28 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 15

28 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Büyük Turda: Can Ve —— Canan Muazzez Hanıma, şimdiye kadar bir çok erkek sevgisinden bahsetmiş, bir çok erkek ona evlenme teklifinde bulunmuştur. Fakat, bu erkeklerden hiç birisi, istediğine kavuşamamıştır. Niçin? z Bunun sebebi, sevilebilecek bir ka- dın olan Muazzez Hanımm sevmek hususunda pek ağır davranmasıdır. Kendisinin fevkalâde güzel, alımlı, ze- ki, gık, hülâsn fevkalâde bir kadin ol- duğuna kani bulunan Muazzez Ha » | nım, doğrusunu isterseniz, haklıdır. Ancak yari yarıya Kendisi hakkın iz daki kansatleri, tomamiyle değil, ya rıya tashihe muhtaçtır. Ve onu tarif ederken, fevkalâde mağrur, kendini beğenmiş olduğunu unutmamalıdır. Bu cihet, onun fark vaşfım teşkil e- der! Huyu böyle bir kadının kolsy ko- lay erkek beğenmemesi, sevip evlene- memesi, pek tabii, değil mi?... Muaz - zoz Hanım, bır çok erkeklerin sevki- sini, evlenme ( tewbfini reddetmiştir. Lâkin, senelerden beri birbirini takip eden bu retler, hâlâ ona hem ret ceva» bı alanlar, hem de henüz bu cevabı al- mıyanlar tarafmdan syni esastan mü- racaatte bulunmalarının arkası kesil - mesine sebep olmamıştır! Muazzaz Hanım, son haftalar içe” | risinde Sabir isminde bir erkeğe sık sık rastgeldi. Onunla bir salon top- lantısında tanışmışlardı. Sabir Bey de, bu bir kaç hafta içerisinde, öteden be- ri Muazzaz Hanıma karşı alâka du- anların arasina karışmıştı. bie kaç akşam evvel, Büyükndada tar yaparlarken, araba içinde, Sabir Bey de sevgisinden bahis açtı, (o evlenme teklifinde bulundu. Büyük tur yapı yorlardı. Tam aydınlığiyle boş bir mehtap vardı. Nazik bir mevzuda söz söylemenin tam sırası!... ” Sabir Bey, Böyle düşündü ve bu mevzu etrafında bir çok söz söyle - mekten, açıkça söylemekten çekinme” di. Sonunda da tur bitmeden cevap istediğini bildirdi: — Çünkü, dedi, sizi v kadar sevis yorum ki, bir an evvel sizinle evlen. mek ve başbaşa kalmak, en büyük arzum! Munzzaz Hanım, mütadı Üzere, mağrur bir gül ladı: V yes O kadar acele etmeyiniz, eki Beyefendi! | Benim sevebileceğim ve kendisiyle evlenebileceğim erkek, ar3- lan kadar cesur olmalı... — Mükemmel... Ben dem — Durunuz, acele etmeyiniz. Ars- lan kadar cesur olmalı, fakat küstah, gaddar, ve yırtıcı olmamalı. — Ben de... va — Müsaade ediniz.' Ben, hepsim tekmilliyeyim de siz ondan sonra top” tan cevap veriniz! — Toptan cevap!.. Peki, Mumzzez Hanımefendi!.. Sizi dinliyorum. — Sonra, Ramon Novarra kadar gözel olmalı, fakat kibirli olmamalı... Zekâsı üstün olmalı, fakat ukalâ olma- malı. Her kadına karşı nazik dav- ranmalı, fakat yalnız beni sevmeli. Ve bilhassa,... Muazzez Hanım, bir an sustu. Sa- bir Bey, onun gözlerinin içine bakı - — Ve bilhasss... — Ve bilhassa, Sabir Beyefendi. Benim her istediğimi ber anda derhal yerine getirmeli! — Tamamiyle anlaştık © halde. Birbirimize rastgelmişiz, isabet olmuş. Şu halde yarından tezi yok. — Acele etmeyiniz, benim her istediğimi yapabilecek misiniz? — Hemen emrediniz, derhal... — Şimdi acele etmenin sırası ge- Tip çattı, Sabir Beyefendi. Kendinizi derhal şi uçuruma atınız! lüşle, cevap yollu #öze | İ gene karşılaştılar, Bir li Kaynanalar VE Damatları ! Bir kahvede bir kaç arkadaş toplasmışlardı. Konuşma mevzu - u, kaynana bahsi!... Biri kaynana- sı aleyhindeki sözlerini tamamla- madan diğeri söze başlıyor, e <urcunadır gidiyordu. Bu bir kaç | arkadaş, kaynanalarının aleyhin - | de söz söylemeğe o kadar can a- | *rsorlardı ki, birbirlerinin sözleri- İ ni tamamlamalarını bekliyecek kadar sabırlı davranamıyorlardı! — Benim kaynanam öyle bir kaynana ki, hiç eşi bulunmaz. — Gözlüğümü ver, rum? — Ben kolundan tutarak yüörütü yorum ya, plâjdaktleri göremiyorsun. Buradan çı kımcaya kadar gözlüğünü vermiyece- ğim! Köpek Bahsi! İki kişi arasında bir köpek mü- nakaşasıdır açılmış. . Acaba han- gisinin köpeği daha cins, daha üs- tün? Bunlardan birisinin köpeği ya- nında. Cins sayılan (o bir köpek.. Diğerinin köpeği yanında yok. Fa- kat, o, kendi köpeğinin daha cins olduğunu ileri sürüyor. . — Kuru lâfla iddia ispat o- lunmaz. Mademki köpeğin cins » | tir. Getir de görelim! — Hay hay. Ne zaman ister- senli... Ertesi gün, iki iddiacı adam, gün evel köpeği yanında olmıyan adam, di- ğerinin oköpeğinden daha üstün olduğunu ileri sürdüğü köpeği bir- likte getirmişti. Öteki, boynunda mavi kurdeleli bir tasma bulunan bu köpeği görünce, şaşıp kaldı: | — Bu mu senin benimkinden daha cins olan köpeğin?.. Ayol, bu adi'bir köpek! Diğer iddiacı, bu isnatta bu- lunan adamın kulağıma eğilerek, usulca şöyle söyledi: —.. Sus, sen işin farkında değil- sni!,, Sana gizli söylüyorum, kim- se duymasın! — Neyi kimse duymasın? -— Benim köpeğim, şimdi mü- him bir ay peşindedir. Avı kolayca | ele geçirmek için kurnaz davranı- yor. Av köpeği olduğunu etmemek maksadiyle kıyafeti de- Hiştirdi. Alelâde bir köpek kıya- | fetine girdi! | dan geçiyordu. Sabir Bey, derinliğe baktı, gözleri karardı ve kaldırıp ken- dini atacak yerde, iki eliyle oturduğu yere tutundu: — “ Evvelâ can, sonra o canan!” | demişler, hanrmefendi! Mazur görü - nüz! Muazzez Hanım, alaylı bir kahka- ba attı, arabacıya seslendi: — Biraz daba hızlı sür, arabacr!... Tur çabuk bitsin! riyle ee) * karıcığım. Rica ederim. Gözlüksüz i nemedin mi?., ! büsbütün arttırdı: balli | BEŞİ Karımla bana bir an bile o olsun göz açtırmamak niyetiyle etrafı - mızdan ayrılmaz. (Bizi başbaşa bırakmamak, onun en büyük zev- kidir. Üstelik., — Ya benimki!,, Sen biraz dur | da ben söyliyeyim, Meselâ, karı - ma bir kat elbise yaptıracağım, | değil mi? Kaynanama da mutlaka | yaptırmalıyım! Hem aradaki yaş | farkını da düşünmez, tıpkı tıpkı- sma kızının giydiği gibi - elbise yürüyemiyo- iştel.. Yürüyemiyor değil, Hamletin Gülüşü! Bir tiyatroda Vilyam Sekspirin ! *“Hamlet,, - i oynanıyordu, Sahne- | de eserin kahramanı, ölüyor. Bu | rolü yapan aktör, ölürken kahka - halar atıyor! Perde kapandıktan sonra, ti-| yatronun direktörü, aktörü kulis | arasında yakaladı. Ateş püskürü- | yordu: İ — Bu ne rezalet! O kadar pru- va ettiğin halde, bu rolü nasıl oy- naman lâzım geldiğini hâlâ öğre- Aktör, dudaklarınm © ucun da bir istihza gülümseyişi ile, ce - vap verdi: — Neden hiddet ve telâş göste- riyorsunuz? Ben, rolümütam ma- nasiyle hakiki vaziyete uygun ola- rak oynadım! Bu cevap direktörün hiddetini Çıldırdın mı? Hiç ölen bir a-| dam güler mi?.. Bu, hakiki vaziye- te uygun, tabii bir hal olabilirmi? — Şüphemi var?.. Tamamiyle hakiki ve gayet tabii!.. Sizin ver- diğiniz pekaz paraile sıkıntı çekerek yaşıyacağıma, bir aktörün ölümü gülerek © karşılamasından daha hakiki ve tabii bir şey, az bulunur! Li — Gece yarısı, karşımda iki yıttı- cı kaplan görünce, ne müthiş korku» ya uğradığımı tasavvur edemezsiniz! — Bilâkis". Kaynanam, bu yazi yanımızda geçirdi. Karımın misaliri olarak! yaptırmak ister. Bundan başka... — Siz bir de benimkini gör- melisiniz. O kadar (ooburdur ki, yer, yer, gene doymaz. (Yediği şeyler de daima (en nadir ve en pahalı şeyler olacak. Meselâ... — O bir şey değil, Benimki, bem giyim kuşam, hemde ye- mek, içmek, hem de geceli gün- | düzlü gezip tozmak isteğindedir. Ve,, — Benim kaynanamın dilio kadar uzundur ki, eşek arısınm sokması gayet muvafık... — Olabilir. e Lâkin, benimki hepsine taş çıkartır. Eline baston mu geçer, maşa mı geçer, takun - ye mi, iskarpin mi geçer, kaptığı gibi... — Halbuki benim, hiç birini - zin anlattığına benzemez. Benim kaynanam, o kadar iyi kadındır ki, damadının üzerine titrer! — Ne?.. En son söze karışan damdan düşer gibi böyle deyince, diğerle- ri âdeta küçük dillerini yutacak fibi oldular. — Ne diyorsun O sen, kuzum? — Evet, benim kaynanam çok iyi bir kadındır. Hattâ ayakkabı - larımı ayağıma © getirecek kadar iyi! — Biz, bu sözden bir şey anla» madık! — Bunda anlamışacak ne var?.. Kaynanam, beni eve hap - setmek taraflısı değildir. Biran evvel evden çıkıp (o gitmemi dört gözle bekler! Vaziyet anlaşıldı. Kaynanala - rına dair (konuşan damatların hepsi, ayni esasta birleşiyorlar - dı! ayyy yy yy yg yy yy sun, Şapkanı bir çalıya, şemsiyeni bir - başka çalıya taktın, üçüncü çalıda... Yahut dalda da sen takılı duruyor - sun. Bu maharetle eğer bir canbar. haneye girsen, avuç dolusu para ka - zanırsın! — Kocacığım. Ben, denize gire miyeceğim! — Neden? — Çocuklara göre, cankurtaran simitleri bulundu, ama ben bulunan lardan hiç birisine sığmıyorum! Kocanı Düşündür ! ELE 37 YANDAŞ EKE GE VEEE | Naime Hanım, evli bir kadının | na da bunları anlatmağa başladı. N oldğu fikirni tamamiyle benimse- miştir. Kocası nasıl bir adam o- lursa olsun, kadın, hep onunla meşgul olacak, başka hiç bir şey ama hiç bir şey düşünmiyecek, Naime Hanım, pek kendi ha- linde, sakin huylu bir kadındır. Çocukları da olmamıştır. Bu iti- barla hakikaten dedigi gibi hare- ket eder. Hep kocasiyle meşgul- dür. Ona karşı, hattâ şımarta- cak derecede alâka gösterir: — Niçin elinle başını yorsun? — Hiç!.. Düşünüyorum da! tutu- — Ne düşünüyorsun?.. Canın ! bir şeye mi srkıldı?. — Hayır, efendim, hayır. Bir i şey düşünmüyorum, bir şey dü- şünmeğe çalışıyorum!. — Düşünmekte güçlük mü çe- kiyorsun?.. O halde dimağın yo- ruldu, zihnin dağıldı demek. Bu- nun çaresi beyim, balık ve elma yemektir! Naime Hanım, böyle der, dedi- ğini yapar, yaptırır. Sonra da e- şe dosta, konu komşuya, tanıdık- lara, tanrmadıklara (ballandıra ballandıra anlatır. O, kocasiyle ne kadar candan alâkalı olduğu - nu anlatmağı pek sever! Geçen gün, ada vapurunda şık bir hanımla tanıştı, konuştu ve 0- ei iğ iv, iki y i en mühim işi, kocasile uğraşmak | ve sözlerini şöyle bağladı: — Kocamı düşündürebilmek i-. çin elimden geleni yapıyorum. Hiç bir şey ihmal etmiyorum! o Şık hanım, dudaklarınm ucun da bir istihza gülümseyişi belire « rek, şu cevabı verdi: ' — Biz, tıpkı birbirimize ben ». ziyoruz. Ben de öyle yapıyorum! — Sahi mi?... Demek tıpkı benim gibi, kocanıza beyin, balık, elma yedirip... wi — Hayır, düşündürme tarzları-. mız arasında fark var, Ben. koca- mın önüne sık sık terzinin fatura» larını koymağı tercih ediyorum! 4 — Kibrit çakınca patlamıyan bar rutu keşfettim! m — Söylemeğe hacet yok, bu ke- şif dört bir tarafta şiddetli “akisler bırakıyor! ği e agi tn e ld

Bu sayıdan diğer sayfalar: