23 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

23 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 10 — VAKIT 23 TEMMUZ 1934 “Faydalı, ve “Lüzumlu,, Arnastlilk bir cevap.. vo (Baş tarafı 1 nci sayıfada) den örnek verebileceğimiz kadar E - buzziyayı matbaacılığımızın muvaffa - kiyetlerini yaratanlar arasında görüp dururken, yazısın: hurufat ile dizdire- cek bir muharrir, ona yürekten olan saygı borcunu unutarak nasıl vene diye “istihfaf” ve “tehzil” tarafına sa- pabilir?. Biz cevap vermek istediğimiz kale- mi, Mecmuai Ebuzziyanın durubu em- sal şerhlerini meşkeder göstermekle tarif etmişiz. Bu tarifte bir istihfaf varsa ölüden ziyade diriye düşcbilirdi, Bir dirinin kendisini korumak için öl- müş babasını öne sürmesi! Ölülere ta- zim fazileti bu mudur? (Sanayi mektebini Ebuzziyanm mü- dür oldğu geçen asır zamanlarında i- miş gibi gösteriyorlar) demişsek bu- nun Ebuzziyayi tehzil, istihfaf nere - sinde? Ebuzziyanın müdür olduğu za- manlar bu mektebin vaziyeti o devre göre pek Üstün ve bu üstünlük müdü- rüne şeref, müdürünün ailesine şe- ref mirası da olsa — ki olabilir — ge- ne o zamanlar İptidat bir halde bulun. masr peki #abif pimaz ve buda pek mazur görülmeş mi? İnsan yalnız babadan işittiğiyle kalmamalıdır. Şe- yel sokağına gelinip söylenen şeyler jile şeyler olmayabilir: Bana gelip Sakırköy beş fabrikasından bahseden bi sahibi çıkmamışsa febri- Ünieyd halde kaldığına hükmetme- ye hakkım yoktur ya! Sakm, yazdığımızda Ebusziyayi bir sanayi melrtebi müdürü olarak ha- tirlatmış olmamız İbni Ebuzziyanın şt küçlik dağları ben yarattım diyen gu- ruruna dokunup da ondan bu sözde bir istihfaf, tehzil olduğu vehmine ka- Pılmış olmasın? Bu arada garip nisbet vermeler: (Bu gazetenin intişarmı çekemiyor musunuz?) (Çok âdi bir gazete satışı meselesi) gibi sözler... Bunlara çocuk- şa.sözler diyemiyoruz! Çünkü çocuk- şaraıfatının hususiyeti saliyaneliğinde- dir. (Vakit) 17 yıldır çıkıyor. İstan- bulun en kıdemli gazetesi biziz. 17 yıl içinde doğup yaşıyanlar, do- ğup ölenlerden ne yazik ki, az oldu. Maddi düşünsek de bunun aksi olma- sin isterdik Biliyoruz ki, on beş gazete çıkarken kazandığımız, beş gazete çık- tığı günden fazla oldul Hayatımız şahidimizdir: Kıskanıl- dık, kıskanmadık, bu dedikleri Vakit için yalan, fakat kendileri için ger- çektir, Ne hacet: Kıskanmak için bari bir türlü matah satan müesseseler olmalı değilmiyiz? Bize gelince: Eğer huyu - wuz çatmak olsaydı bizim yapacağı mız üstelik: — Hay Allah razı olsun, bize bir şamar oğlanı balkettin! De - yip sevincimizden sıçramak olurdu. Biz gazeteciliği bir ticaret mad- desi yapmaktan daima iğrendik; fa- kat çok âdi bir gazete (satışı meselesinin o muhatabımız: (nerelere kadar götlirdüğü bir tarih hakikati o- larak siritiyor! 17 senelik kıdemimiz bu tecrübenin milli zararları önünde yeni çıkan gazetelere: Tevhidi Efkârı unutmayınız! Tavsiyesinde bulunmak hakkın: bize verir, sanız, (Gazetenin bir kısmına sahip olan adam) ibaresini de ikidir okuyoruz. Bunu niçin böyle ileri sürüyorlar? Bir kere bu gazetenin bildiğimize göre bir sahibi var, Ve kanuni mecburiyetle her gün son sayıfada kendi adımı ko- yuyor. Fakat haydi diyelim ki, şu (Ali) de Zülfikar gibi dilerse bir başlı olur, dilerse iki! Bunu bize, yahut karilere söyleyip duyurmakta mana ne? Acaba (Ben daha neler bilirdim, neler söyliyebilirdim amma, ah, bir şu bağ olmasaydı!) Demiş görünmek için mi? Matbaa setin! Yazı sende! Hüküm senin elinde! Halkın teveccühü, rağbe- ti ilâ maşallah, hep senin için! Yağ se- nin, bal senin, un senin! Fıkrada şöy- İendiği gibi şu kar helvasını kendin ya- pıp kendin yesene! Bu ferdiyetçi vu - “hun şikâyet çeşnisi kattığı bu sıkıntı Bu uzayan sözü bitirmeden bir mü- him noktaya daha dokunmak isteriz: Görüyoruz ki, bir Sanayi mektebi babsinde bir zühulü ihtar edişimiz üze- rine küçüklükten, büyüklükten, bece- riklilikten, beceriksizlikten dem vura- rak yüksek perdeye geçilmesinin sebe- bi basit ve bu küçük iykazm sadece olgun olmıyan bir kafada aksi tesir u- | yandırmasından ibaret değildir. Ors- | da bir dolgunluğun boşalmasına, bir | firsat aramanın, burada bir topluluk | saf! arasında bulunmanın tesirleri o- | kunuyor. Bakılırsa bu, “onu en meşru mesaisinden mahrum ötmeye başlıca saik olma” gibi bir kuruntunun ya bi- zi tek mes'ulü veya mes'ullerden biri saymasındandır. Bakınız, bu küçük münakaşa fırsat bilinerek (Vakıt) a nasıl çıkışılıyor: “Zaten on sene evveli de yaptığı" nız o değil miydi? O zaman da onun gazeteciliğini çekemezdiniz. Kendisine bin bir şekilde hücum ede ede efkörr umumiyeyi de yanlış yollara sevketti- niz ve nihayet onu en meşru mesaisin- den mahrüm etmeye başlıca saik oldu- nuz.” Bir cemi muhatap sigası ki, dü- şündürür! Bu bitap yalnız (Vakıt) a mıdır? Yoksa bu aşırtma atışı mı, bir yaylım ateşi midir? Ne olursa olsun, Vakıt içinde'dir. Ön sene evvel Vakıt ne yapmıştı? Vaktın o zaman da bulunduğu ve mü- cadelesine katıldığı saf millet safı, ha- kikat safı idi. Şükür ki, her zaman öy- le oldu. Hiç bir şahsı hedelimize alma- dık. On sene evvel de on yedi yıl ön- ce ve on yedi yıl sonra olduğu gibi yanlış yollara götürülmek istenen ef- kârı umumiyenin uyanık durmasında bekçilik yaptık. Geçen on yıllık devir, dünya esilletlerine parmak ısırtan bir terakki asrr oldu. Ön yıl evvel efkâr umumiyeyi yanlış yollara sevkedenler ogüzeteler, hangi ler? Kolleksiyonlar ellerdedir. Ve matbuatın daha geniş bir inki- şaf havası içinde milli bir kuvvet ol - maya daha süratli namzet olmak maz- hariyetine ayak bağı olmanın mes'ul - leri meydandadır. “Sorsalar mağdurunu gaddar ken- din gösterir” (diyebiliriz o amma, Vakit böyle bir mes'ulü cezalandır- maya vasıta olmak şerefini ne yazık ki, kendisinde bulacak kadar kendi hakkında hüsnüzan besliyemiyor ; zi - ra muhatabımızın on yıl evvelki vaz: | kanunisiyle bugünkü vaz kanunisi a- rasında ne fark vardır? Diye soranlar olur. Hele bakınız, bizim de sebep oldu- fumuz bir siyasi mağduriyet (varmış da kimsenin haberi yok! Acaba imzasını koyarak yazi Yaz” | semeremamasarsrnsassmmneennasnanas mak, yahut yarısma veya bütününe sâ- hip gibi olarak gazete çıkarmak hakkı bu zattan bu güne kadar nezedilmişti de şimdi mi kendisi bunu zor bazusiyle | gide etmiştir? On yıl bu memleket- te kendisinin meşru veya doğrusu — kanuni olan messisinden mahrum e- decek bir kanunsuz devir mi geçirdik de zaman ile yeni bir hürriyet devrine mi girdik? Bu ruyadaki değişiklikler nerede? Bu memlekette yalnız meşru değil, hattâ gayri meşru haddine ayak basa- tak kadar ileri mesaisinden kimsenin kimseyi mene muktedir olmadığına da bizzat Matbaal Ebuzziyanın makinele- ri şahadet etmelidir: Daha düne kadar Akımları basan yine bu matbaanın ma- kinesi ve onu kabul eden yine o maki- nenin sahibi değil mi idi? Rejime ve rejimi yaratanlara inanmış bir'adam düşününüz.. Bu adam da /4- taza: — Ben gazctemi çıkarabilir mi- yim? Demektedir. Siz böyle bir suali, eğer onlara inanmış ise, abes, inanmâa- mişsa gene abes bulmaz mısır? Zaman zaman kendi devrinin tabii ömrü bittiğini anlayıp ta köşesine çe- kilmiş olmak gibi kendi kendini bile “faziletine boyanan sekiz, on yıllık çe- kinme mürldetinin inünde bu karanlık adama kanunlar ve kanunla- önle ein ll ld NE iz b Map” (Baş tarafı 1 inci sayıfada) idi. Zaman tesirini yaptı ve har- bi umumi Balkan milletleri idare adamlarının gözlerini açtı ve bun- lar mazinin abesliklerini anladı - lar. Balkan konferansları yardı- ma geldiler. Betbinlerin ve Bal- kanlara karşı fena niyetler besli- yenlerin istihzalarına rağmen bu konferanslar, Balkan milletlerinin birbirlerine yaklaşmalarına çok yardım etmiş ve bu da Balkan an- laşma misakının imza edilmesini mucip olmuştur. Bu bapta elde edilen muvaffakiyet Balkan mem- leketleri murahhaslarının, metbu hükümetlerine hiç bir taahhüdü mutazammın olmiyan (temasları esnasında samimane (ve açıkça görüşmüş ve konuşmuş olmaların- dan ileri ( gelmiştir. Bu suretle Balkan milletlerini biribirinden a- yıran ve bunları biribirine yakin- laştırmağa yardım o edecek olan meseleler dürüst bir surette müna- kaşa edilmişlerdir ve dört senelik bir uğraşmadan sonra Balkan mi- sakı projesi hazırlanmıştır. Dört devlet arasında imza edilen misak sehhar bir şey değildir. Bu misak natamamdır. Maamafih ben misa- kım genişletileceği ve tamamla” tılacağı ümidindeyim. Bu birinci meseledir. | Yugoslavya ile Arnavutluk a-| rasındaki o münasebetlere ve bu münasebetler mazinin abeslikleri- ne kurban olmuşlardır. Bir iş ge- çiktirilebilir ve fakat hadiselerin tabii cereyanlarını takip etmeleri- ne mani olunamaz. Arnavutluk bir Balkan memleketidir ve men- faatleriyle komşularının ve bilhas- sa Yugoslavya ile sıkı bir surette alâkadar bulunmaktadır.“ vukluk ile Yugoslavya mevcut münasebetler son zaman- larda dostane (o bir şekil almağa başlamış ve bugün, iddia edebili- rim ki, kalbi bir hal almışlardır ve daha kalbi ve sıkı bir surette inkişaf istikametini takip edecek - lerdir. Diğer Balkan devletleri a- rasındaki münasebetler de dosta-| nedir. Arnavutluğun harici siya seti hakkında söz söylemek hakkı hariciye nazırına aittir, Fakat ben bir Arnavut vatandaşı (o sıfatiyle Arnavutluğun Balkan devletlerin- den ayrılamıyacağını söyliyebili - rim; çünkü Arnavutluk bunlarla bir kül teşkil etmektedir.,, rın her bir dili gayet tabii ve samimi o- larak hay hay! Demişse sekiz on yılın her anında da elbette öyle söyliyecek- ti, Müstakilülefkâr gazete çıkarmak- ta dalma serbest değil mi idi? Nasıl ki işte çıkardı da... Cümhuriyet kanunlarına itimadını herkesten ayrılıp sekiz on sene esirge- yenler veya bu kanun hazmetmiyece» ği kara fikir hatlerini şimdi bir el çabukluğiyle şu- j nün bunun üstüne atıp bunu da isti. | mara kalkarlarsa gülünç olmaktan baş- ka bir şey yapmış olmazlar. Yeri gelmişken şu küçük merakı da kaydedelim: Bu gazetenin ilk 99 sayısından başla- yıp bir müddet başlığı altına şiar ola- rak (Müstakil gazete) tabirini Xoy - muştu, Sonradan bunu, kaldırdığına bakarak Ebuzziya matbaasının “yeni gazetesinde bizim memleketi kurtaran ve ilerletenlerin fikirleri olan fikirleri- mize bir yakınlık geldiği #ehabrna ka- pılmıştıkr. Bu ibare kendiliğinden dü- şüp kalkamazdı. Ehemmiyetçe onun yerini tutacak bir başka yazı da ko - nulmuş değildi. Bugün bu yazı karşısında sorüyo- ruz: (Müstakil gârete) ibaresini niçin kaldırmışlar? Mertlik davasından bir cevap alm miyiz? i besliyenler bu kaba- | Meraklı birsergüzeşt romanı Edgar Pip'in son maceralar! Yazn: Arnold Galoper “Sabık maliye nazırı,, kartımla studyosuna müracaat ettim ye yi — Evet, burada güzel bir köşkü ve bir çok hizmetçileri varmış.. Nisefor'u alıkoymam imkân - sızdı. Çünkü zenciyi bir türlü bi - rakmak istemiyen şişman madam! uzaktan vira işaretler (o yaparak! zenciyi çağırıyordu. Ara sıra görüşmek vadile bir - birimizden ayrıldık. Kozmopolitan otelinde sokağa bakan bir oda tuttum, Cebimdeki para ile en *ivade cn beş gün efrn di gibi yaşıyabilirdim. Şu şaki Pil- komayo beni soymamış olsaydı ömrümün sonuna kadar benim i- çin sıkıntı çekmek yok idi. Dolarlar baş döndücü bir sür- atle kayıp gidiyorlardı. e Bunun için büyük oteli terkedip üçüncü derecnde bir otele inmeğe ve öğle! yemeklerini kaldırmaığa karar ver dim. Anlryorsunuz ya... Eski felâ- ket zamanı avdet ediyordu. oBa- zan sıkıntı yüzünden sinemaya gi- diyordum. Beni en ziyade polis filmleri alâkadar ediyordu. Hal - buki hırsız rolünü yapan acemi aktörlerin tatsızlıklarmı o görünce fevkalâde sinirleniyordum. o Ah. ben bir aktör olsam da görsünler hırsız rolü nasıl yapılırmış... Böyle düşüne düşüne, en niha- dim. Bunun üzerine Sarajos o ci- bulunan film şehirlerin yet, film aktörü olmağa karar 5 den Gudvay'a; gittim. İngilizce “iyi yul,, demek olan Gudvay ba- na hayırlı olacak ümidine (o düşü- yordum. Gudvay'a vâsıl olur olmaz İde- al Sinema stüdyosuna gidip mü- dürle görüşmek istediğimi söyle - dim. Memurlardan biri hangi müdürle görüşmek istediğimi sordu: Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri Karâköy - Köprübaşı Vel 42362 —- Sirkeci Mühürdarsade Han Teleton 72740 Izmir sür'at Iskenderiye yolu a Vapuru 24 Temmuz SALI j1 de Galata rh tıwndan kalkacak, doğru İz Pire, o İskenderiye'ye gidecek ve dönecektir. (4078) Bartın Yolu vapuru BURSA 23 Temmuz Pazartesi 19 da Sirkeci tıbtımından kalkacaktır. (4079) Trabzon Yolu VAT A N Vapuru 24 Temmuz SALI 20de Galatarıh tımından kalkacak. Gidişte Zonguldak, İnebolu, Sinop, Samsun, Fatsa, Giresun, Vak. fıkebir, o Trabzon, (Rize'ye Dönüşte (bunlara © ilâveten Sürmene, Ordu'ya o uğraya- caktır. 14080» | — Üç müdür vardır.. Si sini görmek istiyorsunuZ? viyi mi, M. İsakı mı ye lomonu mu? Çalımla cevap verdim* — M. Leviyi görmek is dedim ve üzerinde “ nazırı,, ibaresi yazılı ola? verdim, XXIn Bir çeyrek sonra müdüf “| odasına ithal olundum. alnı fil dişi gibi parlıyor“ £ o * patlıcana benziyen bir b&"& dı. Beni beklettiğinden itizar elti ve müe: uzadıya methini yapmağıll Nasıl tasarrufa riayet etti” hissadarlara büyük menf#” min eylediklerinden, uzu | halinde, bahsetti durdu. Anlaşıldı, herif beni p , v bir müessese arıyan büy” yedarlardan zannetmişti: — Efendim, dedim, # anlatamadım. M. Levinin yüzü çatıld” ağzını andıran oğzinı padr... — Evet, iğ bir > osermayı bugün istediğim ene fendim, ben film aktörü tiyorum.. — Ne?... Siz mi — Evet, ben! Kendi için harikulâde istidatla” * Tum. ii — Efendi, dedi, biz ##.i hur yıldızları angaje sizin gibi yüksek maki etmiş insanların perd: leri doğru olmaz. He 4 | başka geç kalmış olduf mayınız. . > Evde temi ve rahatlık ya” (Baş tarafı 7 inci ” a ben,, sayesinde İİ dakikada on litre *1€9* 4 | lirsiniz. - Musluğu dirde Şof ben kapayımız: Söner- Ve derhal tatbikat mek için, müşteriY€ “| i rildi. ğiğe Bir başka mem" | “Sof o,, hakkında iye” du: — Mutfakta El yarelçiye, su ısrmağ” yoda duş için fi de A su veren bu erir” mek istiyen bütü? « elzemdir... 4 Bu pavyonda: “ l celbeden bir yeni bir şekildeki pi ” |; balarıyla ütü i i mahsus âlet e” : teriz, Bu PAYİ 7 z) mallar sergisin* ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: