23 Ocak 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

23 Ocak 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kadın Gözüyle Amerikada Erken Amerikada çocuklar erken yaştan para kazanmanın zevkini tadıyorlar. Kız çocukları ba işe umumiyetle "baby siter "lik, yâni çocuk bekçiliği yaparak başlıyor- lar. Erkek çocuklar ise gazete dağıtıyorlar. Amerikada, çocukluğunda gazete satmamış bir erkeğe rastlamak âdeta imkânsız. Zaten gazetelerin tevzi şekli de bu. On- iki yaşından itibaren çocuklar gazetelere angaje olup, erine göre bisikletle veya yaya olarak abonelerin ga- zetelerini dağıtıyorlar. Aynı işi otomobille yapan kadın- lara rastlamak ta mümkün. Çocukların erken yaştan para kazanmalarının on- ların hayatları üzerinde, iyi ve kötü, önemli tesirleri oluyor. Göze çarpan ilk mahzur "okul"un ve "ders"le - rinilk planı teşkil etmekten çıkıvermesidir. Çocuk, harçlığını kazanmak zevki ile başladığı işe bazan pro- fesyonel bir aşkla sarılıyor, kendini tamamen o sahaya veriyor ve dâima daha fazla para kazanmanın yollarını arıyor, işe gazete dağıtmakla başlamışsa, o sahada kal- mıyor, bu işi yaparken tanıştığı iş adamları sayesinde bir garaja bir imalâthaneye, bir müessese veya fabri- kaya geçiveriyor. Para kazanmak ona çok erken yasa- mak, erken evlenmek, erkenden hayata atılmak im- kânlarım veriyor. Yirmi yaşında üç dört çocuk babası bir çocuğa rastlamak her an mümkündür. Banan için de gece, mektepleri burada pek revaçta. Erken yaşta evlenen kız ve erkek, birçok gençler yarım bıraktıkları tahsillerini bu sayede bitiriyorlar. Çalışma hayatının büyük faydalarından biri de çocukların erken yaştan mesuliyet hissini duymalarıdır. Burada ufacık bir ço- cuğun bile bu husustaki olgunluğa insanı şaşırtıyor. Zaten çocuklara bu mesuliyet hissini aşılamak içte bu- rada okul, aile ve cemiyet elele vermiş durumdadır. Küçük Kulisler Birçok şehirlerde, kasaba veya köylerde, kalabalık cad- de veya sokaklar üzerindeki okulların trafik polis- leri bizzat direncilerdir. İlkokulun dördüncü veya be- şinci sınıfından, nöbetle seçilen bu çocuklar özel bir şapka giyer, bir kemer takarlar ve her sabah, her ak- şam sokak başlarını tatarlar. Amerikanın iklimi umu- miyetle çok çetin. Sıcağı çok sıcak, soğuğu çok soğuk. Senenin yarısı hemen karlı geçiyor. Kar makinaları yolları temizlemedikçe normal hayatı devam ettirmeğe imkân yok. İşte buna rağmen bu küçük polisler hep iş başındadırlar. Arkadaşlarından erken kalkar, onlar- dan erken sokağa çıkarlar ve donmamak içte, durduk- ları yerde hareketler yaparak, çocuklara "geç" veya "dur" işaretini verirler. Okul mıntıkalarında zaten tra- fik gayet ağırdır ve bu mıntıkalarda hızlı gidenler bü- yük para cezaları öderler, kaza yapanlar ise çok ağır hapis cezalarına çarptırılırlar. Küçük polis, arkadaşları- na yol gösterirken halk ta onu kollar. Kızım burada okula başladığı zaman sekiz yaşındaydı. Bu küçük po- lisler önce ona bir "şaka" gibi gelmişti. Bir taban, ken disini uzaktan kolluyordum, baktım küçük poliste işa- retine kulak asmadan karşıya geçiverdi. Polis 10 yaş- larında tombul bir oğlan çocuğuydu. Nasıl yaptı, nasıl etti bilmiyorum, kızımı geri çevirdi, bekletti, yeni bir işaretle ve herkesle beraber karşı tarafa geçirdi. 28 İş hayatının ilk basamağı oğlum da ondört yaşında gazete dağıtmağa başladı. O zaman Colorado'nun Pneblo isimli küçük bir şehrindeydik. Oğlum, arkadaşlarıyla oranın gazete idarehanesine gitmiş ve işini yapmıştı. Çetin bir kış başlamak üzereydi. Böyle soğuk aylarda gazeteler "paper boy" bulmakta dalma güçlük çekiyor- lardı. Biz, işte farkına bile varmadan gazete idarehane- sinden telefon ettiler ve aynı gün kalantor bir adam kontrat, sigorta ve müsaade kağıdıyla evimize geldi. Kontratı okuyanda bir hayli şaşırdık. Biz sanmıştık ki gazete idarehaneleri tuttukları çocuklara muayyen bir para verip memur gibi çalıştırırlar. Halbuki duranı niş de böyle değildi. Amerikanın meşhur "paper boy"u me- suliyet sahibi ve müstakil iş sahibi bir küçük adamdı. Bu, Amerikalı içte iş hayatının ilk basamağı idi, fakat buradaki iş hayatı zihniyetini tam manasile ifade edi- yordu ve bu bakımdan hakikaten ilgi çekiciydi. Bütün çocuklar gibi Gazete çocuğa iki mahallenin abone listelerini ver- mişti. Çocuk her sabah ve her akşam onların gazetele- rini kapılarına bırakacak, onbeş günde bir naraları top- layıp gazete idarehanesine götürecek, bir kısmını kâr olarak muhafaza edecekti. ti. Çocuk aradaki farkı alacak, iyi çalıştığı nispette ka- zanacak, fena çalışırsa zarara girecekti. Gazetenin ise çocuk yüzünden zarara girmesi imkânsızdı. Çünkü ona istediği miktarda gazete veriyor ve iade kabul etmiyor- işe başlarken bir miktar depozito bırakıyor, her ay kazancının bir kısmını yine gazeteye bırakıyor ve ancak işten ayrılırken bu paralan toptan geri alı- yordu. Gazeteye, aldığı gazetelerin parasını odeyemez- se, bu depozito o zaman çocuğa iade edilmiyor, esasen anne baba da çocuğun borçlarım ödemekle mükellef tu- tuluyordu. İşin rizikosu vardı. Birçok kimseler borçla- rını ödemeden ev değiştiriyorlar veya şehirden çıkıp gi- diyorlardı. Bu durumlarda idarehane hiçbir mazeret kabul etmiyor, yalnız verdiği gazetelerin parasını isti- yordu. Bizim eve gelen şahıs çocuklarla gazetenin irti- batını temin eden şahıstı. Her sabah saat dörde doğru gazeteleri tomar halinde evin kapısına atar giderdi. O, gazeteleri attığı andan itibaren bütün mesuliyet çocu- ğa aitti. Hastalık hali için de çocuk kendisine bir yar- dımcı tutmak zorundaydı. Bu yardımcı her ay muay- yen bir para alacak ve çocuk hasta olduğu veya seya- hate çıktığı takdirde yerine çalışacaktı. Aksi takdirde çocuk, dağıtamadığı gazetelerin parasını cebinden ene- yecek, üstelik idarehaneye şikâyet eden her müşteri için 15 kuruş ceza verecekti Başımıza gelenler Birgün rüzgâr bütün gazeteleri uçurmuşta. Oğlum ve hattâ bütün ev halkı bir müddet onların peşinden koştuk, sonra vazgeçtik. Allah vermesin öyle bir rüz- gârdı ki, ağaçları deviriyordu. O gün çocuk gazeteleri dağıtmaktan kurtuldu. Belki onları okapıya atarken gevşek bağlamışlardı, ama o anda orada bulunup gaze- teleri içeriye almadığı içte çocuk mesuldü. Başka bir- gite, sabah karanlığında, oğlum beni uyandırdı. Gaze- teleri bulamamıştı. Baktım har yer kar altında, Gaze- AKİS, 23 OCAK 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: