19 Nisan 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

19 Nisan 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bir Aailenin günlük hayatı içinde cereyan eden eller tutulur hadıseler den çok, birbirlerine hem büyük bir sevgi Ve dostluk, hem de buyuk bir nefretle sıkı sıkıya bağlanmış — olan dört ferdi arasındaki erçek- ten boğucu, gerçekten keder verici bir münasebeti ifade — etmekte idi. Her şey vaktiyle olup bitmişti. Bu günün, 24 saati içinde yeni olup bi- ten birşey yoktu. Bizzat ailenin fert- leri bile,— neyin olup bittiğinin ve ne zaman olup bittiğinin farkın de- ğillerdi ve bu sebepten perde de ai- lenin hâlâ gelecekten beklediği birta- kım meçhul ümitler üstüne iniyordu. Baba Tyrone, bir zamanların olduk- ça şöhretli bir aktörü idi. Ama şon- reti daha ziyade ticari kıymeti haiz iki eserde oynamasından ileri gelmiş- ti. Bu sebepten daha sonraki günler- de unutulmaktan ve sefalete — düş- mekten kendini kurtaramamıştı. O o sıralarda hasta olan karışım ise, ucuz hastahanelere göndermiş, anne burada kendisine yapılan bir takım uyuşturucu iğnelere alışmıştı. — Aynı hal sakat büyük oğlu alkolizme, kü- çük oğlu ise şifa bulmaz bir ince has- talıga sürüklemişti. Sahnede bir gü- nün 24 saati ıçmde seyirciye — tak- dim edilen diyemiyeceğiz- fa- kat bir psıkolopk tahlil, perde açıl- dığında annenin yenıden uyuşturucu iğnelere ' müracaat ettiğinin öğrenil- meliyle başlıyordu Boylece ruhuna geçici bir ik vermeğe — çalışan annenin; kendmı geçmiş günlerin he- yecanı, hayranı olduğu Shakespea- re'in şiiri içinde yaşatan — babanın; huzur ve ümidi sadece yazılarında bulan küçük oğlun; kendini içkiyle avuta sakat büyük oğlun birbiri- ni kovalayan ruhi çalkalanmalarımı şahit olunuyordu. Gerçekte ailenin dört ferdi de birbirlerine sonsuz hatta mariz bir sevgiyle bağlı İdiler. Fakat ortada bütün bu olan bitenden, aile- nin üstüne çöken bu kara buluttan dolayı kusurlu olan, mes'ul olan bi- ri vardı. Ve kusurlu olanı, bu mes'ul olanı bulmak, ondan hesap sormak arzusu durmadan bu ailenin fertleri- ni birbirleriyle çarpışmağa, birbirle- rinden nefret etmeğe — zorluyordu. Yukarda da bahsettıgımız gibi, bun- lara Tağmen, evgının olduğu yerde ümidin de yaşayacağı fikri üzerine perde kapanıyordu. k seyırcı buraya gelene kadar ne geçmiş hi- kâfreliert,. aile fertlerinin birbirinin yahut ötekinin ne nefis müdafaala- a ne İthamlarım dinle- kalmıştı. — Eserin bu sonuncu şekliyle temsilinde, birçok kısımlarında çıkarıldığı ve ilk tem- sillerinde en azından beş saat süren pıyesın nihayet 3,5 saate indirildiği de gözden kaçmıyordu. Bununla raber bu temsilinde dahi perdenin kapanmasını beklemeyip salonu ter- keden pekçok Amerikalıya rastlanı- yordu. Ne Anne rolündeki Fay Bain- ter'in gerçekten ifadeli oyunu, ne de baba rolünü cidden çok iyi oynayan McMaster, sıkılan bu seyırcılerı da- ha Sabırlı kılmağa ve piyesin sonuna kadar sabırlı olanları oturdukları Tiyatromuzun meseleleri DEVLET BABANIN ROLÜ T arihte tiyatroya — karşı davra- nışları bakımından devlet, çok degışık rollere çıkmış, sırasına gö- fedakâr ve anlayışlı bir âşık, şı- marık bir hacıağa, vesveseli ve mu- taassıp Ur bekçi, bazan da aman- sız bir düşman olmuşt Bu davra- nışları iki cihetten ınceleyebılıriz devletin 1) yardımı, 2) tahakkümü. Devletin tiyatroya — yardım et- mesinin doğru sayılıp sayılmayaca- ğı ve devlet eliyle bir memlekette tiyatronun kalkındırılmasının mum kün olup olmadığı hususunda bugü hâlâ dünyada tam bir fikir bırlıgı yoktur. Meselâ keyfiyet bakımından gayet canlı bir tiyatroya sahip oldu- ğu halde kemiyet bakımından bu sahada gerilerde kalmış — bulunan Amerikada Kongre bir türlü bir Fe- deral Tiyatro, bir Devlet Konserva- tuarı vesaire kurulmasına yanaşma- maktadir Devletin tiyatroya yardı— muarız olanların Heri sür- duklerı başlıca tez-sudur: piyes ya- zarlığı ve tiyatro sanatı zorlanarak kalkındırüamaz, b ğinden gelişir Boyle diyenlerin herhangi bir veya ticaret koluna devlet yardımı bahis konu- su olunca, niçin aynı muhakeme tarzına sadık kalmadıklarım, niçin “Bu iş kolu şimdiye kadar gibi başının çaresine baksın, beli- ni doğrultacağı varsa — ken dlgi - den dogrultur" demediklerini İzah güçtür. Aslında kültür ve sanata 1lgısızlıgın tepesine bir mantık kü- lahı oturtmak gayretinden başka birşey olmayan bu tezdeki hata, İ m" ile "zorlama" nın karış- tırılmasıdır. Bir fidanın dallarını çe- kerek boynun uzatmak imkânsız- dır ama, dibine su ve gübre döke- Teka gelışmesıne pekâlâ yardım edi- lebilır Nitekim eski Yunan siteleri; İngiliz ve Fransız kralları, İtalyan prensipleri ve devrimizde iz da hil- birçok milletler tıyatroya yar— dım ederek en iyi neticeleri almış- lardır. Devletin tiyatroya tahakkümü mevzuunda ise akla ilk gelen sual siyasi hürriyet yokluğu veya azlı- ğının tiyatroya nasıl tesir ettiğidir. Siyasi hürriyetin tahdid edildiği ve hattâ doğrudan doğruya pıyeslere sansür konulduğu yerlerde tiyatro- mla — gelişemediğini gösteren — bir delil yoktur. Sahnede söz hürriyeti, her zaman ve her yerde şu veya bu yoldan muhtelif derecelerde tahdid edilmiş, fakat bu hal, güzel piyes- lerin yazılıp, güzel temsıllerın ve- rilmesine hiç bir zaman engel olma- yerde uzun uzun esnetmekten ala- koymağa muvaffak olamamiştı. De- mek olu İnto Nıght" in ikinci ve yor ki "Long Day's Journey daha da Refik ERDURAN mistir. Piyes yazarlığım öldürerek tiyatroyu — ruhsuzlaştıran tahdid, azı şeyleri yasak eden pasif san- sür değil, bazı şeylerı taleb eden aktıf sansürdür. "Su bahislere gir- me" dendiği zaman kendine başka mevzu bulmakta hiç zorluk. çek- meyen piyes yazarının, "Filân gün- ük meselenin propagandasını yap, falan hususu ispat et" emrini alın- ca bütün yaratıcılığını kaybetti- ğini meselâ Almanyanm son otuz senelik, tecrübesi açıkça göstermek- tedir. Demek oluyor ki, tiyatronun ge- lişmesi için de Vletı yapabileceği en İyi şey, bu sanatın kendi kendine kalkınması gerektiğini — söyliyenle- ri dinlemeyip elinden gelen yardı- mı yapmak ve bunun karşılıgında yasaklar varsa bunlara ria- yet edilmesinden başka birşey is- tememektir. Yani Tiyatro için Dev- let Babanın oynayacağı ideal rol, Noel Baba rolüdür. Bizde devletin tiyatroya karşı tutumu bu idea e ne kadar ya- kındır? "Çok yakındır" nankörlük olur. Ahmet Vefik Paşa ve Cemil Topuzlu gibi idarecileri- mizle başlayan tiyatro dostu zihni- yet, Atatürk devrinde devletimize iyice yerleşmiş ve bugüne kadar durmadan gelişmiştir. Halen memle ketimizde tiyatronun muhtelif sa- halarıyla ilgili profesyonellerin ek- seriyeti, birçok batılı meslekdaşla- rımn aksine, her an işsiz kalma ih- timalini duşunmege mecbur obua- dan resmi müesseselerde çalışmak imkânına sahip bulunmaktadırlar. Bu sahalara yeni değerler yetişmesi de tesadüfe bırakılmış değil: kon- servatuarlarımız o işle meşgul. Ankara Universitesinde buna mu- vazi çalışmaların başlamasıyla ti- yatromuzun nazari taraflarının ih- maline de son verilmiş oldu. Bu- - gün bizde devletin tiyatroya yardı- mı bahsinde söylenecek tek — söz, ayin yolda daha da hizlı yürünme- sini dilemekten başka birşey ola- maz. Yasaklara gelince, sahnemiz- de - lngilteredeki gibi sansür bu- lunmamasına rağmen- herşeyi söy- lemek elbette mümkün değildir; ama bu, heryerde böyledir. olan, yukarda bahsi gecen tarzda bir resmi istikametin tiyatroları- mıza zorla kabul ettirilmesi yolun- da hiçbir cereyanın belirmemiş bu- lunmasıdır; Bunun da hep — böyle kalmasını sağlamak İçin, bütün aydınlarımız ve tiyatro severleri- miz dikkat kesilmezdirler. başarılı bir topluluk tarafından tem- sili dahi. eserin bir kütüphane piye- si olarak kalması fikrini destekle- mekten Vbaşka bir işe yaramamıştı. AKİS, 19 NİSAN 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: