1 Mart 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 15

1 Mart 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nı kabul e k neye bir iaiyetim- imekten is veki- uyuyor aziller, la gidi- m mu graması b olm a“ rüşkilat e p | # ii z ve odasından koymu © bile kararlaştırmışlar. i na pek oka : gönderilen merkez Kumandanını Hida- & bey resmi dairesinde tahkir etmiş ştu. İzzetinefsine, askeri şerefine pek ağır gelen ve bun- lardan pek baklı olarak müteessir olan Merkez Kumandanı, aradan üç dört gün geçtikten sonra Hidayet beyi sokakta yakalamış ve bu eski komitacı adam kendisine fena bir dayak atmıştı. Mu- allimler: * bir felâket bin masihattan daha iyidir * sözünü hatırlar da belki Hidayet bey hattıhareketini düzeltir di- ye bir aralık ümide düşmüşlerdi. Çün- kü Hidayet bey bu vakadan sonra daba hıtçınlaşmış, Merkez kumandanının ins tikamını muallimlerden çıkartmağa ahde- tmiş gibi bir vaziyet almışdı. Ben, bu vakadan tam on gün evvel müt- hiş bir bümmaya yakalanarak, vazifeme devam edemez olmuştum. Kendimi bil- miyerek tamam yirmi gün ateşler için- de kıyvranmış kalmışım. Bütün daşlar hayatımdan ümitlerini kesmişler, bana doktor getirmişler, bakmışlar hat- ta öldüğüm takdirde yapılacak şeyleri m otuz beş gün sonra canlı bir iskelet n yi ya çıkarken arkadaşlarim bana öy” ledikleri şey Maarif m İni bila sebeb vazifeye devam: etmediğinden müstafi sayılmışdır. haberiydi. Ben, keyfi olarak yapılan bu hareketin mut- ” lak tamir edileceğini bildiğim için, bu: dar ehemmiyet vermemiştim. © Asıl müteessir olduğum nokta Hidayet beyin dayak yemesi keyfiyeti idi. Hastalıktan kalktıktan sonra ben, havası daha saf olan köylere gitmek ihtiyacını hissediyordum. Yapılan yan: ış muamele tashih edildikten sonra buraya gelmişdim. Esasen tatil de yak laşmış bulunuyordu © epeyce sönmüştü. Küç Lİ “e Hidayet beyin yıldızı hir ay sonra ük bir #Neron» * gibi maroken koltuğa kurularak çalım satmanın nihayeti gelmişti. Çünkü ya: pılan yeni bir teşkilâtta açıkta kalmış, kendisini himaye eden mutasarrıf başka bir yere gitmişti. Hidayet bey için bu umulmayan bal karşısında Ankaraya gitmekten, Vekâlet kapılarında yeni bir memuriyet istemekten başka bir çare kalmamıştı, Bütün muallimler Hidaye- tin böyle bir akıbete uğramsından se vinmişlerdi. Şimdi yolda kendisini gö” tenler derinden bir oh çekiyorlar ve alay eder gibi karşısından gülümseyip geçiyorlardı. Yol hazırlıklarını gören Hidayet bey kasabadan ayrılmadan bir iki gün ev vel beni evine çağırmış vet min haydi seninle Ankaraya sidelim. Ben bir yere tayin edilince arka- . senide beraber götürürüm. Böyle köy hocalığı yapmak seni harap eder. Genç» liğine yazık değil mi? bilmem ki seni de kırmışmıydım? Diye bir teklifte bu- lunmuş ve bu. suretle gönlümü almak istemişti. Bilmem neden ben bu ada- ma ozaman çok acımıştım. Şüpbesiz benim kendisile gitmeme imkân yoktu. Kendisine acı bazı şeyler söylemenin tarı sırası gelmişti. Lâkin sükütu daba doğru bir hareket bulmuştum. Hidayet bey sıcak bir temmuz gü nü erkenden yola çıkmıştı. Arkadaşları kendisine askeri nakliyatın 'icra edildi- ği emin bir yolu tavsiye etmişlerdi. Li- kin o, bu tavsiyeyi dinlememiş, bir gün evvel Ankaraya yetişmek için kestirme dağ yollarından gitmek sevdasına ka- pılmıştı.; Halbuki bu yollarda eşkiya elinden kurtulmanın hemen bemen im kânı yok gibi bir şeydi. Asker kaçak- ları yaz olduğu için ormanlarda dolaşı- yorlar, gelip geçen kervanları vuruyor” lar, katırcıları, yolcuları soyuyorlardı. Hidayet bey giderken bir takip müfrezesi kumandanına Obenziyordü. Beline üç dört sıra fişenk bağlamış, fılintasıni omuzuna takmış, tabancası- nın başını kara kılıfından dışarıya çi karmış, bundan başka arkasına muha fız olarak da dört jandarma; almıştı, Kendisini beş on arkadaş o gün teşyi etmiştik. O Şah İsmail gibi azametle uzaklaşa uzaklaşa gözlerden kaybolmuş” tu. Altı saat sonru güzel bir dereciğin kenarında mola veren Hidayet bey, ih- tiyata riayet etmeksizin rakı içmiş, sar- hoş olduktan sonra atına binmiş, or- man içinde kurşun ata ata ilerlemeğe başlamıştı. Bir aşiret reisi kadar ken disini bu tenha ormanlar içersinde ser- best zanneden Hidayet bey, bir müd: det sonra otuz kişilik bir çeteye tesa- düf etmişti. Rakının verdiği sahte bir cütetle karşısındakilere : — Teslim olunur. Yoksa hepinizi yakarım... iye meydan okuması ve silâhına davranması felâketi mücib ol- muş, iki taraf birbirlerile müsademeye başlamışlardır. Ta ormanın derinliklerine kadar u guldayan adeta bir harp meydanına döndürmüştü. mavzer sesleri alanı Bir çam dibini siper ittihaz etmek üzere atından inerek koşmak isteyen Hidayet bey, çetelerden birinin attığı bir kurşunla ayağından vurulmuş, ikin- ci bir kurşunla da göğsü delinerek ye ışlar, diğer Hidayet bey can verirken başına top» lanan çetelere kendisini öldürmemele- rini çok rica etmiş.. Lâkin kana susa- yan baydutlar Hidayetin beynine iki kurşun daha sıkarak şehit etmişler, atı- Dı, silâbını, ve heybesini açarak parası- nı, resimlerini almışlar sonra da kendi- sini kaldırarak boş bir- yayli evinin önüne koyduktan sonra izlerini kay- betmişlerdi. Jandarmalar silâh sesleri kesildikden €peyce sonra bulamamışlar, kasabaya dönerek hükü- mete haber vermişlerdi. Hükümet yap- tığı araştırmalarda ne katilleri, ne de naşını bulabilmişti. Bir hafta sonra tah- sildarın biri oradan geçerken kendisini tesadüfen görmüş, ve bu iyi kalpli adam üç dört saat öledeki köçden adami gö tirterek kurtlanmış cesedini bir sepet içine koydurmuş, nahiye merkezine gö > dermiş, Burada da işte kendisini şu mezara gömmüşler. Biz kasabada Hida- yetin, vatanın kendisinden istifade ede- ceği bir sırada arkada hastalıklı ihtiyar bir anne bırakarak böyle acıklı bir su. rette ölümüne teessir olmuş ve ağlamıştık. Katilleri elde etmek için günlerce devam eden takibler bir neti ce vermeyince İlidayetin ismi de yavaş yavaş unutulmağa başlanmıştı, Hidayet beyin ahlâkını bozan bazı insanlar oöl- masaydı eminim ki zavallının başına bu felâketler gelmeyecekti. Hidayeti acaba muallimlerin ahı mı: tutmuştu? yoksa her gurura mukadder olan akıbet bu suretle mi tecelli etmişti. Hidayet be- yin bunlardan hangisine uğradığını bil miyorum. kendisini aramışlar fakat Emin bey burada sözünü bitirmiş, e Öl dolmuştu. Biz hepimiz korkunç bir rüyadan uyanıyor gibi ve Gia söz söylemekten adeta kor kuyor gibiydik. İbrahim ağa aslen Sivas havalisinden gelmiş bir boca olduğu için bu şehit hemşerisine karşı kalbin de derin bir matem tutuyordu, Hatila cenazesini bile bizzat kendisi yıkamıştı. daya hâkim olan sükütu içeriye ye İbrahim ağanın oğlu Hasan! aba, yemek hazır, sofrayı kura- lim mı ki?... sözü bozmuştu. Samimi bir köy sofrasının etrafında bağdaş kurarak yemeklerimizi yemiş sonra kahvelerimizi içip atlarımızı ha- zırlanıncaya kadar ortalık epeyce ka- arrmıştı. Yerimize biran evvel yetişmek için “Gökez, den Karadoğana doğru atla- rimizi koşturuyor ve çıplak ufuklarda bekçilik eden kavak ağaçları beyaz bis rer zulmet gibi önümüzden kaybolu- yordu. 15 İl m man

Bu sayıdan diğer sayfalar: