25 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

25 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e— 23.5.038 TAN ÖZ DBİL $ AY EF $U —MH— * , Teraddüt etmek — Duruksamak, üi Duruksun, ikircin / San dersimizi tereddüt etmek-ke- inde bırakmıştık. Kılavuz eski dergiden iki kelimeyi buna karşılık Blarak koymuştur. Belki duruksamak daha güzel; fa- kat ikircinmek de bütün Anadoluda Nl_li_neıı bir kelimedir. 'ohlike ysnda — durüuksamak, mw.m Harb, duruksa'ya gelmez. Duruksun adamlar, sıyasada hiçbir Zaman ön safa geçemezler. Ayni misalleri ikinci — kelimemizle tekrar edelim: ,Tehlike karşısında ikircinmek, ye- Rilmektir. Harb, ikircinmeye gelmez. * İkircin adamlar, sıyasada, hiçbir Taman ön safa geçemezler. Efkâarı ee M labeş meselesi kında ilk- gö - Tüşmeler dün olmuştur. Son görüşüden sonfa, danışma Yolu ile bu meselerin içinden çıka- Tuyacağımızı anladık. Bizde aytışmaların çoğu, 'Bâıııhnııı benzer. yüuşmak bir kavga değil, bir öy« laşmadır. iİngilterede kamoy birkaç günden- yeniden işçi partisine eğgindir. Bü misallerde geçen yeni kelime- : Kanışma — Rızgi tarafeyn Eğgimn — Mütemayil e Inkisarı hayal — Umusa İnkisarı hayale uğramak — Umu- Sanmak İnkisarı ziya — Yalkırı O kadar güvendiğim bu adam, be- Hi, çalışmıya başladığının daha erte- —n;:! Hmuşa'ya Uğrattı. ayal peşinde “koşmak, sık- sık, usanmak * aciliülk Banre ) kahve hez. Güneş batarken, Üsküdar, bir yal- kçlar rüyasına döndü. — Rakib , Bu iki arkadaş, sıyasa hayatmda prern Cakyprdermek e İ ir zaman bozı Kültür ve ahlâk sahibi adamlardır. Güdümlü ekonomi başladığından- Beri eski önürdeşme — özgürlüğünden Bahsedilmez olmuştur. Dinle beni, sevgili önürdeşim! iş Başka, dostluk başkadır. 2 Manzara — 1 - Görey (paysage) — © görünüm, görünüş (aspect) Bizde görey resimlerini en iyi ya- — Rnartist, (....) dir. — ,, Üsküdarın karşıdan görey'ini nasıl '“İnurıuı_ıun ü meselenin sosyal görünümü bü yal gi * bevıiıı::ınu;umı görünleri hîı_u evin denize olan görüsü da- güzeldi. —P y | Hergün 5 SÖD ONUNCU LİSTE 1— Tahlil etmek — Çözele- mek, 'Tahlil — Çöze Tahlili — Çözel Örnekler: 1 — Bu yazıyı | dikaktle çözelmek lâzım- | ki çözenizi akla yakın bulurum. 2 — İnkılâp — Devrim Örnek: Biz henüz devrim içindeyiz. 3 — Tecrübe — Deneç 4 — Tecrübe etmek — Dene- mek 5 — Anlam — Mâna Örnek: Bu kelimenin ne anlama geldiğini bana söy ler misiniz? J dır, ' 2 — Bu mesele hakkında- Not: Gazetömize gönderilecek ya zılarda bu kellmelerin Osmanlıcala. ee kullanılağamasını rica ederiz. Gül İle Bülbül Mayıs girdiği gündenberi bir sevgilinin yolunu bekler gibi bekliyordum : — Ah, şu güller bir çıksa! diyordum. Dün, ilk olarak bir satrcının elinde gördüm. Utangaç kızlar gibi, yarı bellerine kadar kızar- mışlardı. Kokuyu adam oğluna sevdirmek. isteğiyle mi, bu ka- dar içten, bu kadar gönülden kokuyorlar, diye düşündüm. Yeni tomurcuk bağlamış yav- ruları, iki yanlarında;'sanki: —at “Eye ayırs dımnız? der gibiydiler. Önümdeki ağaçlığa bakarak; haykırmak istedim: Bülbül! nerdesin?.. Sevgi- lin yapraklarını açmış seni bek- Hiyor! Ve kafamın içinde gül ve bülbül için ne varsa, hepsi bir- den canlandılar. Kendi kendime söyleniyordum: — Bülbülün güle tapmakta hakkı var! Bu iç gıcıklayıcı, gözlere süzgünlük verici çiçeğe karşı bağlılık duymamak için bülbülün yürekçiği taştan olma- h. Yalnız, ne olurdu, gül bu ka- dar güzel olacağı yerde, biraz duygulu olsaydı... Böyle şıpsev- di ve hele böyle unutkan olma- (TAN) IN OYKUSU (HIKAYE)| Bön Gülüyorum AY IŞIGI «« Delikanlı kapıyı ça'lı. Biraz son Ta sevgilisi açtı. Küçük evin, üç ba- samak taş merdivenle çıkılan eşiğin- de, konuşmadan bakıştılar. Delikanlı onun ellerini avuçlarına alarak: — Canikom, dedi. Ay ışığı yüzü- ne ne güzel vuruyor, yüzün ne güzel bu işik altında.. Kız güldü. Başınt göğe kaldırdı. gök, sırma benekli, kara bir tül gi- biydi. Ay nereden yüzüne ışık veri - yordu. Sonunu düşünemedi bunun. Çünkü delikanlırım başı ona yaklaş. mış, yumuşak solukları yüzünde, göz- leri gözlerindeydi: — Ay ışığı yüzünde, yüzün ne gü- zel canikom, diyordu. Genç kızın yüreğini sızılar doldur.- muş, gözyaşları dolmuştu. Sesinde gizli bir yanı titriyordu: zi a kerini, ellerim ellerini, gözlerim göz- lerini arryor. Bana yakın olma. Bana duyurtma kendini... D «Her akgam / genç kızın yüzünde VÜt $ R Delikanlı söylüyor, © dinliyordu yal- niz.. Uzun yılların ber gecesinde, damla damla, yüreğine akan &özler, sonsuz bir güvenle, onu ona bağla - mıştı.. Tam beraber olamamak göy- nü (ıstırap) içlerinin en derin bucak- Jarını usta bir kuyumcu gibi işlemiş, Onların gözlerinc, süzlerine kimsede ——— saydı. Güle bakıp bakıp ağlıyan bül- büle acırım. Onu bir kez bile koklıyamadığı için... Ve adam oğluna karşı içten gelen bir hınç duyarım. Gülü bülbülle baş başa bırakmadıkları için.. Yılda ancak bir ay yaşıyabi- len gül ile ancak bir ay ötebilen bşılbül, biribirlerine ne uygun birer eş olacaklardı. Ne yapmalı ki; ozanın dediği gibi: “Gül yâğını iller sürünür çatlasa bülbül,, Salâhattin Güngör olmayan duyürtucu bir güzellik ver- mişti.. Her arda kalan yıldan sonra kızın gözleri büsbütün sözleniyor, delikanlının sesi erkin en yüksek uç. larına çıkıyordu.. İkisi de verimi bol birer insan ol- muştular. Duygularını her çeşit yüre- ğe duyuruyorlar, en kıt görüşlüler bi- le onların karşısında yürek sızısmı anlıyorlardı. Ve böylece yıllar, ağır inişli bir katran deresi gibi, onların kafalarının içinden akıp giderken saç- ları ağardı.. »« Bir gece esin sert esiyordu. Pen- cerelerin, kapıların arasından yılan mslıklı sesler bağırıyor, şimşekler ça- kıyordu. Ak saçir Gelikanlı, yürekli adam, sevgilisinin kapısını çaldı. Bi- raz sonra kapı açıldı. Solgun yüzlü sonsuz bakışlı bir kadın göründü. Omuzlarından iki gümdüiş örgü sarkı- yordu. Ak saçlı adam onun ellerini ellerine aldı: — Ay ışığı yüzünde, ay ışığı göz- lerinde, ay ışığı saçlarında, Sen ne güzelsin sevgilim, dedi. We sonta eri çoculdaşan bir sesle Y Z Rhmgilirin aet kalacağım.. Geç oldu, ı.*!:!",a.—“ ’ birleşti, dedi, Kadın kapıyı büsbüt & açtı. İçeri ak saçlı delikanlısını aldı. Kapıyı çıl gın gibi esen esihlere kapadı. İçerde, küçük temiz odacığın minderliği üs- tünc, yanyana oturdular.. Ikisinin de başlarının fırtınası dinmiş, beraber yürüyecekleri yollarını düşünüyorlar- dı. Bu yol belki on sekiz yaşındakiler için bir adrm kadar kısaydı. Fakat on- ların yorgun ayaklarına en uzun ve güzel bir yol gibi geliyordu. Yıllarca bir tek baş olarak yaşayan yaşları, o gece ilk bir çatı altında buluşuyordu. Dışarda gök gürlüyor, ağaçlar bağtı- #yorlardı. Adam pencerenin perdesi- ni araladı: — Kapkaranlık dedi. Sonra sonsuz bakışlı kadına döndü: — Ya ay ışığı yüzüne nereden vu. Tuyordu? iye sordu. Gümüş örgülü kadın solgun bir gülüşle güldü. Onun elle- rine verdi ellerini: — Karanlık gecelerde bile yüzürü sanâ işıklı gösteren karşı evin mavi abajurlu lümbasıydı, dedi. Cahit Uçku 'TAN'IN ROMANI: 6. ——— Lğığlnan veririm değil. Bütün var. Seviyorum. X Niçin öpmek istiyorsun?. hej Opücük aşkın bağıdır.. der. LA ği "'Nı:ınım Teğadae T gelmemezlik etme.. q,%;îhı&ıılhıbiııüyhı— MA! Etem İzzet BENİCE Ona bayılıyorum!.. Nesrin'in arkasından Ferit KS gölet nesrinin bir otomobil içinde uzak- laştığını gördü. Arabanm arka len büyülü bir görümsü gibi yalnız kafası, siyah sargı şap- kası, yakasının gözlerinden renk alan bol, kabarık kürkü görünü- yordu. Bu gönlü çalan, görü büyü- Teyen tılısımlı görümsü bakışlardan yütüp uzaklaşmcaya kadar uzun uzun ve dalgin onun arkasından baktı. Sonra, ciğerlerini dolduran geniş bir nefes aldı: — Bu laza deli oluyorum.. O d beni seviyorsa bu yece ne yapar eder gelir. ü Diye söylendi, ağır adımlarla To- katliyan'a doğru çıkmağa İçinde onu bekliyen, umudunu vetlendiren bir inanç vardı. — İle gelecek.. Diyordu, Ve. programını hazır. Tâyordur —— — Si V. — Tokatlı'da otururuz. Oradan Ve gideriz. Dan; ederiz. Yorgunluk çıkarma” için de Tokat- lıyan'a döneriz. Bundan sonra da *B B A Si bir ışık gibi doluyor, sevinçten da- marları gıdiklanıyor, kalbini & Goi gğ x mayor, kanıma alev verilmiş gibi yanıyor, bakışları -dumanlanıyor, u. ir kız. Koyu, zorlu bir baskının tutsaklığı altında olduğu anlaşılıyor. Babasın- dan Allahtan korkar gibi çekini- yor. Pek utangaç' Daha hiç açılma- mış. Konuştuğu ilk erkek belki de benim. Evden nasıl <açacak, gece- leyin nasıl sokağa çıkacak, nasıl bana kadar gelecek?.. Haydi gel- sin.. diyeyim. Tokatlı'de. oturacak — Aşk yasak tanımaz. Ne yapıp Üst üste ı.kr;dqordı. — Aşk yasak tanımaz!.. Aşk yasak tanımaz... Hava iyice kararmış. Tokatlıyan'ın arkaları. Okula sokağı. Ganç bir kadın kahve rengi — mün- | nr yok tanıyamaz, Va. ilâve etti: — Çapkın bu makiyaj bilginle tam sivil polislik edecek kadınsın. tosuna sarımmış, bızlı yü- rüyor. Genç ve güzel bir kadın. Adım atışında bin bir ezrinin kıvraklığı; kalçalarında bakışları düğümleyen, damarları tutuşturan bir çelimliliğin dirili*i var. Mantodan taşan ve fışkıran bir güzellik! Sokağın dönemeç — yerin ldi. Bir çift keskin bakış kendisini ya- kaladı. . — Nereye böyle Yozma?. Genç ka rden durakladı. — Siz misiniz ispektor *. — Benim ya, — Nereye gitsem karşıma siz çe kıyorsumuz ?.. £ — Bilerek değil. Tesadüf. — Ah siz polisler! öyle söyler söyle- | ciddi ve namuslu yaşadığımı bili. Genç kadın - böyl mez dinleyicisini kahkahalarla gül. dürdü: — Kah.. kah., kaht, CEdimacA | (Taa) hergün okurlarına öz türk- çe kelimelerden yapılmış bulmacalar sunuyor ve bu bulmacaları çözenlere de armağanlar veriyor. Yedi gün ar Doğrusu. Doğrusunu isterseniz, ben, bugünlerde, bizim yeni yetişen “yazıcı, larımıza biraz ters bak- mağa başladım. ka arkaya bulmacalarımızı doğru çe - Bu arkadaşlar bizimle alay '"g:ş::;; GN e mı etmek istiyorlar ne? “Şaks- işise Mkeeinni biecüağak. pir,den, “Göte,den, “Dante,- den (1) aşağı düşeni yok. Ara sıra: "— Bu delikarıltlar bakalım bizim iş bölümünün hzngi ko- | nak yerine kadar ilerliyebilmiş- ler? Diye düşünürüm de ya şu- nun ya bunun adile damgalan - mıiş bir yazıyı okumak isterim ve okurum ama... Canıma da o- kunuf. Behey delikanlılarım! Neye dik kafalılık edersiniz de bir türlü inanmak istemezsiniz ki, Adem oğlu anasının karnın- dan, bilginlik şöyle dursun, ye- tişkin olarak bile K Bti, kemiği, kanı ve kımılda- nışile doğduğu gün bir yavru, hayvandır ki o, adama dö_nmgı için değil, benzemesi için bile yılların geçmesini bekleriz. Son ra onu alır, okulalarda zorlaya zorlaya çalıştırırız, terler, yoru- luruz. Bu yavrunun yavruluğun da bilgiyi tepen, istemiyen öyle bir alışamamazlık vardır ki eli- ne diplomayı verdiğimiz gün bile kafasına ancak onu bilgiye ulaştırabilecek “araç,,ı yerleşti- rebildiğimize inanmış bulunu - ruz. Bilgi ve bilginlik onun için henüz öyle ulaşılmamış uzak- lıklardır ki ulaşmak isterse genç adam daha çok çalışacak, daha çok dayanıklık gösterecek ve ölçüsüz göz ışığı dökecektir. w Yeni yazıcılarımıza bunun i- |: sinirleniyorum. 4 Uçüncüye: I markalı bir stilo. Dördüncüye: (Tan) ın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya kadar altı ay- he abone, Onuncudan 25 inciye kadar küçük, fakat güzel şeyler. Karşılıkları (İstanbul Tan gazetesi bulmaca servisine) gönderinlz * ** Bugün bulmacamızın yedinci günü bitiyor. Yarın yedi günlük bulmaca- larımızı doğru çözenleri bildireceğiz. 12345678 91011 SOLDAN SAĞA: 1 — Taraf (3). Nota (2). Hiza . 2 — Yurdumuz. (7), yama (7> 3 — Asyada bir devlet (3). 4 — Kırmızı (2), mürg (3) $ — Harb (5). 6 — Tamık eden (4). Yumuşak değil (9). 7 — Zevce (4). İçine yemek ko- nur (5) 8 — Yardım (5). 9 — İşte (2). meyan (3). 10 — Eser (4). Kırmızı (2). il — Bir komşu devlet (1) Lâz “kayığı (4). ç YUKARDAN AŞAGI 1 — Ceriha (4). Hücum (4). : .. ü .] , bir bilgin gözile görüp başkala- rına anlatmak güzel sevdadır. 2 — Arka değil (2). Nota (2) 3 — Bir meyva (3). Cok soğuk değil (5). 4 — Nakil 5). $ — Nihayet (3), Atıf edatı (2), Ayı yuvası (2). 6 — Memleket (2). Dem (3). İn« €e saz (3). 7 — Tayaran ediş (4). Salatası iyi olur (7). 8 — Fül (2). Şart edatı (2), Ar- ka (3). 9 — Doğurtan (3). 10 — Nota (2). Ters okursan san- attır (2). Hal rabıtası (3). (z;l — Amca (3). Eşarp (4). Nota —— ——— şe kapmaca oynar gibi oluyor. Ve... Gülüyorum doğrusu. Nizamettin NAZİF Ama ilkönce onun ana dilini bü- tün dolambaçları ve kıvraklık - ları ile kavramış olmak lâzım - dır. Bu.da yetmez. Önun bütün izerlerini o dilde okumak zorlu- ğuna katlanmak gerektir. Bu i- | se yirmi yaşın, otuz yaşın işi de- ğildir. Bunun için değil midir ki “bilgin,, her diyarın literatü- ründe ak saçlı, ak sakallı ve göz- lerinin parıltısı sönmüş- olarak canlanır ve canlandırılır. V1 Evet bilginlik bir zaman, bir yaş işidir. Ve böyle olmaz da bir kaç yıldanberi bizde olduğu gibi olürsa gülünç olur. Ağır ve ağdalı bir yazının al- tında genç yazıcıların adlarmı görl zaman gözlerimin ö- nünde bilginlik taslayan kısa || pantalonlu ilkokul çocukları kö (1) Shakespeare, Goethe, Dante, Genç kadının ürktüğü Folis 'i pekteri birden çok şenlenmişti. — Bu akşam ne kadar da güzel- Dedi, takıldı: — Makiyajın da demdeğişik. Gözlerinin rengini bile değiştirmiş. sin. Kaşların kalınlaşmış, yüzünde birden bizs benler bitmiş. Benim yerimde bir başkası olsa seni imkâ- — Neyse elime düşmemeğe ça- g — Imkânı yok düşmem!. . . —— Düşmem.. . deme. Allah dü- ğ şürmesin! Genç, güzel, kıvrak yapılı kadın bu dileği tatlı sesile tekrarladı" — Allah düşürmesin! Ve.. adımlarını kırv'dıttit Te Haydi esenle kal bay ispek- ter Polis ispekteri genç kadını tepe- den tırnağa bir kere daha süzdü ve H Günde kılığa girebiliyorsun! K " Cei Tadi ea ae bi | tana, tend apıadan, Gökülen'keli ken gülücüğü pe: be yanaklarında | melerle: dalgalandırarak sordu: — Güle güle Yozma!. — Pek mi hoşunuza gidiyorum? | — Dedi. — Hoşa gitmek te söz mü Yosma, | — Bir saniye sonra iki - dc karanlık bayılıyorum sana ! sokaklar içinde gözden kayboldu- Bu yol güzel kadın güldü: Yağü — Kah. kah.. krh!. Vo.. gülerken söyledi: Madam Anal — İzin verirseniz gi leyim? Tspekter kaşlarını çattı: — Nereye ? Eğlenti mi> var?... Yosma titrek bir scsle vu sorgu- Karanlık sokaklar içinde hızlı adımlarla yürüyen kahve rengi mantolu, gönç, güzal, kıvrak yapılı kadın bir dönemeçte yine durdu. RE Hıyırllı Bir -rkadaşımı (Arkası ıiı_-oi—ll—ıî. ':_Iıdıı.!khd.ır *t var) . (Bu yazıdaki yeni kelimeler gö rümsü — hayalet, yütüp — gaipolup, tutsaklık — esirlik, okula — mektep, ispekter —- müfettiş.| — Peki.. öyle olsun!, »— Gerçekten öyle.,

Bu sayıdan diğer sayfalar: