmeğe, bir genc kız neşesile | hem de bu kadar iyi giyimli bir gülmeğe başladı; kendi kendisi (Arkası var) ile eğleniyor, saadetini bir tür- | ——— lü klıvnyınudyg;:ıu. Öğullarını | , (D lmltı:kahw:l“ Yll':t azarlayıp eğe — gelecek | g pis, kılıksız bir rahib sandığı | — ” N. ATAC

Bu sayıdan diğer sayfalar: