11 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

11 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— TAN Za tER AAT LAR K | |İç işler Bakanı Ankarada. |İki Kişi Daha Yakalandı iRTICA TAHKİKATIİ 10 (Hususi muhabi- | mü hatibi Hasan görülen lüzum Timiz bildiriyor) — İrtica tah- | üzerine tevkif edilerek, bi ri Saidi Kürdi — hü- | Eskişehire gönderildi. Hatibin hakkında — mahallinde | evinde Kürdinin bir risalesi bu- at yapmağa giden İÇ | tunmuştur. Şler Bakanı Şükrü Kaya bura- | — çürdinin risalelerini basıp ço BAA Kaya Başba- | » iemaktan suçlu Mehmet Ze - ü ziyaret e- |& M hâdise etrafında izahat edilerek E: Mehmet Dinar, 10 (Hususi muhabiri- | nin dikkate değer itirafları var- Miz bildiriyor) — Bobobey ca- | dır. e00 Parti Kurultayında Dün Encümenler işe Başladılar Hesab komisyonu işini bitirdi 10 (Hususi muhabi- | konuşulup incetilmiştir. Timiz bildiriyor) — C. H. Parti- | — Program ve nizamname işle - Si kurultaymnın seçtiği üç komis | rine bakan komisyon saat 19 a Yon bu sabah toplanmış ve ça- | kadar çalışmak ve dilek komis - lışmalarına başlamıştır. Kornis- | yonunun çalışması gece geç va- Yon üyelerinden başka, vilâyet | kite kadar sürmüştür. Hesap ko deleğelerinden ve saylavlardan | m'syonu işini bitirmiştir. Ko bir çoğunun bulunduğu bu top- İ maları hal lantıda işler büyük bir dikkatle s.c.e Kurultay Gününde Yol, Müze, Okula, Yapı Ve Anıtların da Açılma Şenlikleri Yapıldı Ankara, 10. A.A. — Yurdun her tarafından gelen telgraf döküldüği ve müsamereler , yer yer konfera"s verildiği b ldi- “ram günü olarak kutlandığı, ya- p''an toplantılarda —partin'n ve Ülu önder Atatü k'ün ulusu ka- ranlıkdan aydınlığa çıkaran dev- Timlerle başarılan işlerin sayılıb daha t | olunduğu söylermekted r. Dün bir çok yerlerde, yapı, müze, okula, yol ve anıt açılma şenliği ıştır. " II’ K « .. , Balkan Konseyi Dün Toplandı (Baş tarafı birinci sayfada) lar. Hattâ konsey kâtibinin dahi &irdiği görülmedi. Toplantının bu kadar uzama- SI üzerine, dışarıda bekleyen er millete mensup gazete mu - habirleri arasında, çeşit, çeşit dedikodular oluyordu. İki saat Yerine, dört saat, ancak nazırlar &rasında fikir ihtilâfları olabil - Mesi noktasın n akla yakın ge Yordu. Müzakereler bittikten | Sonra dört hariciye nazırı salon n beraber çıktılar, Titülesku gülerek, arkadaşla- Tina dedi ki: — Gazeteciler saatlerce beklediler, Bir şey söylemek is ez misiniz? a iğerleri: ı < Bizim namımıza siz söyle- Yiniz, | O zaman Titülesku söyledi ve Matbuat müdürü Dragü tercü - Te etti: 3 — Aramızda her zaman oldu- i, umumi bir ahenk için- nya barışmın ve Avrupa Mivazenesinin bize mütcallik Tsmlarını gözden geçirdik. Tet U_k_adarc cevap hiç bir ga- &Ciyi tatmin etmemişti. Ben *rhal Tevfik Rüştü Arastan, len şeylerin bir hulâsası- * Sğrenmek istedim. Tevfik Rüştü Aras, sefarette erilen ziyafetten sonra bana Fünları söyledi: A Diyorsunuz ki, içeride faz- almaklığımızın, aramızda ":” hangi bir anlaşamamazlık - N ileri geldiğini, söylüyorlar. b;'_ıyun böyle bir şey - mevzuu | M dis değildir. Biz, orada bir iki | at fazla kaldığımızın farkın - ı ı:dmîe değ . Dünya nıgşc!e- işlg:e--dmn barışı gibi ıışuhım ik Sörüşülürken, bize mütcal- de görüşemezdik ya., Biz bu gün umumi hatlar tündi noktai nazarlarımızı ve bildik - lerimizi konuştuk, her dış baka- Nı ayrı ayrı düşüncesini ortaya koydu, tabiidir ki, Balkan dev - | letlerinin müşterek menfaati hakkındaki kanaat beraberliği miz bugünkü celsede bir kere da ha tamamen tezahür etti. — Cenevrede ve Stresada Bal kan devletlerini alâkadar eden meseleler, muahecelerin tadili- ni istiyen milletlerin - iddia! mevzuu bahis oldu mu? — Hayır, bugün sadece t mumi haklar üstünd lerimizi ve b tük ve beynelmilel politikanın Balkanlarla alâkadar olan k: mınt tetkik ettik. Reviziyol devletlerin iddialaârını da yarın- ki toplantıda konuşacağız. Aramızdaki ahenk her zaman ki gibi olmalıla beraber, size bu konferansın kati neticelerini ya rından sonraki günlerde bildi receğim. Buradı rin pazartesi günü bitirilmesi muhtemeldir. Ö zaman hareket edecesiz, Irak Hilâliahme- rinin yardımı Ankara, 10 (Hususi muhabi- rimiz bildiriyor) — Irak Hilâli. ahmer cemiyeti Kızılay genel merkezine, Kars zelzelesi felâ ketzedelerine yardım maksadi - le 1000 lira göndermiştir. de, di m Mide, Barsak ve kara- ciğer rahatsızlıklarına AFYONKARAHISAR |e Deprenme Durmuyor Kars, 10 (A.A.) — Digor na- | hiyesi çevresinde gece ve gün - düz aralıklı olarak yedi depre - me olmuştur. Evvelki deprenme ır gören yapılar bu de | ılmış Tenci köyühde yeni. den sular fışkırmıştır. Ölü ve ya ralı yoktur . 5OO yıl evvelki Türk hekimi Ödemiş, 10 (A.A.) — Beş bu- Jk asır önce Mısırda Maristanı Mısır adındaki şifa yurdunun ünlü hekimi Ödemişin Birgi kö- yünden Türk doktoru Hıdır A- linin mermer an dı büyük bir ka labalık ve Etibba odasından gönderilen üç bayan iki bay dok tor, bütün Ödemiş doktorları ö- nünde açılma şenliği yapıldı. Bayan doktor Handan ve a. nisadan gelen doktor Necdet A- runc söylev verdiler. Ulusal s<vaşta yıllarla yurdu ve dağlarını tutan ve uzun asır- lar kahramanlar yetiştiren Bir. giler tarihinde büyük Türk he- minin müşü halkın min - etini kazanmıştır. Denizlide b'r Adam diri diri Yandı Denizli, 10 (Husust muhabi- rada yangın oldu. Yangının yeri çok şüpheli görülüyor. Bir adamcağız, oturduğu yerde, feci de yanarak ölmüştür. Bu yangında bir kasıt olduğu ve i- sin içinde bir kadın parmağı bu- lunduğu kuvvetle tahmin edili- yor. Tahkikat yapılrsaktadır. Bı;ıç; san'atkârların İ eEKİ KÖönSeri Şehrimizde misafir bulunan Sovyet san'atkârları dün akşam şubesi menfaatine Fransız -ti - yatrosunda bir konser vermişler dir. Konser çok kalabalık olmuş ve san'atkârlar alkışlanmışlar - dır. Konser radyo ile her tarafa verilmiştir. San'atkârlar çarşam ba gününe kadar şehrimizde ka- lacaklardır. Pr. Piccard Dün havailandı Varşova, 10 (A.A.) — Profe- sör Piccard Turistik bir uçuş için Zürih 3 balonu ile Varşova uçak alanından havalanmıştır. Neden uçtu? Piccard bu uçuş hakkında kendisile görüşen bir Frahsı Bazeteciye şunları söylem; “— Bu rivayetler içinde doğ- ru olan noktalar şunlardır: Leh payitahtında, stratosfe- re yaptığım - çıkışlar hakkında konlerans vermek Üzere çağır dıfn. Pazartesi günü Varşov: gıı_dıe çe ğim. Şimdilik yeni vır NaVacü, hazırğı yüza; da bir Leh fabrikası :îı â;çılea 30.000 metre yükselmeğe yarı - ir balonun inşâsı mese- na | lesini-konuşacağım. Eğer bu iş kararlaştırılırsa balonun inşası bir yıl sürer. Bu balonun kutru: 60 metre, uzunlı ü: 100 metre olac_al:tlr. Hacmi 112.000 metre Eıı_xkabı olacaktır. Önce bu iş için yaprlan balonun hacmi IA.C_I(_)'J metre mikâbı idi. Bu da tabiidir. Çünkü 30.000 metre ir- tıf:ı(i.'ıl 16.000 metrelik irtifadan on dğ'(i daha az hava » asır. Bu- nun içindir ki, balon GOK cesa - metli olmak gerektir. Bunu | yapmak için Biyasada kâfi de rgce!r ipek bulunamaz, Düşü- nünüz ki, böyle bir balon - için, hususi surette yapılmış 12.000 metre murabbar ipek kumaş lâ- zım. Bu be'onun inşası için ye- nilmesi lâzım olan zorl'ıklar çok tur. Her halde, yeni havalanma, ancak bir yıl sonra vaki olabile- olan kısımları da beş dakika MADENSUYU cektir,” rimiz bildiriyor) — Bu gece bu- | saat 20,30 da Kızılay Eminönü | Bir Şiir Güzel şiirin birinci vasfı, ha- ber verdiği his alemini okuyana kabul ettirmek veona, peş'n hükümlerine varıncıya kadar bü fikirlerini unutturmaktır. Napöleon hakkır.da düş ndük- lerimiz ne olursa — olsun, Hugo- nun destanlarını okurken Mos kova, “Waterloo bozgunlarını bütün insanlıkla beraber sizi de | ta içinizden sarsan, kaderinizle ilişiği olan birer hadise saymaz- sanız ya o şairi anlamamı Z- dır, ya o şair size nüfuz edemi- yor, hasılr aranızda Şairi oku- yanın dili eden “sihir,, vücude gelememiştir. Gerçi bazı sanat- kârlardan bahsederken kuvveti- ne hayran olmakla beraber fi- kirlerini paylaşmadığıızı söy leriz; bu doğrudür da, ancak e- seri okuduğumuz zaman için doğru değildir. Histen, fikirden büsbütün sıyrılmış, yalız “tek- nik,, meziyetleri hoşa — gidecek bir şiir telâk ni Gau_lîer'- nin paradoksu ve — bazı kimce- lerin anladığı manada — “pod- sie pure , brnun icin olmrvacak bir şeydir. Şiir karşısındaki, her hangi bir sanat eseri karşı-ınmda- ki vaziyet miz, mevzuu karşı- sında alimin — takındığı vaziyet olamaz; şu objekt'f denen cins- ten tenkid istiyenlerin dişüne- medikleri, belki düşünün de an- lryamadıkları, göremedikleri ta- raf işte budur. Yahya Kemal'in perşembe günü bu gazetede çıkan “Rü fı' lerin ölümü,, şiirindeki unsurlar bugün bana belki bü bütün yabancıdır: — gül, bulbu_l. servi, şiraz... Bu keîimeleı;ın hepsi değil, bir tanesi bug'n yazılan bir şiire girince, içlerin- deben de bulunduğum bazı kimseler, birer if-it görmils bi oluyoruz. Aruza tahammü müz de —bunu kendim için söy- lemiyorum — — haylı azaldı. Ö- lüm havası (hem iklim, hem de beste manalarında) aradığımız şiirin unsurlarından — değildir. Fakat o sekiz mısrar okurl k'ediğ miz şür, işte bu idi,, diyiveriyo- ruz. Bir tanıdığım: “Yahya Ke- mal insana ölümü sevdire-ek., dedi. (Şairin ölümü sevmesi, sevdirmesi de yine hayat sevgi si aşılama ü bedil ya- ratma, dalma bir canlılık işidir. Sanat eserinde ölümü — sevme- miz, kendimizi toprak altında da yine hisseder, düşünür, b lir di- ye tasavvur etmektir. Böyle kendimizi ölmüş — “hayal edip,, zevk duymanın kend'm'zi yok etmekle hiç bir alâkasr yoktı Diyebiliriz. ki Werther' duktan sonra kendilerini ö ren gençlerin hareketi o romanı, bir sanat eseri olmak havsiyeti- le, tadamadıkları içindir. Sa- nat, bir bakıma göre, bir hare- kete sürükleme değil o hareke- ti yapılmış farzettimedir. Ya- ni Goethe'nin © romanmı oku- val ntilar etmiş Werther diye görür. attık hare- kete geçmesine ihtiyaç — kalma- şakağında revolverin - soğuklu- gunu duymamış, ölmek zevkini tadmemış ise, kend'ni Werther FIKIRLER VE mıştır. Sadece kitabı okumakla | INSANLAR | Üzerine sanmak için kitabı başka bir harekete dah görüyorsa iyi, anlayış'ı değildir. Sanat eseri, bakıma göre, mükemmel bir a- demdir, her şeyi kendi dır, karşısındakinden anlar tan baska hiç bir şey b mez.) (1) “Rindlerin ölümü,. nicin gü- zeldir? Bunu anlatım siz imkân — yoktur. hangi bir sanat eserinin güzel- tiğini anlatmak için biricik ça- çi ü gü- maktan a lüzum bir kari yine bu re, onu okumaktır. ma bir kü) işidir; parçaların ku- sursuz olması, hattâ oynamaz. Meselâ Yahy in bu manzumesinde : ber bir gül açar, her bü'bül öter., mısrar, tet alınınca, “sym&trie,, nin sahte güzelliğine bürünen alelâde b maısradır; fakat bütün mede. vukarıdan beri a'r na ile bir harika oluveriyor. O kadar ki Yahya Kema! gibi tı- tiz bir şair onu şi sustuktan sonra içimizde devam edecek teessürün, ahengin a- nahtarı olmak üzere — son mıs- rar diye kabul etmekten miyor. Zaten itiraf edelim ki Yahya Kemal'in bu yeni manzumesi, VFi 3 Foy, Mit w4 ÇALIYORLARMIŞ... Istanbulda arasıra tevatirler ıkar,. Bunlar nasıl ve nereden çıkar? Onu etüt etmedim ama kere çıktı mı önüne güç ge - çilir. Şu günlerde her tarafta bir ri- vayet: İstanbulda çocuk çalryor larmış... Dusseldorfdaki çoc öldüren canavar hikâyesinden c rivayetlerin hele bir i söylemeye , lüzum Işin tuhafı şudur ki; bu riva- yet çıktıktan sonra her mahal - lede mutlak bir çocuk çalma te- şebbüsünün müşahedeleri yapı- | lır.. Ya bir sakallı adam bir cuğa yol sorarken polisi görüp ya bir ihtiyar kadının d a karamel vermek is terken teyzeler yetişip kurta: ğt hemen hikâye edilmeye başla nır.. Her semtte, -mutlak türk- çesi iyi olmayan - bir şüpheli tip görülü: Ve bütün bunların hiç biri bir gerçek değeri göster meden kadınların zihinlerini bu- landırıp uykularını kaçırır ve Za- manla silinir gider, Neden ve nasıl çıktığını anla yamadığım bu rivayetleri, ben bir anketçi olsam çıktığı yere kadar kovalarım, Bakalım işi temeli nerededir? Ve bu söz na«- gildir; bunda “dar varlığının hendesesi,,, “bir — pancur açıl- mış gibi yazdan,, , “imale dev- ri,, gibi insanı birdenbire kav- rıvan “formule.. ler. “Kârbanı aşk bitmez bir beyabandan ge- çer,, gibi “bitmez,, sıfatını lemeden önce onu imalelerle h zırlamak cinsinden nazım hari- kaları yoktur. Belki “hayal et- tiren,, sözünü ayırırsek geri ka- lan her «öz, her mısra son dere- ce alclâde, son derece “banal,, dır. Fakat büyük hüner, bu | “banalitâ,, ye varab'lmekte. bi görünebi dir ki “Rindlerin ölümü, aü Yahya Kemal'in en mükemmel eşeri saymaktayım. (Bu gageu- re'ü bir de “Güft-siz beste” manzümesinde taha'ıkuk - ettir- mişti; ancak onda zora! lr- garale elde adilmis hir « zilir ki bu da insanm fenasma gider. Onda “faux primitf, ressamların, pek incelmiş — “es thete,, lerin sadeliği vardır ki bu da — önce hoşa gitmekle bera- ber — edebiyat k't-blarında “te cahülü arif,, denen ukalalığı an- dırır.) Gerek “Rindlerin ölümü,, , ge rek daha bitmemis şekli i!e sim- diden ağızlarda do'asan barka bir yeni manzumesi Kerral yeni bir siir tiyor ve #ünden Stances'ına alanıma vi- e Morft>&'n r. Garel ler tdmatla beraber bu tarzında daha züzel sevler varatscağını ummafta sa nırim ki yanılmıvorum. Nurul'ah ATAÇ (1) Bazı yemek kit-blar'nı ckumak navıl p'ş ceğini anlattı'dar — yem k- ler'n zevkini vermeğe vettiği gi Amacımız, i, bü « yük önderimiz Atatürk'ün, C. Barış ve soysallık lidet H. Partisi kurultayıı dış yasamız için söylediği sözler, her Türkün ve her insanın göğ. sünü kıvanç ile kabartacak ve - cizelerdir. Kamâlist Türklüğün başlıca şiarı: Barış içinde, soysallık yo- lunda, güven ile yaşamaktır. At. tilâ'ları, Timur'ları, Babür'leri, Atatürk'ü yetiştiren Türk tari . hinin süslü şan halesi, Türkleri başkaca sücl zaferler aramak - tan müstağni kılar, Evet, bir a- ralık (on yedinci asır) Hindis - tan, orta Asya, Küçük Asya, Rusya, Viyanaya kadar doğu, cenup ve orta Avrupa, bütün şi- mali Afrika, Arabistan ve ilâh... hep büyük Türk köküne bağlı DUNYA SIYASASI — ALDUYASA SI Barıştır . Türk uluslarının şanlı idaresi de bulundu. Bu &: kelere soysallık, « nluk, ba- riş ve bayındırlık getiren Türk oğlu değil midir? Türk tarihi baştan başa şerefli ve yaldızlı bir destandır. Biz, artık, bu şan- h_ destanımıza, süel bakımdan bir şey katmak istemeyi Atatürk buyuruyor ki *,. Özenle güttüğümüz amaç, arsrulusal barışı korumak ve gü- ven içinde yaşamaktır.,, Türkün bütün kapasitesini, bütün yaratıcı gücünü, bütün anlayışıni ve dehâsını: soysal - lık, sosyal ve insaniğ alanlarda inkişaf ve tebellür ettirmek... İş- te yüce önderin işareti!... Bütün ulus sarsılmaz bir inanç, yılmaz * | tari uy: ile, Yahya | eskileri gibi buluşlarla dolu de- | sıl çıkmış, nasıl tevatir haline gelmiştir?.. j Polis pek tabil olarak böyle rivayetlerle uğraşmaz. İş bize, gazetecilere düşer, Bilmem b fikir şu günlerde eski ile yeni biribirinden ayırt etmeye çalı- şan “Nizameddin Nazif,, in işi- ne gelir mi?.. Bana sorarsanız; şü çocukları çaldığı söylenen uydurma hırsız ne olür beni çalsa da kendimi çocuk sansam diye özliyorum. İnan olsun, işine çocuktan fazla yararım., Ve böyle bir hâdise o- lursa hiç değilse böylelikle mizde bi çalmabilir, t : Sre nız ğunu kuruntulanarak (vehme « | derek) oyalanır gider. Hayat da bir oyalanmadan ibarettir. (Biraz da felsefe ya- palım). B. FELEK —a bik ile bu emre candan — ve baş- caktır. Böyle yaparken, ürkiye, yalnız Türk ulusunün — öz menfaatını koru - makla kalmıyor; öbür uluslara, acunu kaplayan insanların hep- sine hizmet ve iyilik etmiş bulu- nuüyor. Arsıulusal sıyasanın en sağlam ve inançlı barış unsuru | Türklerdir. Bununla her Türk oğlu derin bir haz ve kıvanç du- yar, e Ancak, biz, gerçeklikleri, ol- duğu gibi gören, uyanık bir ulu- suz. Geçmişin acı görgüleri, bi- ze yaman bir ders oldu. Yüreği- mizdeki barış ateşi ne kadar kız- gin olursa olsun, sınırlarımızı, ana topraklarımızı, atalarımızın | bize bırâktığı bu paha biçilme - yen kutlu mirası, her kasırgaya, her kanlı ihtimale karşı koru - mak için hiç bir fedakârlıktan çekinmeyiz. Yüce önder buyuruyor ki: Bununla beraber, bütün dünya gidişini gözönünde tuta- rak dikkatli, hazırlıklı, uyanık bulunmak lüzumuna kanüz.,, Bundan daha tabiiğ bir şey o- lamaz. Ortalık silâh yarışı ya - parken, genel gidişe uymamak olur mu? Biz, barışı korumak ve iç işlerimizin inkişafma, ulu- sumuzün yükselmesine çalış « maktan başka hiç bir amaç güt- müyoruz. Bununla beraber ge - nel âhehge uymak - gerekliğini de gözden uzak — tutamayız, Bunda bütün Türklük, büyük şefin emrini, işaretini mukad - des sayar; bu uğurda aziz kanı- nı ve öz malını asla esirgemez, güle güle feda eder. _T rkiye, dış sıyasasındaki a- ÇıIk, garazsız, gizli maksadsız Programıyla insanlık ve tarih bir sabır, yorulmaz bir çalışkan- karşısında ne kadar yükseldi!... Yusul Osman Bükülmez

Bu sayıdan diğer sayfalar: