1 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

1 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Er VAKTT 1T. rin'evvel 1932 Yazan : ? 2 genç kıza onlardan ne beklendi. Tefrika : 15 - ğini söyleyince ağlamıya başladılar.. İki genç kız gayet noktai nazarından hiç bir eksiği olmıyan bir apartımanda yerleşti- ler. Artık işleri yoluna © girmişti. Yalnız kendilerini hizmete alacak olan mağaza direktörünün bir da- veti kalmıştı. Onun da gecikmiye- ceğini ümit ettiklerinden ilk gün- lerini tatlı bir istirahat içinde ge- giriyorlardı, Böyle bir sırada me- sele birdenbire meydana çıktı ve iki genç kız en acıklı en beklenil- mez bir vaziyet karşısında kaldı. | lar. Arjantin payitahtına geldikle rinin üçüncü günü idi. Kamuila kırk sekiz saattir düşünüyordu. Çok cür'etkâr bir adam olmakla beraber yapacağı teklifi söyleme- ğe bir türlü cesaret edemiyordu. Filbakika şimdiye kadar böyle bir hadise karşısında kalmamıştı. Bü- tün tecrübesi hadisenin yeniliği müvacehesinde eriyor ne yapaca- ğını bir türlü tahmin edemiyordu. Bütün mesaisine, yılışmasına ve saireye rağmen Simon ve Jönevi- yev ona tuhaf, gülünç bir dost #r- fatı ile bakıyorlar. | Münasebatı fazlaya götürmeği akıllarına bile getirmiyorlardı. Kamuila uzun dü şündü. Bu işi nasıl halledecekti. Nihayet en kolay tatbik edilecek usul aklına geldi. Halbuki herif genç kızlara tek - lif edeceği bir şeyi kolay kolay ya | bancılara söyliyen bir şey değil - hi di, Eğer kızlarla arasında husu - siyet olsa neyse,, Fakat böyle res mi bir vaziyette iken damdan dü- $er gibi iş görünüz zahmeti size kârı bana denilemez ya!.. Kamui- la epeyce düşündükten sonra ya- pılacak teklifi ancak başka bir kadının yapabileceği neticesine vardı. Mesele kızlara işi anlata - cak kadını bulmakta idi. Bu he - rifin bir çok bildiği kadın vardı. İçlerinden Lolayı seçti. Lola sa - mimi tayırlı hayatın acılığını, tat İslığını görmüş açık göz bir ka - dındr, Kamutlanın teklif ettiği işi kabul etti, İki genç kıza gitti lattr. Tabii iptidasında bir isyan hareketidir koptu. İki kız ağladı- lar, sızladılar, bağırdılar, itiraz ettiler. Fakat kulak asan kim? Hem de bu kapana düştükten sonra nasıl okurtulabileceklerdi? Mücadele oldukça ateşli oldu ve iki gün sürdü, İki gün sonra Jö - İki Gülüşlü i ve konfor iyev, Semion gayet süslü bir | kazitada hiç istemedikleri müşte riler kabulüne mecbur kaldılar. nö Kamiula galebe çalmıştı! Erkek - lik kudretini göstermişti! Kendi ni istihfaf nazarlarile genç kız bu gün ona para kazan - | 5 dırmak için vücutlarını vakfetmiş |$ 3 # z süzen iki bulunuyorlardı. Maamafih her ikisi de Kamiulanın sırnaşmaları - na karşı şiddetle mukabele edi - yorlar onun ellerini tutmasına bi le razı olmuyorlardı. Önce, kesesini doldurmak için her müracaat edene: “Baş üstüne iyen bu kadınlar kendi- sinden hiçbir şey reddedemezler- di. Mazideki şiddetli muamelele- İ rini unutmuştu. Onları faaliyetle - rinden dolayı tebrike hazırdı onla rın da kendisine iyi muamele ede İ tecrübe şiddetle muhalefetlerine uğradı. Onlar başka çare olmadı - ğmdan onun kendilerini ocebren i sürüklediği san'atı yapıyorlardı; İ bu kadar, Onun şahsına hiç bir lü tufta bulunmamıya katiyyen az | metmişlerdi, Bunu belki garip bu lacaksınız. Fakat anlaşılmıya - İ cak bir şey değil. İki kız kuvvet | | karşısında boyun iğmiye mecbur İ olmuşlardı. Ancak gönüllerini ser | best tutmıya ve kendilerini dola- ba düşüren adama nefretlerini da ima göstermiye karar vermişler - di, Kamuila bu hareket karşısın- Ida tehdit etti. Fakat ne söyledi i- se para etmedi, Herif nihayet faz la ısrar etmemiye kârar verdi. ! Öyle ya! Adamakıllı çalışarak ke sesini doldursunlar da.. bir izzeti nefis hatırr için kolayca elde edi- len mühim varidatı elden kaçır - mak büyük aptallık olurdu. Bu va ziyet bir müddet sürdü. Büenos Ayreste bulunan her hangi bir a- İdam oldukça mühim miktarda pe zo vermek şartile Semoin ve Jö - i növiyevle görüşebilirdi. Bundan mahrum olan yalnız Kamuila idi. Mesele oldukça garipti. Fakat o, birisi meseleden O bahsetse gayet tabii bir tavırla iş ile oynayışın biribirine karıştırılmaması — icap / ettiğini hissiyata kapılarak yapı - | lan hareketlerden hayır gelmedi. ğini söylerdi. İşler parlak gidiyor du. İki Fransız kızı pek çoğ pa - ra kazanıyorlar, ve yaptırılan san atı artık kabul etmiş gibi görünü- gp yy yy iy > Son müzakere Borçlarımız İtilâf esaslarını imzalamıya doğru İzmir meb'usu Saraçoğlu Şükrü ve Yüksek iktisat mec- lisi umumi kâtibi Nurullah Esat Beyler yarın akşamki semplon ekspresile (o Parise hareket edeceklerdir. Borçlar meselesi üzerinde küponlar bâmillerile hemen, # hemen ânlaşılmış gibi olduğun dan Saraçoğlu Şükrü Bey Pa- rise varınca bu anlaşmanın kat'i esaslarını tesbit edecek ve anlaşma madde madde yazı- larak imzalanacaktır. Bir tah- aa yy ZE yy yl mine göre bu dafaki çalışma iki ay kadar sürecektir. İmana ER İ ceklerine kanaati vardı. Fakat ilk | yorlarrir Kantnilakeeyi dolduz dukça yüzü gülüyordu. Halbuki adamcağız büyük bir (yanlışlık yapmakta idi. İki genç kadın ona karşı sert musmele ederek kendi- lerini esir telâkki ettiklerini ve İ her bir esir gibi çaresini bulunca kaçacaklarını anlatmışlardı, He - rif bu imayı anlıyacak kadar ze » kâvet gösteremedi. Bir esir kaça- !cağma yakm son derece itaatli gözükür. Böylece başmdaki nö « Kamuila göz önünde bulundur - muyordu. Bu kadar lâkaydiliğin cezasını çekmekte gecikmedi. Gü İnün birinde herife kendisi için a- cıklı bir haber getirildi. | Semion | ve Jönevyev kaçmışlardı. Kamui la hayatmda ilk defa olarak faka basmıştı. Bu faka basması hem kendisi ve hem de vak'anın diğer kahramanları için çok acıklı neti- celer verirdi. Semion, ve Jönövi- yev Arjantinli bir genç avukatın yanına kaçmışlardı. Yeni sahiple- rinin tavsiyesi üzerine hükümete müracaat ederek şikâyette bulun- | dular. O vakit Karumulin “Koru- yucu melek,, Domingonun hima - yesine girdi. Şikâyet edildi. Arjantin adaletine itimat işte böyle neticeler veriyor. Bu iş kapatıldıktan sonra içi hınçla ve hiddetle dolu olan Kaniula yal - nız bir emel peşinde koşmıya baş ladı genç kızları tekrar bularak yakalamak. evrakı yok avan al Kadın! Arsen Lüpenin yeni bir macerâsı — 60 Yazan: Moris. Löplan- Raul ayni zamanda hafif bir dans etmiye de başlamıştı. Halile şun- - ları söyler gibiydi: — Gülüyorum, çünkü böyle bir vaziyet içinde, bundan başka ya - pacak bir şey yok. Klara bu nagihani O kahkaha karşısında o kadar şaşırmış ve o akdar derin bir yeise düşmüştü ki, Raul, onu da kucakladı. Kol larında kaldırdı, vücudunu bü - — yük bir ihtirasla göğsüne yapıştı rarak bir çılgın gibi dönmiye baş sonra sedirin üzerine uza - — Şimdi, dedi, istediğin kadar ağla yavrım.. Ağla da boşan!.. b ve Kendini erek adi hiçbir Hi Tückçeye çeviren : la, sebep olmadığını sen de anlıya - cak ve göreceksin! Klara bir hamlede sıçradı, Ra ul omuzlarından tutarak: — Demek beni dedi affediyor- sun, öyle mi? — Affedecek bir şey yok ki kızım! — Nasıl yok. Gözlerinin önün de adam öldürdüm. — Öldürmedin! — Ne diyorsun? Nasıl? — Ortada ölü olmazsa nasıl adam öldürmüş olabilirsin? — Fakat ölü var — Yok! — Raul.. Raul.. Ne diyorsun? O Valteksi vurmadım mı? riflerin canları pektir. Hiç gaze: teleri okumadın mı? mi okumaktan korkuyordum. — Bununla beraber ismin ko- caman harflerle yazılı. Fakat Val teks ölmedi. —ın. " — Hatta, bu akşam, bunu muh terem dostum Jorjöreden öğren - dim. Klara, Rauwlün omuzlarını bı - rakarak sedirin üzerine (yıkıldı, ve ancak o zaman göz yaşlarını boşalttı. Orada, sedirin üzerinde bir çocuk gibi içini çekerek hıç - kırıyor, inliyor, fakat iniltileri git tikçe hafifliyordu. Raul, onu istediği kadar ağla- sın diye bıraktı. Şimdi, birdenbi- din. ln Kğ MEİN a LİE, re kendisine gündüz gibi aydınlık olmuş olan hakikati görüyor, bu haikkati örten karışık (o vak'aları hatırlıyor, çorap ipliği gibi sökü - i betçileri aldatır. Bu hakikati de | — Vurdun. Fakat bu çeşit be: | — Hayır korkuyordum. İsmi - | Mütercimi : Zonguldak mebusu Halil Tr Zamanımızda budalaca bir se fahat zihniyetinin göreneğe ve ne tice itibarile çocuğun (Odimağına yerleştirdiği âdetleri tenkit ve te- essüfe lâyık görmemek mümkün değildir. Bütün cazibeleri, sade ve gelişi güzel durmakla kaim olan bu lâtif varlıkların göze batacak derecede sert ve ahmak bir göste- riş ihtiyacile gülünç (kıyafetlere sokuldukları, sahte, şişkin, kur - dedâlarla yüklü, kıymettar kumaş lardan yapılmış elbiselere bürü - nerek adeta modaya tâbi kimse - lerle zarafet müsabakasına giriş- tiklerini, daha doğrusu gitgide gu rurun, ruhu kurutan rayihasını te neffüş ettiklerini gördükçe zevki elim O sahiplerinin o inlememeşi mümkün değildir. Çocukları iki şe kilde şrmartıp ahlâklarını bozabi- liriz. Birincisi zafımızdan yani ço cukların ufak tefek (kusurlarına karşı müsamahakâr davranma - mızdan ileri gelir. Zaafın şüphe - siz bir çok mabzurları vardır; mü dafaa edecek değiliz; maamafih, kuvvetini iyilikten alan bir zaaf, ilâhi bir membadan çıktığı için, daima müsamaha edilmiye lâyık- tır, Fakat çocuklarım (ahlâkını sun'i olarak ve ekseriya kendi tak siratımızla bozarız. Kendilerinde | bulunmıyan, sinirlerile mütena « sip olmıyan, belki bize ve bizim sinnimze has br takım kusurlar aşılar, yanlış fikirler vererek isti- datlarını besleriz, onları oo kendi İ maskaralıkfarrmızla, ve gitgide şahıslarında kendi bi reliklerimizi görüp takdir ede - rek çocuğu berbat eder yani Ulu Tanrının en büyük (eserlerinden birini henüz membaında iken ku- İ rutur, bırakırız. En âkılâne terbi- ye kaidesi çocuğu mümkün oldu - ğu kadar çok zaman çocuklukta tutmak, çocukluk devresini uzat- maktır. İnkâr olunamaz ki, zamanımı- zın terbiye işlerinde çocuğa karşı İ zâaf ve müsamahamız pek çok - tur. Eski terbiyenin hedefi, bil - hassa itaat ve hürmeti hâkim kıl- maktan ibaretti. Şimdi bilâkis sevgiyi temin etmiye mütemayil bulunuyoruz. Bu iyi bir temayül müdür? Kötü bir temayül müdür? Pek nazik bir sual karşısmdayız. Fikrimizce bu gün aile hayatında mer'i olan mahremiyette, iti yordu. Raul meseleyi gözden geçirdi. İlk de « | fa, odasında otururken yanlışlık - la kapısmı çalmış olan omahçup İ ve çekingen kızı hatırladı. Ne gü İzel ve ne sade kızdı? Yarı açık ağzı ilene cana yakm şeydi? Hem de ne taze, ne mâsum bir duruşu vardı? Şimdi bu sedirde ağlıyan kızla onun arasında ne büyük bir fark var karışmış olan bu iki « simanm ara- sındaki mesafe şimdi ne kadar büyümüştü. İki gülüş biribirinden ayrılıyordu şimdi. Bunlardan bi si, o masum, ürkek kızım güli öteki Sarı Klaranın O gülüşü idi. Zavallı Klara! Şüphesiz o, daha cazibeli, daha tatlı idi. Fakat ma sum, çekingen kızdan ne kadar u zak bir hali vardı. Raul, sedirin kenarına otura - rak Klaranın başını okşadı: — Pek yorgun değilsin ya? — Hayır. süsliyerek” Tetfrika: No. 32 İLE Kuvvetini iyilikten alan zaaf müsamahaya değer... hal vardır. Şimdiki aile ahlâkımı- zın ecdadımızınkinden daha fe- na olduğunu iddia eden bazı muz tarip düşüncelerin, hadiseleri lü- zumundan fazla mübalâğalandır- dıklarma kaniiz, Zamanımızda âilenin pek müessir bir hayatiyeti vardır, Derece ve mertebe fikri » nin zaiflemiş olmasına mukabil, hassasiyetimiz daha canlı ve daha müessirdir. Evlerimizde, kalbi mu habbete istinat eden âdetleri bir tarafa bırakarak bunun yerine da ba resmi ve daha sıkı bir usul ika- me etmek istiyenlere uymak, pa * zarlıkta aldanmamızı mucip olur kanaatindeyiz. Çünkü hakiki itaat ve hürmeti temin edemedikten | bşka samimiyet ve muhabbetten de ziyan ederiz. Vakıa çocukları şrmartıyoruz, fakat ( kendilerile pek yakından alâkadar oluyoruz; eskiden çocuklara itaat ve hürme te mecbur tutuyorlardı, fakat ay - ni zamanda ihmal ve lâkaydi için * de bırakıyorlardı. Şimdi bile, ço « cukların günde ancak bir kaç saat | ana yüzü görebildikleri evler var- dır. Biz, bunu pek haklı olarak barbarca bir hareket telâkki et - mekten kendimizi alamayız. Şu i- zahattan anlaşılacağı veçhile âdet İllerimizde bir inkılâp yapılması - nı iltizam edemeyiz. Yani daha i- yi şeyler yapacağız diye tehlikeli maceralara girmektense (İyi) yi muhafaza etmek evlâdır, fikrin - deyiz. Fakat şunu da göz önünde 'bulundurmak mecburiyetindeyis ki, bir taraftan çocuklarımızı se * verken diğer taraftan onların hâs nedim ve dalkavukları olmaktan sakınmalıyız: Şefkat ve muhab - betin sefil ve mütevazı olmasına asla ihtiyaç yoktur. Bir Alman müellifi iki türlü çocuk nesli tasavvur eder: şımar- tılan nesil, ezilen nesil. Müellifin ifadesine göre bu iki nesil, mun- tazam bir münavebe ile biribirle- rine halef selef olurlar, Çünkü her nesil, kendisinin fena yetişti- rilmiş olduğuna bakarak, çocuk - larını yetiştirmekte, kendi yetişti- ği vasıtaların zıddını istimal e * der. Şu halde bu günkü nesil ma“ İdem ki şımarık bir nesildir; mü * teakip neslin, ezilmiş bir nesil ol ması lâzımgelir. Biz bu fikirde ol- madığımız gibi böyle bir netice * nin vukuuna da hahişkâr değiliz. (Devamı var) © — Sana birkaç sual sorsam ©* | lar mu? — Olur. — Evvelâ şunu söyle bakayım. Şimdi anlamıya başladığım haki” kati sen biliyordun değil mi? — Evet. — O halde niçin benden sak” ladın? Beni şaşırtmak için niçi” bu kadar rol oynadın? Niçin söy” le?.. — Çünkü seni seviyordum. Raul, farkında olmadan tek *, İ rar etti: — Çünkü beni seviyordun. Fakat Raul, Klaranın derin # İ zabını hissederek onu teselli etti — Bütün bu şeyler, kızım, ği karışık şeyler.. Eğer birisi bu #öf i lediklerini duysa, sana bir.. bir Klara Raulün sözünü tamı dı: — Biraz delidir, değil mi? Sen pek âlâ biliyorsun ki deli de ğilim ve hiç de yalan söyleme” (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: