20 Ağustos 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

20 Ağustos 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Evlilik hayatından memnun musun? Uyanış Serveti fünunun muhterem sahibi Ahmet İhsan bey, Edebiyatı cedi- deden sonra, arada sırada gazete- sini “Bir harap evdir kalır divaneden divaneyel,, deyip elden ele devretmeğe başladı. Allah taksiratımızı affetsin, bir zaman Orban — Seyfi, — Yusuf / Ziya, Selahaddın Enis, F. Celâlet- tin, “Yahya — Saim, — bendeniz cennet kuşu da, Abmet İhsan beyin, bir skarpin kutusu bü- yüklüğündeki — tahrir — odasında toplamıp, aklımızca bir. ecol kur- duğumuza zahip olurduk. — * Serveti Fümun, bizden sonra hayli ellere geçti. Bugün de, is- mini değiştirip meydana Uyanış deye çıktı. Uyanış muharrirlerinin, bizler kadar olsun muvaffak - olamaya- cakları muhakkaktır. Orhan Seyfi, Yusuf Ziya ve arkadaşlarının m vaffakıyetleri, gördüklerini, bil diklerini, ve hissettiklerini yaz- malarındaydı. Bugünkü Uyanışçılar görmedikle- rini,duymadıklarını, bilmediklerini yazmağa yelteniyorlar. Ömründe Belgrat armanını bile görmemiş olan genç şairler, vahşi orman- lardan, bakır kıçlı maymunlardan, sakallı armı içkiyi, yazısına serlevha yapmış ve ismini yanlış işittiği tarife kalkmış. “Kokteyl, i “Koktey, ve “Li- muzin, ( “Limozin, diye yazan bu muharrir, ayranla rakıdan ay- rılmasa ve yazılarında talika veya sadece otomobile binse çok daha iyi etmez mi?.. Bakır kıçlı maymunlardan bahs- eden — sevimli şair için de bir temennim var: Ada çamlıklarından ayrılmasın! A On — gündenberi, — Firgultteki manastırda, hümmalı bir faaliyet vardı. Bir tetkik seyahatına - çıkan baş rahip, manastıra da oğraya- | caktı. Manastırın Bahçivanı, uşağı, ve dolgun kalçalı, şişko göğüslü hiz- metçisi harekete gelmişlerdi Senelerdenberi, insan eli değ- meyen köşelere süpürgeler vurul- du. Ortalık temizlendi. Pa. Ş — Memnunum amma, işi çok. Günde dört beş kere yatak yapıyorum. Borç Baş rahip geldi, dolaştı. Sonra — Bu kadın nerde yatıyor? Papaz kızararak cevap verdi: — Oda olmadığından, benim odamda yatıyor. — Evet amma, sizin odada bir yatak var. — Başka yatak olmadığından, aymı yatakta yatıyoruz, Ve derhal ilâve etti — Ayşenin çocuğu büyüdü, baba diyor. Kime? Aramıza kalın bir tahta koyuyoruz. Eğer aklımızdan şey- tana uymak geçerse , bunü al lından geçiren, beş frank cezayi nakti veriyor. Baş rahip , baş papazın çok hasis olduğubu bildiği izin , şey- tana uymadıgına kanaat etmişti ki, hizmetçi kadın söze karıştı: — İki aydır buradayım, Papaz efendinin 300 frank borcu oldu! — Ben ömrümde üç kere yalan söyledim... — Bir de bu dört! — Yüzüme neden bakıyorsunuz?.. leriniz pek yorgun. Bunur Zaten göz üstünüzde dinlendiriyorum. Fitil Kocası hastaydı. Doktor geldi, muayene etti. — Fitil koyunuz! dedi. — Kit de nedir? — Aldığınız zaman görürsünüz. Tarif ettiğim gibi koyarsınız. — Evef amma nasıl şey oldu- gunu bileyim. — Küçücük mumlardır. İnce tarafından sokarsınız. Doktor. giderken, kadın bir daha sordu: — Mum dedidiz efendim.. Sok- madan evel yakayım mı, yakma- yayım mi? Hastahanede — Doktor bey, bu gece, on hastadan dokuzu öldü. — Allah allah ! Yazdığım ilâçları almadılar mı ? — Aldılar efendim. Yalmız şu onuncusu almadı. Hesap — Dün gece barda çok eğlen- diniz mi? e : Z — Eğlendik. Yalnız hesap gör- me sırası gelince, karımın rengi bozuldu. — Senin? — Benim liralıgım bozuldu. Traş — Doktor bey , çok hasta- yım fakat gene viski içmekten vaz geçmiyorum. — Şu halde sıcak su ile içir — Yapamam, karımı içiyorum. Traş olacağım diye sıcak su istersini Ertesi gün, doktor, hastamın karısına sordu: — Nasıl, iyi mi? — Çol doktor. bey, yalnız on dakkada bir kere traş oluyor! n gizli Düşünceler Bir eldiven imal ederken, evelâ eldiven mi yapılır, yoksa düğme delikleri mi? Yakmi Yilünyük yermilk n ne> fis bir şeyl Zengin olasaydım yalnayak gezerdim! Bir diş fırçasiyle, bir filin ara- sında ne fark olduğunu bilir mi- siniz? Bilmezsiniz değil mi?.. Çok fena. Bu farkı bilmezseniz, birgün diş fırçası yerine size bir fil ve- rirler. / İkisinin arasındaki farkı bilmediğinizden, fil ahp gider- siniz. “ Japonca, bir şapkaya “Zibu, derler. İki şapkaya: “ Zibubu , . Üç şapkaya: Zibububu. Bir şapka fabrikası: Zibububu- bububububu... Ne vakıt darülbedayie gitsem, üst kattaki localarda bir küçük çocuğun ağladığını duyar, kendi kendime sorarm: Bu çocuk bü- yümez mi acaba? Son sür'nit Sirkecide,gar şefine kaldırıp, - Kumkapı — istasyon i tokatlamak! Vicdan azabı Vicdan azabı diye bir şey yok- tur demeyin. Vicdan azabı vardır ve azapla, insanın vicdam dile gelir... Hatta bir gün, koca sersier badik Ahmedin vicdamı bile dile geldi. Badik Ahmet, köşedeki ser- ğiden, el çabukluğuna getirip bir kavun anaforladı, koltuğuna sıkış- tırıp tenha bir yere gitti. Bıçağı çıkarıp, küçük bir lokma kesti, ağzına götürdü... İşte bu esnada vicdanı dile geldi. Ahmet... Ne haltettin Ahmet .. Ahmet, kestiği parçayı yeri- ne yapıştırdı, geri döndü, kavunu aldığı yere bıraktı, sonra... Biraz daha olğununu seçip kaçtı. d efir

Bu sayıdan diğer sayfalar: