28 Ağustos 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

28 Ağustos 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ginçti ve köyün özelliğini yapan bütün yiyecek ve içecekleri oOtemiz bir su- nuşla turiste tanıtıyordu. Gerçi yemek, yatağa nispetle, oldukça pahalı idi ama, cebinde parası olan turistler, "spesiyalite" denilince dayanamıyor- lardı. Köy dediğin Köyü, asıl ertesi sabah gördük. Bü- yücek bakkal dükkânında bol bol Cinzano vardı. Yaşlı köy kadınları sa- tıcılık ediyorlar, daha gençleri ise mey- dandaki yüksek teknelerde, birbirle- riyle konuşarak, çamaşır yıkıyorlardı. Gene bu meydanın bir köşesinde, son model birkaç araba duruyordu. o So- kaklar o kadar dardı ki insan bir ev- den bir eve rahatça kolunu uzatıp el tutuşabilirdi. Çamaşır yıkayan kadınların ve da- racık sokakların oresimlerini çekmek istedim. Ayni zamanda arkadaşlar ön- de poz veriyorlardı. Belki kızarlar di- kince, biz, belli etmesek bile, sinirle- nirdik. Ama kadınlar en hafif bir tep- ki göstermediler. Dekorun bir parçası olduklarını biliyorlardı. Avusturyada, Tyrol'lerin merkezi o- lan İnnsbruck da. hududa yakın bir büyük şehir olarak gerçekten ilginçti. Almanyaya geçtikten sonra uzun bir süre aynı kıyafette kadınlara sokak- ta tesadüf ettik Yoldaki birahanelerde kadın-erkek beraber oturmuş, içkile- rini içiyorlardı. Avrupada en çok ho- şuma giden şey de bu oldu. Akşamla- rı, ağır işinden evine dönen işçi, ne olursa olsun, eşini yanına alıp. bir birahanede günün yorgunluğunu çı- karıyor. Bu kadına da evden uzaklaş- ma ve dinlenme fırsatı veriyor ve ka- dın-erkek bu beraberlik, sosyal hava- yı etkiliyor. Köln'de geceleri ara so- kaklardaki birahanelere oyalnız baş- larına giden, çok mazbut görünüşlü kadınlara da tesadüf ettik. Bir başka köy Hududa yakın İnnsbruck'un bir kü- çük köyünden, Miedersten bahset- mek istiyorum. 3000 metre yükseklik- teki bu köye önce, dünyanın en yük- sek ve en modem köprülerinden bi- risinden ve dörtlü muazzam bir yol- dan geçerek, nihayet kışın yalnızca atların işlediği bir patikadan gidiyor- sunuz. Burada da sokaklar daracık ve besili hayvanlarla dolu. Fakat her yer, h?r an. yıkanmış, gibi temiz. Turistler, köyün küçük lokantasına yemek yeme- ge geliyorlar. Lokantada sıralarda otu- ruluyor. Köy kızları kolalı mini mini dantel önlüklerle servis (o yapıyorlar. Köyün müzisyen erkekleri, bazen mi- safirlere keman çalıyorlar. Bu köyde, köylülerden başka, bir- kaç zengin aile de oturmaktadır. Bu- rada çam tahtasından nefis evler yap- tırmışlar, senenin hiç olmazsa birkaç imiş. Mütemadiyen seyahat eder ve işi biter bitmez buraya dinlenmeğe gelir- miİŞ. "— Kışın karım da, ben de bura- ya atla çıkarız., Karım bir kalp rahat- sızlığı geçirdi. Gene de burayı terket- medik. Tekaütlüğümüzde tamamiyla burda oturacağız" dedi. Bu köyden ayrılırken, bastonlarına dayanarak yamaçtaki evlerine çıkan bir çok ihtiyara rastladık. Kadınların DIŞ GEZİLER da insanlar öylesine yakın ve sıcak, iç- ten davranıyorlar ki.. Yugoslavyadan Avusturyaya çıkar- ken yolumuzu kaybettik. Avusturyaya gideceğimize, hududa çok yakın bir yugoslav sayfiye şehrine, Bled'e git- mişiz. Saat bir hayli geç olmuştu, geri dönmek mümkün değildi. Biraz da is temiye istemiye bize verilen bir adres- le, bir otele gittik. Krim Otelin kapı- sında amerikan, fransız, ingiliz turizm anladık. Pencereden gördüğümüz man- zara ,unutulmaz bir manzara idi : Alp- lerde 2500 metre yükseklikteki bu dağ şehrine hakim olan muazzam bir kaya parçasına, âdeta oyularak yapılmış bir eski zaman şatosu projektörlerle ay- dınlatılmış, pırıl pırıl yanıyor ve in- Avrupada gençlik eğleniyor Yarını çoğunun başında bir de şapka vardı. Zaten Avrupada en çok göze çarpan birşey de şapkalı yaşlı kadınlardır. Güzellik ve ruh Rahatsız etmiyen özelliklerin insan- ları nasıl büyülediğini, çektiğini, Avrupaya nasıl güzellik ve ruh verdi- ğini anlatmak istiyorum. Ama insan- lar etkileyen bir başka faktörden, re- jimden de bahsetmeden edemiyeceğim. Dikta rejimlerinin bulunduğu memle- ketlerde, bu memleketin insanları ne duyarlar bilmem ama diğerleri, sebep olmasa da huzursuzluk (duyuyorlar. Bulgaristandaki sokak duvarlarına ya- pıştırılmış büyük propaganda afişleri, komünist şeflerin resimleri, bu arada her yerde Krutçefin resimleri turisti âdeta kovalıyor, itiyor. Halbuki mese- lâ Bulgaristanda, meselâ Yugoslavya- düşünmeden sanı derebeyler devrine götürüyordu. Ertesi sabah yeni bir keşifte bu- lunduk : dağların eteğinde nefis bir göl, gölün içinde bir adacık ve bütün etrafında çamlar, modem oteller, hat- ta şık mağazalar vardı. (Burası iki hudut arasında, âdeta bir serbest şe- hir, bir turist şehri idi. o Çok erken kalkmıştık. Gölün kenarında bir sı- raya oturmuş, şehrin uyanışım seyre- diyorduk. İnsanlar sert adımlarla, neşesiz, ciddi, işlerine gidiyorlardı. Erkek ayakkabısı ile kadın, hiç süs- süz kadın, kim ne derse desin, hoşa gitmiyordu. Turistik şehrin dekorun- da, turistle beraber yaşıyan insanlar eksikti. O insanlar ki her yerde, her- şeyin başında geliyor, dağa, taşa, eve, sokağa can veriyordu. AKİS/27

Bu sayıdan diğer sayfalar: