3 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

3 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 3,5-035 Ankara V M0 Serbest Meslek Erbabının Kazanç Vergilerine Aid Lâyıhanın Son Şekli şek uei GĞ A, Yapılan değişiklik Haziranda muteber olacaktır Anlçara, 2 (Hususi muhabiri- Miz bâldiriyor) — Kazanç ver- Bisi lâyıhasının son aldığı şe - kil şadur: Madde 1 — Kazanç vergisi hakkındaki kanunun 19 uncu MYaddesi aşağıda yazılı şekilde değiştirilmiştir: “Serbest meslek erbabı, iş- Bal eyledikleri yazıhane, idare- ane ve muayenehanelerinin Bayri safi iratları üzerinden ver- Biye tâbidirler. Serbest meslek €rbabı yukarıdaki giye ilâveten bulundukları şe- rlere ve sınıflarına göre bağlı 1 ve 2 sayılı cetvellerde göste- rilen maktu vergiyi vermekle Mükelleftirler. Bir yazıhane, muayenchane ve idarehanede çalışan birden Ziyade serbest meslek erbabının her birinden yukarıda yazılı nis- bi ve maktu vergiler ayrı ayrı alınır. Ancak ayni yazıhane, Muayenehane ve idarehanede çalışanlar işte ortaklıklarını is- bat ettikleri takdirde nisbi ver- Bi miktarından yüzde otuzar tenzilât yapılır. Serbest meslekler erbabınm smıfları kazanç vergisi kantınü- nun 43 üncü maddesinde göste- rilen heyetlerce iş ve kazanç KAMUTAYDA MÜNAKAŞALAR Maliye Bakanı İle Saylavlar Arasında Münakaşalar Yapıldı .. .» ... -— ver- | KN nisbetlerine göre her sene kâ - nunu sani ayında tayin olunur. 2 — Idarehane ve muayene- hanelerde sanat ve mesleklerini yapan diş tabipleri ve dişçiler, dava vekilleri, mimarlar, kim - yagerler, baytarlar, doktorlar, avukatlar ,mühendisler, müşa - virler ve mütehassıslar ve bu gibi ilmi ve mesleki ihtisaslari- le kazanç temin eyliyen diğer | serbest meslekler erbabı gayri safi iratlarının yüzde ellisi ve evlerinin bir kısmını yazıhane, muayenehane ve idarehane itti- haz etmiş olanlarn ve yahut muayyen yeri olmaksızm çalı- şanların ikametgâhlarının ifndg gayri safilerinin yüzde yirmi beşi. - B Fıkrası — Altın ve zikıy - met mücevherat satanlar, anti- kacılar ve yedinci madde hari - cinde kalan taraflar gayri safi iratlarının yüzde yüzünü vere - ceklerdir, Bu tadilât bir hazirandan iti- baren mutcber olacaktır. Dava vekilleri, avukatlar, mühendis - ler, mimarlar ve alelümum ser- best müşavirler ve mütehassıs- lar: Nüfusu 200 bin ve daha ziya- de olan şehirlerde: Fevkalâde &- Mbuyatma KONMN tefsirini istiyerek Kamutayı işgalmi Ankara, 2 (Hususi muhabiri- Miz bikdiriyor) — Kamutay, bu gün Hasan Saka'nın başkanlı- ğında toplanarak geç vakte ka- dar müzakerede bulundu. Celse- nin açılmasından sonra Refik Ş.eıd:ex, iktisadi buhran vergisi- nin üçüncü maddesinin tefsirine &it mazbata dolayısile Maliye Vekiline şiddetli hücumlarda bulunmuştur. Refik Şevket: “— Maliye Vekâletinin haleti Tuhiyesini anlamak lâzımdır. ıîlıunlın tatbik etmek küdre- tini haiz olması lâzımgelen bu vekâlet tarafından sevkedilen tefsirler gittikçe bizi düşündü - Tüyor. Bugün bunlardan ikisi daha vardır. Yarın daha kaçının geleceği de malürn değildir.,, Maliye Bakanı ceveb veriyor Söz alan Maliye Bakanı yük- sek sesle Relik Şevkete cevab Verdi: “— Bakanlık Kamutaya tefsiı için çok geliyormuş!! Doğru.. Çünkü Maliye Vekâletinin vazi- feleri arasında mükelleften pa - Ta tahsili meselesi de vardır. Ge Tek mükellefin hukukunu ve ge- Tek hazinenin menfaatini kur - tarmak için hassas davranıyo- Tuz. Maliye Vekâleti kanunu Yanlış anlamak istemez. Rica ederim, biraz insaf ve tetkikle Söylenmelidir.,, ,Bakan bundan sonra tefsirin Kizumlu bulunduğunu, Refik €vketin endişelerine mahal ol- Madığını, Vekâletin vazifesine dikkat ettiğini ınl;nnııur_- Mali: encümeni na- Minâa ıöy:ıl.ın Hasan Fehmi (Gümüşhane) nin verdiği iza - hat üzerine tefsir mazbatası re- Ye konarak kabul edildi. Bı' kanunu Kımuhyd; u 'u arada İktısad Bakanı lâyi- hasının Kamutaya geldiğini, he Ten bütün encümenleri alâka ettiğinden ayrı ayrı encü e müzakeresinin, kanu- gene bir müddet daha geri ediyor? kalmasına yol açacağımı söyli- yerek muhtelit bir encümen teş” kil edilmesini istedi. Teklif ka- bul edildi. İkinci bir sorgu Bundan sonra vasıtasız vergi- lere konülan kesirlerin tezyid ve nisbetlerinin tadiline kair ka nunun tefsiri vardı. Refik Şev- ket tefsiri anlamak için çektiği zahmetten şikâyet etmiş ve şun ları söylemiştir : “— Bu mesele dolayısile, tef- siri istenilen kanunların bir kıs- mı meriyetten kalmıştır. Şimdi bir hukuk meselesi karşısında - yız, Yaşamayan, mevcudiyeti bulunmayan bir kanun tefsiri - nin mânasr nedir? Acaba Mali- ye Bakanlığı kendi eli altında bulundurduğu kanunların han- gilerinin mer'i, hangilerinin gâayri mer'i olduğunu bilmiye - cek kadar malümatı hukukiye- den mahrum mudür? Bu kanu- nun tefsirine aklen ve mantıkan imkân yoktur.,, dedi.Bunun üze rine Hasan Fehmi (Gümüşha - ne), Mzliye encümeni namma izahat verdi. Mazbata kabul e- dildi, Zabitlar ve askert memur maaşları Bu münakaşalardan sonra za bitan ve askeri memurlar maaş- ları hakkında kanunun ikinci müzakeresi yapıldı. Kabul edil- di. Askerliğe hazırlık dersleri muallimleri, şeker fabrikaları - na bahşolunan imtiyazat ve mu afiyetin bir kısmının kaldırıl- ması lâyihalarının ikinci müza- keresi yapılarak aynen kabul edildi. İkinci bir münakaşa Bundan sonra Kitapçı Hüsnü ile Maliye Bakanı arasında mü- nakaşalar başladı. Neticede ma- karna, şehriye ve bisküviden a- lmacak maktu vergi kanun lâyi- hası Kitapçı Hüsnünün takriri- le encümene iade edildi. TA birinci sınıf 2000 lira, fevkalâde ikinci sınıf 1000, birinci - sınıf 200, ikinci sınıf 80, ücüncü sınıf 30, dördüncü sınrf 10 lira, Nüfusu 5$0.000 den 200 bine kadar olan şehirlerde: Fevkalâ- de ikinci sınıf 1000 lira, birinci smıf 150 lira, ikinci sınıf 80 li- ra, üçüncü sınıf 30. dördüncü sınıf 10 lira. Nüfusu otuz. binden S0 bine kadar olan şehirlerde: İkinci sınıf 40, üçüncü sınıf 25, dör - düncü sınıf 10 lira, Nüfusu 10 binden 30 bine ka- dar olan şehirlerde: Üçüncü sı- nıf 25, dördüncü smıf 10 lira.. Doktorlar, diş - tabipleri, diş- çiler: Fevkalâde birinci sınıt 1000 lira, fevkalâde ikinci sınıf 500 lira, birinci sınıf 100 lira, ikinci 40, üçüncü 20 lira. S0 binden 200 bine kadar o - lan şehirlerde: Birinci sınıf 70, ikinci sımıf 40, üçüncü sınıf 20 lira. 30 binden 50 bine kadar olan şehirlerde: İkinci sınıftan baş - lar, İkinci smıf, üçüncü sınıf 15. Dördüncü yok. 10 binden 30 bine kadar olan şehirlerde: ikinci sımıf 15, üçün- cü sınıf 10, dördüncü sınıf yok. |Varidat ve masraf Bütçesi Ankara, Z (Hususi muhabi - rimiz bildiriyor) — Bütçe en - | cümeni bugü | varidat bütçesinin müzakeresi - Hi İkmal ve hükümetin tesbit ey lediği y 1 nakikate $ bularak üzerinde ehemmiyetli değişklikler yapmamıştır. En - cümen bundan sonra masraf büt çesinin Müzakeresine geçmiş, Başbakanirk, kamutay, istatis - tik genel direktörlüğü bütçele- rini kabul etmiştir Encümen bu sene içinde u - mumi tahririn yapılması için i- cab eden tahsisatı kabul etmiş - tir. Yarm cuma olmasına rağ - men Bütçe encümeni toplana- rak masraf bütçesini tetkike devam edecektir. Turistlere kolaylık Ankara, 2 (Hususi muhabiri- miz bildiriyor) — Gümrükler Bakanlığı kara tarikile memle- ketimize gelen turistlerin, Tu - ring klübden müsaddak ola - rak verilecek triptik veya kar- ne dö pasaj anduhan ile, hava ta rikile gelecek turist tayyareleri için de, Tayyare Cemiyeti tara- fından musaddak olarak verile- cek triptik veya karne dö pasaj anduhanların kabul edilmesini gümrüklere bildirmiştir. Gümrük memurları ıçin Bundan sonra gümrük me - murlarının tasarruf sandığı teş- kili lâyihasınm müzakeresine geçilmiş, birinci maddesi konu - şulurken Mehmed (Kütahya), !lî:fi.k Şevket, Emin (Eskişe- ir). söz almışlar ve müteaddid defalar Maliye Vekili de kürsü- ye çıkarak izahat vermiştir. Lâ- yihanın birinci maddesinin mü- zakeresi saat 7 ye kadar sürmüş tür. Neticede vaktin gecikmesi hasebile ikinci maddesinin mü- zakeresi yapılarak Kamutay cu- martesiye toplanmak üzere da gilmıştır. " Meclisin cırmartesi celsesin - de İnhisarlar umum müdürlüğü bütçesile kazanç vergisi kanu - nunun bazı hükümlerinin değiş- tirilmesine dair lâyihalar müza- kere edilecektir. İnhisar'ar büt çesine göre İnhisarların masra- fi 7 milyon 512 bin 413 lira, va- âı;îaün 42 milyon 175 bin lira- N ZiHNiYET VE KÜLTÜR Japonya'da son günlerde ga- rip bir hâdise olmuştur. Ayân meclisi üyelerinden ve Tokyo Universitesi — profesörlerinden Minodo yazmış olduğu bir eser- de Japonya İmparatoru Mika - do'nun ulühiyetle hiç bağlılığı olmadığını ve hükümdarlık sa- lâhiyetini de ulühiyetten alma- dığını yazmış imiş ! Bu eser Japonya'da büyük bir velvele çıkarmış, hususi bir ko- misyon meseleyi araştırmakla meşgul imiş... Profesör fikrin - den vazgeçmezse, gerek üniver- siteden ve gerek âyânlıktan derhal kovulacakmış!! Yirminci asrım ortasında Ja- ponya gibi ilerlemiş bir memle- kette böyle bir — vakanın varlık bulacağına kim inanabilirdi? O Japonya ki teknik bakımından, Avrupanın bir çok yerlerini ar- kada bırakmış, o Japonya ki müsbet bilgiler alanında çok ta- nınmış âlimler yetiştirmiştir! Demek ilim ve teknik, zihni- yeti, yani düşünce tarzını değiş- tirmek için kâfi gelmiyor. De - mek ki anane, daha zorlu geli- Oor. Mikado ailesi İIsâ'dan daha eskidir. Efsanevi devirlerden başlar. Kahramanların ilâhileş- tirme devrinden geliyor. Mi- kado'nun ceddi de bu kahraman lardan birisi imiş ve o zaman - danberi bu aile ile gök arasında sıkı bir bağlılığın varlığına ina- nılmış ve bu inan anane ile bes- lenerek bugünlere kadar var - | mıştır. Hakikatte bu inanda bütün beşeriyet müşterektir. Doğuda, batıda ve her yerde vardı: Adı- na “Hukuku ilâhiye,, nazariye- si denilirdi. Bunu evvelâ ve tam olarak i- fade eden İran Peygamberi Zer- düşt'tür, İran'ın kutlu kitabı “Zend avesta” da Zerdüşt Şe - hinşahın içinde ilâhlardan “Şeh ribur” un yaşadığını, ve binaen- aleyh şehinşah ne — yaparsa, ne ünürse o mabuttan geldiği - ve onun tçim Üenükümdar ne yaptığından ve ne de söyledi - ğinden mes'ül ve ne de kimse - nin ondan hesap sormak salâhi- yeti olmadığını yazıyor. Roma'nın imparatorluk de - virlerinde Roma huhkukçuları - nn kurdukları İmperium naza- riyesi ve Fransada XIV üncü Louis zamanında Bossuet ile bi- lâhare Maister'in kurdukları Droit divin nazariyeleri aşağı yukarı Zerdüşt'ün fikirlerini tekrardan ibarettir. Fakat Avrupa'da Bossuet' - den yalnız bir batım sonra ge - len ansiklopedistler ve bilhasaa Didero ve Jan Jak Rüso gibiler, hâkimiyetin ulusa —ait olduğu fikrini ileri atarak, Fransız in - kılâbmı hazırladılar. Fakat İngiltere'de ondan da- ha evvel ve hemen Bossuet'nin yaşadığı bir devirde Kromwel' - in inkılâbr oldu ve hâkimiyetin ulusun olduğu esası üzerine bir Cumhuriyet kuruldu. Bu Cum - huriyet vâkıa uzun müddet sür- medi. Fakat “hâkimiyet mille- tin,, düsturu korundu. Şöyle ki: Kromwel'den sonra — yeniden hükümdarlık makamıma gelmiş olan Stuart ailesi ile onun ar - kasından gelen Oranj ailesinin kısa zamanda sönmesi üzerine Ingiliz parlmanı bugün dahi İn- gilterede hükümdarlık eden Ha- nover ailesinden bir prensi İn - giltere'ye çağırdı. Fakat hüküm darlık makamına — getirilmeden âwel prense şu yemin verdiril - d: “Kendimin ve bütün gelecek vârislerim namına milletin ira - desine ve kurduğu kurumlara riayet edeceğime yemin ediyo - Tum.,, Bu formül İngiliz hükümda - rma, irsen hükümlar ol: berıpefl bir cumhıu-iyeım::i= mahiyetini veriyordu. İngiliz hukukcuları -bu formülü ulusla hükümdar arasmda yapılmış bir mukavelename mahiyetinde telâkki ettiler ve hükümdar mukaveleye riayet etmediği hal de ulusun da silâhlanarak isyan etmek salâhiyeti olduğu netice- sine vardılar. — Şöyle ki, bugün , KONUŞMA , dahi her Ingiliz silâh — taşımak salâhiyetini haiz olduğu halde hükümdar Londra'da müsellâh kuvvetler bulundurmaktan me- nedilmektedir. Işte İngiltere'de kurulmuş o- lan bu meşrutiyet enmuzeci yüz sene sonra Fransa için ve daha yüz sene sonra da şark dünyası için örnek oldu. Fakat iki yüz senelik bu me - =feye bıh-nzınğüınlışmy;n Ü ya ananeler mqrujm içinde dahi dipdiri duruyor ve icap ettiği zaman da kendisini gösteriyor. Fakat yalnız orada mı? Bakımız, ilim ve teknik bakı - mından mucizeler — ülkesi olan Amerikada neler oluyor. Şimali Amerika Cumhuriye - tini kuran devletlerin birisinde bundan bir müddet evvel gene bir profesör, Darven nazariye - RAHATIN YOLU |. Çoktandır şöyle oturup tatlı bir hoşbeş edemedik. Heleiyi çekiştiren birkaç eş dostla bir - likte güzel bir dedikodu yapa - madık, Dedikodu yapacak mevzu da yok değil. Değil amma ne bile- yim, vaktim mi yok! nedir bir türlü uyduramıyoruz. Halbuki muvaffak olmuş bir.dedikodu ne kıyak şeydir! Siz ne âlemdesiniz?. Haydi ben “TAN” n çıkması gibi iş- lerle, diyelim ki; meşgul idim, Ya siz?.. Bu kadar da vefasızlık olur mu ? Az kalsın unutacaktım: Bi- zim komşu Avrupaya seyahate gitmiş diyorlar.Çoluk çocuk hep beraber. Allah versin. Hanidir İstanbuldan çıkmadı. Biraz ne- sinden bahsetmiştir. Darven te- kâmülcüdür, kâinatın bir silsile olduğunu ve bütün varlıkların biribirinden tekâmül yolu ile çıkmış bulunduğunu kabul e- diyor. — Başka tabir ile, hilkati kabul etmiyor. İnsana gelince; her ne kadar Darven insanın da ayni yol ile var olduğunu açık- tan açığa söylemiyorsa da, onu takip edenlerden bir çokları in- sanın da menşeini - maymunda ve daha doğrusu maymunla in- san arasındaki vasati bir varlık- ta arryorlar. Bu suretle Darven nazariyesi — hilkati. — ÂAdem'i, Havva'yı, altı günlük yaradılış faaliyetini, hilâsa mukaddes ki- tapların bu hususa ait yazdık - larını tâ kökünden yıkıp süpü- rüyor. Bu kadarı, mümin Amerika - hları kızdırmak - ve yerlerinden oynatmak için kifayet etmez mi? Ve filen de profesörün bu - lunduğu üniversite şehrinde bir velvele kopuyor, profesör linç e- dilmek isteniyor; nihayet profe- sörün derslerine — sön veriliyor ve kendisi de şehri terkediyor. Bü misaller gösteriyor ki tek- nik bilgiler, kafayı değiştirerek zihniyet üzerine tesir yapmak hususunda pek zayıftırlar. En yüksek teknik icatlarını yapmış ve onları her günkü ha- yatta kullanmakta olan kafala - rın arka taraflarında bir boşluk kaldığı görülüyor. Anlaşılıyor ki kafayı değiş - tirmek, kafanın taşıdığı anane- vi izler üzerine tesir yaparak ye- ni zihniyetlere varlık verebil - mek için bilhassa kültür lâzım - dır; bu ise teknik bilgiler ile ol- muyor. Fikir ve his akınları ile ve onların yayılıp halk tabaka- ları içine girmesi ile oluyor. Bunun içindir ki, bu akınları en çok yaratıp yaymak kabili - yetini haiz olan çevrelerin kül- türleri pek zorlu oluyor. Amerika ile Japonya tâ öte - denberi dikkatlerini ameli a - lanlara vermişler, tekniğe has - reylemişlerdir. Bu ülkeler fikri ve hissi akınlara — fazla kıymet vermezler. Gazeteleri, mecmu - aları, çıkan kitapların büyük kun!. hep havadisle, dünya şü- unu ile, yahut ameli malümatla doludur. Orada fikir ve his a - kınları pek az adamları alâka - dar eder, İşte bunun içindir ki zâhiren pek ilerlemiş görünen bu ülke - !ıtğe. insanı hayretlere düşüren iptidailiklerle sık sık karşılaşır- sınız. Bakarsınız, Amerikada Iı_r gün en muhteşem şehrin en büyük üniversitesinin yanı ba - ımdı_ ıı_dihıml Zavallı bir siyah renkliyi linçederek onun ölüm rpıntılarından — zevkalırlar ! i bir gün de ayni sokakta şakinin birisi gene tekniklerinin yardımı ile masum bir çocuğu kaçırarak ya öldürür yahut mu- kabilinde para alarak geri verir. Japonya'da ise, Mikado aşkı- na birisi durup durürken hara - kiri yapar, yahut günde onbeş kuruş kazanıp bir avuç pirinç ye meğe muvaffak olursa kendisi- ni bahtiyar sayar. Bütün bunlar bol teknik bil - giler ık_ yan yana yürüyen kafa iptidafliklerinin alâmetleridir. Ahmed Ağaoğlu fes alsın zavallı adam. Azıcık dünya görsün. İnsan Şehrema -| neti sınrları içinde yıllarca ka - lırsa ne olur? Ben bile iki sene- *den fazla dışarı çıkmazsam si- nirlerim bozuluyor. Sinir diyin- ce aklırma geldi. Biliyor musu- nuz? Şehirlinin sinirlenmesinin sebebi ne imiş?. Gürültü... Bir sinir mütehassısı dostum vardır; bunu geçen gün onunla görüşürken öğrendim. — Aman, dedim, Bizim taraf- larda gürültü kıyamet! Beledi - ye nizamı falan dinleyen yok. Klâkson, bağıran satıcı, tahta yük arabaları, gramofon, radyo ne ki insanı tedirgin edebilirse hepsi var. Hem nizamsız saat- lerde. Çaresini bulamadım. Her gün polise şikâyetten de artık utanıyorum. Çünkü görüyorum | kiş onlar da hangi birini sustu- | racaklarını bilemiyorlar. Sabah- leyin saat yedide hangi belediye polisi sokakları dolaşır. Haydi dolaştı. Kaç tanesi kaç sokağı dolaşabilir? ... Onun için... — Yorulma, dedi. Sana güzel |bir çare tavsiye edeceğim. — Aman. Pek pahalı olmasın, — Hayır, hayır! Pek basit. Ne zaman gürültü işitmek iste- mezsen, kulaklarını tıka! 1 — Alay ediyorsun, $ — Vallahi değil; ufak iki pa- muk tamponla tıka! Göreceksin ki pek rahat edeceksin, Ve.... Tavsiyesini inanmaya inanmaya tatbik ettim. Aman efendim. Yaşamak ne tatlı şey- miş.... Aman efendim işitme - mek, gürültü duymamak, küçük esnafın, arabacının, tramvayın, otomobilin, gazetecinin sesini işitmemek ne rahat, ne güzel şeymiş.. Sinirlerim düzeldi, iştiham ye rine geldi ve kanlanıp canlan « dim. Şimdi tanışlardan şöyle kanlı canlı, iştihası ve keyfi yerinde birini gördüm mü derhal içim- den: — Hay kâfir! Seninki de tıka h galiba.. diyor ve kıs kıs gülü- yorum. Eğer siz de sinirlerinizi boz« mamak, iştihanızı düzeltmek ve rahatça uyumal — istiyorsanız benim gibi yapınız!.. B. FELEK Sovyet Artistleri Izmirde Izmir, 2 (Hususi muhabiri « miz bildiriyor) — Sovyet sanat- kârları bugün geldiler. Sanat - kârlar, İstasyonda vali, beledi- ye, parti reislerile »bir çok mü- nevverler tarafından samimi bir sürette karşılandılar, Kendileri- ne buketler verildi. Ege Palasa misafir edildiler. Misafirlerimiz. yarm idman şenliklerinde bulunacak, oradan at yarışlarına gideceklerdir. Be- lediye tarafından şereflerine bir ğğle yeı::ği, dı:li tarafından da oşu sahasında bir İ İ verilecektir, T SSi , Ârtistler yarın akşam Halke- vinde birinci konserlerini vere - ceklerdir. Salon Türk — Sovye! bayraklarile donanmıştır .

Bu sayıdan diğer sayfalar: