20 Ekim 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

20 Ekim 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M U S İ Kİ Bale Danseden Amerikalılar Amerikanın Bale Tiyatrosunun Tür- kiye'yi ziyareti umulan rağbeti gördü. İstanbulda olsun, Ankarada olsun, bütün temsillerin biletleri kısa zamanda satıldı. Vaktinde davranma- yan veya herhangi bir sebeple yer sağlayamayanların bilet bulma mü- cadelesi çok kişi için neticesiz kaldı. Amerikan Haberler erkezi'nin ve Devlet Tiyatrosu Sahne Müdürlüğü- nün telefonları günlerce açıkta kal- mış bala meraklıları tarafından işgal edildi. İstanbulda olsun, Ankarada ol- sun bütün temsiller tamamen — dolu salonlar karşısında verildi. Balenin Türkiye'de bu derece alâ- ka göreceğini tahmin edemeyen, İs- tanbulun konser ve tiyatro menacer- liği firması "Kontiya" idi. Memleke- timizin sayısı zaten pek az menacer- leri bu iş için gereken profesyonel tec rübeye, halkın isteklerim — tanımak, alâkasını sezmek gibi mezıyetlere dı. Bir sanattan hoşlanmıyorlar mı? Onlara göre halk da hoşlanmaz. Bir sanatkârı tanımıyorlar mı? Onlarca halk da tanımaz, İstanbullu menacer, halkın Amerikan balesine rağbet gös- tereceğini sanmamıştı. Yanılmasının cezasını doğrudan doğruya maddi kay ba uğrayarak çekti. Amerikan Hü- kümeti, yabancı memleketlere gonde— receği sanatkârlar için A merikan Milli Tiyatro ve Akademısı) vasıtasiyle, her memlekette yerli me- nacerlerle temasa geçerdi. Theatre" için de Türkiye'den adı ge- çen menacerle anlaşma yapıldı. "Kon tiya", kâra yüzde elli nisbetinde işti- rak etme şartını, hasılat olmayacağı- nı sanarak kabul etmemişti; yerine ıster kar ister zarar olanın, kendisine ayyen bir mikdar ödenmesini is- tedı İstek kabul edildi. Biletler satı- şa çıktığında menacer, yanıldığını anladı. Az zamanda her iki şehirde de bütün yerler satılmıştı. İlk teklife uyarak, verilen nisbet dahilinde kâra iştirak etmemekle binlerce liradan olmuştu. Çam deviren dernek Ballet Theatre'ın Türkiye turnesi- nin menacerliğe ait ve mali cep- heleri gerçi'"Kontiya"ya aitti. trolu altındaydı. Sokaklardaki afişler ve Devlet Tiyatrosunun matbu Met- leri üstündeki damga bunu pek açık gösteriyordu: Halbuki Dernek bu de- fa, böyle yüklü bir işi başaracak teş- kilâta ve tecrübeye malik' almadığını gösterdi. Herşeyi sanki bir takım beceriksiz amatörler idare ediyordu. Heyet Ankarada, altı temsilde üç ay- Tı program sunacaktı. Programları terkip eden eserlerin, her programın 28 hangi gün temsil edileceğinin heryer- de ve hele biletlerin satıldığı Büyük Tiyatro gişesinde ilân edilmesi lâ- zımdı. Bu yapılmamıştı. Gişeye gi- denler, orada bir program levhası gö- remediler ve gişe memurlarından da birşey öğrenemediler. Biletleri tesa- düfi almağa mecbur kaldılar. Salonda satılan program broşürü, kötü baskı ve derbeder tertip timsa- liydi. Üstelik yanlışlıklarla doluydu. Türkçe ve İngilizce olarak tertiple- nen broşürün -ilk gece için- Türkçe kısmında, son oyun olan "“Rodeo"dan sonra bir ara olduğu belirtiliyordu. Oyun bittiğinde bırçok seyirci, temsi- lin devam edeceğini sanıp yerlerınde kaldılar. Bu yüzden, alkış da çok sö- Annabella Gold V'V'Rodeo"da rkek — peşinde! nüktü. Bir oyun sonu tezahüratına imkân hasıl olmadı. Zaten Türk - A- merikan derneği, başarılı bir temsil çıkaran dansçılar için sahneye çiçek yollama zahmetine de katlanmamış- ti, İkinci programda, "Pas de Dees- ses" için, Cerito rolünün karşısında, Türkçe kısımda Charon Enoch, İngi- lizce kısımda Lupe Serrano ismi var- dı. Seyirci, hangi dansçıyı gördüğü hususunda nasıl rolü için Türkçe kısımda Rosella Hig- htower, İngilizce'deyse Nora Kaye yazılmıştı Oynayan Nora Kaye'di. Fakat Türkçe rol tevziatına bakan birçok, seyirci Miss Kaye'i göreme- diklerini sanıp üzüldüler. Daha da önemlisi, ilk temsil hariç, basına bilet temin edilmemişti. İlk temsil için gazetelere davetiye yollan makla da işin sanat tarafının değil, sosyete tarafının göz önünde tutuldu- ğu anlaşılıyordu. Gazetecinin vazife- sinin, bir davette smokin içinde boy gostermek değil, bütün temsilleri ta- kip edip olup bitenleri halka aksettir- mek olduğunu Türk * Amerikan Der- neğinin amatör teşkılatçıları unut- muşa benziyorlardı. Böylece, Ameri- kan temaşa hayatının başlıca gele- neklerinden biri hiçe sayılmıştı. A- merikan hükümetinin, haklı bir pro- paganda maksadiyle, dünyanın öbür ucuna büyük bir kumpanyayı yolla- masındaki gaye, acemi bir teşkilât sayesinde — baltalanma — tehlikesiyle karşılaşıyordu Kabahat şüphesiz ki "Ballet Theatre" idarecilerinde de- ğildi. Bunu düşünerek, böyle önemli bir olayı sütunlarında aksettirmekten kaçınmağa içleri elvermeyen münek- kıtler de bilet savaşına katıldılar. "Türk - Amer knD rneği himaye- sinde" Verıldıgı ' bildirilen temsilleri, asıl Türk - Amerikan Derneğinin ça- lışmalarının tesirlerinden himaye e- ecek birine ihtiyaç vardı. Modern balenin zaferi e lk temsili açan "Les Sylphides", seyircilerin bu ünlü kumpanya hak- kında hayal sükütuna uğramalarına verebilirdi. Gerçi Theatre" klâsik baleyi de başaran bir topluluk olarak tanınmıştı. bakımdan başarıyordu da.. dansçıların parmak ucu "pointe" sağ- lamlığı dikkatten kaçmıyordu. Fakat icrada umumi bir katılık vardı. Bu belki de kendilerini yeni bir sahne içinde ve yem bir seyirci topluluğu karşısında bulan sanatkârların he- nüz ısınamamış olmalarından ileri geliyordu. Yoksa "Ballet Theatre"ın "Sylphides"i meşhurdu. İcra sona er- diğinde, seyircilerin alkışları hararet- sizdi. Perde ikinci defa açıldığında önce bir dekor ve kostüm şaheseri kendi- ni gösterdi. Nihayet bir modern bale başlamıştı. Sahneyi George Wakhe- Vvıtch hazırlamıştı. Eser, tanınmış A- erikan koregraflarından William Dollar 1n Italyan rönesans şairi Tas so'dan em olarak hazırladıgı "The Combat" (Savaş) adlı tek per- delik bir baleydi. Konu, hristiyan cen- gâveri Tancred ile putperest kız. Clo- rinda'nın savaşına dairdi. — Tancred, bir maskeyle savaşan hasmının sev- diği kız olduğunu ancak onu öldürüp maskesini: çıkardıktan sonra anlıyor- du. Clorinda'yı oynayan Lupe Serra- no, mükemmel bir teknikçi ve büyük fail sanatkâr olduğunu ilk hareketle- rinde belli etti. İlk defa maskeli ola- rak sahneye çıktığında, dansında öy- lesine bir kudret ve cengâver hüneri vardı ki konuyu bilmeyenlerin onu bir kadın sanması güçtü. Hale bir gece sonra "Pas de Deesses" de Miss Serrano'yu tekrar görenler, "Com- bat" deki kudretiyle bu ikinci eser- deki hafifliğini ve — uçuculuğunu kı- yasladılar ve Lupe Serranonun çağı- mızın Üüstün bale sanatkârlarından AKİS, 20 EKİM 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: