18 Eylül 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

18 Eylül 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.Çınarcıkta Bir Gün istanbul Çevresinde Bilmediği- miz Daha Ne Güzel Yerler Var! Verem Mücadele Kurumunun Gidenler Tertip Ettiği Geziye em Mücadele Kurumunun çilte bayraklarile süslenen (Şirketi numarasını uzaktan — Hah, dedim, işte Çınarcığa gi- | decek vapur! Ve saatime bakarak, adımlarımı bi- raz hızlıca atmağa başladım. Çünkü hesapça vapurun kalkmasma birkaç dakika vardı. Evdeki hesabın çarşıya mıyacağısı ve hele bir gezinti va- purunun hareket saatine hiç güveni- İemiyeceğini sonradan anladım. Daha yarım saat, köprüye yaslana- Tak bekledik. Bu arada, hava gitgide kararıyor- du. Yolculardan biri yanındakinin kulağına fısıldadı: — Sakın, bizim Çınarcık eğlentisi, Karagözün Yalova safasına benzeme- — Onun orasmı bilmem artık... Arka güvertede kendime bir yer #eçip henüz yerleşebilmiştim ki vapur düdüğünü çaldı, Caz için, bacanın önünde bir köşe nışlardı. Çocuklar, ikide bir, kor- korka yaklaşıyor, piyanoyu tıngır- kiliyorlar. herkeste, bir yabancılık, gayrılık var. Vapur, açılıp ta çaz, cazırdamağa ea, yabancılık birdenbire or- tadan kalktı. Sanki, bu biribirlerini tanımıyan insanlar, kırk yıllık ahbap gibi sarmaşdolaş olmak için saksıo- bekliyorlardı. kaçıran tek şey vardı: Wavanın kapalı ve rüzgârlr oluşu. Ama, çok geçmeden, havaya da ku- fak asân kalmadı. Çünkü, irili ufaklı bütün vapur halkı, havalanmıştı. Sarayburnunu, martı gibi süzüle süzüle geçtik. o Kadıköy iskelesinde bekliyenleri de aldıktan sonra, tekrar Çınarcık hükümet konağı yola düzüldük, Caddebostanı önün- de bir küçük mola daha... Ve buradan doğruca Çamlimanına yollanıyoruz. Engin Marmaranın tatlı sert rüzgârı, uyuşuk sinirlere kırbaç gibi çarptık- ça, neş'eden kabına sığamıyanlar var. Cazın kopardığı gürültü arasında, adeta yarı sarhoş gibiyiz. Bütün bir gençlik buarda,.. Oyna- gan, fıkırdaşan, Goşkunluklar yapan bir gençlik... Yorulmadan danseden yaşlı bir adama: — Bravo sana... Hâlâ gençsin! di. ye takılacak oldulardı. Güldü: — Ben bu kısa hayatı, çocukluk, gençlik, orta yaş, ihtiyarlık diye bir. | kaç fasla ayırmak taraftarı değilim. | Insanlar, doğar ve ölürler. İkisinin arasında geçen zaman, geüçliktiri Çamlimanı önüne gelince, vapur yavaşladı. Herkes, burun tarafına ko- şuyor. Ceplerden mendiller çıktı. Tepede, açık pencerelerin önline üşüşen başlar var, Verem Sanatoryomu ile karşı karşıyayız. Vapurumuz hıçkırır gibi uzun uzun öttü Verem Mücadele Kurumunun, ve- remlilere selâmı! — Yaşa; ranlar var, Çamlimanından ayrıldıktan sonra, denizde kabartılar çoğaldı. Köpüklü dalgaların ortasında bataçıka gidiyo- ruz. Fakat caz, hiç durmadan çalıyor, Havanın bozukluğu, hatta fırtma, ölmeyin! diye haykı- zıplamaktan kendilerini alamıyorlar. Çınarcık, görününciye kadar, bu böyle sürüp gitti, Yalovanın bu çok sevimli köyüne dargın ve çatık kaşlı bir hava ile yak- laştık. Yaklaştık, fakat madık. Kuvvetli dalgalar, (68) i, durma. dan geriye atıyordu. Makinalar isyan etmiş: — Çabalama kaptan, mem diye haykırıyordu. Bu deniz, Şirketi Hayriyenin vapu- runa değil, değme büyük yolcu va purlarına bile kolaylıkla pes dedirtir. di, Güvertenin her yanından ayrı ses çıkıyordu. Vapurun dalgalarla müca- delesi, yirmi dakikadan fazla sürdü. Artık iskeleye yanaşıyoruz. Ama, ne Yanaşma... İskele; bir. anda; minarç boyu yükselip, derin bir kuyu gibi at- çalıyor. Yolcula işarı çıkmakta gektikleri güçlüğü görünce ben doğ- ruca kamaraya çekildim. Kalabalık biraz aralandıktan sonra, çıkmak, en doğrusu idi, Kamarada; Çmarcığın Nahiye Mü- dürü Nuri, beni çok sevimli ve konuş- kan bir zat ile tanıştırdı: Eski Kasta- monu Valisi İzzet Tevfik!.. Uzun yıllar, valiliklerde bulunan Izzet Tevfik'le o kadar çabuk ahbap olduk ki, vapurun iskeleye yanaştığını bile unuttuk. Bir de, ne görelim, vapur de, ortasına açılmamış mı? Nahiye müdürüne telâşla sordu! — Eyvah... Şimdi ne yapacağız? Nuri, mahallinin en yüksek mülki- memuru olduğunu hatırlatan bir iskeleye yanaşa- ben gide dedi, ben sizi ne yapıp yapar, dışarı çıkarırım! Gerçekten de ne yapıp yaptı, bizi dışarı çıkardı. Fakat o bizi çıkarmcr İ ya kadar, aradan yirmi dakika geç- ti, Bu yirmi dakikanın ilk on daki- kası içinde kaptanı arayıp bulduk. Kaptanm yüzü, dalgalı bir deniz gibi karışmıştı; bafifçe sitem edecek ol- dul — Bizi burada bıraktın, bay kap- tan! Başını salladı: — Denizler fena... Başka çare yok- tu, — Tekrar yanaşamıyacak mıyız? — imkânı yok! Vapuru parçalarız! Bir saniye düşündükten sonra, sö- züne devam etti: — Biraz daha beklerim, Olmazs: kimsenin umurunda değil, Danseden- mıyanlar bile, yerlerinde Çınarcıkta, nahiye müdürü eski va lilerden Talât Tevfik, muharririmiz 1 İ başımı alıp dönerim, — Ya, buradakiler? — Vallahi, ne yapayım. Talihleri- ne küssünler... Ben, inspektörlükten böyle emir aldım! Tam bu sırada bizden önce dışarı çıkan nahiye müdürünün himmeti ile bir büyük pazar kayığı, cankurtaran gibi imdadımıza yetişti. Zarzor, bağrışa çağrışa, denize dö- külmeği göze alarak kayığa atladık. Çmarcık gazinosu, panayır yeri gibi kalabalıktı, Geniş yapraklı çınarların altımda yer yer sofralar kurulmuştu. | Biz de, kendimize bir masa seçertk, İzzet Tevfik, Nahiye Müdürü Nuri, ben, etrafına dizildik. Hele şükür, denizde boğulmadan dünya gözü ile Çınarcığı görmek kıs- met olmuştu. Eski Vali izzet Tevfik, tatlı hatıraları ile işitil fıkrala- Tinr Nep buraya sallamıştı. O söyfem biz dinledik. Arada bir, biz söyledik 6 dinledi. Nahiye Müdürü Nuri, burada ger- çekten bir şarbaydı. Halkın istiraha- ti için durmadan emirler veriyor tiyenlere otomobil, araba buldurtu- yor, herkesin arzusunu yerine getir. meğe çalışıyordu. Bu aralık, önümüze bir sa getirdi. ler; — Için bu suyu. dediler, her yerde bulamazsınız! — Adı nedir? — Hasan Baba suyu... Kaynağı şu ilerdeki tepededir! Çok lezzetli bir su idi bu Hasan Baba suyu... Yolculardan bazıları, eşeklere binerek Hasan Baba suyunun kaynağına kadar gitmeği göze aldı- lar. Bu işi biz de yapacaktık, Fakat, köyün içinde dolaşmağı, daha az yo- rucu bulduk, Çınarcığın hükümet konağını — ye- ni yapılmış, minimini, beyaz boyalı, şirin bir bina — gördükten sonra, kö- yün egemenlik savaşı sıralarında Yü- nan kurşunlarile delikdeşik olan ca- mini, yine bu yakınlarda yapılan okulunu gördük. Çınarcığın 7 parça köyü var. Köy- lülerin hepsi çalışıyor. Yolda, yüzünden sağlık fışkıran ih- | tyar Hasan Baba ile tanıştık. Ben, | bir aralık: — Bu köyde ne çok Hasan Baba var! diyecek oldum. Hasan Baba güldü: — Bir Hasan Babamız da 1 EŞ AN SAGLIK ÖGÜTLERİ Kırışıklar Başlayınca Erkeklerin yüzleri kırışmağa b layınca, bu hal, şüphesiz, ihtiy: ğa doğru gitmekten ileri gelir. Fi bayanlarda öyle değil. Bu da pek ta- b bayanlar ihtiyarlamazlar ki, kırışıklar ihtiyarlıktan ileri gelsin! ayanlarda yüz kırışıkları yorgu ların, heyecanların, kederlerin, dü şöncelerin, ağlamaların... Bazılarında da fazlaca gülmelerin neticeleridir. dütün bu şeylerde bayanlarda hiç ck lmaz. Nasri eksik olsun ki, evin bütü resi #nnesi kederlenir, para eksik olur, ka dmr düşünce alır, İşte bayanların, bu sebeplerden dolayı yüzleri kırışır. Va kıa bunda zamanın da biraz tesiri var dır. Fakat zamanın tesiri olması ihti- yarlık demek değildir. İhtiyarlamak başka, zamanın geçmesi başka başka şeylerdir. Zaten kırışıkların önünü almak büs bütün imkânsız da değildir. Ancak kı rışıklara karşı mücadelenin birinci şar t gönlü ferah tutmaktır. “Ihtiyar olsam da gönlüm tazedir. Diyip, keder verecek, düşünce ve- recek şeylere aldırmamak, kırışıkları hatırlıyarak fikri daima genç tutmıya çalışmak lâzımdır. Bu da mümkün o- lamıyacak bir şey değildir. Biraz gay retle elde edilebilir. İnsan tuvaleti çin bu kadar eziyet çeker de, yüzü - nün güzelliğini muhafaza etmek, kı - rışıklıklara galebe etmek için gönlü- nü de biraz zorlıyamaz mi ? Bundan sonra yemeğe, içmeğe de dikkat etmek lâzimdir, Bt yemekleri orışıklıkları artt » kahve, çay, tütün, kırışıkların gelmesini iste miyen bayanlar için, hiç iyi şevler de gildir. Bol ve temiz hava, geceleri bol ve rahat uyku, boş kalmamak, daima neşeli bulunmak fakat farla gülme - mek lâzımdır. Zaten güzelliklerini mu hafaza etmek istiyen bayanlar farla gülmenin zarari olduğunu bilirler de onun için neşeli oldukları vakit yalnız gülümserler, Bence, bunların en iyisi kırışık olan yerlere masaj yapmaktır. Masajın türlü türlü şekilleri olur. Bir gün ma- saj üzerine ayrıca konuşuruz, Masajın kırışıklara.en iyi gelecek şekli firiksi yon yapmaktır. İnsan ellerini ve kırt« şık olan yerleri. güzelce yıkadıktan #örirâ parmaklarına hira» parled ere rek 6 kırışıklıkların üzerine beş on dakika firiksiyon yapar. Bunun iyi te sirinin muvakkat olduğunu söyleme - ğe elbette lüzum yoktur. Onun için Sik sek tekrar etmek lâzımdır. Bir de, iki yüz gram gülsuyu içe - risinde dört gram Sulfate d'alumine terkibi kırışıklıklara karşı pek ziyade överler, Lokman Hekim | Dr. A. KUTİEL Karaköy Topçular caddesi N.33 6724 Göz Doktoru . ŞUKRU ERTAN Birinci Sınıf Mütehassız İ (Babıali) Ankara caddesi No.60 Telefon : 22566 Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı Pazardan başka günlerde saat (2,30 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No. 118, Muayenehane ve ev telefon! 22398. Yazlık telefonu Kandil 3B. Beylerbeyi 48. 6600 INI pede yatar! İzzet Tevfik güldü: — Seni gördük ya.. Oteki Hasan Babayı da başka vakit ziyaret ederiz. Çınarcığın minimini gazinosunda akşam o kadar çabuk geldi ki, biz de şaştık. Neyse kideniz biraz yatışmıştı. Kaptan, büyük bir ustalıkla vapuru iskeleye yanaştırdı. Istanbula dönerken, Çmarcığa, yaz mevsiminde hiç olmazsa haftada bir gün, niçin bir vapur işletilmediğini kendi kendime sordum, Bu güzel köye, İstanbullular, kısa zamanda öyle alıştılar ki... Gece, güzel bir mehtap altnda Adaya yanaşırken karşı kamaradan, melek kadar güzel bir genç kızın se- si geliyordu: “Kedersiz hiç, coşar ağlar, yanar bu kalbi giryanım; “Ağardı saçlarım kâfir, seninçün Çınarcık gazinosundan bir köşe s,» bak, perişanım!” Salâhattin GÜNGÖR da | dına bakar. Çocuk hastalanır; | Kırışıklara karşı ilâçlar da vardır. | Sıraservilerden Nihat imzasile al - dığımız mektup: “Içimde aylardenberi ukde olan ve seneler sonra düşünmiye, biraz anlamı ya başladığım bir hâdiseyi anlataca- ğım ve sizden fikrinizi soracağım: | Babam çok evvel, #nnem de ben da | ha dokuz yaşında iken ölmüş. Yetim | kaldım. Beni teyzem büyüttü; okut - tu. Bu kadın benden yirmi yaş büyük bir duldu. Kocasından bir iki ev ve dükkân miras kaldığı için rahat yaşı- yordu. Beni İzmirden İstanbula ge - tirerek burada Galatasaraya, sonra Sanayii Nefise mektebine verdi. Yir- mi iki yaşıma gelinceye kadar son de rece rahat, babasız ve anasız olduğu- mu hissetmeden yaşadım. Mektebi - mi bitirmeden bir kızla evlendim; çin ki delice sevmiştim, Fakat on yedi, ön sekiz yaşıma geldiğim zamandan sonra teyzemin bana karşı muhabbe - ti bir ana sevgisini çok geçmişti. Be - | nim için çıldırıyor, üstüme titriyor du. Yattığım oda onun yatak odası - bın yanındaydı. Eler gece yarısı ge - lir, yorganımı örter, sabahleyin hiz - metçinin göreceği işletimi kendisi gö ürdü. Akşam biraz geç kalsam evve- lâ sanki kendi hakkına tecavüz etmi- şim gibi bana sürat eder, sonra he - men barışarak başmı sallardı. Hele bir iki hastalığım esnasındaki onun çıl gınlıklarını şimdi hatırlıyorum. Fa - kat nihayet bir kızı sevdiğimi, onunla evleneceğimi öğrendiği zaman hasta. landı, artık onun bütün neşesi herşe- yi kaybolmuştu. Ben o zaman bunları bana karsı merbutiyetine ve kimsesiz iğine atlediyordum. Ben evlendikten sonra ona gidip geldikçe o tekrar gel memi sık sık yoklanmasını istiyen bir hasta gibi istiyordu. Nihayet üç sene evvel bu kadın öldü. Ölümünden iki gün evvel ihtiyar dadıya: Ona söyle, ben onu çok severim,beni unut. masın!,, demiş. Ben bu sözü-de O za- Fakat bundan birkaç ay evvel dadım merhum teyze min kilitli çekmecesi açıldığı zaman içinden yalnız bana ait mendil. Kra- vat ve resim gibi birkaç parçanın çık tığını söyleyince düşünmiye başla - dım, Bu kadının bana karşı zâfmın içinde gizli bir aşk buluyor ve şiddet- le üzülüyorum, Çünkü benim için o derece iyilik gösteren kadın: ben ha- rette tevil etmişti tâp ettim, hattâ öldürdüm. Fakat bir teyze, bir anne kardeşi... Hele yirmi yaş büyük. Sizin bugün bir anne şefkati mi yoksa gizli bir sevgi mi diye şüphelen diğiniz bağı o zavallı kadının da an- hyamamış olduğuna emin olunuz. Böyle aykırı sevgiler kolay kolay izah edilemez. Bununla beraber ne yaş farkı, ne de bu kadının bir teyze olu şu sevgisine engel değildir. Belki sev miş, çıldırasiye sevmiş, bunu yalnız sizden değil, kendisine bile saklamı - ya çalışarak bilmeden, anlamadan ağ İamış, hastalanmıştır. Belki fanal bir aşk... Arada sırada mezarma bir de » met çiçek götürerek ya bu romantik aşka, yahut teyzenize karşı borcunuzu ödemiye çalışınız! 24 Yaşında bir kız Sarıyer 1. Na, imzasile: “Yirmi dört yaşındayım. Kendi ya- şımda bir gençle sevişiyoruz. Fakat © daha mektebini bitirmemiş ve daha babasının eline bakıyor. Ailemiz bizim aşkımızdan haberdar olmadığı için beni evlendirmek istiyorlar, Halbuki vdiğim gencin diploma almasma senesi ver. Ben bekliyebilirim. Ai lem hemen evlendirmek istiyor. Ne yapayım Ailenizin sizi hemen evlendirmek istemesi anlaşılan şu sırada karşıla sına bir namzet çıkmış olmasından ve yaşınıza bakarak bu namzedi kaçır. mak istememelerindendir. Kendilerine sevginizi açarsınız. Sevgiliniz de ge lir, sizi ailenizden ister; nişanlar. O zaman bir kaç senc daha beklemeniz de mahzur olmadığı anlaşılır, Roman aşkı Bursadan B. Tarhan imzasile: ear ai man kada ğüm için bugüne kadar tahayyül et » tiğim bir kıza rast gelemedim. Bir» çok maceralar geçirdim, birçok kızlar İa tanıştım. Hiçbiri benim istediğim | gibi sonuna kadar fedakârlığı göze al dıracak aşkım ne olduğunu bilmiyor. Acaba ben böyle bir aşkı nerede bula- bilirim?,, Bazı romanlarda ve bazı cski ma « asllarda, Muhammen bedel, isim ve eksiltme günleri yazılı malzeme tayin edilen Ankarada İdare binasında kapalı zarf alınacakdır. Bu işlere girmek isteyenlerin aşada aşağıda saat 15,30 da usulü ile satım günlerde yazılı muvak- kat teminatlar ile kanunun tayin ettiği vesikaları, kanu- nun 4 üncü maddesi mucibince işe girmeğe kanuni ma- nileri bulunmadığına dair beyanname ve tekliflerini eksiltme günleri saat 14,30 da kadar Komisyon Reisli- ğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada malzeme dai- resinden ve Haydarpaşada Tesellüm ve Sevk Müdürlü- günden dağıtılmakdadır, (5578) Malzeme Muhammen bedel 1— Perçin çivileri 16100 2— Vida, civata ve somunlar 16673 3 — Ağaç vidası, rondela 4590 ve gupilyalar 4— Cebire ve travers bulonları — Yaylı halkalar 7073 meleri lâzımdır. Bu işe aid Muhammen bedeli 21808 otomotris kazan borularile buhar huruç ve duhul boru- ları ve bagalık çelik çekme borular 1 İkinci Teşrin 1935 Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulile Ankara- da İdare binasında Satın almacaktır. Bu işe girmek isteyenlerin 1635,60 liralık muvak- kat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları, kanu- nun 4 üncü maddesi mucibince işe girmeğe kanuni ma- nileri bulunmadığına dair beyanname ve tekliflerini ay- nı günü saat 14,30 a kadar komisyon reisliğine ver- Muvakkat teminat Eksiltme günü Lira 1207,50 Lira 14-10-1935 Pazartesi 15-10-1935 Salı 16-10-1935 Çarşamba 17-10-1935 Perşembe 18-10-1935 Cuma 1250 344,25 m 356 122 lira olan lokomotif ve şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme dairesinden Haydarpaşada Tesel- lüm Müdürlüğünden verilmekdedir. (5494) 7120

Bu sayıdan diğer sayfalar: