15 Eylül 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

15 Eylül 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> BULGARISTANIN Yakın Şarktaki Menfaatleri Sofya'dan: Bunlar çok eski bir tarih& ma liktir; fakat mukadderatımıza âmil olanlar, bizi asırlardanberi tecimel ve sair sebeplerle ken - dilerine bağlı bulunduğumuz memleketlere kâh uzaklaştır - makta ve kâh yakınlaştırmak - Ekonomi Bakanı Stoyço Muşanof tadır. Bundan yirmi beş sene ev vel yani 1909 da Türkiye, Yuna nistan, Surye, Mısır ve Kudüş gibi şark pazarlarile Akdeniz adalarına olan ilk tecim anketi yapıldı, Bu ankete Sofya, Fili - be, Varna tecim kamaralarının | mümessilleri iştirâk ettiler ve bu satırların yazıcısı da Varna tecim gemileri cemiyeti murah hası şıfatile hükümet mümessi- li olarak bulundu. Bu seyahat ve tetkiklerin neticesi bir cilt kitap şeklinde ortaya konuldu; fakat okunamadı. Aradan 25 se nelik bir zaman geçmiş ve orta- | lıkta bir hayli değişiklikler meydana gelmiş olmasına men o zamanki incelemelerimi zi hatırlamak faydadan hali de- ğildir, Bahusus bugün şark pa- zarlarından birisi bizim çıkan mallarımız için yeniden canlı - lık göstermekte ve hele kutsi parlak bir ümit vermektedir. Bundan 25 sene evvel Mısır Pazarı bizim için az tanınmış ve yeni idi, Halbuki bugün Mısır pazarlarında Bulgaristanın iyi | bir namı vardır ve Bulgar teci - menleri orada iyi ve namuslu adamlar olarak sempati kazan - mış bulunuyorlar, Bu, şüphe yok ki, bizim menfaatimize te - celli eden bir hâdisedir ve Bul garistan bundan istifade ederek Mısır pazarlarında bütün diğer Balkan devletlerini geçerek bi- | rinciliği kazanmalıdır. Bu, bu - | günkü tecim sıyasamızın idea- lini teşkil etmelidir ve bunda | muvaffak olmak için plânlı ve | sistemli bir çalışma gerektir. Mısıra geniş ölçüde keresti ve petrol veren Romanya bir ta rafa bırakılacak olursa, arkada kalan bütün Balkân devletleri | içinde birinciliği almak, bizim için pek kolay bir şey olur, Esa» #en oraya göndereceğimiz mal ların vasıfları bütün diğer dev - letlerinkine üstündür've Mısır elçisi Hamza bey de bünu bir beyanatında açıkça söylemiştir. Elçi bey memleketimiz hakkın- daki sempatilerin saklanmamak ta ve hükümeti ile hükümeti - miz arasında daha yakın ve da ha sıkı tecimel münasebetlerin teessüs etmesi icap ettiğini ba- riz bir surette anlatmaktadır. Şimdi, son seneler zarfında tecimel münasebetlerimizinme şekilde inkişaf ettiğini gözden geçirelim: bunun için ölçü ola- rak tecimel istatistiklerimizin delillerini alacağız. 1929 - 1931 seneleri zarfında Bulgaristan Mısıra 417 milyon 605 bin levalık mal satmıştır. Beş sene içinde yapılan bu sa » tış, Mısır hükümeti ile tecime başladığımız gilndenberi yapı - lan satışların rekorunu teşkil e- der. v Bunu takip eden 1932. 1934 seneleri zarfında ise Mısrra sade | ce 242 milyon 251 bin levalık mal satmışız. Bu, ö memleketin müstekar olmayan bir “ticaret pazarına malik olmasına delâ - let eder. 1934 senesi zarfında Mısır” - | dan 13 milyon levalık mal almış ve buna mukabil kendi menfa - atimize 84 milyon leva fazlasi- le 97 milyon levalık mal satmı şız, Son üç sene zarfında yapılan satış rakamları ise bizi teselli etmekten uzaktır. Çünki ileri gideceğimiz yerde geriye gitti- gimizi gösteriyorlar. Sattığı - mız malların çoğalacağı yerde Toşet azalması neye delâlet eder? Bu nun birinci sebebi dünya buhra- nı hasebile müstehliklerin daha az mal istihlâk etmeleridir. Fa- kat bundan başka daha mühim sebepler de vardır. Biz, etrafı mızda olup bitenleri takip etmi yoruz. Dış teçimeldeki teşkilâ tımız noksandır. Meselâ renk ve içim itibarile tütünlerimiz Yunan tütünlerinin bütlin va - sıflarını haiz bulunmakla bera- ber Yunanistanın Mısıra bizden 2-3 misli tütün satmasına mü - aade etmekteyiz. No. 120. ÜOKIRMIZI VE SIYAH kendimden iğreneceğim! Bütün öm- ründe bu iş içimde bir düğüm diye kalacak ve böyle bir şüphe benim için felaketlerin en acısı olur. Aman-. da aşıkma ses çıkarmadım diye içim içimi yemedi mi? Bana öyle geliyor açıkça bir cinayet işlesem onu daha kolaylıkla unutur, affederim; bir ke- raf ettim mi bir daha aklımdan etm, “Kaderim, talihim beni, Fransa- nm en ünlü adlarından birini taşıyan bir adamın karşısına öndeş diye çı- karsın da ben, gönül Fızasile, ona pes diyeyim... Olacak iş mi? Doğru- su, gitmemek alçaklık olur, Julien ayağa kalkarak: "Kararım verilmiş- tir, dedi... Zaten kız da pek güzel. “Bu yaptığı bir haymlrk değilse, benim uğruma amma da delilik edi» | yor!,.. Bu bir alaysa, alayı ciddileş tirmek benim elimde, baylar; göre- ceksiniz, ben de bundan kaçınmıyaca- ğim, “Ya ben odaya girer girmez kolla- rr bağlarlarsa? Olabilir a! belki bu- nun iin tertibat almışlar, ustalıklı bir tuzak kurmuşlardır?” r $ STENDMHAL Sonra gülerek: “Bu da düello gibi, dedi; bizim eskrim hocası: “Her bü- cuma karşı koymanın yolu vardır ama Tanrı, işin sonu gelsin diye, iki taraftan birine, nasıl karşı konacağı- ni unutturur" diyor. Ben onlara işte bunlarla cevap veririm.” Cebinden ta» bancasını çıkardı ve barutu daha ta- ze olmasına rağmen boşaltıp yeniden doldurdu. Daha beklemekle geçirilecek çok yakit vardı; Julien, bir iş yapmak için, oturup Fougüd'ye bir mektup yazdı: “Dostum, bu zarfın içindeki mek- tubu, ancak bir kaza olduğunu, be- nim başrma garip şeyler geldiğini du- yarsan aç. Ö zâman sâna gönderdi- dim yazıdaki insan adlarını sil, sekiz suret çıkarıp o Marı Bordestix, Lyon, Bruxelles, v. 8. gazetelerine gönder; on gün sonra bu yazıyı bas- tırt, ilk nüshayı marguisde La Mole'a gönder; on beş gün sonra da, geri kalan nüshaları geceleyin Verriğres | sokaklarına at.” Fouguf'nin ancak bir kara haberi alırsa açağı ö yazı Julien'in müdafa E AN ünya Gazetelerine Gör Rickett Gazete Muhabirlerine Bir Tek Kelime Bile Söğlemiyor Rickett Atinada büyük Habeşistan'daki | petrollatın imtiyazını alan meşhur Rickett il Mısırdan tayyare ile Atinaya| geldi. Ve derhal > Budapeşteye hareket etti. Sahaya birçok ga zeteciler gelmişti, Fakat Riç - İ kerr Bunlardan hiebirine Habeş petrolları hakkında beyanatta bulunmak istemedi. Yalnız şark ta çok maruf olan petrol iri Arvanitidi'nin karısı bu imtiyaz sahibi Amerikalı ile büyük Bri- tanya otelinin barında yirmi da- kika kadar konuştu. Madam Arvanitidi'nin Kathi merini gazetesinde neşrettiği makaleyi aşağı alıyoruz: ». Kendisine İngilizce olarak malâm suali sordum: “ — Sizi bir dakika rahatsız edebilir miyim?,, — Allahaşkına mülâkat iste- meyin. Dudaklarında tatlı bir gülüm | seme hâsıl olmuştu. Sonra bü - yük bir nezaketle sordu: — Bir şey içmez misiniz?,, Kendisine hayretle bakiyor - dum. Yüzünde bü i bir tatlılık ve bir Boyu kısa idi. Yaşı kırk kadar yardı. Sarışındı. Herhangi bir İngilizden farksızdı. Dudaklarmdaki muhafaza ederek: tebessümü “ kaleme aldı, mademoiselle de Mole'u mümkün olduğu kadar leke- İememeğe çalıştı; fakat durumunu ta- mamile anlattı. Julien tarlı kapatırken akşam ye- eği zili de çaldı; bunu duyunca Ju- Wen'in yüreği oynadı. Yazdığı öykü- ye kapılmış olan hayali hep kanlı va- kalar uyduruyor, ölüm sahneleri hatt rına getirip korkuyordu. — Julien'i uşaklar yakalıyor, iplerle sımsıkı bağ- hyor, ağzına da bir mendil tıkayıp boduruma atıyor... Oradan bir uşak başından ayrılmıyor... Ailenin şerefi bu işin kanla, ölümle bitmesini icap ettirirse hiç iz bırakmadığı söylenilen zehirler ne güne duruyor? Julien has- talıktan öldü diye odasına çıkarırlar, olur biter... Bir tiyatro mubharriri gibi, kendi uydurduğu öyküden kendi de heye- cana gelen Julien, yemek odasına gir- diği zaman gerçekten korku içinde idi. Resmiğ kıyafetlerini giymiş uşak lara birer birer bakıyor, onların yüz- lerinden anlamağa çalışıyordu. “Ace- ba bu akşamki İşe hangileri seçildi? diyordu. Bu ilede II üncü Henri sarayının hatıraları o kadar canlı, on- ların o kadar sözü oluyor ki bu adam- lar, kendilerine bir hakaret olduğu Bu sanıp sınıflarının öteki adamların- dan daha fazla cesaret gösterebilir.” Mademoiselle de La Mole'a bakıp mesi idi; bünu bir öykü tarzında | La ! Britanya otelinin barında — Ne öğrenmek nuz? diye sordu. Ne yapmak istediğimi 'mi? İşte dostum Haig ile biriki viski içeceğim sonra mebtapta hülyaya dal - mak üzere Akropola gideceğim. Bana hayretle bakıyorsunuz, niçiti? “Ben eski” Yunanistanın ta'dirkâriyim Bilhassa Olympe ın iki ilâhesini çok seviyorum: Artemiş ve Vemus'ü... — Ya Athena'yı? — Zeki kadınları sevmem. Size söyliyecek daha enteresan sözlerim var, Bu gezmeden son ra uyuyacağım, sonra yarın sa- bah Budapeşteye hareket ede - ceğim. — Mösyö Rickett eder misiniz size... Rickett sözümü kesti: — Dostum Haig'i tanıyor mu sunuz? Bu meşhur John Haig vişkisinin sahibidir. Kendisine Yunanistana niçin geldiğini so- runuz? M. Haig'e döndüm, Bu sarı - şm'uzun boylu bir delikanlı idi. Şimdiye kadar ağzını açmamış- tı. Çünkü Rickett ona fırsat ver miyordu. Gayet muammalı bir | surette gülümsedi, Ve hiçbir i söz söylemeden, tekrar tekrar viskisiz? J Haig viskisine daldı istiyorsu » müsaade onun gözlerinde, ailesinin kararmı okumağa uğraştı; kızın benzi uçuktu ve yüzüne Orta - zaman adamlarının İ hali, tam o bal gelmişti. Julien onu İ hiç bu kadar vekarlı görmemişti; Ma- thilde o anda gerçekten çok güzel karşısındakinin Kalbinde büyük bir saygı, korku hissi uyandıran bir kız» | dı. Julien ona adeta aşık oldu. Için- İ den: “Pal morte futura” dedi (Benhinin uçukluğu, büyük işler ta- sarladığını gösteriyor.) Yemekten sonra, kendini sakin gi- İ bi gösterip bahçede urun uzun dolaş- İ İt isede mademoiselle de La Mole İ onun yanma gelmedi. Oysaki o sira- da onunla konuşmak Jullen'i büyük bir yükten, azaptan kurtaracaktı. Niçin itiraf etmiyelim? korkuyor- du. Bir iş görmeğe karar vermiş ol- | du kendini, hiç utanma duy» e korku hissine bırakmıştı. “İş başında kendimde lazım gelen ce ia bulaym da şimdi korkmuşum, ne çıkar?" dıyordu. Gidip durumu bir kolaçan etti, merdivenin ağır olup olmadığına baktı, Gülerek: “Merdivenin benim alın- yazımla bir ilişiği var! dedi, Verri- ören'de de kullanmak lazım geldi, bu- rada da. Ama ikisi arasında ne fark var?” Içini çekerek: “O zaman, ken- disi için hayatımı tehlikeye koyduğum kadından da çekinmeğe mecbur de- gildim. Tehlike de bu seferkine hiç | Jeyhinde 15-9-935 amm e Hâdiseler MISIRDA Italyanın Propagandası 1! Giornale d'İtalia'dan: Morning Post ile Manches - ter Guardian gazeteleri İngilte- renin ip asığları a - talyanın Mısırda bü - yük bir propaganda yaptığını iddia etmektedirler , İngiliz kamoyunda bir İtal - yan tehlikesi hissini uyandır « mak ve İtalyanm muahedelere karşı bir mütecaviz devlet ol - duğunu göstermek niyetile bü- tün büyük Britanya gazeteleri İtalyan propagandasının tehli- kesinden bahsetmektedirler, Hakikatleri göstermeği bir ödev sayarız. Mussolini meşru İngiliz asığlarına hiçbir suretle dokunmıyacağını Bolzan diye » vinde aleni ve net bir şekilde be yan etmiştir. İtalyanın takibet- tiği siyasetin direktifi budur. Fakat bu sıyasa karşılrkir ola - caktır, İngiltere tarafmdan ya- pılan bazı hareketler ve tavsiye ler İtalyanın nazarı dikkatini celbetmektedir. e Sanksiyonlar meselesini bir tarafa bırakalım çünkü; İtalya buna dair gere - | ken cevabı vermiştir. Bugün İ- talyanımn Mısırdaki asığları a - leyhinde yapılan bir hareket —— aaa Benim tehlikeli bir gazeteci olmadığımı gören Rickett bu es nada dedi ki: — Siz Yunanlılar Avusturya- lar gibi Avrupanın en sempa- tik.insanlarısmız. Çok neşelisi. niz, Biraz sefihsiniz, samimisi - niz, misafirperversiniz, sizi an - lamak, keşfetmek lâzım. Mahcubane ilâve ettim: — Tıpkı petrollar gibi değil mi? Sahte bir ciddiyetle: — Petrolları rahat bırakm! dedi, Ve bana gazetenizin han- Et partiye mensup olduğunu va, Yunanistanda Siyasal vaziyeun ne olduğunu anlatın beş daki - ka kadar M. Rickett'te Yunan politikasının esrarını, darbai hü kümeti anlatmağa çalıştım, Ve sonra ilâve ettim: — Gitmeden evvel bir tek su- al daha sorayım mı? Niçin si » yah gömlek giyiyorsunuz? Fa - şistler sonra nederler? — Gömleğim siyah değildir. Lâciverttir. Pakat hakkınız var, Yanlış anlaşılabilir. Yarından itibaren pembe gömlek giyece- | gim, Bundan dolayı size müte- şekkirim, Rickett'le yirmi dakika kadar konuştum. Şunu itiraf ederim ki, ağzından ciddi olarak bir tek kelime bile alamadım. Çıkarken Reuter'in muhabiri ne rast geldim, O Rickett'e ya- naşamadı bile, Fakat bana kıs- kanç nazarlarla bakıyordu.. Kendi kendisine belki demiş- tir ki; — Rickett'le yirmi dakika... Kaybedilmiş bir zaman... teşvik görmektedir. Halbuki İ- talya, Mısı rasığlarına karşı ha- reket göstermiştir. Mısır ulu - sunda samimi bir dost saymak” tadır. Bunun için İtalya gerek Mısır ve gerekse Büyük Britan yanm asığlarma karşı hiçbir tecavüzde bulunmadığını beyan eder. Fakat eyi beslenmekte ve silâhlanmakta olan kuvvetli Sü nusi guruplarının İtalyan sını - rr boyunca toplanması ve bu ha reketin Mısır topraklarında ce reyan etmesi hakkında izahat istemek hakktmızdır. Bu grup- lara kim silâh veriyor? ve kim kolaylıklar gösteriyor? Bunla - rı kim teşvik ediyor? Sünüsile « rin Trablusgarp sınırlarında yaptıkları hareket karşısında Mısır hükümeti nasıl bitaraflığı temin edecek ve bunun için ne | gibi tedbirler almıştır? e e m | Müşterek emniyet işi ve Avusturya ime ij hell ie kimi hela olan mari rek emniyet sistemine İngilterenin iltihakını mevzuu bahsetmektedir- ler, (Reischspost) ggzetesi şunları yazıyor; Laval, bundan böyle Uluslar #08 yetesi nizamnamesinin kayıtsız ve gartaz rah tetbikına doğru te- | veccüh etmiş olan İngiliz dış siya- | sasındaki değişikli, bütün dünya- ya ilân etti, Ve bu diyevi ile gerek istikbal ve gerek şimdi konseyi uğ” raştıran buna benzer meseleler için İngilizlerin sözünü senet olarak al- dı. Filhakika müşterek emniyet sistemi her şeyden evvel Avrupayı iatihdaf etmektedir. Avrupa hükü- metleri arasındaki elbirliği, bunlar- dan birinin menfaati, diğerlerile çarpıştığı saman dahi muhafaza #- dilmelidir. Lavalin söylevindeki düs tur (herşeyden evvel Avrupa) ke- limelerile ifade ediebilir. Bu söyle vin Roma ve Londrada ayni mut- lu tesiri yapacağını umut ediyoruz, benziyor muydu? “M. de Rönal'in bahçesinde öldü- rülseydim, şerefime leke sürülmezdi. Benim ölümümün anlaşılmaz bir şey olduğunu söyleyip hesap sormak ko» İlay olurdu. Oysaki bu akşam beni öldürürlerse | Chaulnes o konağının, Caylus konağının, Retz konağının sa“ lonlarında, hasılı her tarafta kimbilir ne kötü kötü hikâyeler uydurulup söylenir. Benim adım tarihe bir ca- navar adı diye geçer,” Gülüp kendi kendisi ile alay ede- rek: “Ti üç yıl için, de- di.” Fakat bu düşünce onu mahvedi. yordu. "Ben ölürsem, suçsuz olduğu- mu nasıl ispat edebilirler? Fougu&'nin, © yazdığım yergiyi bastırdığını far» zedelim, o da bir alçaklık olur, Ben bir eve kabul olunayım, orada gördü. ğüm iyi muameleye, iltifata, iyilikle- re karşılık orada olup bitenler Üzeri ne bir yergi çıkarayım! kadınların na- musuna hücum edeyim! Aldanmak bundan bin kat hayırlı olur!” Jallen o akşamı bin bir azap içinde geşirdi. Bölüm XV SABAHIN BIRINDE O bahçe gavet büyüktü; daha birkaç yıl. önce kusursuz bir zevkle düzeltilmiş tarhlar açi Muyti. Ama yüz yıllık. tan fazla idi, Köyleri, kırları ane dıran bir hali vardı. MASSİNGER İlk mektubu ile verdiği emri iptal için Fougu6'ye bir mektup daha yas” mak üzre iken saat on biri vurdu. Julien sanki artık odasına kapanıyor” muş gibi odanın kapısını gürültü ile kapayıp kilitledi. Bütün evde, hele uşakların yattığı dördüncü katta ne ler olduğunu kolaçan etmeğe çıktı. Her zamankinden aykırı bir şey yok» tu. Madame de La Mole'un hizmet” çilerinden biri eğlenti itertip etmiş İ, uşaklar da neşeli neşeli punç içiyorlar” dı. “Böyle gülenler, dedi, bu geceki işte olmasalar gerek, yoksa daha cide PA mi ihayet çıkıp bahçenin karanlık bir köşesine büzüldü. “Onlar konağın uşaklarından saklanmak ise, beni yâ“ kalatacakları adamları bahçenin dıva» rı Üzerinden atlatarak içeri alırlar. “M. de Croisenois bu işte soğuk” kanlılığını büsbütün kaybetmedine, yarın karısı olacak kızın şerefini, na- musunu korumak ister ve beni, onu" N. ATAÇ TArkası vari

Bu sayıdan diğer sayfalar: