1 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

1 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Teşrinievvel 1932 A Bu küçük kız Ahsen Beyi vuran adamı gördüğüne © kani. Bu kanaat ona nereden gelmiş acaba ?.. —19— Ayşe kız kulübesine doğru on- ların yanından uzaklağınca Rıza Efendi Adile sordu: Bu Ayşe kızın yanında bulun- duğu Kadri ağa nasıl adamdır? , | — Bu köyden, sütçülükle geçi. nen, 59 — 55 yaşımda, kendi ya- $na yakm bir karısı olan orta | boylu bir adam. Bunların bir evli | oğulları, bir de kızları vardır am» ma onlar görünmezler.. İstanbul- da otururlar, Kadri ağanın anası da sağdır. Her halde seksenlik bir ihtiyar olan bu kadın bir kulübe ! de, Göztepede oturur.. Her halde çok fakir bir kadın olacak. İşte bunlara dair bildiğim bundan iba- ret... “Ayse kıza gelince, anlaşılan Socuk anasr, babası tarafından sokağa bırakılmış, sonra Darülâ- <ezeye düşmüş, orada büyümüş olacak ki Kadri ağa kızı bir kaç sene evvel oradan almış.. Kızın okuması, yazması biraz da hesabı vardır, Darülâcezede öğretmişler.. Amma yanlarmda büyüdüğü in- | iTayyareci Vecihi Beyin Hangarında sanlar gibi konuşmaya onlar gibi cahil kalmıya alışıyor.. Zavallı kız anlaşılan onlar tarafından daima hakaret görüyor ki yerinden hi memnun değildir. Bütün işi gü: Kadri ağanın keçilerine, tekeleri- ne bakmak süt sağmaktır, — Peki amma, şimdi siz bu kı- zın bize anlattıklarına ne dersi- niz?. “Ayşe kızın gördüğü adam Ahsenin carihi olabilir mi?. — Çok şüpheli. Hemen hemen imkânsız.. Çünkü hâdise dün cere- Yan etmiş. Bir mücrimin böyle, bir gün sonra yerinden çıkıp kork Gn vurduğu adamın evine ka- dar gelmesi havsılanın alacağı şey | değil, Buna kimse ihtimal vere- mez. : — Evet, ben de böyle düşünü. yorum... -—- Fakat, insanı bir çok şüp- helere düşürecek cehetleri var . - Ben evvelâ Ayşe kızın gördüğü a- damın alelâde bir sporcu, bir bi- siklet heveskâr: olduğunu sandım. Tesadüfen bu hendeğe gelmiş, o- rada istirahat etmiş, Ayşe kızm da kulağı Ahsen Bey vak'asile kirişte olduğu için nazarı dikkatini celp etmiş, diyordum.. Fakat takma saçına ne demeli?. Daha kin bilir nasıl ihtiyatkâr hareketleri vardır ki onu tepdili kıyafete sevketmiş- ti, fakat Ayşe kız tabii bunların farkında olmamıştır. “> Ya Kadri o ağanm kıza srkı me kime söyleme demesine —o, 4 mi Böyle ihtiyarlar ihtiyatkâr olur, polise gidip sahit yazılmak, ifade vermek onlar, korkutuyor. “Bununla beraber, ben Di KİR ğalar hakkında da sik; bir tahki- sorduğum için affedersin. A, “Ahsen Beyin yanında ime eni kimse yok mudur?. Yanmda çalı- şanlardan, yahut sık sık eve gelip gidenlerden... — Yok, yok.. Bu cihetten emin İ den de yoktur.. tenbih etmesine, sakın gördük ! i BEY olun... Hiç kimseden şüphe etmek mümkün değildi.. Siz de tanırsa- | nız, siz de sözümü tasdik edecek- siniz.. Dışardan sık sık gelip gi- “Siz neden şüpheleniyorsunuz?.. i Bir şey mi nazarı dikkatinizi celp i ediyor?. | undad denrbAeşvş. — Hayır.. Şimdi beni düşündü- ren yalnız bu küçük kızm anlat- İ ıkalarıdır.. Kız Ahsen Beyi vuran | adamı gördüğüne kani.. Bu kana- 'at ona nereden gelmiş?. Bir ya - bancı adamın şuradan uzanmış ol ması, sonra bisiklete binip gitmesi onu neden şüpheye düşürmüş?. Bu onun fazla bir hassasiyetinden , mi ileri geliyor?. o Yoksa dediği gibi herif hakikaten her gören ü- zerinde “fena suratlı,, bir adam tesiri bırakacak kadar mücrimle- rin bariz hatlarına mı sahiptir?.. İ “Eğer mücrim bu herif ise bir İ gün bir gece burada mı kalmış- tır? Yoksa evin içinden bir haber | mi bekliyor? Eğer evden bir ha- trErREERAE Keriman eee i ber bekliyorsa o takdirde köşkün içinde bir şeriki cürmü var ode- mektir... — Bu ihtimal hizmetçiler, u- şaklar arasında şüpheli adamlar bulunmasına vabestedir.. — Hayır bir kaç adam değil, bir tanesi de kâfidir.. Maamafih ben bu ihtimalde de fazla ısrar edemem.. Çünkü sizin tekrar tek- rar teminatımıza göre hem köşk- te böyle bir cürüm şeriki aramak abestir. Hem de bu adamın müc- | rim olduğuna ait şüphe, delil de azdır. Ben asıl şu Kadri ağa ile ailesi erkânı ile meşgul olacağım, haydi dönelim, acele lâzım... * » » Adil köşkte Ahsenin yanına git tiği sırada Mehmet Rıza Efendi ile arkadaşı Mehmet Ali Efendiyi bulmuş, ona küçük Ayşenin an- lattıklarmı anlatmıya başladı... Sözünü: bitirince sordu : — Ne dersin şu kızın anlattıkla rına?, (Devamı var) ARAR SANAL SEAEAARANDE RE BAZANE KEZERLAKARA du. Sayıfa 5 Hirisfiyanlıkfan Müslümanlığa b arasam ser enenresssmsrasesasasana Basa ANN Bir İngiliz kadını niçin Müslüman olmuş! .Bu haraket yüzünden türlü ithamlara maruz kaldım, fakat mesudum !. yi iz Kocamla Savak ölkesine gitme miz hayatımın en belli başlı hadi selerindendi. Kayın pederimin ve fatı üzerine büyük oğlu raca ol - muş, kocam da onun veliahtı ta- yin edilmişti. Saraka muvasalatı- mızda bizi yirmi bir top atarak karşıladılar. Kayın biraderim ko | camı veliahtı olarak takdim etti. Ertesi gün, ölkenin kadınları be - | ni ziyaret ettiler. Kayın biraderi- min arzusunu yerine getirmek i - çin başıma taç giydim. İstikbal salonunda iki yüzden fazla kadın | beni bekliyordu. Yanımda tercü manım yardı. Kadınlar beni nu - tuklarla karşıladılar ve hepimiz kuvvetli koyu çaylar içtik. Birkaç gün sonra bir düğüne davet olundum. Gelin ile güveyi, bir karyola üzerinde oturuyor, da vetlilerin hepsi bu karyola etra - | fında oturuyorlardı. Bu dönüp do laşma sabaha kadar devam etti. Bu sayede fena ruhlar defolunu- yor ve evlenen çift mes'ut oluyor- Ertesi gece merasim devam et Bizde de Tayyareci olmak istiyen «© “Hanımlar pek çöktur (Baş tarafı 1 inci sayfada) duğu mütevazı atelyede Vecihi Beyle konuşuyoruz. Oturduğumuz .yer küçük bir oda. Ancak iki Üiskemlesi, bir küçük masası var. Fakat buna mukabil birdenbire | hatıra gelmiyecek şeylerle dolu: İpler, vidalar, kulu kutu boyalar, kıskaçlar, çubuklar, motör ve e resimleri... damın dışarısı hangar. Kıy- metli tayyarecinin bir kaç gin evvel denizde kalkarken kapak- lanarak kısmen harap olduğu emektar tayyaresi burada vzan- mış duruyor, tamir ediliyor, bo- yanıyor. Bütün bu gürültü ara- sında dikkat ederseniz bir de ince ve tatlı bir ses duyuyorsunuz ki o sesin küçük sahibi odanın içinde, bangarda sağda, solda hülâsa her yerdedir; Vecihi Be- yin kücük kızı Perran. Elinde küçük, tahtadan bir tayyare mo- deli, uçar gibi koşup duruyor.. Vecihi Beyle konuşuyoruz. De- niz tayyaresi baline getirmiye çalıştığı emektar tayyaresinden bahsederek diyor ki: — Kazaya ufak bir ihmalim sebep oldu. Fakat tayyarem gine eski haline gelmek üzere- dir. Yaptığım tecrübe ve tadi- lât onu mükemmel bir deniz tayyaresi haline getirdi. Şimden sonra yapacağım tayyareleri de gine deniz tayyaresi yapacağım, Mektep ve kadınlar — Mektebiniz ne oldu? — Mektep teşebüsünün müsa- adesini aldım, açıyorum, 27 ey- lülnde açacaktım. Biraz gecikti. Şimdi, yeni bina yapılıncaya ka- kata girişeceğim.. Yalnız tekrar | dar muvakkat bir binada çalı İ şacağız. Mektep için yapılan müracaat pek çoklur. Anadolu: nun har tarafından mektuplar alıyorum. Şunuda. işaret ede- yim ki bumüracaat edenlerden mü- him bir kısmıda . Hat ta Konyadan, mektup yazarak tayyareci olmak ti. Rakkaseler kafa tasları ile oy- nuyorlardı. Bu kafa tasları sakla» nıyor ve bu gibi merasimde mey- dana çıkarılıyordü. o Gündüzleri yapılan at yarışları çok güzeldi. Savrakı çok beğenmiş ve onu isteyen hanımlarımız var. Sonra | kendi memleketim saymıya başla diğer bir nokta: Kadınlar bil- | mıştım. Hâmile olduğum için İn- hassa uçuşlarda erkeklerden çok | giltereye dönmek mecburiyetin - cesaret gösteriyorlar.. Hakiketen beyciğim, uçuşlarda yammdki kadınların içersinde akrobasi yapmak isteyenler pek ! çoktu. — Kadınlardaki bu fazla ce- sareti neye atfediyorsunuz? — Kendilerinde mevcut tabii inhimake.. Şuva kati surette eminim ki kadınlarımızdan çok yüksek tayyareciler yetişe- cektir. — Size müracaat eden hanım- ların isimlerini batırlıyormusunuz? — Hatınma gelenler: Münev- ver, Müfide, Selma hanımlar. — Tayyareletinizin © nelerini Avrupadan gelirtiyorsunuz? — Şimdilik emayeti, madeni aksamı ve molörü Avrupadan geliyor. Fakat çok yakında mo- töründen ba: hiçbir şeyi Av- rupadan gelmiyecektir. — Tayyarecilikten memnun musunuz? Vecihi B. güldü; — Tayyarecilik benim için bir hastalık, bir iptilâdır. Tay- yareden aldığım zevki hiçbir şeyden alamam. İnsan ancak bu zevkm (yüksekliğini © uçtuktan sonra anlıyor. Uçurduklarımın da hemen hepsi uçluktan sonra, kat'i surelte en çok sevilen şe- yin uçmak olduğunu söylediler. Çocuklarımın hepsini şimdiden alıştırıyorum . Şu gördüğünüz Perran benimle kaç defa uçtu. Ben kalkarken yanıma koşar ve hemen daima: — Baba, benide götür, diye yalvarır.. Kendisini muhakkak tayyareci yapacağım. Türkiyeden Amerikaya.. yeden Amerikaya bir A Sidi de kalmıştım. Sarvak (kadınları doğuracağım çocuğu erkek olma- sı için dum ediyorlardı. Duaları | kabul edilmiş olacak ki İngiltere- cuk doğurdum. Bu sıralarda umumi harp pa - | tırtıları koptu. Ben de hastaneler de çalışıyordum. Validemle pederimin ( ölümü bu zamana tesadüf eder. İkisi de birkaç gün fasıla ile ölmüşler- di. Halim çok fecidi. Çünkü bu sırada çocuk doğurmakta oldu - siyeti, kocamla çok iyi geçinmiye gayret etmekti. Babam büyük bir servet br - rakmiştı. Bana geçen para (250) altından fazla idi. Bu muazzam servet, benim için taşınamıyacak bir yüktü. Ben bu serveti iyi ida- re etmiye çalıştım. Ve onun ha - yırlı bir surette (o sarfedilmesine karar verdim. Umumi harpten sonra Sarva - ka gidemedim. İngilterede kaldım ve çocuklarımın terbiyesi ile meş gul oldum. Tam bu sirada islâmiyetle meşgul oldum. Zaten gönlüm hı - ristiyanlığa yatmıyordu onun için dostlarımdan biri tarafından ba - na hediye olunan kur'an nüshası- nı başından sonuna kadar dikkat le okudum. Anlamadığım yerleri- ni sordum, İslâm âlimlerinden bir kaçile münakaşalar yaptım. Bil - hassa garp müslümanları cemiye - ti reisi doktor Halit Şeldrek ba » na her türlü yardımda bulundu. Benim aradığım noktaları, derin bir vukuf ve salâhiyetle izah etti. Kur'anın aklı tatmin eden, kal bin iştiyaklarını, emellerini, zevk- lerini hoşnut eden sözleri, benim üzerimde derin bir tesir icra et miş, gitgide kur'anı gece gündüz okumuıya başlamıştım. Bu mütemadi okuma ve teteb- büün içimde uyandırdığı inşirahı tarif edemem. Nihayet müslüman olmıya karar verdim. Ve bu arzu mu doktor Halit Şelreke anlat - tım. İş gayet basit ve sade idi. Müslüman olmak için kelimei 4€- | hadet getirmek kâfi idi. Bu mera- ye avdetim üzerine erkek bir ço- | simi fezada yapmayı tensip ettim. Bütün dünya velvelesinden u- zak, bütün dünya hırs ve menfa- atlerinden azade olan gökyüzün- de kelimeişehadet getirerek islâ- miyet dairesine girdim. Bu hareket yüzünden türlü tür tü ithamlara maruz kaldım. Ben bunların birine de aldırmıyor ve en derin zevki duyarak yaşıyo - rum, J ğumdan ebeveynimin yanımda bu lunamadım, Babamın bana son va SON e eee ERTRriP RP ekii anlik ülserli e uçuşta gitmek arzularından bah- sediliyor, bu mümkün müdür? — Yüksek uçuşlu ve kıymetli tayyarecilerimiz vardır, Bu mu- bakkak. Yalnız buradan Ame- rikaya gitmek meselesi çok mü- himdir. Evvelâ bu kadar zaman "uçmak için lâzım olan ağırlığı kaldıracak (tayyarenin, rulesi için meydanımız yoktur. Halbu- ki Amerikada bu gibi seferler için bir buçuk kilometre uzayan asfalt meydanlar vardır.A İman- yadan da böyle seferler yapıldı ama dehşetli masrafları mucip oldu. Nihayet, hareketi devriye ve arzıye meseleleri de unuluk mamalıdır. Şarka gelen tayyare- ler altı saat kazanırlar, Halbuki Istanbuldan garba doğru uçuşta aradaki mesafe muhakkak altı, yedi saatlık zararla alınabilir. Şu balde meselâ Nevyorktan buraya gelen tayyareci Bortman bu mesafeyi 49 saatte aldıse biz ayab pasalaği almak için 62: at sarfetmiye mecbur kalacağız. — En heyecanlı gününüz ? o Sorgularımın (o içinde Vecihi Beyi en çok düşündüren bu, oldu. Bir bayli tereddüt etti, sonra ; 4 — Vallahi hangisini söyliye- yim, anlatmıya muktedir deği- lim, dedi. O kadar çok heye- canlı anlarım var ki. Meselâ tayyareciliğe (başlangıçta çok heyecan duyuyordum. Ve tabii bugünkü gibi düşünmüyordum. Sonra hava muharebelerinde | ilk düşmanı görünce kuvvetli beyecanlar geçiriyordum. Fakat harp esnasında heyecan de' etmiyor, serapa sinir kesiliyor” duk. Sonra havada ilk takla! attığım vakit de hayli heyecan geçirmiştim. Şimdi daha çok. bir hoca vaziyetindeyim, Bir ta: lebe imtihana girerken kuv heyecan duyar, fakat hiçbir

Bu sayıdan diğer sayfalar: