31 Temmuz 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 22

31 Temmuz 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 22
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İngiliz şairlerinden biri der ki: “Eğer kralların meclisinde bulunur da halkla arkadaşlığı bozmazsan, hayatın hakiki manasını idrâk etmişsin demektir.,, Sen de İclâl, eğer şahane fakat muvakkat günlerinden döndüğün eski muhitine kolaylıkla intibak edebilirsen ve du- daklarında şikâyete benzer bir ses ol: mazsa, refah ve huzur içinde yaşamak senindir küçüğüm... Yeterki bu söyle diklerim seni kırmasın. Hattâ elverirse sana küçük bir ders olsun. Çünki iki gündür sende tuhaf bir isteri görüye- rum. Ve iki gündür ne büyük bir tees- sür içinde yaşadığımı bilmezsin... Karım başını önüne eğmiş, süküt ediyordu. Bu tavsiyemle onun ne dere- ce mütenebbih olduğunu bilmiyorum. Yalnız yüzünün em bir neda- met bissi okudum. Ve bir zaman onun mahzunlaştığını görünce, söylediklerime eme oldum. onun neşesi benim ıstırabım oldaydı da, kendine bir saadet bildiği tebessümleri yüzünde donup kalma” ydı... sabah yine Fikret geldi... Daha kapıdan içeri girerk — Bugün bir yere gitmiyor musu- nuz, diye sordu. Sihirbaz marifetleri gibi insanın gö- zünden kayıp gidengünler beni okadar şaşırtmış ki, bu günün cuma olduğunu bile unutmuşum... Fikrim akşam dar evde oturmaktı... Fakat İclâli dü- şündüm ve: — Akşam üstü iskele gazinosuna see dedim. akşamları orası çok güze ei Ben de oraya Ke eN ordum... Saz varmı bari — e yalnız Rad var Jo.8 — Eh, oda fena değil. Artık bu adama fazla kızmağa baş- ladım. Başımı ne tarafa çevirsmem kar- şıma çıkıyor... Bu husustaki lâübaliliği hiç hoşuma gitmiyor.. Tabiatın bir ka- İnsan kendine yaklaşan varlıklardan daimâ kaçmak, uzaklaşmak ister... İşte meselâ; onun bana ısındığı nisbette ben ondan soğuyorum bilâkis. Bununla beraber kendimde bir hak da görmiyor değilim. Çaylarımızı içtik, ona sigara paketini uzatırken — Sabri dedi, ben denize gireceğim, haydi kalk, beraber gire! —Bu gün üstümde bir tenbellik var Fikret, beni mazur gör. — m iyiya. Su asabı eder... — Sen yalnız gir, ben yerimden kı mıldayacak gibi değilim. Bu esnade karımin: tenbih e girmek istiyordum.. de- mesiyle fikrim altüst oldu. Biraz evvel razı olmadığıma yüz piğman oldum.. Fakat ne çare bir kere «hayır!» demiş bulundum. Tekrar kalkıp onlara iltihak etmek ayıp olacaktı. İki dakika sonra karım mayo ile aşağıya indiği zaman onu kendi gözlerimden kıskan- dım.. Penbe beyaz cildini doya doya seyretmeden merdivenlerden inerek kumluğa koştu. Arkasından inen Fik- reti istedim ki tutayım, onun yanına birakmıyayım... Kendi gözlerimden, kendi kalbimden kıskandığım bu vücudu yarı çıplaklığıyle daha yakından görme- sin. Bir manolya çiçeği koklar gibi solmasın diye öpüp okşamaya bile kıya- madığım beyaz teni, onun haris bakış- < > ai VE larında kirlenmesin... Pencere parde- sinin arasından baktım. Onlar da de” nizen girdiler, beraber açılıyorlardı... Epiyce uzaklaştıktan sonra tekrar dön- düler, bu sefer, kumluğa müvazi olarak kışlalara doğru yüzmeğe başladılar.. Bana öyle geldi ki sanki içimde meçhul bir kuvvet: — Burayun gelin, buraya, Gözümün önünde yüzün; diye beni bağırtmak is tiyordu. Ve sanki onların peşinden; kaçırılan annesinin arkasından kollarını açarak dolu gözlerle hıçkıra hıçkıra koşan bir yavru gibi kalbimin kocaman bir parçası kopup gitmişti. Bir aralık yukarı koştum. Duvarda asılı duran dürbünü aldım. Balkonda daha onlara ilk bakışımda bütün vücudüm slektrik- lenmiş gibi titrerdi.. Gözlerimi uğuş- turdum, tekrar baktım.. İkisi elele tu- tuşmuşlar, genç ve çılgın hareketlerle kumsala doğru koşuyorlardı. Bana ha- atım kadar yakın, beni kendimden bile kıskandığım vücut, onun yanında coşkun bir arzuyle kumlara uzanmış... Allahım, buna inanmak, sana inanama- maktan daha feci.. Nihayet bana bunu: damı gösterecektin, kalbime yaptığın engizisyon yetmedi ki bir de bu iş- kenee ile beni öldürdün.. Haniya Nuhu suya düşüren tufanın, nerede. İsayı arşa çeken yıldırımın ne oldu. Şu anda beni de yedi kat yere göm- sen, bir mucizen mi eksilir... Yarabbi, ben neyim, meler düşünüyorum, e kızıp efendisine çatmak cinsin Ah Fikret, beni ne hallere simi sana bütün hayatımca düşman olacağım, bu- nu unutma, Ah, anlıyorum, kafamın içindeki ve- him ırmağı boşuna akmıyormuş. Bir- çok romanlarda okuduğum ve insanları

Bu sayıdan diğer sayfalar: