21 Eylül 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

21 Eylül 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYA Devlet Tiyatrosu İş başına... Eylul sabahı Büyük Tiyatro bi- önünden ge çenler, sol ta- raftakı artıstlere mahsus giriş a- pısının önünde bir alabalıgın top- lanmış oldugunu gördül Bu kala- balığı hemen hepsi gayet dıkkatte ve aynı zamanda zevkte giyinmiş ha- nım ve beyler meydana getiriyordu. İnsanın, Devlet Tiyatrosunun bu kü- çük kapısı önünde bir defile olduğu- na inanacağı geliyordu.. Hattâ giyim husu nda biraz meraklı olup — da mağaza vıtrmlerımızın halı hazırdakı durumlarından çok haberdar lanlar bu kostumlerden çoğunun Av- rupa malı olduğunu hemen anlayı- verdile Şü phesız bu şık kalabalıgı teşkıl edenler Devlet Tiyatrom ve aktrislerinden başka k r de ğillerdi. Kiminin ustlerındekı elb ise- lerden Avrupada geçen bir tetkik se- yahatinden, kiminin de yanık tenlerin- den Türkiyenin herhangi bir sahilin- de geçmiş bir tatilden — döndükleri b lliydi Devlet Tıyatromuzun gerçı ayları içinde gı bır şehrinde yapılacak festıval ıçın aldığı davete icabet ezdi ama, her r yaz arti tık kadrosundan onbeş yirmi kişiyi de Parise yahut Alman- yanın yahut Amerikanın herhangi bir yerine tetkik seyahatlerine gön- dermekten de geri kalmaz Ama tık bir tatil bıtmıştı 1 Eylülden ıtıbaren başlayacak yeni m /piyeslerinin proval rı için iş başı edıyo rlardı. İçlerinden bazıları şüphesiz güzel gecen bir tatilden sonra yorucu geçecek dokuz aylık bir çalışma devresinin eşiğinde hiç de memnun görünmüyorlardı. Ama tam bir aktör, tam bir aktrist gibi tiyat- royu sevenler ıçın doı't ay gibi uzun bir zaman sahne uzak kalmak hıç de zevkli bır şey degıldı Şuphesız rada bulunanlardan büyü kıs mı da sevdikleri bir işe yenıden baş- lamanın hazzını duyuyorlardı. Artistik kadroyu teşkıl eden bu kalabalığın içinden kimi bu mevsim gene oldurulesıye çalıştırılacaktı An- karada bir piyesi oynadıktan sonra Adana yahut Izmıre gıdece , başka bır piyesi oynamaya başlıyacaktı. m bu piyesi oynar ken, dört gün sonra Ankarada premieri yapılacak bir başka piyeste rolü olduğunu öğ- renecek ve Ankaraya dönüp bu ro- lü de oynıyacaktı. a em ki ortada bölge tıyatroları gıbı bir tür seferberliği vardı, artistler de kendılerıne duşen vazıfeyı yapmalıy- dılar. Ne ki bu vazife bütün ar- tıstlere eşıt olarak dagıtılmalıydı Bu takdirde böyle bir seferberliğin sanat- çılarımızı feda etme ahasına ya- pılmasını hiçbir gönül' arzu etmezdi. AKİS, 21 EYLÜL 1957 T R O İlk piyesler erdelerin açılmasına on gün gibi kısa bir za kalması na ragmen Devlet Tiyatr hen han - ngi yesleri oynıyac ğını seyırcısıne bıl— dirmemişti. Halbuki bir seyircinin en tabii hakkı, abonesi olduğu bir tiyat- roda o yıl hangi piyeslerin oynıya- cağını bilmekti. Ancak, bir seyirci olmaktan da ö- teye gidip, tiyatroyu kendilerine iş edinenler ve bu mevzuda kalem oy- natanlar tiyatronun içiyle yaptıkla- rı temaslarda sâdec Ankaradaki dört tiyatronun perdelerını hangi pi- yeslerle açacaklarım öğrenebilmiş- lerdi. Büyük Tiyatroda senenin ilk piye- si bir telif eserdi. Eserin sahibi ede- biyat dünyamızda daha çok bir hi- kayeci olarak tanınan ' Taş "Şişha- neye Yağmur Yağıyordu", 'Ayışığın- da Çalışkur" gibi kıtapların sahibi Haldun T erdi.. Tanerin bılınen bir tarafı da ryocul ğuydu. — "Tuş" adlı senaryosu ndan hatırı sayılır de- ğerde bir yerli film çıkarılmıştı. Tanerin tıyatr culuğu — bundan dört beş yıl önce yazılıp, Şehir Ti- yatrosu repertua ra bi ğınla gürültünün kopmasına olan "Günün Adamı" isimli piye- sıyle başlar. Piyes, Tanerin o vakit- e de ıtıraf ettıgı gibi Ses Operetı arac arım hatırlatan za- yıf bır eserdı Kendı deyişiyle, sâdece yere vurulan bir tenis topu gibi ha- valara fırlamıştı, o kadar. — Taner, sonradan bu piyesi oynanmadığı için memnun bile olmuştu. Bu demekti ki "Günü damı"ndan daha — kuvvetti eserler verecegıne ınanıy rdu. İşte b üyük Tiyatroda oynanacak "Dışardakıler adlı pıyesıyle o ese vermişti a eser başarılı ıydı yoksa başarısız mıydı? Hükmü an- cak piyesi seyrettikten sonra vere- bilecektik. Provalarına başlanmış 0- lan piyesi Ahmet Evintan sahneye koyuyordu. Küçük Tiyatro da perdesini baş- ka bir telif eserle açıyordu. Tuhaf bir tesadüfle bu ikinci telif eser de hiç de tiyatro yazarı olarak tanın- mayan bir ba k y zara aitti. Küçük Tiyatroda oyna adlı piyesin sahıbı Çetın Altan, da- ha çok fıkra ve mizah yazarı olarak i. Bu tesadüf belki de yazar- larımızın memleketimizde boş olan bir sahaya, piyes yazarlıgına yönel- dıklerını gösterir bir işarı Çetin Artanın ge çen yı l d Dev- let Tıyatrosuna "Trap z" adlı bir pi- yes verdiği, bu piyesin edebi heyetçe oynanmak üzere kabul edıldığı bili- niyordu; "Trapez" geçen yıl içinde bugunden yarına atıldı durdu. Niha- bu mevsimin ilk piyesi olarak Kuçuk Tiyatroda oynanacağı yazarı- na bildirildi. Ne var ki günün birin- de Çetin Altan elinde yeni bir piyes- le <<Devlet Tıyatrosu Umum Müdür- . Bu pıyes okundu çok beğenildi. Hattâ bir sö yl n- tıye göre Muhsin Ertugrul bu piyesi oylesıne begendı ki Fransızcaya çev- rilmesini bile istedi. Bunun üzerine Çetın Altan da ilk verdiği "Trapez" adlı piyesi -ki tıpkı Haldun Taner gibi o da bu pi iyesinin iyi bir pıyes olmadıgını gezıp dolaştığı, yerde söy- aldı. Devlet Tıyatrosu ıdarecıler de "Trapez in yerine Çe- tin Altanın ikinci piyesi o lan berler"i Küçük Tiyatro yerleştirdiler. Oyunu sahneye koyma vazifesini de Şahap Akalına verdiler. Üçüncü Tıyatroda da Francıs Go- odrich den B nun dili- mize çevirdiği "Anne Franc ın Hâtıra Defteri" adlı piyes Cüneyt Gökçer tarafından sahneye konuluyordu. Oda Tiyatrosunda ise Kral Witt- lingerden Sevim Özakmanın dilimize çevirdiği "Saman Yolu" adlı bir piyes dı. İki kişi arasında geçen bu pi- yesi Saim Alpago sahneye koyuyor ve rolleri de gene Saim Alpago ile Asuman Korad oynuyorlardı. Amatörler Türkiyedeki parıltılar ısa boylu, sempatik adamın saçla- na yer yer kırlar düşmüştü. Göz- lerını büyük büyük açıp: "Türkler tiyatroyu çok, çok iyi biliyorlar, Öyle sanıyorum ki Türkiyede tıyatro çok ileride.." diyordu. Bu s özleri öyleyen or yaşl adam Venedi Ca'foscarı tıyatrosu rejisörü Gıovan- ni Poilı den başkası degıldı Poli ön- ce altıncı ve yedinci Erlangen fes- tivallerinde Gençlık Tıyatrosu_nu sey- retmişti. Sonra geçen yılki İstanbul festivaline gelip Akademi, Teknik Ü- nıversıte ve Cep Tiyatrolarım niha- 'et bu yıl da Saarbruckend Ankara Unıversıtelıler Tıyotr SUu görmüş- Bütün bu gördü klerınden sonra da hayretini saklıyamıyordu: "Doğ- rusu ya - diyordu . Türkiyeye gelip tiyatroları, bu ala! d ki çalışmaları ayrı ayrı tetkik etmek isterdim." Bu sözlerin sahibi her devirde ti- yatro alanındaki varlığını ispatlamış İtalya gıbı bir memleketın selâhiyet- H bir ağzıydı. Bu sözleri söylerken de ne Devlet Tıyatromuzu ne yur- dumuzdaki herhangi bir profesyonel tiyatroyu seyretmiş değildi. Ona ve onun gibi yabancı memleket tıyatrocularına tıyatro alanındaki de- ğerimizi gösteren türlü imkânsızlık- lar içinde kı matorlerı izdi. Gerçekten de son yıllarda tiyatro- muzun ağırlık merkezinde profesyo- nellerden amatörlere doğru bir kay- ma görülüyordu.. Memleketımızde a- matör tıyatroların sayısı her yıl bi- raz daha artıyordu. a şimdiden bu tiyatroların sayısı onu bulmuştu. Ve bu tiyatrolar türlü imkânsızlıkla- rına rağmen fasılalarla da olsa delerini açıyorlardı. Ayrıca görüldü- 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: