25 Nisan 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

25 Nisan 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA Türkiye Cannes'a doğru er yıl her hangi bir — fastivalin aşlaması yaklaşıp da katılacak ülkelerin adı belli olduğu vakit, göz- ler Türkiye yi de arar. Ama gene her vakit. Ghana'dan Güney Afrıka Bir- İsrailden Yunanistana, Fin- şitli ülkeler arasında bu arayış boşa çıkar. Bir festivale şüphesiz mutla- ka mükâfat almak — gayesiyle giril- mez. Ama böyle bir işe katılan mera- leket için yüz kızartıcı bir eserle gi- rişmek de akıllıca bir hareket olmaz. Bunun ortalama bir yolu da vardır: Eli yüzü düzgünce bir film gönde- ri|!, memlekette sinemanın varlığını yabancılara da duyurmak, yavaş ya- vaş milletlerarası pazara çıkmak. Türkiyenin son yıllarda 100 civarın- da dolaşan yıllık produksıyonu bu "eli yüzü düzgün" filmi bir türlü meydana getırememıştır Ama bu mevsimin filmlerinden biri, "UÜç yabancı ülkelerde Turkıyeyı ol- maksızın temsil edebilir. Hele buyuk festivallere bile bazan ne kadar ka- litesiz filmler gonderıldıgı gözönüne getirilirse, "Uç arkadaş”"ın Türkiye- yi temsil 1ş1n1 daha büyük bir güven- le yapacağı rahatça söylenebilir. İş- te bundan dolayı, tenkıdçılerın de 1s- rariyle "Üç arkadaş"m prodüktörü, filmin Cannes Festivaline gönderil- mesi için harekete geçmiştir. Fakat prodüktörün bu teşebbüsüyle birlik- te bürokrasinin çarkları da işleme ğe başlamıştır. Şimdi, yıllardan berı ilk defa, milletlerarası bir festivalde bizi temesil edebilecek bir film orta- ya çıktığı halde, bunun — memleket haricine yollanması üzerine mesuli- yet almaktan korkan bir sürü idare- ciyi kötü kötü düşündürmekte, jüri- nin biri dağılıp biri kurulmakta, bu arada da zaten pek az kalan vakit geçmektedir. Fırsat kaçırmakta ne kadar usta olduğumuz bılındıgınden "Üç arkadaş'ın Cannes'ın — eşiğine kadar gitmişken dönmesi ihtimaline hiç şaşmamak lazımdır. Filmler "Kederli yıllar" u filmin altmışıncı dakikasına doğru bir sahne var, bir nişan merasimi sahnesi. Orta yaşın üstün- de bir mühendis, genç bir doktora kızını nişanlıyor. Genç doktorun kö- türüm annesi, tekerlekli sandalyesin- den merasimi takibediyor. Merasim- de şarkı söylemek için ünlü bir ses sanatkârı ile onun armonika çalan adam Armonika çalıyor ama perde- de akordiyon sesi işitiliyor, refakat- çisi da davet edilmişler. Birbirlerin- den haberleri yok ama bu altı kişi- nin arasında, çok sıkı bağlar var: 30 i "Üç arkadaş"tan bir sahne Şu firsatlar da amma Mühendis Fikret, sadece nişanlanan Selmanın değil aynı zamanda ünlü ses sanatkârı Nilgünün de -öbür a- dıyla Ayşe babası. Nişanlanan genç doktor Suat, Ayşenin çocukluk ar- kadaşı, armonikalı refakatçi Ahmet. Ayşeyi çok küçükken ölümden kur- taran biri. Kötürüm anne. Ayşenin ve onun bir kazada ölen annesinin koruyucusu. Seyirci bütün — bunları biliyor, zira filmin ilk altmış daki- kası bunu anlatmakla geçiyor; ama perdedekilerin bunlardan haberi yok, filmin ikinci altmış dakikası da per- dedekilerin bunu öğrenmesi için ge- çiyor. Böylelikle seyirci, ilk altmış dakikada, mühendis Fikret tarafın- dan 1gfal edilip yüzüstü — bırakılan köylü kızı Eminenin hikâyesini, İs- tanbula gelip kötürüm kadının ya- nında dadılığa başlamasını, — küçü Ayşe ile küçük Suat arasında oyun arkadaşlığını, sonra bir otomobil ka- zasında Eminenin ölüp Ayşenin bay- gın vaziyette yaşlı bir adam ve onun torunu Ahmet tarafından kurtarılı- şını, kazadan dolayı gözleri kör o- lan Ayşenin, yaşlı adam ölünce Ah- metle birlikte sahneye — çıkıp şarkı söylemesini anlatıyor. Ondan sonra on beş yıl kadar bir atlama var. Küçük Ayşe. Nilgün adıyla ünlü bir ses sanatkârı, armonikacı Ahmet onun sadık refakatçisi olarak orta- ya çıkıyorlar. Bir vapur seyahatin- de, ünlü şarkıcı, farkında olmadan, babası ve üvey kızkardeşi ile tanışı- yor. Nihayet, on beş yıl sonra filmin bütün kahramanları -Emine ile yaş- lı dede hariç bir nişan merasiminde hepsi bir araya geliyorlar. Bu tesa- dutler yerli film seyircilerini — artık o yadırgatmıyor. Hele aradaki müna- sebetleri perdedekiler bilmeyip se- yirciler bildiği vakit seyircilere faz- ladan olarak bir de üstünlük çok hızlı koşuyorlar ya!.. bilmişlik geliyor. Aradaki münase- betler teker teker ortaya çıkıp, per- dedekiler şaşırınca yerli film seyir- cisine de bir rahatlama, durumu da- ha önce bilmekten dogan bir üstün- lük duygusu geliyor. "Kederli yıl- ların rejisörü Dr. Arşavir Alyanak. yerli filmlerin bu çok kullanılan u- sullerinden hiçbirini ihmal etmemiş. İkinci altmış dakika da, birinci haf- taymdaki gibi melodramatık sahne- lerle geçiyor: Ünlü şarkıcı âma, ço- cukluk arkadaşı doktor olunca, dok- torun ihtisası niye göz hastalıkla- rında olup çocukluk arkadaşının gö- zünü iyileştirmesin? — Nitekim öyle oluyor. Öte yandan armonikacı Ali- medin sakat ayağını iyileştirecek i- kinci bir mütehassıs olmadığından, gözü açılan çocukluk arkadaşı kar- şısında aşağılık duygusuna — kapılan hassas delikanlı ortadan kayboluyor. Doktor Suatın ses sanatkârı Nilgün ile yakından meşgul olmasının sebe- bini anlıyamıyan, daha doğrusu baş- ka bir sebebe hamleden nişanlısı Sel- ma kıskançlık nöbetlerine tutuluyor. Kızının saadetini korumak için işe müdahale eden baba, henüz tanıya- madığı Öbür kızına karşı hayli ağır sözler söylüyor. Bu arada, durumun melodramatikliğini artırmak için, mühendis Fikret, farkında olmadan ses sanatkârı Nilgünün — babasını -yani kendi kendini- itham ediyor. Sahneye katılan Selma, yine farkın- da olmadan üvey kızkardeşını itham ediyor. Fikret - Nilgün, Selma - Ali- gün münasebetini bilen seyirciler bu sahneyle büsbütün coşuyorlar. Niha- yet bu çeşit münasebetler üzerine kurulan — bütün ğ gili, eskiden — kalma bir -bir madalyon- herşeyı ortaya çı- karıyor. Baba kız vey — kızkar- deşler sarmaş dolaş oluyorlar bir a- AKİS, 25 NİSAN 1959 fılmlerde

Bu sayıdan diğer sayfalar: