10 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

10 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vakıt'ın Edebi Tefrikası:43 elim mi eminim di Baba-Oğul SAMANI GAGA A Nakleden; Selâmi izzet le ya, bu ( küstahlığı neden #östermişti?. Neden her tehlikeyi) söze almıştı?.. Masum © olduğu! halde tevkif edilen © bir adamın| tevkifhanedeki odasına girmek, herkes için bir tehlike (teşkil et- M6z, fakat asıl katil için bundan daha büyük bir tehlike olamaz .. İşte bu tehlikeyi gözüne alması - hin sebebi neydi?, Bütün bunları, Muallânın runa yapmıştı... Muailâ da onun için tehlikedey- di, Fakat ayni zamanda da saa - detiydi. Bu saadeti, huzuru elin - den gidiyordu.. Onun bir sözü her şeyi mahve - debilirdi. İşte artık bu tehlike kalmamış- tı. Ali Naki bu (kadına da artık kafa tutabilirdi. Muallâ tehdit etmiyordu. Bun- dan böyle tehdit edemezdi.. Cina- Yetin faili meydana çıkmıştı. Öl - dürenin ismi Kaya Hasandı.. Ali Nakinin duruşu, bakışı, söz“ | leri, her şeyi, bütün mevcudiyeti muazfferiyetini ilân ediyordu. Konuşuyor, anlatıyor, sevincini haykırıyordu. Muallâ, başı önünde, o gözleri yerde, boynu bükük, susuyordu .. Ses çıkarmıyor, bir şey söylemi - yordu. Ali Naki Sözünü bitirince, şez - longtan kalktı.. Ayakta, Ali Naki- nin önünde durdu: R — Anlaşıldı, aldanmışım. Seni yok yere itham etmişim. Sen de- gil, o adam öldürmüş.. Selim Na- uğ * Yele derlemenzn a adammış. Bundan © sonra senin yan:nda, Selim Nazım ismini ağzı- ma almam, Kaya Hasan maznun- du. Kaya Hasan o mahküm oldu. Kâfi.. Fakat, bu, aramızdaki vazi- yeti düzeltmez.. Senden şüphe et- tim. o Demek, ki kalbimden yara: liyım., Beni sen itham ettin: “Se- lim Nazımı seviyorsun,, (o dedin. Bu beni tahkirdi.. Ben seni itham ettim: “Selim Nazımı öldürdün ,, dedim. Bu da seni tahkirdi. İn - sanın fikrine böyle feci şüpheler gelirse, kalplerinde müthiş bir kin Var demektir. Sönmiyen, sönmiye- cek olan kinlerdir, ki bu feci şüp- leri ilham eder. Tamiri kabil ol Muyan bir şey tamire uğraşmayın. | iribirimize yabancı (kalacağız. raber yaşayacağız, fakat ara - mızda şüphenin açtığı uçurum a - tılmaz ve geçilmez uçurum bulu - nacak. Her halde benim namuslu bir kadın olduğuma (o eminsiniz. N de size iftira ettiğimi kabule! Mecburum.. Bundan sonra, yüz Yüze gelmemize de artık | hacet Dz Konuşup ne diye kavga ede - ai Alamıyorum. AM ir 10 yok, da anlaşılamıyacak b — Sözleriniz müphem.. gi is, gayet açık.. o Senin nn deği yorum. Fakat artık ka- — Bu da gi i | 2 Güzel ba ke bir kadın na - ma bu inat ta si ibi iş ürmez., ii ni sevmiyorum. Evlenmiş &. Kaderimi çekeceğim .. Bir müddet daha) arr a İ nun34 üncü maddesine göre, ga - m Muallânın üstün olduğunu anladı. Çıktı, odasına kapandı, sigarasını yaktı ve gene mavi dumanlara dal- dı... Fakat kalbi kemiriliyordu. Gön- lünde acı bir hirs vardı. Mual- lâyı kendine rametmek, bu kadı - nın burnunu kırmak istiyordu. İz- zetinefsi ve aşkı, atşı dindirrilmi- yen aşkı rencide olmuştu. oKen- dinden memnun olmıyan bir adam asabiyeti ile, sigarasını âdeta yi- yordu. Ne diye sanki (o Muallâyı zorla- mamış, kendinden af talep ettir - memişti! Muallânın o önünde diz çökmesi lâzımdı.. Onun burnunu hiç değilse böyle kırmalıydı. Vazi- yete hâkim değil miydi?. Ve birden geçen günleri, o faciayı düşündü. o Ucuz ve kolay kurtulduğuna sevindi. Bütün vü - cudu, mes'ut bir ürperişle sarsıl - dı.. Bu işi, çok mahirane, çok kur- nazca idare etmişti... Bu düşünceyle, gene keyfi gel - di. Neş'esine kavuştu.. Asabı biraz duruldu. Gece sinemaya gitti. Hoş vakit geçirdi.. Perde arasında, Kaya Haşan - dan bahsedildi.. Kaya Hasanın omahkümiyeti pek çabuk duyulup yayılmıştı, Se- lim Nazımı tanıyan çok olduğun -| dan, Beyoğlu muhiti, davayla alâ-: kadar olmuştu. Fakat heyecanlı haberlere düşkün olanlar memnun! değillerdi. İşin esrarı Okalma- miştr. Maznun pek çabuk itiraf elmişti. . Kaya Hasan, itiraftan! esbabı muhaffefe bekliyen bir ka- til gibi boynunu ipe uzatıvermiş - ti, (Devam: var) | Kokain! Zabıta evvelki gece bir şebeke yakaladı Dün zabıta, bir kaç kokâainci daha yakalamıştır, Sultana ismin- de bir kadınla Jon isminde bir er- keğin elebaşısı bulunduğu bu şe - beke satış halinde yakalanmış ve üzerlerinde on dört şişe kokain bulunmuştur. Kaçakçılık bürosu tahkikatına devam etmektedir. Bu kokainle- rin hariçten getirildiği anlaşılmak- tadır. de ili; Esnaf bankası mesele- sinden çıkan dava Esnaf bankası meselesinden ba- his sırasında belediyenin manevi sahsiyeti tahkir olunduğu iddia - sile “Milliyet,, gazetesi aleyhine açılan davaya bugün saat on dört- te İstanbul ikinci ceza mahkeme - sinde devam olunacaktır, Bu, belediyenin açdığı davadır. Belediye reisi ve vali Muhittin Beyin şahsen açtığı dava, ayni mahkemeye verilmiştir. Bu ikin # ci dava da, ceza kanununun 480 ve 482 inci maddelerine göredir. Ayni zamanda matbuat kanunu - zetede zabıtlar değiştirilerek yan- lış baber neşredildiği noktasından dava açılmış bulunuyor. Değişik resredildiği iddia olunan zabıtlar, Sehir Meclisinde Esnaf Bankası meselesinin hararetli müzakere İ mevzuu teşkil ettiği celseye alt 2, zabrtlardır. Emniyet abidesi —— İ Âbidenin iki şeklini yapan san'atkâr öldü Viyanada çıkan Noye Froye Presse gazetesi; Ankarada yapıl - ması mukarrer Emniyet abidesine ait iki figürü hazırlıyan Viyanalı sanatkâr Hanakın ölümü müna-| sebetile tertip edilen merasime ve bu figürlere dair şu malümatı ve riyor: “Profesörler cemiyetinin tertibi ile dün Türkiye Cumhuriyeti sefiri Hamdi Bey ve Avusturya başve- kili Dr. Dolfusun huzuru ile An - ton Hanakın hatırası tesit edil miştir. Akademi rektörü Profesör Dr. Eshrens, müteveffanın sanat sa - hasındaki kudretinden ve insan olarak haiz olduğu meziyetlerin - den bahsetmiş ve: —.,.. O. büyük bir sanatkâr, | harikalar yaratan bir dâhi idi. 0. Bun azim ve iradesi takati beşe - rin fevkine çıkıyordu.,, Demiştir. Profesör Dr. Holzmeister, bu Avusturyalı sanatkârın Türkiye için tarihi ve şerefli bir vazifenin ifasına mazhar olmasında, yani icra kuvvetleri kahramanları polis ve jandarma namına dikilecek emniyet abidesinin kendisi tara » fmdan yapılmasında, sabık Viya- na sefiri Hamdi Beyin himmetleri âmil olduğunu bildirmiştir. Bu abidede eski ve yeni Türki - yeye ait tunç figürler, bu kahra - manları temsil etmektedir. Bun- larm taşıdıkları silâhlar da sem -| boliktir. 'Hanakın kendi tabirile; “Bunla” biy milletin mazi ve istikbalinin mümessilleri olarak her taarruzu def ve emniyeti te - keffül etmektedirler.,, Sefir Hamdi Bey, abideyi dev- leti nam'na kabul etmiştir. rasimde, sanatkârın dul zevcesi, çiftçi olan oğlu ve gelini de hazır bulunmuştur. Başvekil Dr. Dolfus, iki tunç statüden başka çok entresan olan, umumi vaziyet ve tesisatı gösteren jips modeli de gözden geçirmiştir. Bu tesisat, enerjik bir karakter ifadesile ufki bir vaziyette sıra * lanmış olarak görünüyordu. Ön ve arka cepheleri tezyin eden re - hiflere ait projeksiyonlu resimler dahi gösterildi. Ön taraftaki re - | Nfler polis ve jandarma faaliyeti- ni ve arka taraftaki relifler sulh ve selâmetin, maddi ve manevi kültürün feyiz ve semerelerini tas- vir ve temsil etmektedir. Çok müessir ve manalı olan bu! teşit merasimi iki devâsa tunç fi -| gürün ayakları ucunda cereyan etmiştir. İçtima salonunda bir çok sanatkârlar ve sanat tahsil e- den talebeler ve sanat üleması ha- zır bulunuyordu. Profesör Behrens, Hanak'ın vol- kanik tabiatini gayet güzel keli - melerle tasvir ve ifade ettikten) sopra hazırun, Hanakın son ve natamam eserinde bu ifadenin de-! ilini gördü. Figürlerin büyüklü - ğü, her gün görülen şeylerden de- ğildi. Figürdeki ayağın bir par - mağı bir buçuk karıştır. Figürler duvar plastiği olarak düşünülmüş! olduğundan bunları tamamen çev- relemek kabil değildir. Bu yük - sek relif kompozisyonu bir iğtişa- şa hakim bir vaziyeti temsil edi - yor. Görünüş, tasvir vetemsil çok Me - 8 — VAKIT 10 TEMMUZ 1934 «— hu ağ Yazan: Erzinc Rumiye bir losunun ve Rus as Bu muvaffakiyet etrafa ya- yılınca hakiki körler sürü - sü doktorun çadırının önünde toplanıverdi. Diğer bir köye gi- derken hayvanlarımız ürktü. Dik- katle bakınca yolun kenarmdaki hendeğin içinde bir adamın otur - makta olduğunu gördük. Sorduk., Hastayım. Köylü beni köye br | rakmıyor, dedi. Doktorumuz mu: ayene etti, Frengi imiş. Köylü has| talığın sirayetinden korkarak bu adamı köyden koğmuşlar ve her | gün yemeğini getirip yanına bıra-| kıp gitmekteymişler. Buna biraz ilâç bırakarak geçtik. 27 temmuzda İran bududunda gümrük noktasını havi olan (70) evli ve bir kısmı Nasturi olan Der bent köyüne geldik. Yolda Kad - rayi aşireti reisi İsmail ağa ve (Henerai) aşireti reisi Hasan ağa ile görüştük. İkisi de Türkleri çok seven zatlardı. Hudut komis-| yonunun evvelki gibi işine devam etmesi hakkında nezaretin cevap | telgrafını burada aldık. İyi bir yolla ve bir boğazdan geçerek Ru miyeye eriştik. İran heyeti şehre girmemiş, | hariçte bahçelikler arasında ça » dırlarını kurmuştu. İngiliz ve Rus heyetleriyle biz şehre girdik. Fa- kat askerler ve mekkâriler şehir i haricindeki çadırlarda kaldılar, Rumiye bütün Asya şehirleri | nin tarzmda düzlükte ve etrafı bağlı ve bahçelerle dolu güzel bir şehirdi. Şehrin İran tarafın - dan mansup bir valisi olmakla beraber Rus askeri tarafından iş- gal edilmişti, Rus konsolosu idar | rede sahibi salâhiyetti. Vergi bile topluyordu. Şehirde muhtelif hü- kümetlerin konsolosları vardı. Bi. zi konsolosumuz kendi evinde mi-| safir etmek lütfunda bulundu. Memleketin Rus askeri tara- fından işgali dolayısıyle konso- loshanenin muhafazası çiin silâh- İk on piyade neferi tayin olunmuş| ve bunlar da bizimle beraber Ru-| miyeye gelerek o konsoloshaneye konulmuştu. Geldiğimizden bir gün sonra vali konsolos beyden müsellâh neferlerin şehbenderhaneye ko » nulması efkârı umumiyeyi heye - cana getirdiğini söylüyor ve İza - hrt istiyordu. Şehbender beyden ösaade alarak ben cevaben de - dim ki vali hazretleri: Efkârı u- mumiye Rusların işgalinden ve şehbender kilise yapmak için pa- saran vee senem sana güzeldir. Kuvvetli adalelere ma- lik dev vücutlar ve karakteristik başlar — hazurunla birlikte fotoğ- raf çekmek için — zaman zaman kuvvetli ziyalar aksettitrilmek su- retile açık altın rengi iktisap edi- yor ve derin bir tesir husule getiri- Türk - İran dutlarında Neler gördüm? an mebusu Aziz Samih İran şehri idi, fakat... Burada idare tamamen Rus konso- kerinin elinde idi ra toplatmakta olmasından dolayı heyecandadır. Yoksa bizim on ne ferden dolayı değil. Bu cevap üzerine vali sesini kesti. Fakat şehbender bey vali- nin Rus taraftarı olduğunu ve Rus | konsolosuna bu neferlerin geldi - ğini haber vereceğini ve Rus ku « mandanlığı şehirde kendi müsaa- denamesi olmadan kimsenin silâh laşıyamıyacağmı ilân ettiğinden bizim neferlere de itiraz edeceği- ni söyledi. Binaenaleyh meseleyi kumandanla halletmek daha ko « laydı. Rus konsolosu Mösyö Vi « | denskiyi, Mösyö Minoreskiyi ve son günlerde Rus heyetine ilti - hak etmiş olan miralay Anderi» yefskiyi ziyaret ettik. Konsolosa on nefer için silâh taşıma vesikası vermesini söyledim. Derhal yazdı verdi, omesele de © hallolundu. Mösyö Minoreski ertesi gün bize bir çay ziyafeti verdi. Heyetimizi alayın mızıkası Osmanlı marşı ile karşıladı. Kumandan da burada idi, Bizim müsellâh bitaraflık ilân | ettiğimizi 30 temmuzda öğrendik. | Rus askerleri Rumiyenin cenubun- daki “Sir,, dağında ordugâhta idi- ler. Beşinci Kafkas avcı alayı ile bir batarye ve bir süvari bölüğün- den ibaret olan bu müfreze yaz olduğundan çadırlara çıkmış - | lardı. Kumandan bizi ordugâha davet | etti. Gittik. Çay ziyafeti uzadı. akşam oldu. Kumandan müsaade istedik; Karanlık oluyor, gidelim, || dedik. Kumandan Dekoçapef: i — Beşinci Kafkas avcı alâyma karanlık yoktur. a Diyerek alıkoydu. Gece yarısı dönüyorduk. Hakikaten gece yok- tu. Yolun iki tarafı gazle karıştır. rılmış küllerden yapılmış tümsek- lerin yaptığı alevden ve bizim ile- rimizde yürüyen süvarilerin elle - rindeki mızrakların başına geçi « rilmiş tenekelerin içinde yakılan petrollerden dolayı gündüz gibi aydınlanmıştı. : Ramazan “olması hasebile vali İtimaddütdevle bizi iftara çağır - mıştı. Bizi şehbenderhaneden al- K mak üzere siyah elbiseleri sırmalı zırhlarla donanmış ağaları geldi. Bunlar önümüzde olarak vali ko - nağına gittik. Sedirli ve minder- li güzel bir odada kabul olunduk. Konağın alt katındaki s0fasından bağırışlar geliyordu. Bunlar va Ş linin ceza olarak sopa attırdığı suçluların feryadı idi. Garibi şu- rasıdır ki dayak yiyenler, sopa a- tanlara birer tümen zahmet ücreti veriyorlarmış. Vali ile çabuk Iâübali olduk. Her şeyden konuştuk. Kendisine | yordu.,, Rus taraftarı dediklerini söyledim. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: