28 Aralık 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

28 Aralık 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SEVENLER Doğan AVCIOĞLU lefetin elinden, protesto etmekten başka bir şey gelmemektedir. Tas- vip etmediği kananlara itaatkâr, vazifesini yapmaya çalışmaktadır. Arada sırada çaresız D. P. Grubu içindeki bir türlü ses vermiyen "ses- siz muhalifler"den medet ummaktadır Bu asap bozucu oyun daha uzun müddet böyle devam edecekt Misal vermeyi çok sevdıgımiz Majestelerinin — memleketinde de, isterse kanun çerçevesinde aklına geleni yapabilecek bir İktidar mev- cuttur. Başbakan MacMillan İngiliz Anayasasını kanunen — Nasreddin Hocanın kuşuna çevirebilir. Fakat son derece itaatkâr bir Meclis Gru- buna sahip olmasına rağmen MacMillan, bizim İktidarın yaptıklarını aklından geçirmeye bile cesaret edemiyecektir Edemiyecektir, zira bil- mem şu hayır cemiyetinden tutun da, Basına ve Sendikalara kadar teş- kilâtlanmış bütün sosyal kuvvetleri kargısmda bulacaktır. İşte, fert ile İktidar arasında bir ekran vazifesini gören, ilk defa Tocgueville'in bah- settiği bu "mutavassıt teşekkuller Hürriyet ve Demokrasinin en emin, belki de tek garantisidir. Memleketimizde Hurrıyet ve Demokrasiyi anlamış insanların sayı- sının gittikçe artmasına rağmen, bu mutavassıt teşekküller — henüz mevcut değildir. Fert iktidarın karşısında boynu bükük akıbetını bek- lemektedir. Basın Kanununa karşı, bütün Basın küçük menfaatlerini unutup elbirliğiyle cephe alsaydı bu kanun herhalde uzun ömürlü ol- mazdı. Uç erdi teker teker susturmak çok kolay, bütün Basına mey- dan okumak çok zordur. Gazetecilerin Lübnandaki zaferi hatırlanma- lıdır. Keza Üniversite tek bir ses halinde konuşmasını bilseydi, üniversite muhtariyetinden daha yüksek sesle bahsedebilecekti. Gülü sevenlere, gülün dikeni olduguna hatırlatmak için, kanuna itaatkâr in- sanların çalacakları tok kapı b Tabit ki, Hürriyete beyit duzenlerden kat kat realist olan İktidar, mutavassıt kuvvetlerin teşekkülünü önlemek için elinden geleni yapa- caktır. Ama ilen manialar ne kadar yüksek olursa olsun; hiç değil- se hürriyet nizamının müşahhas bir şekilde nasıl gerçekleştırılecegı nasıl muhafaza edileceği hususunda düşünmek Ve yazmak şimdilik mümkündür. Özlenen rejimin gerçekl şmesi en az eler kadar, ga- yeye götüren yolların sarahaten tâyinine bağlıdır. Dıger bir deyişle or- tada, hukuki değil, sosyolojik bir mesele mevcuttur. Itıraf etmek lâzımdır ki, bugün cepleri kâğıt Üzerinde kusursuz hu- kukı kontrüksiyonlarla dolu otuzunun üstündeki Demokrasi hayranla- ı, n unkâsın ey didar-ı hürriyet" diye feryat etmek ve diktatör- ]erm akıbeti hakkında hikâye yazmaktan başka bir şey yapmamakta- dırlar. Yirmisinin altındaki nesli, aynı şaşkınlık ve acizden kurtarmak için, biraz daha büyüklerin Hürriyet gazellerini bırakıp, Hürriyete gö- türen müşahhas yolları tarife çalışmaları herhalde doğru yolda atılmış ilk adım olacaktır. Bu yol şimdiden çizilirse. Hürriyete âşık gelecek ne- sillerin ümit ve enerjileri çölde akan bir nehir olmaktan kurtulacaktır. memnuniyet mevzuu yaparken Kıb- rısta Yunanlılar ve Atina hükümeti başka sebepten bayram yapmaktay— dılar. Yeni vali Sir Hugh Foot, bek- lenildigi veçhile -AKİS haftalarca evvel yazmıştı- tedhişçilere karşı' son derece alicenap davranıyordu. Noel munasebetıyle Kıbrıs hapishaneleri- nin kapıları hrıstıyanlara adeta a- cılmıştı. Elleri Türk kanıyla, hattâ İngiliz kanıyla kirli olanlar birer fa- tih edası içinde hücrelerini ter- kediyorlar, cemaatleri içine karı- şıyorlardı. Adada, sanki Enosis olup bitmiş gibi bir hava hâkimdi. Yeni vali .İşçi temayülleri vardır. Yunan- lıları yumuşatmakla bir neticeye va- rılacağını ümid edıy rdu. Madem ki Sir John Harding'in baskı usulleri netice vermemişti, o halde çetecilere şirin görünmekten başka çare yok- tu! Sir Hugh öyle bir eda takınmış- tı ki, sanki Kıbrıs meselesi bugün ve- ya yarın Yunanlıların lehine halledi - liverecekti. Nitekim — Makarios coş- muş, Amerika torunu tamamladık- tan sonra -bu tur Yunan tezi bakı- AKİS, 28 ARALIK 1957 mından korkunç derecede faydalı ol- muştur- yeni yeni beyanat veriyor ve Türkiyeyi muhatap addetmediği- ni ilân ediyordu. İddianın gülünç ol- duğunda şüphe yoktu ama Papazın zemini buna müsait görmesi son de- rece manidardı. Kıbrıs meselesi iyi yolda değildi. Hükümet, aleyhte karar alınmamış olmasından memnunluk — duyacak yerde lehte karar alınmasını sağla- maya bakm Zaten vazıfesı de buydu. Bütçe Samur kürke bürünse de - V ardır — Ne münasebet, yoktur." "— Bal gıbı vardır, hem de galo- pan cinsinden. "— O dedıgınız 1939-1945 devre- sindeydi, şimdikinin adına ekspansi- yon derler!" Bu var-yok kavgası geçen hafta- nın sonunda Bütçe Encümeninde ce- reyan ediyordu Encümen üyelerini, münakaşayı çok seven mektepl ço- cuklar gıbı bırbırıne duşuren "enflâs- yon var mı, kavgasıydı. Herşeyi gunluk güneşlik göstermeyi itiyat haline getiren İktidariçin,adı kötüye çıkan enflâsyon gayet tabii mevcut değildi. P. ye antidemok- ratik kanunların varlığını kabul et- tirmek kadar enflâsyon vardır dedirt- mek de, deveye hendek atlatmak gi- bi zor bir işti. Ama, beyaza siyah denmesine artık kanıksıyan Muhale- fet yine de, beyazın beyaz olduğunu 1spata çalışıyordu Şu samur kürke bürünse de, kimsenin sahip çıkmağa yanaşmadıgı enflâsyon denen nesne sanki neydi ki? Parayla ifade edilen talebin arzı aşmasıydı. Mevcudiyeti- ni fiatların yukselmesıyle belli eder— di. Fiatlar yükseliyorsa, enflâsyı vardı, yükselmiyorsa enflâsyon yok— tu. Fiatların hem de bir yıldırım hızıyla yükseldiği, kimsenin reddede- mediği bir hakikatti. O halde mem- leketlinizde eı'ıflasyon vardı, hem de dört nala giden "galopan" cinsinden. Gelgelelim fiat yükselmelerini ka- bul eden iktidar bir türlü "fiat yarı- şına”" verilen adı kabul etmiyordu. Siyasi edebiyat i ve hizmet arzı arasındaki intibaksız- lıkları" reddetmiyor, fakat — enflâs- yon kelimesini işitir işitmez, umacı görmüş gibi, asla böyle bir şey yok- tur diyordu. Olsa olsa bazı "pürüz- ler" vardı. Galiba Maliye Baka- nı, "hayat pahalılıgı vardır. diyenin aklına şaşan" iktidarın başından si- yaset dersim iyi öğrenmişti. Ama ne çare ki, enflâsyonun mev- cudiyeti gün, gibi aşikârdı. Fiat eti- ketlerinin her gün değiştiğini goren vatandaşlar, enflâsyonla her gün te- şerrüf ediyorlardı. İşte bunun farkı— na varan muvafakate mensup bazı milletvekilleri bir ara yumuşar gibi oklular. Hele eski muhalif, yeni mu- vafık Server Somuncuoğlu coşmuş- tu. O kadar coşmuştu ki ertesi gün, malüm iki gazete Somuncuoğlunun sözlerini sansüre tâbi tutmak zorun- da kaldılar. Sinop Milletvekili "sak- lamaya lüzum yok, açık bir enflâs- yon içinde bulunuyoruz diyordu. Hem enflâsyon sanıldığı kadar kötü bir şey değildi, Somuncuoğlu şahsen enflâsyonun başlıca kaynağı olan karşılıksız para çıkartmaya taraftar- i. Yalnız ölçü kaçırılmıştı. Bu işi kararında yapmak lâzımdı. Sonra- dan katılma arkadaşından cesaret a- lan, bütçe konuşmalarının meşhur siması Sebati Atamanın da dili biraz açılmıştı. Enflasyonsuz süratli kal- kınma mümkün değildi, mühim olan enflâsyonun dozuydu. Galiba bu doz fazla kaçırılmıştı. Bu lâflar, o iki gazetedeki sansürün nasılsa gözün- den kaçmıştı Ertesi gün Atamana basının söz- lerini yanlış aksettirdiğini söylemek- ten başka çare kalmıyordu. Meşhur milletvekili enflâsyonu —asla kabul etmemişti! "Sanki enflâsyon adı ye- rilen bir korsan bayrağı Üzerimizde sallanıyor"du. Evet, fiatlar artmıştı. ll

Bu sayıdan diğer sayfalar: