23 Nisan 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

23 Nisan 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

disini kontrol etmekten bile (ouzak- tu. Beşerden sonra şahit olarak salo- na, olayla birinci derecede ilgili olan Selâhattin Babüroğlu alındı. Babüroğ- lu, o âna kadar duruşma salonunun bitişiğindeki, Emniyete ait odada bek- lemişti. Salona girince ve ilk şaşkın- lığı geçer geçmez gözüne Beşerin mü- dafiileri mevkiinde oturan iki avukat ilişti. Bir tanesini, daha sonra sanı- ğın meşruten tahliyesini istiyecek ola- nını tanıyordu. Tanışması oldukça garip olmuş, Feridun Hendek hakkın- da bir karara varmadan önce uzun boylu düşünmüştü. Babüroğlu Hendekle, Seker Bayra- mının birinci günü, küçük oğlunu ya- nına katarak ziyarete gittiği bir dos- tunun evinde karşılaşmıştı. Kemal Tuğrul adındaki bu avukat arkada- şında otururken, içeri hanımıyla be- raber bir ziyaretçi daha girmişti. Ge- len Feridun Hendekti. Babüroğlunun dostu, kendisini Feridun Hendekle ta- nıştırdı. Bir dostun evinde iki yaban- cı sohbete başladılar. Konu politikaya, Türkiye'nin düzenine intikal etti. Hen- dekin fikirleriyle, Babüroğlunun fikir- leri birbirine pek uymuyordu. Hende- ke göre Türkiye yaşanılması güç memleketti. Babüroğlu mücadele et- menin, zorlukları yenmenin doğrulu- gunu savundu. Tartışmayı fazla sev- meyen Babüroğlu, konuşmanın nahoş konulara intikal edeceğini anlayınca müsaade istedi ve dostunun evini ter- ketti. Kader, kendilerini simdi 2. Ceza Mahkemesi salonunda bir daha karşılaştırıyordu. Babüroğlu, olay hakkında bildik- lerini sıraladı. Babüroğluya göre, olay gecesi. Beşer, yandaki masalardan birinden, elinde içki kadehiyle gelmişti. O sı- Ağır kere YURTTA OLUP BİTENLER rada masada M. B. K. idaresinin ak- saklıklarından bahsedilmektedir. Bu aradaTT. P. Kars milletvekili Kemal Kaya Beşere takılmış ve çapkınlı- ğından dem vurmuştur. Beşer ceva- ben, bir şirket kurduğunu, yüz lira aidat vereni buna kaydettiğini söyle- mistir, Şirketin subay hanımlahyla ilgilendiği, Beşere has münasip bir lisanla anlatılmıştır. Hâdise böylece patlak vermiştir. Sualler cevaplar... Babüroğlunun ifadesinin Oo bitiminda Beşerin avukatı Hendek bazı su- aller soracağım bildirdi. o Suallerinin birincisi, Babüroğlunun ihbarı neden geciktirdiği idi. Babüroğlu bunu, o günlerde böyle bir olayın patlak vermesinin - hâdisa- 22 Şubattan evvel olmuştur - memle- ket menfaatlerine uygun olmıyacağı kanısında bulunduğunu belirterek ca- Çirkin Politikacı Bu kitap, dünyanın, bütün lisanla- rına bir terim kazandırmış bulu- nuyor: Çirkin Amerikalı! Bizde beliren bir tip opolitikacıyı o tarif için, bu terim olmasaydı hangi tâ- bir kullanılacaktı, doğrusu O bilin- mez. Ama "Çirkin Politikacı" bu tipe o kadar uygun bir isim ki.. Bir adam var. Adı diyelim ki Nihat Erim, diyıelim ki Kasım Gü- lek, diyelim ki Turgut Göle. Bu a- dam, bir siyasi görüş savunmuş. Demiş ki: "Çok sert (oolmalıyız!" Demiş ki: "Hiç bir taviz vermeme- liyiz/" Demiş ki: "Koalisyon filan ne demek? Biz bu adamlarla bir masa başına bile oturanlayız.." De- miş ki: "Hükümet Programında bir affın imâ yoluyla dahi vaad e- dilmesine karşıyım." Demiş M: "Bu işler böyle yürümez. Bunlara had- dini bildirmek lâzım!" Misalleri 1962den alıp 1950'ye, 1954'e götür- mek kabildir. Sonra bu adam, başka görüşle- rin taraftarları önünde kaybetmiş. Bir seçim olmuş, gene kazanama- mış. Kurultay olmuş, yenilmiş. Bir hükümet kurulmuş, Bakan yapıl- mamış. Değişik şahıslar, o değişik temayüller, değişik politika galebe çalmış. Aaa! Adamı tanımak, kabil de- ğil.. Fikir değiştirmiş de, doğruyu mu görmüş? Ne münasebet? Sâde- ce, bir yığın küçük his bütün ben- liğini kaplamış, bir hınç, bir kin, bir nefret kompleksi talihsizi bir uç- tan almış, ötekine atmış. o Artık; AKİS, 23 NİSAN 1962 pek de nisyanla malul olmayan be- şer hafızası karşısında dahi bir korkusu, çekingenliği kalmamıştır. Bizim lisanımızda bunun güzel bir karşılığı vardır: Gözü kararmış! O, sertlik ve uyuşmama taraftan a- dam vardır ya? Hani, yumuşaklık ve uyuşma tezi karşısında kaybet- miştir.. Şimdi o, hiç bir yumuşak- lığı kâfi, hiç bir uzlaşmayı yeter bulmamaktadır. Dün fazla, yumu- Turgut Göle Cumbadan Oo Rumbaya şak ve çok uzlaşıcı saydığı adam- lar birer müfrittirler. Karşı tarafın tezine boyun eğmemek suretiyle, dâvaya ihanet etmektedirler. Ni- hat Erim, 1954 felaketinden sonra Adnan Menderesin kapısında el pençe divan durmayanları oteslim bayrağı çekmeye zorlamak için elin- den gelen her şeyi yapmıştır. Kasım Gülek, Genci Sekreter hırkası üze- rinden alınınca Topkapı Hâdisele- rinde ne sopa, ne taş görür olmuş, sırtına bir, avukat cübbesi geçirme- diği kalmıştır. "Herkese ölüm!-" diye bağıran Turgut Göle, bugün af ede- biyatçılarının bayrağıdır. Politikada fikirdüzeltmek? Amen- na! Politikada görüş değiştirmek? Başüstüne! Ama bir uçtan ötekine tıpkı kolan vuran salıncak gibi, hiç bir prensibi kaale almadan, sâdece "Romayı bana vermedüer mi? Yan- sın, öyleyse Roma" diye uçuvermek bir toplumda, belirli çevrelerin de olsa makbul görebildiği hareket ha- line gelirse bir an başı avuçlar içine almak ve düşünmek lâzımdır: u toplum nereye gidiyor? Evet; bu tipin netice aldığım gör- medik. Netice alabileceği de pek şüphelidir. Zafer hep ötekilerde ka- lıyor ve bu, o talihsizlerin kendilerini daha hırsla yemelerine yol açıyor. Söylenmese bile, böylelerine en gü- zel not veriliyor ve bu not, onları ömrü billah sınıfta bırakmaya yeti- or. Ama, gene de politika sahne- sinde kalabilmeleri hüzün verici bir durum değil mi? 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: