26 Şubat 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

26 Şubat 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CEM Bazı hareketler vardır ki, vatan- daşlardan biri yapsa "— Vaay görgüsüz! Üstelik Av- rupada da üç sene okumuş... Efen- dim biz bize benzeriz" diye herkes feryad eder. Halbuki Garplılar, bazen bizimki- lerden Çok daha "şarklı"... İki küçük örnek: Bir ozamanlar Ankaraya bir Fransız televizyoncu grubu gelmişti. Sıtkı Ulay Paşadan randevu istediler. Sıtkı Ulay Paşa randevuyu verdi. Saat 12'de heyet onu makamında ziyaret edecekti. 12 oldu, yarım oldu, bir oldu,heyet or- talarda yoktu.. Nezaketinden -baş- ka şeyden değil- bürosunun başında oturdu ve mütevekkil (o mütevekkil bekledi... Saat biri çeyrek geçe üstat- lar görümdüler. Otel idaresi kendile- Başbakanlığı olmayacak yer- lerde aramış aramış ta, bulamamış- tı. Bir takım sudan ve şırıltılı se- bepler sıraladılar. Böyle bir randevu kopardıktan sonra insan gözünü de dört açar, Başbakanlığın yerini de mimler, İn- giltere Kraliçesinin taç giyme töre- ninde olduğu gibi, "aman kaçınmaya- yım fırsatı" diye sokakta da yatar... Bütün bunlar karşısındakine yeter derecede önem vermemektendir. Kar- şısındakine yeter derecede önem ver- miyen insan bir omuz silkişine bile değmez!. Geçenlerde buraya bir o yabancı kültür müşaviri geldi. Üç aydanbe- ri buradadır.. Kendisine, kültür ala- nında bir değerleri olanlarla tema- sa . ia geniş yetkiler veril- di. Geçti m medi mi, kendisi bi- lir, berkali, bilmez! Geçen gün bir gazeteciyle görüşecekti. Öğleden son- ra saat 3'U kararlaştırdılar. Tam 3'- te telefon etti: "Gelemiyeceğim, fev- kalade bir toplantı çıktı.." Ecnebi dostların her şeyi fevkalâdedir za- ten. Toplantısı da, mazereti de... Er- tesi gün için sabahın 111 kararlaş- tırıldı, 11'e çeyrek kala gazetecinin telefonu çaldı. Çalan, kâtibeydi: "— Efendim, müşavir bey biraz gecikecek..." Biraz gecikti, orta gecikti, çok gecikti... Akşam gene o gazetecinin telefonu çaldı. Bir erkek sesiydi bu.. Müşavirin, öğlenin erken saatlerin- de İstanbula uçtuğunu bildiriyor- du!. TÜRKOFİS Tel : 119022 AKİS — 115 AKİS, 26 ŞUBAT 1962 İ YET Meslektaş, hiç olmazsa birkaç ö- zür kelimesi bekledi. No bir ses, ne bir nefes!.. Galiba garp usülü bir sü- küttu bu!. Geçenlerde İngiliz gazeteciler do bir büyüğümüzü böyle bekletmişler ve kimseye haber vermeden Londra- ya uçmuşlardı. Büyüğümüz bekliye dursun.. Bu "şaka"ları biz yapsak mede- ni dostlarımız barbarlığımızdan baş- larlar ve bitiremezler!... Nuri Beşer, hapiste biraz hasta, bi- raz halsizceymiş. Ne 0?. Onu S0- kaklarda arıyanlar, hapiste mi bul- dular ki?.. Hastalığım sebebi sır ba- ntta... P reludine diye bir ilâç moda oldu. Alem avuç avuç ağzına atıp, ok- ka okka zayıflıyor. Pneludime, Av- rupada "dikkatlice" alınması gere- ken ilâçlardan sayılır. Cüneyt Gök- çer, o Hamletteki "page" siluetini onunla ayarladı... Forman Onat onun- Doğan Onat onunla Şimdi sosyete hanımları be- nimsediler, İnsan tekrar etmekten kendini alamıyor: Avrupada bu, an- cak ve ancak doktor kontroluyla ve- rilir!.. Ama onlar herşeyde "kontrol- lüdür" da. Meclis salonundakiler kâğıda dön- müşlerdi, bir anda. Hani, dinliyen- lerden bir yek vardı ya, işte o ba- ğırıp çağırınca Gözetöller adamı yakalamak i- çin harekete geçmiş, koşmağa baş- lamışlardı. Kurucu Meclisten kalma bir milletvekili, bir gazetecinin kolu- na yapıştı: " — Sana olacak bana da olacak, biz kader yoldaşıyız. Söyle, ne olu- yor, ne olacak?. Ne baskını zannetmişti ki, ne baskım zannetmişlerdi ki? Mecliste C.H.P. liler ikişer ikişer toplanıyorlar... Katiyen üçerli çıkmıyorlar. Galiba, herkes en sami- mi dostunu seçiyor. (o Fiskoslaşmak için... Vali Teoman Paşanın birkaç davet- lisi vardı. Hemen hemen yarısıydı. Kapı çalında' Açan çekildi, çalan salona kirdi. da, o Amerikalıların hindi yortusun- da katlettikleri hindiler (o cüssesinde sakin bir hindi vardı. Gözlerini bü- Nuri Teoman ze büze, boğazındaki kırmızılıkları oynata oynata ışığa ve Vali Paşaya bakıyordu. Teoman Paşa, "yarab- bim" diye düşünüyordu içinden, "şim- di bu adamı bir güzel haşlamağa mecburum. Kimbilir ne rüşveti diye kollarıma uzatmak niyetinde bu hin- diyi? Sen insanlara akıl fikir ihsan eyle yârabbim!... Dâva başka dâvaydı. Adam Hin- diden davacıydı. Evet, o hindiden... Hayvancağız, bahçesindeki çiti ota- nımayıp, ne var ne yoksa atıştırıyor- du... Neyse, hindinin sahibim ceza- landırdalar ve çiti bir Hün akınını yavaşlatacak kadar beslediler.!. Yalnız, kucağında hindiye "bu hindiden davacıyım" diye Vali kona- ğına gece yarısı dayanan vatandaş bizim diyardan başka dünyanın ne tarafında bulunur acaba?.. Bizim F. K.G. hakkında en doku- naklı yazı hangi gazetede çıktı, bilir misiniz? Aydın Yalçının Öncü- sünde!.. Balcınız -P. K. G. bizi affet- sin, biz sâdece iktibas dep Ön- cüde çıkan parlak cü "Kaleminizi bu bozguncu ve yurt için tehlikeli unsura karşı kullanınız, onların gerçek hüviyet ve mahiyetle- rini meydana koyunuz. Hani mesela, şu sahtekâr ve madrabaz, sinsi min- yatür G. hakkında yazdınız mı? Kalem kullandınız mı? Yazma- dınız." Hani, Aydın Yalçın da, "sinsi, madrabaz" da aynı çatı altında icra-i lübiyat etmektedirler de.... Bayram hediyelikleri Yeni KARAMÜRSEL'de AKİS — 108

Bu sayıdan diğer sayfalar: