13 Temmuz 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

13 Temmuz 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yoğurdu üflemede Mübalâğa İnsanlar, çok çektiler mi, ışığa kavuştuklarında ister istemez aşırı ihtiyat, aşırı şüphe göstermeye başlı- yorlar. Şu anda böyle bir devrin tam içinde yaşıyoruz. On yıllık D.P. iktidarının başımıza sardığı musibetle- örüşümü azı ana sebeplere bağladı- cesi, derhal geniş akisler uyandırıyor, bazen bizzat alâkalıları dahi endişelendiriyor, durduruyor. Mevzu ha- kikaten değen bir mevzu olduğunda hassasiyetin hudut- suz faydası bulunduğu muhakkak» Doğrusu istenilirse özlediğimiz batı toplumlarında demokratik nizamın asıl âmili vatandaşlardan gelen tepkidir. Şahıs olarak, mü- essese olarak tepki gösterildi mi en fütursuz idareci da- hi kendisini frenlemeye mecbur kalmaktadır. İngiltere- de, Amerikada, Fransada bize gülünç görünen sebebler- den dolayı erkek kadın, çoluk çocuk kalabalıkların, el- lerinde levhalar sokaklara dökülmesinin sebebi hikmeti budur ve böyle ananelerin memleketimizde yerleşmesi gönlün arzusudur. Ancak demokrasilerde haklı ikaz ile demagojinin arası kıl kadardır ve ölçü kaçırıldı mı ikazın faydası yerini derhal demagojinin zararına terkeder. Mahiyet itibariyle ikinci derecede ehemmiyetli, ama taşıdığı mâ- na bakımından bir zihniyetin işareti böyle bir hadise bizde cereyan etmiştir, gelişme istidadı göstermektedir, üzerinde bir an durulmasında lüzum vardır. Yapılması tabii olan hareketlerle yapılması caiz bulunmayan ha- reketler birbirine (o karıştırılırsa en sonda bazı normal fonksiyonlar mutlaka aksar. Devlet Başkam İstanbul'a geliyor. İstanbul, 27 Ma- yıs İnkılâbının temellerinden birini teşkil eden genç- lik hareketinin başladığı şehirdir ve bu, Gürselin Is- tanbulu ilk ziyaretidir. Bir defaya, mahsus olmak kay- dıyla tören yapılıyor, tarihi şehrin halkı ve genç- leri samimi sevgilerini gösteriyorlar, Devlet Başka- nı Şale Köşküne İniyor. Millete son yedi sekiz yıldır tören lâfından gına geldiği ve Bayarın ikamet için seçmiş olmasından dolayı Şala Köşkünün sevimli sayılmadığı doğrudur. Bir başyazar, Fatih Rıfkı Atay bu hislere en iyi niyetlerle tercüman oluyor. İçi- kendisinin dediği gibi hakikaten "dünyanın bütün iyi- likleriyle dolu" Gürsel ikaza hak veriyor, üzülüyor, "keşke tören yaptırmasaydım, keşke Şale Köşküne inmeseydim" diyor. Şimdi, hislerimizden ve yakın hâdiselerin içimize akıttığı burukluktan kendimizi kurtarmaya çalışarak hâdisenin üzerine eğilelim. Bir Devlet Başkanına yurt içindeki resmi gezilerinde tören yapılmasından daha tabii hâdise az bulunur. Bir Devlet Başkanı böyle gezi- lerinde elbette ki Devlet Başkanlığına alt resmi ikamet- gâhta oturur. Caiz olmayan, törene suni bir parlaklık vermek için parayla adam toplamaktır. Caiz olmayan, Devlet Başkanlığına alt resmi ikametgâhlarda cüm- büş yapmak, kadın oynatmaktır. Caiz olanı ve olmaya- nı biz, umumi efkârda şüphesiz tesiri bulunan basın mensupları kafamızda salim bir şekilde ayırmazsak ve ikisi arasındaki farkı gözler önüne sermezsek bütün ha- lis niyetlerimize rağmen bir demagoji devlinin kapısını alabildiğimize açarız. 1950 de gene böyle bir havanın estirildiği şüphesiz hatırlardadır. Bayar, Meclisin kendisini Cumhurbaşkan- lığına seçtiği toplantısına bir kaptıkaçtı içinde gelmişti. Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra kendi mütevazı evinde kalmakta devam etmiş, Çankaya Köşküne sade- ce gündüzleri, çalışmak için çıkmıştı. Bütün bunlar son- radan nasıl unutuldu, hep biliyoruz. O günün havası içinde ilan edilen prensiplerden bazıları ihlâl da oluna- madı. Meselâ birinci ve ikinci Cumhurbaşkanlarına ait pullar bulunduğu halde üçüncü Cumhurbaşkanı pul bastırtmadı. Birinci ve ikinci Cumhurbaşkanlarının re- simleri paralarım üstüne kondu. Üçüncü Cumhurbaşka- nınınki konmadı. Devlet Başkanlarının bu tabii -hakla- rı da değil- vazifeleri bir nevi selâhiyet tecavüzü, âdeta suç, şatafat merakı, şeflik temayülü diye gösterildi. Halbuki şimdi öğrenmiş bulunuyoruz ki 1950' nin Mayı- sında o havayı çalan Bayar, Ekiminde Devlet Başkan- lığının resmi ikametgâhında âlemler tertiplemeye baş- lamıştır. On sene içinde ise öylesine iğrenç bir idare kur- muştur ki milli iradenin tâ kendisiyle Yassıadaya sürül- müştür. Bu hikâyeden alınacak ibret yoğurdu lüzumun- dan fazla üfleyerek yemenin ağzı yanmaktan kurtarma- dığı, hattâ bir kısım fonksiyonları m m ağzın daha fazla yanmasına yol açtığı hakikatidir. Bir demokraside devlet idaresine hâkim olması ge- reken prensip sadelik içinde vekar prensibi olmalıdır. Hayatının her anında Devlet Başkanı, vazifesini yapar- ken Hükümet Başkanı, üzerlerinde sıfatı taşıdıkları müddetçe Bakanlar sade vatandaşlar gibi hareket ede- meme durumundadırlar. Bizim, cemiyet olarak onları frenleyeceğimiz saha mevkilerinin haklarını şahsi istis- mar vasıtası haline getirdikleri huduttan başlar. Devlet Başkanının geçicisi, devamlısı olmaz. O makam devam- lıdır ve Türkiye Cumhuriyetinin şerefini temsil eder. Bu yüzdendir ki Gürselin, şahsen arzuladığı veçhile İstanbul'a gelişinde bir otelde ikamet etmemiş ol- masını talihlilik saymak lâzımdır. Arkadaşlarının, şahsi emniyetini temin İçin bir takım tedbirler almaları da çok doğrudur. Elbette ki mütevazı Devlet Başkanının dediği gibi Gürsel giderse bir başkası mutlaka gelir. Ama bütün demokrasilerde muayyen mevki sahipleri- nin ihtimamla korunması onlar giderse yerlerine başka- larının gelmeyeceği endişesinin icabı değildir. Eski iktidar devlet ve hükümet mefhumlarını bir uçtan mübalâğayla zedelemiş, hele son yıllarda bunları tarumar etmişti. Şimdi, öteki uçtan mübalâğayla aynı hataya düşmemek, o mefhumları bir takan kompleksle- re kapılarak sarsmamaya çalışmak faydalı haldedir. Istı- raplarımızın sebebini yanlış teşhis edersek, neticelere âmil gözüyle bakarsak yaralanmış ya hiç kapanmaz, ya da onların yerini mutlaka yenileri alır. Önüm açılan yeni devire komplekssiz insanlar, komplekssiz cemiyet olarak girme zorundayız AKİS, 13 TEMMUZ 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: