2 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

2 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 2-5.1938 “HerşeydenEvvellmamet Makamına Mutlak İtaat,, u sözler derhal mecliste bir heyecan uyandırdı. Şamil, kisa bir düşünce geçirdikten sonra “öze başladı. — Gayzo, doğru söylüyor. Bu- Bün, hizmetten kaçınmak ta bir ne- Vi düşmanlıktır, Halbuki ben, hiz- Metten kaçmıyordum, Ancak, bu- #ünkü halimiz devam ederse, hiç- #ey yapamıyacağımdan korku Yordum... Hepiniz biliyorsunuz ki, bileler, bugün imamet makamı- Da tam bir itaat göstermiyorlar, lerimizden birçokları da mak- Sadımızı lâyıkile idrâk edemiyor- ar. Vakit yakit bize bile husumet iyorlar. İmamet makamına, ben geçeyim, ister başkası gel #İn. Bu vaziyet karşısında muv Şamilin bu sözlerini büyük bir tle dinliyenler arasından; — Ne yapmak lâzım geliyor? O Mu söyle... | o Sözleri yükseldi. Şamil, sözlerine devam etti: — Ne mi yapmak lâzım geliyor? halde cevap vereyim. Her şey- €vvel, İmamet makamına, Mutlak bir emniyet ve itaat... Ma- srar ediyorsunuz. Ben i- pin olurum. Fakat şunu da iyi bi- ha ki maksadımıza en küçük mu- alefette bulunanları katiyen af- ve kim olursa olsun, ona <A şedit cezayı tatbik etmekten kadar çekinmem... Eğer ya- Ptağım icraati tamamile hoş gö- ize teminat verirseniz, İ- Mümeti Kabul ediyorum. Yok, bir- k endlnie yar kli, edecekseniz, Deği yana. Şamilin bu'tok ve doğru söz- Sü Meclistekilerin üzerinde kâ- erecede tesir husule getirdi. “eyi her taraftan: <— Bilâ kaydü şart, emirlerine i > ” Da edeceğiz. Her ne icraat ya- an tamamile hoş göreceğiz. Bunun için, yemin ederiz. ri yük Ve, hemen 0- 18; ül m #enesi Teşrinlevvel ayının 2 Bünü idi.) * Şamil; bist merasiminden son. İF nutuk söyledi. Ve bu nu- © Perakende, İntizamsız, çete ka kuvvetlerle mücadeleye a edilerek, Çarlığın munta- Bnlee Muazzam ordularına karşı *tmenin imkânsız olduğu- evvel ettikten sonra; herşeyden ram aç mleketin idaresini inti- e. almak.. ve muntazam İle atak lüzum ve Ihti- hi aa ai ine bu işleri yapa- lâhiyet istedi Şamilin bu teklifi de kabul e Salihiye; kendisine hudutsuz bir verildi, B örlece, Kakasyanın Gücün: derbi, Sü İmam) 1 olan Şamil; bir pa arte atılmadı. Çünkü © Dee iyi ki; ne Gezi amanındaki çete ha; Düçuy v8 De de Hamzat Beyin bir > Ni van eden İmamlık kam sanı anlık) - müddetinde a va pe müstenit siyasetle, Mamazg, © büyük davası hallo- ven Muh, ber ücadeleye ul ammetle bera- bira, atıldığı günden- * Gazi “ (cihad ve gaza) muhyük Mr diğer taraftan Kİ tetki vaat ve dirayetle tuk v9 Sürek Çi vez Gerek Da- istan, henüz VAM) yi azmkizme Asiri, Manda, alan Tİ nizamda İNzikaçp DEE türü gs odan, ka kaz tan, idari intizam ve bu Salkı, (ng yaşıyan Kaf. Mü | ukala, itler tarikat) nin Şamil, imam olduktan sonra essir telkinlerine rağmen, daha hâ lâ muhitte matlüp olan tesiri hu- sule getirememişti Cehalet ve taassubu yıkmak, ta rikatin disiplini sayesinde dini, ahlâki, ve siyasi bir inkılâp yap- mak için ortaya atılmış olan bu ta rik, birçokları tarafından; (mese- 18. Kadiri, Rüfsi, Nakşi vesair ta rikler gibi) sadece (evrat ve ez- kâr) 1 iş güç edinen mânevi bir yol telâkki edilmişti. Onun için- dir ki, bütün muhitte kâfi derece- de intişar edememişti, (Şeriat) i kaba bir telâkkiye sü- rükliyen (ham sofu) lar, ve bilhas sa (kadı) lar ve ülema zümresini teşkil eden (molla) lar: — Şeriat varken, (tarikat) a ne lüzum var?. Diyorlar.. (Mürit) liğin istihdaf ettiği ince ve siyasi umdeleri tet- kike lüzum bile görmüyorlardı. Âdet ve ananelerine sımsıkı sa- rılan, maddi ve manevi intizam ve inzibata yanaşmıyan bir kısım ca- bil halk ise: — Şarap küplerini kırdıran. İn sanı, elinde dağdan dağa koşturan bu yeni tarik te nereden çıktı Diye, müritliğin yüksek maksa- dım istihfaf ediyorlar; buna ya- naşmak bile istemiyorlardı. Burada, birkaç garip vaka zik- redelim; Şamil, yaraları iyi olduktan son ra; yeni İmam Hamzat Beye biat etmek için yalnız başına yola çık- muşta Bir gece bir köyde kaldı. Geceyi, sükünetle geçirdi. Ertesi sabah na maz kılmak için köyün camiine gi derken, yolda garip bir manzaraya tesadüf etti, Bir evin önünde; bir kaç kadın, açık saçık oturmuşlar, yün eğirmektelerdi. Şamil bunları görür görmez, sab redemedi. Yüksek sesle; — Galiba bu hayasızlar, Gazi Muhammedin ölmesile ahlâki şer)- atin ortadan kalktığını zannedi- yorlar. Dedi, Ve yürümesine devam et- La (Devam: var) İzmirin Kireçli Suları İzmirde Ballı Kuyuda oturan sa- yın bir okuyucumuz, İzmirde sula- rın kireçli olduğunu, hundan de- ı kahve pişirirken üzeri ka; mak bağladığını haber veriyor. ne okuyucumuzun bildirdiğine gö- re, İzmirde bazıları: — Suyun kireçli olması iyidir, diyorlarmış, dişler sağlam olur, ve reme faydası var, hattâ kanın su- lanmamasına da faydalıdır... Bazıları da: — Hayır, diyorlarmış, kireç kan borularını tıkar ve (tansiyonu arttırır, böbreklerde, mesanede taş yapar. Onun için kireç zararlıdır... Okuyucumuzun kendisi de: — Bunların hangisi doğrudur?. Diye benden soruyor ve beni i- çinden çıkması güç bir vaziyete ge tiriyor. Eskiden olsaydı, di herşey için olduğu gi lar hakkında da iki rin ikisi de doğrudur, diyerek ko- layea kurtulurdum. Fakat şimdi İlim işlerinde mühim deni- meselenin tetkik edilmekte lince, olduğu ve henüz halledilemediği anlaşılmalıdır. Bununla beraber, İzmirli okuyu cularımızın hepsini şimdiden me- raktan kurtarmak için söyliyebili- rim ki, kireçli suların taş yapma- sinmek fazlaca basit bir fikir olur. Su içinde midemize giren azçok ki vücudümüzde şurasını, bura sını tıkaması eski zamandaki ba- sit düsünceyle akla gelebilirdi. Şimdi hayat islerinin o kadar ba- sit olmadığı iyice anlaşılmıştır. Kireç bizim vücudümüze mutla ka lüzumlu bir maddedir. Kemik- lerimize kirecin lâzım olduğunu herkes bilir. Dislerimizin de sağ- lam ve parlak olması icin kirecin Hizumu bilinir. Halbuki © bizim kanımıza, beynimize, bütün mesiç- lerimize, midemizin usaresine, ço- cuk annelerinin sütüne bile lüzum Tudur, Vücudümüzde kireç azalınca diş lerin çürüyeceği doğru olduktan başka, kemikler kuvvetten düşer. sinirler bozulursa böbreğin ve marların kuvveti azalır. Damarla- rın sertleşmsei ve tansiyonun art ması, içtiğimiz suların fazla kireç- Ti olmasından ileri geldiği pek şüp helidir. Amma, gıdalarımızda ve iç tiğimiz suda kireç az olunca da- marların kuvvetten düştüğü lâbo- ratuvar tecrübelerile sabittir. Vitaminlerden bazıları vücudü- müzde kireç bulamayınca işle: göremedikleri gibi, dahili guddı lerden bazıları da kireç olmayın- ea hormonlarını çıkaramazlar... Ki recin vücudümüzde mühim bir işi de yemeklerimizdeki daima fazla yediğimiz tuzun zararına karşı koy maktır, Kireçin vücudümüze Tüzumu en ziyade bu bahar mevsiminde mey dana çıkar. Cünkü bahar gelince, tahiat bedenimize daha ziyade ha- reket etmeyi emrediyormuş gibi, kandaki kireç kemiklere toplanır ve bütün nesicler kireçten ya ğürt düşerler. Onun için en bu mevsimde kireçe ihtiya crmiz olur, Orta cüssede bir adama günde en az yarım gram kireç lâxımdır. Bazıları bunu bir grama, iki gra ma kadar cıkarırlar. Çocuklara da ha fazla lâzımdır. Kirec olmayın. ca çocuk, kemik hastalığına tutu- Tar, İzmir sularınm kireci olması, zaten oraya pek çok iviliklerde bu lunan tabiatin yeni bir lütfü de mektir. Suları kireçli olmasaydı, İzmirliler kendilerine lüzumlu o- lan kireci kuru üzümde bile yetişe cek kadar bulamayacaklarından bu mevsimde kuru fasulye, yahut nohut yemiye meebur olurlardı... ahçe yapmak kolay bir işde ğildir. Muhtelif iklimlerde yaşamıya uysallaşmış çiçeklerin yaşama şartlarını bilmiyenler bah çe yapamazlar. İşte bundan dola- yıdır ki, bahçe yapmaktan ziyade, onun iyi muhafaza edilmesine ça- lışmak Jâzımgelir. Herhangi Styl de bahçe veya park yapılırsa ya- pılsın, mutlaka Stylin icaplarına uymak, dikilecek çiçek ve fidan- ların hayat tarzlarını bilmek za- ruridir. Aksi halde, sık sık görül- düğü gibi bin bir itina ve masraf la yapılan bahçe ve parklar bir iki sene içinde güzelliğini kaybeder, bozulur. Bunun sebebi; nebatların fen bakımından yapılışını, hangi nevi toprağa dikileceğini, nasıl ve ne vakit sulanacağını, güneş ve- ya gölgeden hoşlanıp hoşlanmadı- Bını, nerelere dikilmesi münasip o- lacağını bilmemektir. İtiraf etme- liyiz ki, memleketimizde tek bir tane bahçecilik tahsil etmiş diplo- malı bahçivan yoktur. Mevcutların çoğu da ne nebat tanır ve ne İsim bilirler. Bu bilgisizlik 'yüzünden her sene kıymetli ve milyonlarca nebat kuruyor. Ekilmesini bilme- dikleri, tanımadıkları tohumları hep bilirim iddiasile ekerler. Dik- tikleri fidanlar tutmazsa kabahati hiç bir vakit üzerlerine almazlar, ektikleri tohum çıkmazsa derhal to humun bayat olduğunu iddis eder ler. İşte bunun içindir ki bizde bahçe ve çiçek işleri dalma paha- liya mal olur. Tabfatin nebati gü- zelliklerinden zevkalanlar için bu gibi vaziyetlerle karşılaşmak eld- den acıdır. Bahçecilik gibi ziraatin gözel ve en ince bir sanatinin şar- İatanlığa hiç tahammülü yoktur. Çünkü foyası çabuk görülür. Çiçekler solar, kurur. Fidanlar tutmaz, bozulur. Bahçivan hiç bir vakit bunun mesuliyetini üzerine almaz. Mutlaka bir bahane ve se- bep bularak işin içinden çıkar. Bu- nun çaresi, bahçe meraklılarını ci- çek ve fidan sevgisi kadar onları yetiştirmek ve bakmak usullerini öğrenmek için okuma sevgisine a- lışmaktır. Güneş sevmiyen çi, G üneş hiç sevilmez olur mu? Bunu herhangi bir bahçi- vana sorsanız, güneş olmıyan yer- de ot bitmez derler. Halbuki çiçek lerin birçokları güneşten hoşlan- mazlar, Güneşte bulundukça şekil lerini, renklerini kaybederler. Yap rakları sararır. Çiçekleri sürpülür. Meselâ: ortancayı güneşli bir yere dikerseniz yaprakları soluk yeşil, çiçekleri donuk olur. Fidanın has talandığına hükmeder, bol bol su- larsınız. Bu defa da kökleri farla rutubetten çürümeye başlar. Hal. buki; ortanca tropikal bir iklim nebatıdır. Kesif ormanların gölge- 8i altında 2 - 3 metre yükselen bir fidan olur, Bir kökte 50 - 60 çi- çek verir. Ortancayı gölgeye di- er * kerseniz parlak koyu yeşil yap- rakları, gürbüz çiçeklerile zevki- nizi okşar. Fazla olarak yazın haf- tada 2 - 3 defa sulamakla kanaat- kârlığını gösterir. Haseki küpeleri, katmerli küpeler, renkli yaprakla- rile gözahcı Kalyoslar, Azaleala, siçekli ve yaprak begonyalar, s0- vanlı begonyalar, salonları süsle- mek için yetiştirilen sultani kına çiçekleri, İberis ve Perillalar, Ar- kide çiçekleri (Sahlep), çanta çi- çekleri Rododendren çiçekleri, sik- lamen (Buhurumeryem), oGloksi- na Helyotrop, Çin çuha çiçeği, mo- zayikler (Alternatera), jeneralya- Tar, jerbera, Mimülüs, salon fidan- larından Palmiyelerin hemen hep- si, kuşkonmaz (Asparagüs) ler, gü- veyi feneri (Physalis), Veronika / / marmara # / HASEKİ KÜPESİ Gölge seven fidanlar : ig üneşten hoşlanmıyarak göl gede yaşamayı tereih eden fidanlar da vardır. Meselâ çam &i- nıfının bütün cins ve çeşitleri 4 - 3 yaşına kadar gölgede yetiştirilir. Küçük yaşta güneşten korkarlar. Güneşte bırakılan genç çamlar mutlaka kururlar. Japon Agopyası Aucuba, şimşirler, kocayemiş, Co- tonaster, Chamecerasus, defne, Hy pericum, porsuk (İ9), İrlanda ve or man sarmaşığı, Mahania, Mersin a ğacı (Ruscus), Spirea, gelin çiçeği Symphorin, kurt boğan (Troen), | kar topu Viburnum, Santolina, Vei gelia ile salonların süslenmesinde kullamlan çiçeksiz nebatlardan fu jerler, eğrelti otları çeşitleri gibi. Gölgede yaşıyan bu fidanların su ya ihtiyaçları da azdır. Bunlar bah çenin hiç veya az güneş gören yer lerine, büyük ve gölge yapan ağaç ların altına dikilebilir. Yalnız çam ların altına çam cinslerinden baş ka hiç bir fidan veya çiçek dikme melidri. Zira dökülen çam yaprak ları toprakta çürüdüğü zaman ora da bulunacak nebatların kökleri- ne zarar verir, onları soldurup ku- rutabilir. Gölgelik çimenler : B ahçe ve parkların gölgelik yerini çimenliyecek | çim tohumu vardır. Bu tohum gölge yer lerde yaşıyan nebatlardan yapıl- miş bir mahlüttur. Fakat diğer çi- men tohumlarından daha pahalı- dır. Bu çimenlere gölgelik Lawn- | Güneşi Sevmiyen Çiçekler MİŞ YAZAN: / Lütfi Arif ! Kenber CR grass derler. Konvolaria çiçeği de gölgeli yerlerden hoşlanır. Güneş- te bozulurlar. Gölgeli yerler için kenarlık yani bordür olarak şim- şir veya şimşir taflanı denilen Bo- dur kalan taflan dikilir. Çit gibi dikilecek yüksek Bordürler için ya bani frenk üzümü veya Ligus- trum, budanmak şertile gürgen, Çin leylâğı, kurdbahar dikmelidir, Hangi toprağı severler : Giri sevmiyen çiçeklerin hiç biri killi, kumlu,kireçli toprakları sevmezler. Bunların hepsi funda toprağı ile f#müslü top rak dediğimiz yaprak ve ağaçın çürümesinden husule gelen topra- ğı severler. Bu gibi topraklar Asid li olduğundan bu nebatlara en iyi gelen bir topraktır. Bazıları yal nız funda toprağını, bazıları yap- rak ve ağaç çürüğünü, bir kısmı da ince mil denilen tatlı suların taşı- dığı, çay ve irmakların getirdiği çok küçük zerreli kum ile karışık yaprak ve ağaç çürüğünden hoşla nırlar. Bundan dolayıdır ki; bu gi bi topraklara dikilmiyen veya ekil miyen fidan ve tohumlar büyüme yip bozulurlar, Yukarıda yazdığı- mız çiçeklerin hepsi için ve fidan- lardan eğreti otları, #ujerler, pal miye fidanları, kuşkonmazlar için kullanılacak toprak şu tarzda ha- zarlanmalıdır: İki kısım kumsuz funda toprağını kalburdan geçirip lilerini ayırdıktan sonra bir buçuk kısım kalburlanmış yaprak veya ağaç çürüğü ile karıştırdıktan son Ta üzerine yarım kısım ince mil ilâ ve ederek bir harç yapmalıdır. Bu harca artık başka hiç bir nevi güb ye konulmamalıdır. Burllardan gay ri olan gölgelik fidanlar için killi kumlu ve çürümüş koyun gübre- sile karışmış bir toprak kullanı hır, Bugünkü Seyrü- sefer Talimatna- mesinin Aksak Tarafları (Başı 7 neide) ottürmekten zevk alan acayip hil- katlere karşı az, çok halka sem'i bir sükün verdiği için fena bir şey ya- pıldığını itidin edemem. Fakat be- şerin ruhu ihtira ihtiyaçtan gıda alır. Avrupa ve Amerikalıların bunları icat ve imal etmelerindeki hikmeti düşünmeden dağ yolların- da da bunu menetmekte ne men- iaat gözetildiğini anlamak o kadar kölay bir şey değildir. u talimatnamenin hükümleri seyyan da tatbik edilmez Evve Jâ hızını taksilerde alır, sonra sıra ile hususi ve resmi otomobillere intikal eder. Otomobillerin taşıdığ numara tenekelerinin bazan sahi bine harici ez memleket imtiyazı bile verdiğini görebilirsiniz. Mese. lâ, siz kendi vicdanımızın emrile korne bile çalmadan çok aheste bir reftar ile yolunuza devam eder ken yanınızdan bilmem ne renkli bir plüka taşıyan bir i stomobilin dört manda kuvvetile bö; tek Yıldırım gibi fırladığın görürsü nüz. Hattâ boş oldukları zam, bi- le bunların şoförleri belbevak! ve tahakküm zevkini alma, k için İsa- fir bulundukları mem a leketin mu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: