10 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

10 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Basın Amerikayı Keşte Çalışanlar Dört aydan beri Türkiyede para enflâsyonunun yerini fikir enflâsyonu aldı. Memleket meselelerinin enine boyuna ve geniş hürriyet havası içinde konuşulmasın- daki faydanın inkâr edilecek tarafı yoktur. Bilhassa aydın zümrenin buna susamış olduğu uzun zamandır biliniyordu, Kendisinden başka hiç kimsenin doğru düşünebileceğine ihtimal vermeyen, bu yüzden de etra- fına sâdece "evet efendimci"leri alıp kulaklarını onlara açan bir diktatorya heveslisinin idaresi altında geçen yıllar tartışma ihtiyacını bazı yüreklerde depo etmiş- ti. Şimdi deponun kapıları açılmıştır. Ancak, bir nokta dikkati çekiyor. ( İhtilâlden bu yana, konuşmak hariç, fazla, bir şey yapıldığını iddia etmek şüphesiz aşın iyimserlik olacaktır. "Şey"den maksat, bir ara bazı hayalleri ziyadesiyle meşgul eden ve çok şükür ayaklarını yere sıkıca çakılı muhafaza eden Milli Birlik Komitesinin (o direktiflerinde gerçek yerlerini alan "uzun vadeli işler" değildir. Ama Bayar - Menderes rejimiyle mücadele yıllarında sayın tnönünün “Bir anlık iyi niyet, Meclisin bir celsesi ve iki satırlık kanun maddesi işi" diye mükemmel şekilde vasıflandır- dığı bir takım icraata bugüne kadar girişilememiş ol- ması hüzün verici bir durumdur. Temel hak ve hürri- yetleri alâkalandıran kanunlara el atmak için fikir yağmurunun sonu bekleniyorsa, çok beklenecek demek- tir. Zira bazı sayın aydın zevat ortaya öyle cevherlerle çıkmaktadırlar ki bahsettikleri (omefhumlar dünyada çoktan tartışılmıştır, karara bağlanmıştır, neticesi alın- mıştır ve Siyasi ilimler fakültelerinde, okullarında ders diye okutulmaktadır. Bu konulardan biri Basın Hürri- yetidir. Basm Hürriyeti konusunda, çoğu bizim salon sos- yalistlerinden müteşekkil bir ozümre, sanki ilk defa kendileri tarafından keşfediliyormuş gibi bir endişeyi ortaya atmaktadırlar: Bu hürriyet, hiç olmazsa bir ucundan devletleştirilmemiş bir basın tarafından nasıl gerçekleştirilebilir? .Sermayenin, menfaat gruplarının, ilan şebekelerinin, tevzi şirketlerinin tesiri bu hürriye- ti mutlaka zedeleyecek, milletin değil bir ozümrenin hakkı haline getirilecektir. Cemiyetler sosyalist çehre alırken 19. asır liberalizminin arlık bir endüstri haline gelmiş basın sahasında alabildiğine hükümran olması bir anakronizmdir. Âmme hizmeti gören bir gazetenin bir tek şahsın fikirlerini ve çoğu zaman menfaatlerini savunması haksızlığın ta kendisidir. Bu adaletsizlik ortadan kalkmadan Basın Hürriyeti, gerçek manasıy- la asla sağlanmış olmayacak, cemiyetin hizmetinde bir Milli Basın kurulamayacaktır. Bu fikirler, herkes ko- laylıkla hatırlayacaktır, 27 Mayıstan evvel Menderesin çevresinde rağbet buluyordu. 27 Mayıstan sonra, ken- dilerine "aydın ve ileri takım" etiketini yakıştıranların salonlarda çektikleri ateşli, parlak nutukların başlıca sermayesidir. Üstelik bunlara, gazete sahiplerini, icap ettiğinde müesseselerini satabildikleri için köy ağala- rına benzeten pek ekzantrik yenilikler de ilâve edilmek- tedir. Ama ana tez aynı kalmaktadır: Patrona karşı fikir işçisini savunmak! Tıpkı Somuncuoğlu gibi, tıpkı Şaman gibi, tıpkı Aker gibi.. Tabii, tıpkı bunların "Sa- hibinin Sesi" gibi.. Halbuki, konuşma meraklıları cevher saçacak AKİS, 10 EKİM 1960 yerde kitap karıştırmayı tercih etseler ikiye ayrılmış dünyada pek çok mefhum gibi Basın Hürriyetinin de iki kavranış şekli bulunduğunu kolaylıkla görebilirler. Komünist ideolojiye göre Basın Hürriyeti gerçek ma- nasıyla ancak bir komünist sistem içinde gerçekleşebi- lir. Zira ancak komünist sistem içinde basın endüstrisi fertlerin ve zümrelerin hâkimiyetinden çıkarılıp mille- tin malı haline getirilebilir. Bütün istihsal âletleri gibi, nihayet fikir istihsal eden basın endüstrisinin âletleri de şahısların değil çalışanların olursa hususi menfaat susar, sâdece milli menfaat konuşur. Bu tezi savunan komünist edebiyat kapitalist sistem içinde basının ne kirli, ne pis bir müessese olduğunun misalleriyle dolu- dur.Zenginlerin gazetelere sermaye veya ilân yoluyla hâkim olarak kendi çıkarlarını nasıl savundukları, fa- kir kütlelerin sesinin duyulmadığı, patronların umumi efkâra istikamet verdikleri, büyük kazanç sağladıkları, çalışanları istismar ettikleri hâdiseler zikredilerek be- lirtilmektedir. Bundan çıkardan netice ancak devletin tanzim ettiği bir basının Basın Hürriyetini kullanabile- ceğidir. Aksi tez, batı demokrasilerinde revaç bulan tezdir. Serbest rekabet fikir hürriyetinin temelidir, esasıdır ve basın sahasında devletin tanzimciliğe kalkışması Basın Hüriyetinin ölümüdür. Devlet, her milli müesse- se gibi basım da elbette kontrol edecektir. Komünist edebiyatın bahsettiği tesir ve tazyik gruplarının mev- cudiyeti batı demokrasilerinde inkâr olunmamaktadır. Ancak bunların rolü ciddi bir kontrolle asgari hadde indirebilmektedir. Nitekim İngilterede bu neviden bir şüphe uyandığında teşkil edilen bir Kraliyet Komisyo- nu çok ciddi ve uzun tahkikattan sonra İngiliz basını üzerinde bahis mevzuu tesirlerin Basın Hürriyetini ze- deleyecek mahiyette olmadığı hususunda ilâm vermiş- tir. Gazetelerin, o gazetenin sahibinin fikirlerini -hattâ dostluk ve düşmanlıklarını- oaksettirmesinin de fazla bir mahzur taşımadığı sabit 'haldedir. Meselâ Lord Beaverbrook'un gazetelerinde ihtiyar lordun fikirleriy- le -hattâ dostluk ve düşmanlıkarıyla- tezat halinde ya- zılar yazılamaz. Bu gazetelere mensup bir muhabirin Beaverbrook'un sevmediği Almanya lehinde vaziyet alması, derhal -tazminatı verilerek- kapı dışarı edilme- sine yeter. Ama Daily Express gene de dünyanın en büyük, en hür gazetelerinden biridir ve tirajı dört bu- çuk milyondur. Batı demokrasilerindeki basının kusurları, aksak- lıkları belki bin tanedir. Basın Hürriyetinin oradaki sui- istimalinin çoğu zaman rezalet halini aldığı da doğru- dur. Ne yaparsınız ki bütün bu aksaklıklarına rağmen Demir Perdenin bu yanındaki basın, o yanındaki basına nazaran "Özlenecek Basın" dır ve bizim ikincisine he- veslenmemiz saçmadır, felâketlidir. Zira mesele bir prensip meselesidir. Basın Hürriyeti batıda, herkes ga- zete çıkarabileceği için teminat altındadır. Basın Hür- riyetinin doğuda teminatı hiç kimsenin gazete çıkara- mamasıdır Bütün bunlar herkesin bildiği hakikatlerken, XX. asrın son yarısında yelken açmış Kristof Kolomb rolü- ne heves etmek, insanın resmini sık sık gazetelere de geçirse, biraz tuhaf kaçmıyor mu?

Bu sayıdan diğer sayfalar: